Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Annelik – Gerilimler, Mücadeleler, Uzlaşmalar
Annelik – Gerilimler, Mücadeleler, Uzlaşmalar

Annelik – Gerilimler, Mücadeleler, Uzlaşmalar

Ceylan Nur Akgün

“İdeal anne olmaya dair çeşitli platformlarda dolaşan gösterge enflasyonu içinde, doğru kararı alıp alamamak, yeteri kadar bilgiye ulaşabilmek, bilgiyi güncelleyebilmek zorlu bir görev artık….

“İdeal anne olmaya dair çeşitli platformlarda dolaşan gösterge enflasyonu içinde, doğru kararı alıp alamamak, yeteri kadar bilgiye ulaşabilmek, bilgiyi güncelleyebilmek zorlu bir görev artık. Bilgi çoğalıp sorumluluk arttıkça seçim yapmak zorlaşıyor… Günümüzün anneleri, geçmişin geleneksel annelerine göre çok daha ağır bir yükü üstleniyorlar, daha zorlu bir model içinde rollerini icra ediyorlar. Ekonomik ve kültürel değişimler, annelik rolünü de değiştiriyor…”

Annelik bazen mutluluk ve neşe, bazen de suçluluk ve kaygı kaynağı olabiliyor. Uzun bir ataerkil geleneğin mirası annelerin omuzlarında ağır bir yük olarak dururken, kadınlar bazen onun altında eziliyor, bazen de onu altetmenin yollarını bulup kendilerine alan açabiliyor. İdealleştirilen annelik biçimleri, sosyal medyada sunulan onlarca iyi çocuk yetiştirme reçetesi, uzmanların üzerlerine boca ettiği sayısız yeni bilgi arasında birbirinden son derece farklı kadınlar benzer annelik süreçleri yaşayabiliyor. Yeni annelik kuralları, çocuk büyütmenin sorumluluğunu kurumlardan alıp anneye devrediyor.

Ceylan Nur Akgün, Annelik. Gerilimler, Mücadeleler, Uzlaşmalar’da tarihte anneliğe yüklenen farklı anlamların izini sürüyor ve günümüz Türkiyesi’nde annelerin kaygılarıyla, korkularıyla yüzleşiyor. Çalışma kadınların gerçek deneyimlerine, gerçek duygularına, gerçek yaşamlarına ulaşmaya çalışıyor, önümüze sürülen makbul annelik kodlarını çözümlüyor, ataerkil düzen altında nefes almaya çalışan annelerin sesini bize ulaştırıyor.

İÇİNDEKİLER
GİRİŞ………………………………………………………………………………………………………………………………..9
BİRİNCİ BÖLÜM
ANNELİĞE TARİHSEL BİR BAKIŞ……………………………………………………………………17
Neolitik öncesi ve anaerkil döneme dair teoriler………………………………………..18
Feminist teorinin bakış açısından anaerkillik ……………………………………………… 24
Neolitik döneme geçiş……………………………………………………………………………………….. 26
Üremede erkeğin rolünün keşfi ve ana tanrıça kültü……………………………… 28
Klasik patriyarkanın kökleri…………………………………………………………………………………. 33
Klasik patriyarka ve annelik ………………………………………………………………………………40
Modern patriyarkada annelik……………………………………………………………………………… 43
Yeni annelik: Orta sınıf ideolojisinin yükselişi…………………………………………….50
Annenin yüzyılı: Doğacı söylem ve anne sevgisi ……………………………………… 51
Yuvaya dönüşen ev ve keyifli özel hayatlar………………………………………………… 53
İşçi sınıfı anneleri ………………………………………………………………………………………………….. 55
Bilimsel annelik: Şeylerin düzeninde devrim……………………………………………… 58
Paradigma değişimi: Neoliberal dönem………………………………………………………….64
Yeni isimlendirmeler, modeller ve kavramlar………………………………………………65
Anneliğin uzmanlaşması…………………………………………………………………………………….77
Kırılgan çocukluk………………………………………………………………………………………………….. 82
İKİNCİ BÖLÜM
ANNELİK KİMLİKLERİ………………………………………………………………………………………….89
Kadınlık, annelik, öznellik …………………………………………………………………………………….89
“Önce anneyim”………………………………………………………………………………………………………. 93
Çocukla özdeşleşme ………………………………………………………………………………………………105
Aşırı sorumlulukların bedeli……………………………………………………………………………….113
Fedakârlık ve yükleri……………………………………………………………………………………………..126
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ROMANTİKLEŞEN BAKIM EMEĞİ……………………………………………………………….145
Anne içgüdüsü: “Anneler bilir!”……………………………………………………………………….145
Anne olmak: Türlü türlü emekler…………………………………………………………………….163
Bakım emeği ve yeniden üretim emeği………………………………………………………164
Kadınların gözlerinden kaçmayanlar: Ev işleri ve çocuk bakımı………..168
Boş zaman meselesi …………………………………………………………………………………………..178
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KAYGILI ANNELER VE SUÇLULUK DUYGUSU……………………………………189
Suçluluk bir pranga………………………………………………………………………………………………..190
Bitmeyen bir kaygı döngüsü……………………………………………………………………………….205
SONUÇ……………………………………………………………………………………………………………………….221
KAYNAKÇA……………………………………………………………………………………………………………….233

GİRİŞ

Anne olmak, kadınların hayatında kurucu deneyimlerden biri olmakla birlikte günümüzde annelik kadın olmanın en asli özelliği haline geldi. “Yoğun annelik”,1 “adanmış annelik” gibi yeni ifadeler anneliğin tanımında bir fark yarattı. Anne kavramına dair norm ve kalıplar aslen muhafazakâr olsa da gündelik yaşamda bu norm ve kalıpların dayattığı çerçevelerin esnetildiğini, değiştirildiğini, hatta kırıldığını görüyoruz.

Anne olmaya ilişkin söylemler, genel olarak kadın bedeninin ve duygularının denetimine, kadın emeğinin sömürüsüne hizmet ediyor ve bu haliyle özgürleşmeden çok güçsüzlüğe işaret ediyor. Ancak gündelik hayatta anne kimliğinin güçlendirici ve mücadeleci bir yanı da bulunuyor. Çalışmamda annelik deneyimini yapı-özne ilişkisi içinde değerlendirmeye; kadim, doğal, verili ve biyolojik gibi görünen annelik rolünün ve bu deneyime bağlı olarak oluşan düşünce ve duyguların toplumla, kültürle, kısacası genel bir sistemle ilişkisini kurmaya çalıştım. Anneliğe yapılan duygusal yatırımları ve bu kimlikle bağlantılı olarak idealize edilen değerleri, gündelik hayatın sıradan bir faaliyeti gibi görünen bakım işlerini, rutin olarak yapılan “annelik uğraşlarını” değerlendirmek istedim. Küçük bir evren içindeki annelik deneyiminin barındırdığı değerlerden, alışkanlıklardan, inançlardan, duygulardan ve önyargılardan yola çıkarak, toplumsal ve kültürel evrenle temas kurmayı amaçladım. Mesleğim gereği her gün konuştuğum annelerin anlattıklarını dinlerken gözüme takılan bazı çelişkiler beni bu çalışmayı yapmaya itti ve yönümü belirledi. Bu çelişkilerden ilki şuydu: Anneler, gebeliklerini öğrendikleri andan itibaren, benliklerini saran bir suçluluk ya da yetersizlik duygusundan bahsediyorlar ve hep endişe, evham gibi duygularla yüklüler. Bunun nedeni ne olabilir? Bu soruya bağlı olarak aklımı karıştıran ikinci mesele ise, olumlu duyguların eşlik etmesi beklenen bu deneyimin nasıl olup da içinde bu kadar çok olumsuz duygu barındırmaya açık hale gelebildiği oldu. Annelik tarihsel süreçte de hep böyle mi algılanmıştı? Eğer değilse, nasıl bu hale geldi? Üçüncü mesele ise, annelerin hem kendileri hem de eşleri tarafından daha “gergin”, “sinirli”, “duygusal” ve “fevri” olarak nitelendirildikleri yönünde oluşan bir intibam üzerine gelişti. “Gergin ve kaygılı anne” modelini bir problem haline getiren tespitim ise şu oldu: Çocuğun, doğduğu andan itibaren yetişme süreci her iki ebeveynin sorumluluğundadır. Bir çocuk yetiştirmenin tüm güzel yanlarının yanında ebeveynin hayatına yüklediği yeni sorumluluklar, ekonomik zorluklar, zihinsel ve bedensel yıpranma da söz konusudur. Bu yıpranmanın anne ve babaların hayatına adaletli yansımadığı aşikâr. Kadının öznelliğinde radikal değişimlere neden olan anne kimliği içine dahil olan rol ve sorumluluklar giderek artıyor. İdealize edilen ve deneyimlenen annelik arasındaki fark açıldıkça, anne olmak yıpratıcı ve baskılayıcı bir hal alıyor ve bu durum, yetersizlik, kaygı ve suçluluk duygularını beraberinde getiriyor. Ayrıca kadınların kendi anneliklerini değerlendirmelerinde, anneliğin toplumsal yönü ve “makbul anne” söylemi bir baskı unsuru olarak ortaya çıkıyor. İktidarların izledikleri biyopolitika, yani erkin beden üzerindeki çeşitli denetim kurma biçimleri, neoliberal piyasa değerleri, bireyci ve rekabetçi toplumsal yapı, muhafazakâr eğilimler, “makbul anne” söyleminin temel bileşenleri olarak karşımızda duruyor. Bu durumda, anne kimliği kadının öznelliği açısından nasıl bir yere sahip? Anne kimliğine eklemlenen şefkatlilik, cefakârlık, fedakârlık gibi niteliklerin ürettiği duygular nelerdir? Üretilen duyguların kültürel-politik dinamikleri nelerdir? Kadınların anlatıları üzerinden, annelik rollerinin dönüşümü hakkında bir yorum yapılabilir mi? İdeal annelik ile hakikatte yaşanan arasında nasıl bir mesafe tarif edilebilir? Kadınların idealize ettikleri ile gerçekte yaşadıkları arasındaki çelişkiler nelerdir? İdeal kadın imajının oluşturulmasında annelik ve anneliğin sunumu nasıl bir yer kaplıyor ve nasıl bir ideal annelik söylemi ortaya çıkıyor?

Bu sorulardan yola çıkarak çalışmaya başlasam da, öncelikli olarak beni ilgilendiren, görüştüğüm kadınların bana anlattıkları oldu. Doğrudan bu deneyimi yaşayanların anlatıları üzerinden, anne olmakla birlikte gelen güçlü duyguları değerlendirip, sosyal ve kültürel olan ile kadınların duyguları arasında bir köprü kurma arayışı içine girdim.

Kadınların gündelik hayatının bir parçası olan annelik durumu, biyolojik ya da içgüdüsel yanımız ile toplumsallığın, kültür ile doğanın sınırlarının kesiştiği bir yerde konumlandığı için, feminizm açısından önemli bir tartışma oluşturuyor. Toplumsal cinsiyet ilişkileri içinde oluşan ezme ve ezilme biçimleri kadınların gündelik hayatlarındaki pratiklerde açık biçimde görülüyor.2 Deneyim önemlidir, çünkü içinde yaşadığımız dünya hiç durmaksızın devam eden insan eylemleri aracılığıyla inşa edilir. Bilginin kaynağı deneyimdir ve özellikle kadınların deneyiminin kuramsallaştırılması, erkekler tarafından yazılan bir tarihe karşı epistemolojik bir tavır alıştır aynı zamanda.3 O halde, kendi gerçekliklerinin ve sosyal dünyalarının içinde, bilen ve bilinçli özneler olarak kadınların sesini aktarmak, genelgeçer varsayımlara karşı durabilmek açısından önemlidir. Feminizm için hep netameli bir mesele olan anneliğe dair bu çalışma, her şeyden önce “bir deneyim anlatısı”dır. Araştırma, suskun ve derinden yaşanan annelik deneyimi hakkında kadınları birer özne olarak konuşturmaya, onların sözlerini kayda geçirip kıymetlendirmeye ve aynı zamanda kadınların özdüşünümselliğini tetikleyerek kendi cevaplarını üretken kılmalarını arzu eden bir tarihsel kayıt olarak düşünülebilir.

Çalışmada feminist bir yöntem kullandım. Bu yöntem, eril bakış açısıyla kurulan epistemolojiye karşı, kadın deneyimine yaslanarak güvenilir ve geçerli bir bilgi üretmeyi amaçlar; fen bilimlerinin ve sosyal bilimlerin katı pozitivist yaklaşımına mesafeli durur.4 Yerleşik bilimsel bilginin Batı’nın ayrıcalıklı sınıfları olan beyaz, orta sınıf erkeklerin tahakkümü altında, ataerkil güç ilişkileri içinde oluştuğu, feminist araştırmalarca kabul gören bir olgudur. Geçerli, güvenilir ve tarafsızlık iddiasıyla sunulan bu bilgi, eril bakış açısıyla üretilmiştir, yani hiç de iddia ettiği gibi tarafsız bir bilgi türü değildir. Bu doğrultuda, feminist yöntem erkek egemen epistemolojinin geçerliğini ve güvenilirliğini sorgular, bilginin eşitlikçi şekilde üretilmesi için çareler arar. Akademi, tarih boyunca kadınları dışarıda bıraktı, kadın deneyimini ve kadınların koşullarını görmezden geldi. Feminist yöntem ise kendi deneyimlerinin bilgisini üretme fırsatı bulamayan, deneyimleri değersizleştirilen kadınlara yer açtı. Kadın bakış açısından özel ve kişisel alanın bizzat içinden üretilen epistemeyi değerli kıldı. Tarihsel olarak pozitivist yöntemin bilimsellik sınırı dışına çıkardığı deneyim ve duyguları, bilgiyi üretmek için makbul kaynaklar haline getirdi. Feminist yöntem, öznelliği ve nesnelliği, birbirini dışlayan iki kategori olarak görmez. Aksine, öznelliği gerçekliğin üretiminde geçerli bir kaynak olarak kabul eder.

Feminist epistemoloji üretiminde bilinçli taraflılık, aşağıdan bakış, aktif katılım, feminist araştırmanın kadın mücadelesinin bir parçası olması, araştırma sürecinin hem araştıran hem de araştırmaya konu olan bireyler için bir bilinçlenme süreci olması ilkeleri elzemdir.5 Aslolan, görülmeyen ve sesi duyulmayanı açığa çıkarmak; marjinal kabul edilenleri, sessizleştirilenleri, görmezden gelinenleri, konuşan, görünen ve eyleyen özneler olarak kamusal alana çağırmaktır.6 Feminist epistemoloji, kadınları “bilen özneler” olarak kabul eder, onlara deneyimlerini anlatmaları, anlamlandırmaları ve güç ilişkilerini dönüştürmeleri için alan açar.7 Feminist epistemolojik duruş aynı zamanda Marksist teoriyi referans alır. Marksizmin, kuramını ezilen sınıfların bakış açısından kurması ve burjuva/ proletarya çelişkisine işaret etmesi gibi, feminist epistemoloji de kapitalist patriyarka ittifakının kadınları ezilen sınıf haline dönüştürmesi olgusu üzerinden kavramlarını oluşturmuştur.8 İktidar/tahakküm ilişkilerini güçsüzlerden yana saf alarak açığa çıkarır, ezilenlerin tahakküme karşı mücadelesi için epistemolojik alan açar. Elbette kadınlar tek ve homojen bir sınıf değildir, farklı kesimlerden kadınların ezilme biçimleri de farklıdır. Hatta kadınlar da kendi içlerinde iktidar ve tahakküm ilişkisi kurmaktan azade değildir. Yine de feminist epistemoloji, kadın deneyimlerinin çeşitliliği içinde ortaklaşan bağlar olduğunu savunur ve kurulan ortaklıklar üzerinden bilgi üretilebileceğini iddia eder. Burada bilgi üretiminin asli kaynağı kadın deneyimi, yani kadınların gündelik hayat içinde yapıp ettikleridir. Feminist epistemoloji bu pratikleri bilgiye çevirerek onları kuramsallaştırır. Bir başka deyişle, pratikle teoriyi, yapıyla özneyi, özel olanla kamusal olanı birbirine teğeller.

Feminist bilgi kuramından güç alan bir araştırmanın ezilenlerin, görünmeyenlerin, sesi çıkmayanların tarafında olması beklenir, ki bu da bizi kadınların anlatılarına getirir. Çünkü kadınları ya da tarihte diğer ezilenleri görünür kılmak, öncelikle kadınların kendi kolektif tarihlerine sahip çıkmalarıyla başlayacaktır.9 Gündelikteki gerçekliği yakalamak için sözlü tarih, derinlemesine mülakat gibi katılımcı ve interaktif bir çalışma kullanmanın pek çok avantajı vardır. Kişilerin tanıklıkları sayesinde tarihle girdikleri etkileşimler, özyaşam öyküleri görünürleşir.

Bu çalışmada feminist yöntemin önemli bir etik meselesi olan ve feminizmin öznesi olan kadınlar arasındaki farklılıkların tanınmasını bir norm haline getiren kesişimsellik ilkesi10 temel bir değer olarak yer aldı. Bu kavram, tahakküm karşısında öznelerin birbiriyle benzer şekilde konumlanmadığını, onların asıl olarak iç içe geçen farklı baskıların kesişiminde ortaklaştığını ifade eder.11 Kadınların birbirlerinden farklı konumlarda olmaları, onların deneyimleri üzerinde etkilidir. Özneyi, tüm bu güç vektörlerinin oluşturduğu bir matrisin içinde kavramaya çalışmak, onu karmaşık ve çokboyutlu, birbirlerinden farklı iktidar ilişkilerinin bazen birleştiği, bazen çelişip çarpıştığı bir söylem alanı içinde ele almak gerekir. Bu çalışma kapsamında kesişimsellik ilkesini dikkate aldığım en önemli nokta, tekboyutlu bir annelik kimliği tahayyül etmemek oldu. Annelerin kendi aralarındaki rekabeti, birbirleriyle çelişmelerini ve ortaklaşmalarını sınıf ve cinsiyet kategorilerinin ötesine geçerek ele aldığımda, tüketim biçimi, din, mezhep, kültürel sermaye, yaş, kuşak, meslek, medeni durum, çocuk sayısı, zevkler ve yaşam tarzı gibi pek çok kategorinin iç içe geçtiğini, birbiriyle çekişip çarpıştığını gördüm.

Buraya kadar açıkladığım bakış açısı ve yöntemsel duruş çerçevesinde evli ve bekâr, 27 ila 50 yaş aralığında, bir çocukludan üç çocukluya, ilkokul mezunundan doktora yapmış olanına kadar farklı eğitim derecelerine sahip, farklı sınıf ve yaşlardan 32 kadınla görüşmeler yaptım. Görüşmelerde temel olarak, kadınların annelik deneyimlerini nasıl kurduklarını anlamaya yönelik sorular sordum. Bu çalışmanın elbette tüm kadınların annelik kavramıyla ilişkilenmelerini temsil etme iddiasında olamayacağının altını çizmek isterim. Sadece tikel deneyimler içindeki gerçekliğe ulaşmayı ve oradaki anlamları sorgulamayı amaçladım.

Bu doğrultuda, yaptığım görüşmeleri bilimsel kuramlar yardımıyla ve feminist bir mercekten ele alarak annelik anlatılarını aktarmaya ve çözümleme çalıştım. Annelik konusunun sadece bugün değil, tarihin her döneminde önemli ve özellikle de ideoloji yüklü bir mesele olarak ortaya çıktığını ortaya koyacak şekilde, ilk bölümü annelik ideolojisinin tarihsel seyrine ayırdım. Burada tarihöncesi dönemden modern dönemlere kadar annenin kabul edilen toplumsal ve kültürel konumunu ortaya koymaya, ardından çeşitli annelik deneyimlerine odaklanarak bu sürecin toplumsal, siyasal ve duygusal ekonomisini incelemeye çalıştım.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur