Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Anneannemin Karton Bavulu
Anneannemin Karton Bavulu

Anneannemin Karton Bavulu

Yavuz Altop

Çocukluğumdan itibaren hayattan hiç korkmadım. Çünkü daima iyiyi ve doğruyu yapmaya çalıştım. Çocukluktan ergenlik çağına kadar Kayseri’de yaşadım. Okumak, öğrenmek, yükselmek istiyordum. Marangoz bir…

Çocukluğumdan itibaren hayattan hiç korkmadım. Çünkü daima iyiyi ve doğruyu yapmaya çalıştım. Çocukluktan ergenlik çağına kadar Kayseri’de yaşadım. Okumak, öğrenmek, yükselmek istiyordum. Marangoz bir baba ile ev hanımı bir annenin evladıyım. Onların da teşvikiyle üniversite öğrenimi görmek için, aile yuvasından ayrılıp gurbete çıktım. İstanbul, ufkumu açtı. Hayatın farklı renklerini orada tanımaya başladım. Şüphesiz, önümde engebeler de vardı. Hiç geri dönmeyi düşünmedim. Onunla da yetinmedim. Yükseköğrenimin bir üst basamağına, Batı dünyasında çıkmak için adım attım. Başardım. ABD’de uzun bir öğrenim dönemi yaşadım. Modern çağın bilgi birikimiyle ülkeme döndüm. Kuzenim Yılmaz Öztaşkın’la el ele, omuz omuza yola çıktık. O yolculuğun adını “YATAŞ” koyduk. YATAŞ’ı yaşatmalıydık. Yaşattık. Hatta, sınırların ötesine taşıdık. Şimdi, 85 yıllık hikâyemi toplumla paylaşmak için kitap sayfalarını saygıdeğer okurlarıma açıyorum.

İçindekiler

Önsöz / Fortunato Maresia
“İlişkilerde devamlılık sağlayabilmek için bir yerden
başlamak gerekir”…………………………………………………………… 13
Sunuş / Yavuz Altop
Köyden çıktım; modern çağın bilgi birikimini önce
İstanbul’dan, sonra ABD’den aldım ……………………………….. 15
BAŞLARKEN
Üniversitede okuyabilmek için anneannemin hediye ettiği
karton bavulla köyden çıkıp, yollara düştüm… ………………… 17
BİRİNCİ BÖLÜM
Kayserili köylü bir ailenin çocuğuyum; hem okula devam
ettim, hem de besicilik, değirmencilik ve marangozluk
öğrendim…………………………………………………………………………….. 23
• Ailemizin ilk evladı olarak dünyaya geldiğimde,
babam İzmit-Adapazarı bölgesinde ikinci askerliğini
yapıyormuş …………………………………………………………………. 25
• Dokuz asır önce, Selçuklu Devleti döneminde yaşanmış
bir aşk hikâyesi üzerine, dünyanın ilk tıp merkezi
Kayseri’de kurulmuş …………………………………………………… 31

• “Köyde, radyoyu ilk defa görüp dinlerken, konuşmaya
başlayan spikerin, bu gizemli kutunun içinde
saklandığını zannetmiştim”…………………………………………. 39
• İlkokul yıllarında, annemden besiciliği, babamdan
marangozluğu, köyümüzdeki bir ustadan da
değirmenciliği öğrendim……………………………………………… 47
• Dünyanın petrol kuyusu Ortadoğu’yu Birinci Dünya
Savaşı’nda kaybedince, petrolü dünkü düşmandan almak
zorunda kaldık…………………………………………………………….. 57
• Rol modelim, dayım Rıfat Talât Öncel, Güney Anadolu
illerinde yaşanan Ermeni ve eşkıya saldırılarını
bastırmış ……………………………………………………………………… 65
• Amerika’da yaşayan Nizeli Ermenilerin doğup
büyüdükleri köylerine duydukları hasret, “Köylerin
Kraliçesi” sözünde saklı… ……………………………………………. 81
• Köyümüzden, Gesi Ortaokulu’na gidip gelirken, her gün
dereleri ve tepeleri aşarak, 10 km yol kat ediyordum ….. 87
• Kurtuluş Savaşı’nda, başkent Ankara’nın saldırıya
uğrama ihtimaline karşı, BMM’nin Kayseri Lisesi’ne
taşınması planlandı……………………………………………………… 99
• Kayseri Tayyare Fabrikası’nın kuruluşunda kullanılacak
olan Alman malı malzemeler, Ulukışla’dan, kağnı ve
develerle taşınmış………………………………………………………. 121
• Türkiye’de sanayileşme hamlesi, Sümerbank Kayseri
Pamuklu Dokuma Fabrikası’nın kuruluşuyla başladı… 129
• Başkan Kennedy öldürüldükten sonra Johnson dönemi
başladı, o sırada Talas Amerikan Koleji de kapatıldı….. 137
• Atatürk’ün emriyle, ülkemizin ilk savunma ve tekstil
sanayii merkezi yapılan Kayseri, XXI. asırda dünya
sanayi kentleri arasına girdi……………………………………….. 147
İKİNCİ BÖLÜM
İstanbul’daki üniversite hayatı, hem ufkumu açtı hem de
gelecek hedeflerimi büyüttü…………………………………………….. 159
• Kayseri dışına, ilk defa 18 yaşındayken çıktım;
başkent Ankara’yı görünce, kendimi bir başka dünyada
zannettim…………………………………………………………………… 161
• 1958’de, askerliğini yapan bir arkadaşımın rehberliğinde
İstanbul’u keşfe çalışırken, “Ben bu yolları nasıl
öğreneceğim?” diye kaygılandım ………………………………. 175
• İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar’ı polisin
yerlerde sürüklemesi, 27 Mayıs darbesinin ilk kıvılcımı
oldu……………………………………………………………………………. 185
• Üniversite öğrenimi sayesinde, hem ufkum açıldı
hem de bilimsel sorgulamayı ve çözüm üreterek sonuç
almayı öğrendim ……………………………………………………….. 223
• 1964 yılı bana çok uğurlu geldi; İstanbul Üniversitesi
İktisat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, yurtdışı
sınavını da kazandım…………………………………………………. 237
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İlkokul diplomamı Kayseri’nin Nize köyü ilkokulundan,
yüksek lisans diplomamı da New York Üniversitesi’nden
aldım…………………………………………………………………………………. 259
• Hayatımın en önemli dönüm noktasını oluşturan Amerika
yaşantım, New York’taki bir motelde başladı…………….. 261
• “Yeni Dünya”yı New York’ta keşfetmeye çalışırken, Doğu
ile Batı arasındaki uçurumu, yaşayarak görüyordum… 275
• Lisan Okulu’nun birinci sömestrinde, hocamız tarafından
hem “sınıf birincisi” ilan edildim, hem de kendisine
vekâletle görevlendirildim………………………………………… 287
• New York’taki mahalle komşumuz Habibe’yi görünce,
ev arkadaşlarıma “Bu sarışın kız, yengeniz oldu” uyarısı
yaptım ……………………………………………………………………….. 297
• Kuzenim Haluk Altop’la birlikte aile yuvalarımızın temeli,
New York’taki Cumhuriyet Bayramı Balosu’nda atıldı …309
• Üniversitede, iki Türk arkadaşımla birlikte yaptığımız
projeyle, batmak üzere olan şirketi kurtarınca, sınıf
birincisi olduk ……………………………………………………………. 319
• Arkadaşım Ali Yalçın’ın kız kardeşi ile kız kardeşim
Aliye’yi, New York’ta geçici bir işte çalışırken
ihbar ettiler………………………………………………………………… 325
• İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi lisans diplomasına,
New York Üniversitesi yüksek lisans diplomasını da
ekledim ……………………………………………………………………… 333
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Yüksek lisans öğrenimi için geldiğim New York’ta,
Kırım Türklerinden bir ailenin üniversite mezunu kızı
Habibe ile evlendim…………………………………………………………. 349
• Ailemizin sosyal yaşamındaki geleneksel kuralı
bozarak, aradığım hayat arkadaşını Amerika Birleşik
Devletleri’nde buldum ………………………………………………. 351
• 1971 yılında, kuzenim Yılmaz Öztaşkın’la Amerika
ve Kanada’daki sanayi tesisleri ile hayvan çiftliklerini
keşfe çıktık…………………………………………………………………. 357
• Vatani görevimi, 27 Mayıs 1960 darbesinin planlandığı Kara
Harp Okulu’nda asteğmen öğretmen olarak yaptım …….361
• Askerliğimi yaparken, kuzenim Yılmaz Öztaşkın ve
kardeşim Hakkı’dan mesaj: “Terhis olunca, Amerika’ya
gitmek yok!..”…………………………………………………………….. 377
BEŞİNCİ BÖLÜM
Kayseri’de sünger yatak imal etmeye başlayınca,
geleneksel pamuklu ve yün yataklar, dolapların
derinliklerine kaldırıldı …………………………………………………… 383
• 1975 yılında Kayseri’de kuruluşunu yaptığımız sünger
fabrikasının makinelerini İngiltere ve Danimarka’dan
satın aldık ………………………………………………………………….. 385
• Köylü ve kentliler, sünger üretimiyle birlikte, yün
ve pamuktan yapılan yatak ve yorgana veda etmeye
başladı ……………………………………………………………………….. 403
• Avrupa kalitesinde ürettiğimiz sünger yataklarımız taklit
edilince, ülkemize YATAŞ markasını kazandırdık……… 421
• 12 Eylül öncesinde, Çukurova bölgesine kamyonla
mal sevkiyatını, jandarma koruması altında
yapabiliyorduk ………………………………………………………….. 429
ALTINCI BÖLÜM
Kuzenlerimle birlikte sanayi yatırımına giriştiğim sırada,
hemşehrilerimin temsilcisi olarak Danışma Meclisi’nde
görev aldım……………………………………………………………………….. 437
• 12 Eylül döneminde kurulan Danışma Meclisi’nin
Kayseri üyeliği için müracaat eden 88 aday arasından,
ilk sırada seçildim………………………………………………………. 439
• Altop ve Öztaşkın Ailelerinden dökülen yaprakların acı
hikâyelerini hatırladıkça, yüreğimiz sızlıyor……………… 455
• Hollanda’da geçici bayilik verdiğimiz bir Türk,
ürünlerimizi satmış, bedelini de kumar masasında
yemiş …………………………………………………………………………. 457
Anneannemin karton bavulu ile çıktığım heyecan dolu
hayat mücadelesi yolculuğum, YATAŞ’la taçlandı…………… 459
• “Kuzenler Şirketi” YATAŞ Grup, 1976 yılında
Kayseri’de doğdu, yarım asır içinde “Türkiye’nin
süper markası” oldu ………………………………………………….. 461
Yavuz Altop kronolojisi……………………………………………………… 467
Kaynakça …………………………………………………………………………… 471
Dizin………………………………………………………………………………….. 473

Önsöz

“İlişkilerde devamlılık sağlayabilmek için
bir yerden başlamak gerekir” 

İlişkilerde devamlılık sağlayabilmek için bir yerden başlamak gerekir. Türkiye ekonomisinin zor günler geçirdiği 70’li yıllarda Tepebaşı’ndaki ofisimde, Kayseri’den gelen, çiçeği burnunda bir sanayici söylemişti bu sözleri. O günü hiç unutmam. Karşımda oturan; uzun boylu, yakışıklı, sakin, fakat bir o kadar da kararlı ve ısrarcı bir beydi. Amerika’da geçirdiği burslu talebelik yılları, onun güzel Anadolu şivesini bozmamıştı. Bugünkü nesil gibi her iki Türkçe kelimeden sonra, bir İngilizce terimi sokmuyordu. Telaffuzunu da zorlamıyordu. İşte o gün, Yavuz Altop’la tanıştım. Şirketimden mal satın almaya gelmişti. Zor günlerdi, kıtlık günleriydi o 70’li seneler. Ancak eski müşterilerimize hammadde verebiliyorduk, o da kısıtlı miktarlarda. Kendisine de bunu söyleyince, o sakin tavrıyla gülümseyerek yukarıdaki mantıklı sözleri söyledi. Düşündüm, evet haklıydı, bir yerden başlamak gerekirdi. Ve o gün, iş ilişkimiz ve onun ötesinde 50 sene sürecek pürüzsüz arkadaşlığımız başlamış oldu. İki ayrı dünyanın insanlarıyız. Her şeyimiz farklıdır. Yavuz, hakiki bir Anadolu çocuğudur, ben ise İstanbullu İtalyan Levanteni’yim. Yavuz Müslüman’dır, ben ise Hıristiyan Katolik’im. Yavuz, İngiliz/Amerikan kültürünü almış, ben ise Fransız/İtalyan kültüründen geliyorum.

Ancak ortak birçok evrensel prensiplere ikimiz de aynı şekilde çok bağlıyız. Örneğin, yapmış olduğumuz alışverişlerimizin hiçbirinde imzalı bir anlaşmamız olmamıştır. El sıkışıp, pazarlığımızı bitirirdik. Pazarlık diyorum, çünkü bu hususta Yavuz’un üstünde kimse yoktur. Kayserililiği ağır basardı ama caymak gibi bir şey hiçbir zaman söz konusu olmamıştır aramızda. Sevgili Habibe ile kurmuş olduğu o güzel aileye çok düşkündür arkadaşım Yavuz. Onun için çocukları ve şimdi de torunları bir gurur kaynağıdır. Onları en iyi şekilde eğitmek, onun için çok önemlidir. Her iki çocuğu da birer dünya vatandaşı gibi büyütüldü. Bu da Altop Ailesi’nin güzelliğidir. Ben şirketimi kapatıp, emekli olunca iş ilişkimiz sona erdi, fakat ailelerimiz arasında kurulan o samimi ve hakiki bağ hiç kopmadı. Bayramlarda, seyahatlerde, tatlı ve acılı günlerimizde hep beraber olmaya devam ettik. Denizlerde kaybolan nehirler gibi, dostluğumuz, çıkar içinde kaybolmadı. Yavuz’un yazmış olduğu bu kitabı okumadan Önsözünü yazıyorum. Yazdıklarının tesiri altında kalıp bir şeyler söylemek istemedim. Belki hislerimi daha özgür bir şekilde ifade edebileceğimi düşündüğüm için… Kim bilir? Ancak, benden Önsöz’ü yazmamı istediğinde, büyük bir zevk ve onurla kabul ettim. Ayrıca benim açımdan arkadaşlığımızın tezahürü için bir fırsattı… Yaşıt olmamıza rağmen, 50 sene sonra ben Yavuz’a “Yavuz Bey” olarak hitap ediyorum, o da bana “Bay Maresia” diyor. Tuhaf görülebilir ama hiç de değildir. Birbirimize olan sevgi ve saygımız bunu gerektiriyor. Aynı topraklarda, aynı medeniyetlerin potasında yoğrulmuş ve gördükleri eğitimin sayesinde farklılıklarını aşmasını bilen iki insanın dostluğu bunu gerektiriyor.

Comm. Fortunato MARESIA
İstanbul / 12 Kasım 2022

Sunuş

Köyden çıktım, modern çağın bilgi birikimini
önce İstanbul’dan, sonra ABD’den aldım

Rus edebiyatının büyük ustalarından Dostoyevski, Karamazov Kardeşler isimli eserinin “Sonsöz” bölümünde şunları söylemiş: Hayattan korkmayın çocuklar! İyi, doğru bir şey yaptığınız zaman, hayat öyle güzel ki… Dostoyevski’nin Sonsöz’ünde belirttiği değerlendirmeyi, biz Önsöz’ümüze alalım. Evet; çocukluğumdan itibaren hayattan hiç korkmadım. Çünkü daima iyiyi ve doğruyu yapmaya çalıştım. 85 yıldan beri devam edegelen yaşamımın neredeyse yarısı okumak, öğrenmek ve hayat mücadelesine hazırlanmakla geçti. Bu süreye uzun zaman diyebilirsiniz. Aile büyüklerimden aldığım öğreti ile hayatı doğru kurgulamaya çabaladım. Ülkemde ve uzak diyarlarda yıllarca dolu dolu okudum, öğrendim. İşte onun için uzun zamana ihtiyaç vardı. 46 yıl önce çok önem ve değer verdiğim bir alanda iş hayatına atıldım. Bu süre içinde iş yaşamının engebeli yollarından da, dümdüz alanlarından da geçtim. Yaşamakta olduğum ortam, başarı basamaklarını tırmanıp, hedefe ulaştığıma dair işaret verdi. Bunun üzerine, önce aile fertlerim, ardından da dostlarım, o başarı basamaklarının hikâyesini kamuoyuyla paylaşmamı istedi.

Üniversite yıllarından beri dostluğumuz, arkadaşlığımız güçlenerek devam eden gazeteci-yazar Hulûsi Turgut da yaşamöykümü toplumla paylaşmam konusunda beni teşvik etti ve yüreklendirdi. Yaşamöyküm, aynı zamanda bir olaylar ve yenilikler yumağıydı. Bu yumakta, doğup büyüdüğüm tarihî Kayseri şehrinin ilginç gelişim hikâyesi de vardı, Kurtuluş Savaşı’ndan itibaren günümüze kadar akıp geçen olayların hikâyesi de… Yürüdüm, koştum, tırmandım Çocukluktan ergenlik çağına kadar Kayseri’de yaşadım. Diplomamı, tarihî Kayseri Lisesi’nden aldım. Okumak, öğrenmek, yükselmek istiyordum. Marangoz ustası bir baba ile ev hanımı bir annenin evladıyım. Onların da teşvikiyle üniversite öğrenimi görmek için, aile yuvasından ayrılıp, gurbete çıktım. İstanbul, ufkumu açtı. Hayatın farklı renklerini orada tanımaya başladım. Şüphesiz, önümde engebeler de vardı. Hiç geri dönmeyi düşünmedim. Yürüdüm. Koştum. Tırmandım. Onunla da yetinmedim. Yükseköğrenimin bir üst basamağına, Batı dünyasında çıkmak için adım attım. Başardım. ABD’de uzun bir öğrenim dönemi yaşadım. Modern çağın bilgi birikimiyle ülkeme döndüm. Kuzenim Yılmaz Öztaşkın’la el ele, omuz omuza yola çıktık. O yolculuğun adını “YATAŞ” koyduk. YATAŞ’ı yaşatmalıydık. Yaşattık. Hatta, sınırların ötesine taşıdık. Şimdi, 85 yıllık hikâyemi toplumla paylaşmak için kitap sayfalarını saygıdeğer okurlarıma açıyorum.

Yavuz ALTOP
İstanbul, Kartal / Ekim 2023

Başlarken

Üniversitede okuyabilmek için
anneannemin hediye ettiği karton bavulla
köyden çıkıp, yollara düştüm…

Oturma odamızın duvarındaki Saatli Maarif Takvimi’nin en üstteki yaprağı, 7 Eylül 1958 Pazar gününü gösteriyordu. 365 yapraktan oluşan takvim iyice cılızlaşmış, yılı tamamlamak için sadece 119 günün yaprağı kalmıştı. Bu takvim, misafiri olduğu her evin aynı zamanda rehberiydi. Dört mevsimi haber verir, esecek rüzgârların adını da bizlere öğretirdi. Takvimden her gün bir yaprak koparır, arka sayfasındaki atasözleri ile vecizeleri okuyup âdeta ezberlerdim. Okumayı, öğrenmeyi çok seviyordum. İşte bu sevgi, beni lise mezunu yapmıştı. Onunla yetinmedim. Dayılarım gibi üniversiteye gitmeliydim. Ailemizin en büyük evladıydım. Hedefimde, Ankara ve İstanbul üniversiteleri vardı.

O yıllarda ülkemizde üniversiteler parmakla sayılacak kadar azdı. Az ne kelime, sadece üç üniversite… Bunlar; kuruluş tarihi taa 1453 yılına dayanan İstanbul Üniversitesi ile Ankara Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi… 1950’li yılların Türkiyesi’nde, Erzurum’daki Atatürk Üniversitesi ile Trabzon’daki Karadeniz Teknik Üniversitesi ve İzmir’deki Ege Üniversitesi henüz kuruluş aşamasındaydı.

Bu arada, bir ABD projesi olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi de başkent Ankara’da yabancı dille öğretim yapılan ilk üniversite oluyordu. Yolculuğa hazırlandığım sırada, Nize’deki evimiz, âdeta film platosuna dönmüştü 1950’li yıllarda üniversite sayısı yetersiz olduğu için, bu öğrenimi hayal eden gençler, fakülte sınavlarına ayrı ayrı giriyordu. Ben de, idollerimden biri olan sevgili dayım Hasan Hayri Öncel gibi Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenim görmek istiyordum. Siyasal Bilgiler’e o yıllarda “Mekteb-i Mülkiye-i Şahane” derlerdi. Kısaltılmış adı ise “Mülkiye” idi. Mülkiyeli olmak, bir ayrıcalıktı. Çünkü, görev yaptıkları illerde Cumhurbaşkanı’nın temsilcisi olan valiler, genellikle Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunlarından seçiliyordu. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazanıp kazanamayacağımı bilmiyordum. Her ihtimali göze alarak, İstanbul’a kadar uzanıp, Mülkiye’nin yanı sıra, tarihî İstanbul Üniversitesi’nin İktisat Fakültesi’ne de başvurmayı planladım. * * * Evimiz, olağanüstü bir yol hazırlığına sahne oluyordu.

Aile fertlerimiz, akrabalarımız ve komşularımız, aynı çatı altında benimle ilgili bir eylemi izliyorlardı. Sanki film platosuydu. O eylemde neler yoktu ki… Bir yandan valizim hazırlanıyor, bir yandan gözyaşı dökülüyor, bir yandan da teselli cümleleri kuruluyordu. En büyük idolüm, yaz aylarında köyde yaşayan, Atatürk’ün Valisi, dayım Rıfat Talât Öncel de evimize gelmiş, annemin yol hazırlıklarını âdeta denetlemeye başlamıştı.

Sevgili annem, iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Kolay değil; en büyük erkek evlat, gurbete çıkacak, bu gurbet, kim bilir belki de yıllarca sürecekti.

Anneciğim bohçalarını açtı, benim için hazırlamış olduğu gömlekleri, iç çamaşırlarını ve pijamaları tek tek ayırıp, sedirin üzerinde sergilemeye başladı. Anneannem Fatma Hanım da kızının çalışmalarına nezaret ediyordu. Şahsi eşyalarım için herhalde bir valize ihtiyaç vardı. Ama evimizde valiz yoktu. O yıllarda genellikle tahta bavul kullanılırdı. Anneannem ise tahta bavulu hiç ama hiç sevmezdi. Kendisi, Zonguldak’ta yaşayan Muzaffer Dayım ile İstanbul’da yaşayan Hasan Hayri Dayımı ziyarete giderken, kartondan yapılmış bir bavul kullanırdı. Evet, inanılır gibi değil; bavul kartondan imal edilmiş, üzerine de dayanıklı bir bez yapıştırılmış. Anneanneciğim, yıllardır seyahatlerinde kendisine yol arkadaşlığı yapan karton bavulunu bana hediye edince, o kadar çok sevindim ki… Eğer bu imkâna kavuşamayacak olsaydım, annem kılık kıyafetimi bir torbaya koyup, elime tutuşturacaktı.

Babam, ortaklaşa kullandığımız tıraş takımını bana armağan etti Unutmadan, şu iki sahneyi de anlatmam gerekiyor. Ne de olsa delikanlıydım. Yıllardan beri, ben de babam gibi sakal tıraşı oluyordum. Sevgili babamın tıraş takımını ortaklaşa kullanırdık. Bu, gözümüz gibi koruduğumuz takım, güzel bir kutu içinde muhafaza edilirdi. Babacığım, her gün sinek kaydı tıraş olduğu tıraş takımını bana armağan etti. Bu, en büyük armağandı. Annem valiz hazırlamaya başlarken, daha evimizde konu komşu yoktu. O sırada annem bana “Bak oğlum, sana atlet aldık, pijama aldık, gömlek aldık” diyordu. Ben de “Anacığım, gömlek öyle değil de şöyle olsaydı” dedim. O sırada annemden şu cevabı aldım: “Oğlum; bunu alırken nakit paramız yoktu. Kayseri’de tanıdık bir tuhafiyeciden, borç defterine yazdırarak aldık. Sakın bunu, baban duymasın!..” İşte bu cümleden, çok etkilendim. Hâlâ aynı duygudayım. Çünkü, yokluğun ne olduğunu o zaman öğrenmiştim.

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Anı-Biyoğrafi
  • Kitap AdıAnneannemin Karton Bavulu
  • Sayfa Sayısı480
  • YazarYavuz Altop
  • ISBN9786256570757
  • Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDoğan Kitap / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur