Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Anne Ağaç – Ormanın Bilgeliğinin Keşfi
Anne Ağaç – Ormanın Bilgeliğinin Keşfi

Anne Ağaç – Ormanın Bilgeliğinin Keşfi

Suzanne Simard

“Ömrüm boyunca yaptığım orman dedektifliğinin ardından ağaçlara dair algım tamamen değişti. Yaşadığım her yeni aydınlanmayla beraber ormanla daha derinden bütünleştim. Bilimsel kanıtlara gözleri kapatmak…

“Ömrüm boyunca yaptığım orman dedektifliğinin ardından ağaçlara dair algım tamamen değişti. Yaşadığım her yeni aydınlanmayla beraber ormanla daha derinden bütünleştim. Bilimsel kanıtlara gözleri kapatmak olanaksız: Orman bilge, duyarlı, şifalı bir doğaya sahip.

Bu kitap ağaçları nasıl kurtarabileceğimizi anlatmıyor.

Bu kitap ağaçların bizi nasıl kurtarabileceğini anlatıyor.”

Suzanne Simard, Anne Ağaç’ta okurları ağaçların samimi dünyasına götürüyor. Ağaçların sadece kereste ya da kâğıt hamuru kaynağı değil; karmaşık, birbirine bağlı bir yaşam döngüsüne sahip; bizimkinden çok da farklı olmayan ortak yaşamlarla birbirine sosyal anlamda bağlı, işbirlikçi canlılar olduğunu ortaya koyuyor. Simard, ayrıca yüzlerce yıldır bir arada yaşayan ağaçların nasıl evrimleştiğini, davranışlarını, birbirlerini nasıl tanıdıklarını, birbirleriyle nasıl rekabet ettiklerini ya da işbirliği yaptıklarını ve aslında insan zekâsına atfedilen özelliklere sahip olduklarını yalın bir dille ele alıyor.

ormandaki ağaçları kataloglayarak geçirdiği günleri, onları nasıl sevip saygı duymaya başladığını, bilimsel arayışıyla beraber nasıl kendi yolculuğunun da peşine düştüğünü anlatan yazar, hayatından aktardığı kesitlerle insanın bilimsel araştırmasının ne kadar derin ve kişisel olabileceğini de gösteriyor:

“Anne Ağaç: Ormanın Bilgeliğinin Keşfi dünyanın bizi birbirimize bağlayan bir hikâyeler ağı olduğunu hatırlatıyor. Ağaçların, mantarların, toprağın, ayıların ve bu konuşmaları dinleyen bir insanın hikâyelerini aktarıyor. Kişisel anlatıların, bilimsel içgörülerin ve ormanın yaşamına dair şaşırtıcı keşiflerin etkileşimi ilgi çekici bir hikâye ortaya çıkarıyor.”

Robin Wall Kimmerer

İÇİNDEKİLER
YAZARIN NOTU 13
GİRİŞ: BAĞLANTILAR 15
1. ORMANDAKİ HAYALETLER 19
2. AĞAÇ KESENLER 43
3. KAVRUK 65
4. AĞAÇ TEPESİNDE MAHSUR 87
5. TOPRAĞI ÖLDÜRMEK 103
6. KIZILAĞACIN MENZİLİ 131
7. BAR KAVGASI 163
8. RADYOAKTİF 183
9. QUID PRO QUO 209
10. TAŞLARI BOYAMAK 231
11. BAYAN HUŞ 245
12. EVDEN İŞE, İŞTEN EVE DOKUZ SAAT 275
13. ÇEKİRDEK NUMUNELERİ 299
14. DOĞUM GÜNLERİ 323
15. BAYRAĞI DEVRETMEK 349
SONSÖZ: ANNE AĞAÇ PROJESİ 379
TEŞEKKÜRLER 383
KAYNAKÇA 389 DIZIN 417

YAZARIN NOTU

Bana daha doğal geldiği için ve okurların hatırlaması ve söylemesi daha kolay olduğu için “mikoriza”nın çoğuluna “mikorizalar” dediğim yerler oldu.1 Tür isimlerinde yer yer Latince, yer yer de halk arasında yaygınlaşmış isimleri kullandım. Ağaçlarda ve bitkilerde genellikle tür düzeyinde halk arasında yaygınlaşmış ismi kullandım, ama funguslarda genelde sadece cins ismini verdim. Bazı kişilerin kimliklerini saklı tutmak amacıyla adlarını değiştirdim.

GİRİŞ
BAĞLANTILAR

Ailem nesillerdir geçimini ormanda ağaç keserek sağladı. Yaşamımızı sürdürebilmemiz bu mutat ticarete bağlı oldu.

Bu benim aile mesleğim.

Ağaç kesiminde ben de üzerime düşeni yaptım.

Gelgelelim gezegenimizde hiçbir şey ölümden ve bozulmadan azade yaşayamıyor. Ölüm yeni hayata kaynaklık ediyor, doğumdan da yeni ölüm gelecek. Bu yaşam sarmalı bana bir tohum ekicisi, bir fide dikicisi, bir fidan bakıcısı olmayı, bu döngünün bir parçası olmayı öğretti. Ormanın kendisi de çok daha büyük döngülerin; toprağın oluşumunun, türlerin göçünün, okyanusların dolaşımının bir parçası. Temiz havanın, saf suyun, iyi gıdanın kaynağı. Doğanın mübadelesinde, sessiz anlaşmaları ve denge arayışıyla vacip bir bilgelik saklı.

Ve muazzam bir cömertlik.

Ormanların işleyişini sağlayan şeylerin ve toprakla, yangınla, suyla hangi bağları kurduklarının sırrını çözmeye uğraştığım için biliminsanı oldum. Ormanı izledim, ormanı dinledim. Merak ettiklerimin peşine düştüm, ailemin ve halkımın hikâyelerine kulak verdim, biliminsanlarından öğrendim. Kendimi bu uğraşıya adadım; adım adım, muammaları çöze çöze ilerleyerek doğanın şifa bulması için yapılması gerekenlerin peşine düşen bir hafiyeye dönüştüm.

Ormancılık endüstrisindeki yeni kadın neslinin ilk üyelerinden biri olma şansına sahiptim, ama karşılaştığım şeyleri aklım havsalam almadı. Uçsuz bucaksız genişlikte alanlarda tüm ağaçların kesildiğini, toprağın doğanın karmaşıklığından mahrum bırakıldığını, müzmin bir gaddarlığın yerleştiğini, toplulukların yaşlı ağaçlardan yoksun bırakıldığını, körpe ağaçların savunmasız kaldığını ve feci şekilde yanlış yolda ilerleyen bir endüstriyel düzenin varlığını gördüm. Sanayi, endüstriyel ürünlere rakip veya parazit olarak gördüğü, oysa benim toprağın şifası için gerekli olduğunu keşfetmekte olduğum, ekosistemin bu parçalarına (yapraklı bitkilere ve yayvan yapraklı ağaçlara, kemiricilere, toplayıcılara, istilacılara karşı) savaş ilan etmişti. Bütün –varlığımın ve evren duyumun merkezinde yer alan– orman, bu bozulmanın sancısını çekiyordu; haliyle her şey de aynı sancıdan mustaripti.

Bu kadar büyük bir hatayı nasıl işlediğimizi anlamak ve toprağın kendi haline bırakıldığında (aile büyüklerim ağaçları daha hassas bir yaklaşımla keserken yaşandığını gördüğüm üzere) kendisini nasıl onarabildiğinin sırrına vâkıf olmak amacıyla bilimsel bir keşif yolculuğuna koyuldum. Bu yolda yürüttüğüm çalışmalar ile kişisel hayatım esrarengiz, hatta neredeyse ürkütücü bir biçimde yan yana gelişti, üzerine çalıştığım ekosistem parçaları kadar birbirine dolaşıklaştı.

Ağaçların şaşırtıcı sırlarını benimle paylaşmaları çok zaman almadı. Onların daha fazla yadsınamayacak kadim bir dolaşıklık ve bilgelikle algılayabildikleri, bağlantı ve ilişki kurabildikleri bir yeraltı kanalları sistemiyle birbirlerine bağlandıklarını, bir karşılıklı bağımlılık ağı içerisinde yer aldıklarını keşfettim. Yüzlerce deney yaptım, her keşif bir diğerinin önünü açtı ve bu araştırmalarım esnasında ağaçlar arasındaki iletişimi, bir orman toplumunu yaratan ilişkileri ortaya çıkardım. Başlangıçta bulgular oldukça tartışmalıydı, fakat bugün bilimsel kanıtların sağlamlığı ortaya çıktı, bulgular biliminsanlarının incelemesinden başarıyla geçti ve yaygın şekilde yayımlanmış durumda. Söylenenler masal değil, hayal mahsulü değil, uydurma değil, bir Hollywood filminin senaryosu değil.

Bu keşifler, –özellikle de doğa, ısınan dünyaya uyum sağlamaya uğraşırken– ormanlarımızın hayatını tehdit eden orman yönetimi uygulamalarının pek çoğuna meydan okuyucu nitelikte.

Bu keşif yolculuğundaki arayışım, ormanlarımızın geleceğine yönelik ciddi bir endişeyle başladı, ama ormanın ağaçların toplamından ibaret olmadığını gösteren ipuçlarının peşinden ilerlememle çok yoğun bir meraka evrildi.

Gerçeğin peşinde yürürken ağaçlar bana kendi feraset ve hassasiyetlerini, bağlantılarını ve konuşmalarını açtı. Aile mirasının izinde başlayıp Kanada’nın batısında geçen çocukluğuma ev, teselli ve macera sunan yerlerde devam eden yolculuğum, ormanın zekâsının daha bütünlüklü bir kavranışına, dahası bu bilgelik karşısında saygı duymayı yeniden hatırlayarak doğayla ilişkimizi nasıl sağaltabileceğimizin keşif seferine dönüştü.

Ağaçların bir yeraltı fungus1 ağı üzerinden birbirine ilettiği şifreli mesajlara erişmem ilk ipuçlarından biri oldu. Bu gizli konuşmaların izlediği yolu takip edince, bu ağın ormanın zemininin tamamına yayıldığını ve aktarma merkezi görevi üstlenen ağaçların ve fungus bağlantılarının oluşturdukları dizilimle tüm ağaçları birbirine bağladığını fark ettim. Ortaya çıkan kaba haritada şaşırtıcı bir biçimde en büyük, en yaşlı ağaçların fidelere can taşıyan fungus bağlantılarının kaynağı olduğu açığa çıktı. Sadece bu da değil; bu ağaçlar genci yaşlısıyla komşularının hepsine bağlanıyor, dişlilerden, kavşaklardan, boğumlardan oluşan ormanda en önemli işlevi görüyorlardı. Sizlere aktaracağım bu yolculukta, bahsi geçen ilişki örüntüsünün en çarpıcı yönüne de ulaştım: İnsanların beyniyle benzerlikler gösteriyordu. Bu örüntü içerisinde gençler ve yaşlılar kimyasal sinyaller göndererek aralarında anlaşıyor, iletişim kuruyor, haberleşiyorlar. Bu kimyasallar bizim nörotransmitterlerimizden farksız. Sinyaller, fungus membranlarından geçen iyonlarla oluşturuluyor.

Daha yaşlı ağaçlar hangi fidelerin kendi soyundan olduğunu ayırt etme becerisine sahip.

Yaşlı ağaçlar, tıpkı bizim çocuklarımıza yaptığımız gibi, körpe ağaçları yetiştiriyor ve onlara yiyecek ve su sağlıyor. Anlatılanlara burada bir mola verip derin bir nefes alarak, ormanın toplumsal doğası ve bunun evrim için ne kadar hayati olduğunu düşünmeyi gerektiriyor. Fungus ağı, zinde kalmaları amacıyla ağaçları birbirine bağlıyor gibi görünüyor. Dahası da var. Bu yaşlı ağaçlar çocuklarına annelik yapıyor.

Anne ağaçlar.

Anne ağaçlar –ormanın iletişiminin, korunmasının, duyarlılığının heybetli merkezleri– öldüklerinde, işe yarayan ve zararlı olan şeylerin, dostların ve düşmanların bilgisini, hiç durmadan değişen doğa ortamında hayatta kalmanın ve uyum sağlamanın yollarını kendi soyundan gelenlerle paylaşıyor; bilgeliklerini nesilden nesile iletiyorlar. Her ebeveynin yaptığı gibi.

Telefon kadar hızlı bir biçimde onlara uyarı sinyalleri, tanıma mesajları, tehlike iletileri yollamayı nasıl başarıyorlar? Sıkıntılarda, hastalıklarda birbirlerine nasıl yardım ediyorlar? Davranışları neden insanlara benziyor ve toplumları neden uygar toplumlar gibi işliyor?

Ömrüm boyunca yaptığım orman dedektifliğinin ardından ağaçlara dair algım tamamen değişti. Yaşadığım her yeni aydınlanmayla beraber ormanla daha derinden bütünleştim. Bilimsel kanıtlara gözleri kapatmak olanaksız: Orman bilge, duyarlı, şifalı bir doğaya sahip.

Bu kitap ağaçları nasıl kurtarabileceğimizi anlatmıyor.

Bu kitap ağaçların bizi nasıl kurtarabileceğini anlatıyor.

1

ORMANDAKİ HAYALETLER

Boz ayıların ülkesinde haziran karının altında bir başıma donuyordum. Kanada’nın batısındaki kayalık Lillooet Sıradağları’nda bir tomruk şirketinde yirmi yaşımın toyluğu üzerimde, mevsimlik işçi olarak çalışıyordum.

Yarı karanlık orman ölümcül bir sessizlik içerisinde. Ve hayaletlerle doluydu bence. İçlerinden biri havada süzülerek üzerime geliyordu. Çığlık atmak için açtım ağzımı, ama hiç ses çıkmadı. Mantığımı devreye sokmaya çalışıyordum ama yüreğim ağzıma gelmişti işte. Bastım kahkahayı.

Hayaletim, gövdelerini filizlerin sardığı ağaçların arasından geçen yoğun sisten ibaretti. Hortlak falan değil, işkolumun yekpare keresteleriyle karşı karşıyaydım. Ağaçlar sadece ağaçtı. Yine de buradaki toprakları savunmuş ya da zapt etmiş, ağaçları kesmek, yakmak, yetiştirmek için gelmiş birilerinin, özellikle de atalarımın ruhları Kanada ormanlarına musallat olmuş gibi gelir bana hep.

Görünen o ki orman hep hatırlıyor.

Unutmasını istesek de tecavüzlerimizi, unutmuyor.

İkindi vakti geldi bile. Alp göknarlarının göbeklerinin arasından geçen sis her birini tek tek perdahlıyor. Işığı kıran damlacıklar kapladı her yeri. Yeşim iğneyapraklardan oluşma örtünün üzerinde dallar, zümrüt yeşili bir ataklıkla dolup taşıyor. Kışın beraberinde getirdiği zorluklar ne olursa olsun her bahar günlerin uzamasını, havanın ısınmasını sevinçle selamlarcasına tomurcukların yaşamla dolma azmine hayran kalmamak imkânsız. Yeniden yaprak vermek, geçirdikleri yaz mevsimlerinin hakkaniyetinden ezelden beri şaşmayan tomurcukların genlerinde var. Tüysü iğneyaprakların birkaçına dokununca yumuşaklıkları beni ferahlattı. Stomalarının –minicik deliklerden giren karbondioksit bu gözeneklerde suyla birleşip şekere ve saf oksijene dönüşüyor– pompaladığı temiz havayı içime çektim.

Ergen fideler boy atmış çalışkan atalarının karşısında birbirine sokulmuş, genç fideciklerin de kendiliğinden onlara yaslanmasıyla beraber hepsi, soğukta birbirine sarılan aileler gibi bir araya toplanmıştı. Kırışmış yaşlı göknarların tepeleri göğe uzanmış, diğerlerine siper olmuştu. Annemle babamın, anneanne ve dedelerimin beni korudukları gibi. Başımı hep belaya soktuğuma göre, herhalde benim de fideler gibi bakılmaya ihtiyacım olmuştu. On iki yaşındayken Shuswap Nehri’ne doğru uzanan sarkık ağaçlardan birine tırmanıp ne kadar uzağa gidebileceğimi sınamıştım. Geri dönmeye çalışırken kaydım ve nehrin akışına kapıldım. Henry Dedem el yapımı nehir teknesine atlamış, tam ırmağın akış hızıyla yitip gitmek üzereyken beni gömleğimin yakasından tutmuştu.

Bu dağlarda kar yılın dokuz ayı insan boyunu aşar. Ağaçların boyu benim boyumdan fersah fersah uzundur, karasal iklimin beni mahveden aşırılıklarına rağmen onların DNA’ları serpilip gelişmelerini sağlar. Dallarından birinin kıvrımına düşmüş bir kozalağın yerleştiği bir ata ağacın kalın dalına, savunmasız yavrulara kol kanat germesine duyduğum minnetle, dokundum.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Bilim Kurgu Dışı
  • Kitap AdıAnne Ağaç - Ormanın Bilgeliğinin Keşfi
  • Sayfa Sayısı424
  • YazarSuzanne Simard
  • ISBN9786257118842
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviTellekt / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur