Ankara, Mon Amour!
üst üste asılınca ertesi gün daha iyi ısıtan paltoların
cepli basma elbiselerin
dualarla ekilen simit ağaçlarının
üç tam bir paso’nun
troleybüs hızında giden bir hayatın
Zümrüt Pastanesi’nin ve Alemdar Sineması’nın
sabahtan öğlene bir yağmurla değişiveren dünyaların
ikindi sessizliklerinin
“bir hatırası olmanın”
“bir çay koyalımın”
mavi ODTÜ otobüslerinin
ciddiyetle Grundrisse okumaların
Nisan Tezleri’nde aranan şiirin
yirmi yaşında olmanın
tiril tiril yeşil elbiseler giyen bir hayalin
kaplumbağa soyunun
en zor geçen o ilk altı ayın
elinden kavuşanların sevinci,
ayrılanların hüznü alınan Ankara Garı’nın
yani çocukluğun
arkadaşlığın
aşkın öyküsü…
Bize vaat edilenler de bunlar değil miydi zaten?
İÇİNDEKİLER
Suna……………………………………………………………………………………………………………………………9
Mayıs 1969……………………………………………………………………………………………………………..11
Alnım cama dayalı, can sıkıntısı ömür boyu:
Kübra Hanım………………………………………………………………………………………………………..13
Sokak…………………………………………………………………………………………………………………………..20
Ömer Dayın geldi!…………………………………………………………………………………………….35
Mahalleye dün gece Katrin Denüv taşındı be abla!………………..44
Ankara gezintileri……………………………………………………………………………………………..56
Terliklerin düzeni……………………………………………………………………………………………..70
Pasyon Abla, Pasyoooon Pasyon!………………………………………………………..80
Eylül 1969………………………………………………………………………………………………………………..92
Emel………………………………………………………………………………………………………………………107
Kızılay’da “bir öğle vakti”………………………………………………………………………..109
Temmuz – Kitaplarımız………………………………………………………………………………123
Ağustos – “Bir günün hikâyesi”……………………………………………………………128
Eylül 1980……………………………………………………………………………………………………………..134
Ömer……………………………………………………………………………………………………………………139
“… Ya öyle mi, bu film bizim için oynamıyor demek”………141
Aşkın dili Türkçe’ydi……………………………………………………………………………………145
Madam Litvak anlatıyor…………………………………………………………………………….158
Artık Ankara’ya gidelim!…………………………………………………………………………..163
Suna
’60’lı yılların sonları, Ankara… Süreyya’ya yapılan haksızlığın milletçe hepimizi elemden eleme gark edip, mahallemizin kadınlarının neredeyse toplu hezeyanlara kapılmasına, erkeklerinin ise her gün sabah yedibuçuk ajansında Nasır’ın neler yaptığını dinleyip dinleyip yıllardır hasretini çektiğimiz liderin nihayet bulunduğuna inanmalarına beş var, ya da beş geçiyor… Anlayamayacağım kadar uzak, anneler babalar için haberler bunlar… Umrumda bile değil… Keyfim yerinde… Mahallede gazoz kapağı savaşları günde üç partiye çıkmış, köşedeki İtimat Bakkaliyesi’ne iki renkli misketler gelmiş, Bahçeli Köşk’ün inşaatı dalya ihtiyacımıza sürekli cevap vermekte. Günlerim dopdolu geçiyor, üç öğün sokak, o Adyojolikandi ve İndira Gandi arasında hiçbir bağlantının olmadığının söylenmesinden sonra duyduğum hayal kırıklığını bile düşünmez olmuşum, koşa koşa merdivenleri çıkıyorum, hemen suyu içip geri dönmem lazım, bir dakikadan fazla beklemezler… İşte o zaman duyuyorum ilk defa o sözcüğü, yani kendi gerçek hayatımın içinde ilk defa… Anneme anlatıyor Muammer Hanım: “Özkan, Serpil’e âşık olmuş, her gün aynı şarkıyı çalıyor, sokağın adı çarşı evimiz karşı karşı diye”, koşarak dönüyorum gazoz kapağı savaşlarına, ama bu çarşı sokağı işini not almışım kafama, akşam teyzemin dinlediği, balkon kapısından hafif hafif Ankara’nın esintilerine karışan “Fransa’dan Müzik” programının eşliğinde müşahade edeceğim durumu…Özkan Ağbilerin evi çaprazda karşıda, fakat Serpil meselesi zor, onlar aynı sırada üç ev ileride oturuyorlar, balkondan sarkmam lazım.. Adyojolikandi ve İndira Gandi yerine bir şey bulmuşum, çok heyecanlıyım, bir yandan da bizim sokağın adının çarşı olmaması hafif bir rahatsızlık yaratıyor, ama boşveriyorum, bu aşk ve çarşı işini çözmem lazım. Siperde bekliyorum, hiçbir şey olmuyor, ilgili balkonlarda hiçbir hareket yok… Yine hayal kırıklığı… Yine gündüz mesaime dönüyorum.
Sık sık da sinemalara gidiyoruz annemle, Alemdar Sineması’na. Bir akşam annem babama anlatıyor filmi: “Ekrem Bora” diyor “Belgin Doruğa âşık…” “Hayır” diyorum “adamın adı Vedat’tı.” “O film icabı” diyor annem ve anlatmaya devam ediyor “Ekrem Bora” diye… “O sokağın adı çarşı mıydı?” diye soruyorum bir ara anneme. “Yok canım, nereden çıkartıyorsun?” diyor annem…Kafam iyice karışıyor.. Özkan Serpil’e âşık fakat bizim sokağın adı Çarşı değil, Vedat’ın adı da Vedat değil, İndira Gandi’nin o şarkıyla hiçbir ilişkisi yok, üstelik filmdeki o sokağın da adı çarşı değil…İşte sıcak bir yazın ortasında, Ankara’da böyle giriyor hayatıma o sözcük, üstelik daha Hayat Bilgisi dersi bile almamışken..
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı Roman (Yerli)
- Kitap AdıAnkara, Mon Amour!
- Sayfa Sayısı167
- YazarŞükran Yiğit
- ISBN9789750501159
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Günlük ~ Oğuz Atay
Günlük
Oğuz Atay
Oğuz Atay’ın edebiyatla ilgili herkes için sürekli merak konusu olmuş günlüğünün bütünü. “Kimse dinlemiyorsa beni -ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- günlük tutmaktan başka çare...
- Efsane – Bir ‘Barbaros’ Romanı ~ Prof. Dr. İskender Pala
Efsane – Bir ‘Barbaros’ Romanı
Prof. Dr. İskender Pala
Efsaneler bazen denizden, Bazen aşktan ve ateşten gelirler. Aşktan ve ateşten ve denizden gelenler, Bazen ışık olurlar ve bütün zamanı aydınlatırlar… Efsane kurmak kadar,...
- Cennetteki İlk Günüm Bir Tık Daha İyi Olabilirdi ~ Sezen Ünlüönen
Cennetteki İlk Günüm Bir Tık Daha İyi Olabilirdi
Sezen Ünlüönen
“Şimdi böyle gevşek gevşek anlattığıma bakma, yine de rahmetli neneciğimin her bayram kestirdiği koçların sırtında Sırat Köprüsü’nü adım adım katederken içim şöyle bir ürpermedi...