Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Anı Göğüsleme Sanatı
Anı Göğüsleme Sanatı

Anı Göğüsleme Sanatı

Ömer Güçlü

Dünyada yaygın bir felsefe vardır. Denir ki, carpe diem. Yani, anı yaşa. Ya da, anın keyfini çıkar. Ama hayatta kimi zamanlar vardır ki bırakın…

Dünyada yaygın bir felsefe vardır. Denir ki, carpe diem. Yani, anı yaşa. Ya da, anın keyfini çıkar.
Ama hayatta kimi zamanlar vardır ki bırakın anın keyfini çıkarmayı anı yaşamak bile güç gelir size. İşte öyle zamanlarda yapılacak tek bir şey kalır geriye: “Anı göğüslemek.”
Dönüp bakın hayatınıza.
Orada “anı yaşa”lardan daha çok “anı göğüsle”leri göreceksiniz.
Hayatın daha çok “anı yaşa” üzerine değil, “anı göğüsle” üzerine kurulu olduğunu göreceksiniz.
Ve anlayacaksınız ki, anın tadını en çok çıkaranlar, yeri geldiğinde anları cesurca göğüslemeyi bilenlerdir.
Kimse mutsuz olmak istemez. Kimse acı çekmez istemez. Kimse ayrılmak istemez. Kimse hastalanmak ya da yaşlanmak istemez. Kim canı sıkılsın ister ki? Kim üzülmeye razı olur ki?
Ama olur işte bunlar.
Mutsuz da olursunuz. Acı da çekersiniz. Ayrılırsınız da. Hastalanırsınız. Yaşlanmaya başlarsınız. Canınız sıkılır, üzülür ve bunalırsınız.
Ve böyle zamanlarda yapacağınız tek şey anı göğüslemek olur.
Başka ne yapabilirsiniz ki?
Zor zamanlar sizden anı göğüslemenizi ister.
Ve siz o anları cesurca göğüslerken yara almış umutlar tekrar dirilir.
Güç kaybetmiş inanç tekrar yeşerir.
Size bir sır vereyim mi?
Umut, asla ölmez.
Asla.
Yara alır. Yorulur. Bıkar. Usanır.
Ama ölmez.
Dokuz canlı değil, sonsuzdur umut.
Umut, sonsuzdur.
***
Bu kitap, zor zamanlarınız için…
Siz anları göğüslerken, size yoldaş olmak için…

*

Freud bir anısından bahsediyor: “Bir gün bir yerde bir çocuğun sesini duydum. Çocuk karanlık bir odadaydı, tek başınaydı ve muhtemelen korkuyordu. Yan odada yatan teyzesine seslendi: Teyze, biraz konuşabilir misin? Çok karanlık ve korkuyorum.’ Teyzesi şunu dedi: ‘Bunun ne önemi var ki? Beni görmüyorsun bile. Konuşmam neye yarar ki?’ Çocuk şu karşılığı verdi: ‘Olsun teyze. Sen konuş. Çünkü birisi konuşunca aydınlık oluyor.”

Kimi zamanlar kendimizi karanlıkta kalmış gibi hissederiz. Zorlandığımız, yorulduğumuz zamanlar vardır. Böyle zamanlarda bir ses duymak isteriz. Sadece bir ses. Karanlığımızı aydınlatacak bir ses.

Dilerim, bu kitap vesilesiyle kuracağımız karşılıklı bağ, birbirimize aydınlık getirsin.

Yazarlar, Kitaplar, Filmler

ve Hayatın Anlamı

Tolstoy 30 Yıl Hayatın Anlamını Aradı ve Bakın Sonuç Ne Oldu?

Herkes hayatın anlamını kendince sorgular. Az, orta ya da yoğun bir şekilde… Ve bazıları bunu çok daha yoğun yapar. Size bu yazıda hayatın anlamını elli yaşından sonra otuz yıl boyunca çok yoğun şekilde sorgulamış bir adamdan bahsedeceğim: Lev Tolstoy’dan.

Ellili yaşlarından öncesi ile ilgili her şey mutlu ve huzurlu gözüküyor Tolstoy’un hayatında. Kendi ifadesiyle, “Anlamlı ve tatminkâr bir hayat yaşıyordum.” diyor. Ama ellili yaşları ile beraber zihnine hayatın anlamını sorgulayan kimi düşünceler gelmeye başlıyor: “Ne için? Ne uğruna? Hangi amaçla? Neden yaşıyorum? Varlığım neye hizmet ediyor?”

Tolstoy başlarda bu soruları önemsemiyor ama zamanla sorular yoğunlaşıyor ve hayatının her alanına sirayet etmeye başlıyor. Söz gelimi, çocuğunu okula yazdıracak, şöyle düşünüyor: “Çocuğumu okula yazdıracağım da ne olacak? Çocuğum eğitim alacak da ne olacak? O da ben de bir gün ölmeyecek miyiz? Bir gün yok olmayacak mıyız? Neden bu kadar uğraşsın ki? Neden bu kadar uğraşatım ki?” Diyelim ki kitap yazacak, şunu diyor: “Yazacağım da ne olacak? Hadi diyelim yazdım, hadi diyelim çok satti, çok satınca ne olacak?” Birisi Tolstoy’a, “Şunu yapalım, bunu edelim gibi bir teklifle geldiğinde vereceği cevaplar hazır: “Yapacağız da ne olacak? Edeceğiz de ne olacak?”

Yaşadığı bu derin anlamsızlığı en iyi ifade eden cümlenin şu olacağını söylüyor Tolstoy: “Bir peri çıksaydı karşıma ve bana şöyle deseydi: ‘Dile benden ne dilersen.’ Ona şöyle bir cevap verirdim: ‘Hiçbir şey istemiyorum. Hiçbir şey dilemiyorum. Sonu ölüm olan bir sistemde bir şey istemenin ve dilemenin ne anlamı var ki?”” Böyle düşünüyor Tolstoy. Böyle hissediyor. Anlamsızlığı iliklerine kadar yaşıyor.

Ve belli bir noktada artık şuna karar veriyor: “Bu hayatı neden yaşadığımı kendime ikna edeceğim. Eğer bunu yapamazsam hayat benim için tam anlamıyla bir azaba dönüşecek.”

Tolstoy bu şekilde bir karar alıyor ve hayatının anlamını bulmak amacıyla bir arayış yolculuğuna çıkıyor.

Tolstoy’un uğradığı ilk durak, bilim durağı. Okuyor, öğreniyor, araştırıyor. Ama bilimin hayatın anlamıyla ilgili söylediği düşünceler onu tatmin etmiyor. Bir başka durağa geçiyor. İkinci durak, felsefe. Tolstoy biraz sabırsız. Aradığı şeyi bir an önce bulmak istiyor. Bu nedenle tez canlı bir şekilde sindirmeye çalışmadan ve biraz hızlıca birçok felsefe metnini tanıyor. Platon’u, Sokrates’i, Konfüçyüs’ü okuyor. Ve Schopenhauer’… Schopenhauer okuduğunda yaşadığı çaresizlik daha da artıyor. Çünkü Schopenhauer şöyle bir şey söylüyor: “Hayatın hiçbir anlamı yoktur.” Buna benzer cümleler ve düşünceler Tolstoy’u darmaduman ediyor ve şöyle diyor: “Schopenhauer bana, ‘Hayatın hiçbir anlamı yoktur.’ diyor kitabında. Ama ben bunu kabul etmiyorum. Ben hayatın bir anlamı olduğunu düşünüyorum ve kendime söz veriyorum. o anlamı bulacağım.”

Tolstoy anlıyor ki felsefe, cevaplarla değil sorularla ilgileniyor. Ama onun ihtiyacı olan şey cevaplar. Bu nedenle felsefe durağından aradığını bulamamış şekilde bir diğer durağa geçiyor. Üçüncü durak, yakın arkadaşlar ve dostlar. Tolstoy, arkadaşlarıyla sohbet ediyor, onlara hayatın anlamını soruyor, onların anlamsızlıkla nasıl baş ettiklerini öğrenmeye çalışıyor. Ve yaptığı sohbetlerden aldığı cevaplardan hareketle yakın çevresini dört kategoriye ayırıyor: “Birinci kategoridekiler, zihinlerine hayatın anlamını sorgulayan hiçbir soru gelmemiş olanlardır. Onlar mutlu mesut şekilde gamsızca yaşayıp giderler. İkinci kategoridekiler, hayatın anlamını sorgulayan kimi düşüncelere sahip olmuş ama bu düşünceleri hızlıca zihninden kovmuş olanlardır. Onlar kendilerini eğlenceye vermişlerdir ve bu şekilde hayat onlar için de akıp gitmektedir. Üçüncü kategoridekiler, hayatın anlamını sorgulamış ve hayatın anlamsız olduğuna kanaat getirerek canlarına kıymış olanlardır. (Hayatı anlamsız bulduğu için intihar eden arkadaşları vardır Tolstoy’un). Ve dördüncü kategoridekiler, hayatın anlamı ile ilgili sorgulamalara girmiş, hayatın anlamsız olduğuna kanaat getirmiş ama buna rağmen hayatın anlamımı aramaya devam edenlerdir. Ben bu son kategorideyim.”

Arkadaşlarından da tatminkâr ve ikna edici cevaplar alamayan Tolstoy yeni bir durağa geçiyor. Bu yeni durağa kadar hayatın anlamını akılla çözmeye çalışmışken bu duraktan sonra devreye kalbi ve ruhaniyeti sokuyor. Dör…

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Güçlü Bir Psikoloji İçin Kendi Kendime Terapi ~ Ömer GüçlüGüçlü Bir Psikoloji İçin Kendi Kendime Terapi

    Güçlü Bir Psikoloji İçin Kendi Kendime Terapi

    Ömer Güçlü

    Bu kitap sağlam psikolojik temeller üzerinde inşa edilmiş ve her bölümü ayrı bir terapi seansı sayılabilecek nitelikte bir terapi kitabı. Bu terapi kitabında kafanızı...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur