Sokakta, pazarda, alışveriş merkezinde, misafirlikte çocuk anne babayı dinlemediği ve hatalı bir davranışta bulunduğu zaman içimizden hemen anne babayı, özellikle anneyi, suçlarız: “Ne biçim çocuk yetiştirmiş” deriz. Öğretmen okulda ders dinlemeyen, kurallara uymayan, arkadaşıyla kavga eden, ödevini yapmayan çocuğa bakıp “sorumsuz bir çocuk yetiştirmişler” diyerek anne babayı suçlar.
Anne babaları suçlarız, ama eğitmeyiz. Ülkemizde her gün yüzlerce genç evleniyor. Evlilik konusunda hiçbir eğitim almadan karı koca oluyor, evliliği yürütmeye çalışıyorlar. Yine hiçbir eğitim almadan dünyanın belki en zor işi olan çocuk yetiştirme sorumluluğunu üstleniyorlar. Kendi anne babalarından gördükleri gibi evliliği yürütmeye ve çocuk yetiştirmeye çalışıyorlar. Farkında olmadan anne babalarının hatalarını tekrar ediyorlar.
Yeni evlenenlere ve çocuk eğitiminde sorun yaşayanlara yardımcı olmak için ilköğretim okullarında, belediyelerde ve özel eğitim kurumlarında “ana baba okulu” programları başlattık. Başladığımız ilk aylarda öğrenci sayımız çok sınırlıydı. Çünkü davet ettiğimiz öğrenci velilerinin çoğu “Ana baba okulu mu olur?” diyerek faydasına inanmamıştı. Gelenleri de “Gidelim bakalım, belki bir işe yarar” diyerek gelmişlerdi. Programa başladığımızın haftası dolmadan öğrenci sayımız ikiye katlanmıştı. Gelenler faydasına inanmış, arkadaşlarını ve komşularını getirmişlerdi.
Anne baba eğitiminden faydalananların sadece ana baba okuluna devam eden velilerle sınırlı kalmasını istemedik. Okuyucularımızın da ders notlarımızdan yararlanmasını istedik. Böylecc “Ana Baba Okulu” adıyla elinizdeki kitap ortaya çıktı. Beğeneceğinizi umuyoruz.
***
Önsöz
ANA BABA OKULU’NDA ve seminerlerimde anneler sıklıkla: “Çocuk eğitimi kaç yaşında başlar, yani çocuk ne zaman söylediklerimizi anlamaya başlar?” diye soruyorlar. Cevap olarak: “Çocuk eğitimi ana rahminde başlar” diyorum. İlk anda sözlerim abartılı geliyor. Ancak ileri teknolojik araçlarla yapılan son bilimsel araştırmalar ana rahmindeki embriyonun 8. haftadan itibaren annesinin ruhsal durumundan haberdar olduğunu, annesi tarafından istenip istenmediğini hissettiğini ve bunu bilinçaltı hafızaya kaydettiğini göstermektedir.
Bebeğini isteyen annenin beyni sevgi (oksitosin) ve şefkat (endorfin) hormonları üretmekte; o güne kadar sağlığına ve beslenmesine dikkat etmeyen anne, bebeği için periyodik olarak doktor kontrolüne gitmekte ve beslenmesine dikkat etmektedir. Çeşitli sebeplerle hamile kalmak istemeyen bir kadın, kazara hamile kaldığını öğrendiği gün mutsuz olur, bebeğini doğurmak istemez. Bebeğini istemeyen bu kadının beyni sevgi ve şefkat hormonları üretmez, düşük veya kürtaj yoluyla ondan kurtulma çareleri arar. Bunu başaramayıp doğurmak zorunda kaldığı zaman kundaktaki birkaç günlük bebeğini bir cami kapısına bırakıp kaçar.
Birkaç günlük değil, birkaç saatlik bebeğini bir bez parçasına sarıp çöp kutusuna atan, hatta boğduktan sonra toprağa gömen canavar ruhlu anneler var. Yazılı ve görsel medyada bu tür haberlere çok sık rastlıyoruz. Bu haberi duyan vicdan sahibi bir insan kendi kendine: “Bir anne bunu nasıl yapar?” diye sormadan edemez. En vahşi bildiğimiz hayvanlar bile yavrularına karşı şefkat gösterdikleri, kendileri yemeyip yavrularına yedirdikleri ve dış tehlikelere karşı korudukları halde; insan sıfatı taşıyan bir anne yavrusuna nasıl kıyabilir? Kıyabilir, çünkü onun kanında sevgi ve şefkat hormonları yoktur, vicdanı kararmış, kalbi taşlaşmıştır.
Evet, kısaca temas ettiğimiz gibi, hamile bir anne adayının bebeğini istemesi çok önemli. Ana rahmindeki bebek bunu hissetmekte, anneye güven duymaktadır. Bununla birlikte, kişilik gelişimi açısından doğumu takip eden ilk iki yıl anne çocuk beraberliği de çok önemlidir. Bu süreyi anneden ve anne sütünden ayrı geçiren çocuklarda güven duygusu oluşmamaktadır. Kuran’da bebeğin iki sene emzirilmesi tavsiye edilirken bu gerçeğe dikkat çekilmektedir. Anneye güven duygusu diğer güven duygularının da temelini oluşturur. Babaya güven, insanlara güven, hatta Allah’a güven duygusunun temelinde anneye güven duygusu vardır. İlk iki seneyi anneden ve annenin yerine geçecek bir sütanneden ayrı geçiren çocuklarda özgüven, benlik saygısı ve maneviyat duygusu da gelişmemektedir.
Çocuk ayağa kalkıp konuşmaya başladıktan sonra anne baba yavaş yavaş yardım elini çekmeli; tuvalet ihtiyacını giderme, elini yüzünü yıkama, yemeğini yeme, dişini fırçalama, elbiselerini giyip çıkarma, oyuncaklarını toplama gibi kendi ihtiyaçlarını anne babanın yardımı olmadan yerine getirecek şekilde eğitmeli ve teşvik etmelidir.
Anneler aşırı koruma içgüdüsüyle çocuğu yapabileceği işlerde hazıra alıştırmamalıdır. Hazıra alışan çocuklar anneye bağımlı hale gelmekte; “öğretilmiş çaresizlik” adını verdiğimiz yetenek tutukluğu yaşamaktadırlar. Okul çağına gelmiş çocuğunu eliyle besleyen, çocuk doyduğu halde iki kaşık fazla yedirmek için zorlayan, çocukla çatışma yaşayan anneler var. Anne baba okulunda bunları anlattığımız zaman, anneler hemen savunmaya geçiyorlar: “Ama hocam, biz yedirmezsek, yemiyor” diyorlar. Ben de gülerek diyorum ki: “Fakirin çocuğu sokakta yağ sürülmüş bir dilim ekmeği iştahla yerken seninki neden et yemeğine burun kıvırıyor; yemek istemiyor? Çünkü zorla yediriyorsunuz; acıkmasına fırsat vermiyorsunuz. Çocuk acıkma zevki yaşayamıyor, yediği şeyin tadını alamıyor, nimete saygı duymuyor.”
Çocukluğu yokluk içinde geçen, baskı ile büyüyen anne babalar çocukları sıkıntı yaşamasın, baskı görmesin diye her isteğini yerine getiriyor, davranışlarına sınır koymaktan kaçınıyorlar. Her isteğini yerine getirip davranışlarına sınır koymayınca çocukların mutlu olacaklarını sanıyorlar. Gerçekte bu varsayım doğru değildir. Her isteği yerine getirilen çocuklar sahip oldukları nimetlerin kıymetini bilmezler. Davranışlarına sınır konmadığı için neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğrenemez; şımarık, anne babalarına ve büyüklere karşı saygısız olurlar. Anne babalar yanlış yaptığını fark edip sınır koymaya ve disiplin uygulamaya kalktığında çocuklar direnç gösteriyor, baskı ve ceza işe yaramıyor.
Sınırlar trafik levhaları gibidir. Çocuklar doğruyu yanlışı bizim koyduğumuz sınırlarla öğrenirler. Sınırlar çocuğun hoşuna gitmese de, kendi iyiliği için konduğunu bilir. “Annem babam bana değer veriyor, iyi bir çocuk olmam için çaba gösteriyor” diye düşünür. Anne babalar, nasıl sınır konacağı konusunda bilgi sahibi olmadıkları zaman; kızmayı, bağırıp çağırmayı, kulak çekmeyi, dövmeyi ve ceza vermeyi sınır koyma olarak anlamaktadır. Çünkü kendi anne babalarından öyle görmüşlerdir.
Kitap fuarında bir imza gününde kitap imzaladığım sırada bir baba “Bağırmadan, Sinirlenmeden, Ceza Vermeden Çocuklara Söz Geçirme Sanatı” isimli kitabımı eline aldı: “Olmaz öyle şey!” dedi. “Bağırmadan, ceza vermeden çocuklar sözümüzü dinler mi?” Arka kapak yazısını okumaya ve içine bakmaya gerek görmeden kitabı yerine koydu. Anlaşılan bu işe aklı yatmamıştı. “Sence bu mümkün değil mi?” dedim. Yüzüme baktı. “Bu kitabı sen mi yazdın?” dedi. Sanırım, kitabı beğenmediği gibi, beni de pek yazara benzetememişti. Güldüm. “Yazması kolay, gel benim çocuklara bağırmadan, sinirlenmeden, ceza vermeden söz geçir de göreyim” dedi.
Empati yapıp kendimi onun yerine koyunca hak verdim. Pek çok anne baba gibi, o da “anne baba olma ve çocuk yetiştirme” konusunda hiçbir eğitim almadan evlenmiş, baba olmuştu. Kendi babasından gördüğü gibi çocuk yetiştirmeye çalışıyordu.
Yine imza gününde bir anne ile 10 yaşlarında kız çocuğu masamın önünde durdular. “Anne Ben Nereden Geldim” isimli kitabım çocuğun dikkatini çekti. Kitabı aldı, içine göz gezdirmeye başladı. Annesi: “Bırak onu yerine!” dedi. Her çocuk gibi o da bu sorunun cevabını merak ediyordu: “Anne bu kitabı bana alır mısın?” dedi. Anne: “Hayır!” dedi. “Sana söylüyorum, bırak onu yerine!” Çoğu anne baba gibi, bu anne de neyin doğru neyin yanlış olduğuna, hangi kitabı okuyacağına çocuk adına karar veriyordu. “Çocuk merak etmiş, izin verin de alsın” dedim. Sert bir ses tonuyla: “Size ne, çocuk benim değil mi, istemiyorum!” dedi, çocuğun elinden tuttu, çekiştirerek masamdan uzaklaştırdı.
Eğer bu anneyle konuşma fırsatı bulabilseydim, o kitabı neden almak istemediğini soracaktım. Kim bilir aklından neler geçiyordu. Gerçi tahmin edebiliyordum; ama yine de sebebini ondan duymak isterdim.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Aile Anne-Baba
- Kitap AdıAna Baba Okulu
- Sayfa Sayısı288
- YazarPedagog Ali Çankırılı
- ISBN9752611887
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviZafer Yayınları / 2012