İlk kez 1907’de yayımlanan Ana, 1905 Rus Devrimi’nin eşiğindeki Rusya’nın genel bir panoramasını yansıtır. Romanın kahramanı ana Pelage Nilovna, oğlunun siyasal bir militan olduğu gerekçesiyle tutuklanmasının ardından, kendisini sosyalizme adar. Kocası bir ayyaş olan Pelage, dini inancını tek teselli olarak görür. Pelage’nin kocası ölür; oğul Pavel, babasının ölümünden sonra sosyalist olur, eve devrimci arkadaşlarını getirmeye başlar. Ana devrimcilere katılır ve bir polis ajanı tarafından ele verilir. Gorki, roman kahramanını gerçek bir kişiden, bir gösteri sırasında oğlunun tutuklanmasının ardından bütün Rusya’yı dolaşarak devrimci broşürler dağıtan Anna Zalomova’dan esinlenerek yaratmıştır. Sosyalist gerçekçiliğin ilk romanlarından sayılan Ana, daha sonra Bertolt Brecht tarafından tiyatroya da uyarlanmıştır.
Ana: Rus edebiyatının klasikleşmiş başyapıtı.
ÖNSÖZ
Lukacs Çağdaş Gerçekliğin Anlamı’nda, bütün sanatların özünün, (hedef ve amacının) insan olduğunu söyler. İnsanı kavramak nasıl mümkündür peki? Onun köküne inerek mi? İnsanın kökü gene insanın kendisi olduğuna göre, insanın etrafında dolaşıp duran bir sanattan (edebiyattan) mı söz ediyoruz hep?
Kant,Salt Akim Eleştirisinde, akıl ile aklı kavramak, eleştirmek gibi bir tür tuhaflık çıkartır karşımıza. Bir şey, kendisinden fazla değil de kendisi ile aynı olan aracılığıyla kavranır mı? Sanat (edebiyat) insanın insanı (hayatını) kavrama aracıysa, yetkinliğinin sınırlarını nerede bulur; engellerinin duvarlarına nerede çarpar?
Zola’nın Therese Raquin romanına yazdığımız önsözde, gerçekliğe (insana ve onun hayatına) eksiksiz el koyma iddiasında olan bir edebiyat akımını, “natüralizm”i tanıtmıştık. Natüralizm 19. yüzyılın ikinci yansında Fransa, Almanya ve Kuzey ülkelerinde etkili olmuş bir sanatedebiyat akımıydı. Dönem, bilimlerin tek hâkim güç olarak kutsallaştırıldığı, bilimsel yasaların onayını almayan ya da olgular alanına girmediği için zaten alamayan (metafizik gibi) alanların “dışta bırakıldığı” dönemdi. Her şeyin bilimsel bir açıklaması olmalıydı. Pozitivist felsefeye eklemlenen bir tür antropoloji, yani insanbilim de, insanı eni konu tanımlanabilen, boşluksuz açıklanabilen bir olgu olarak görmek istiyordu. Hyppolyte Taine insan eşittir biyolojik miras, yani kalıtım + sosyal çevre + çağın şartları
formülünü ortaya atmıştı
Pozitivizmin bu kaba antropolojisinin geri düzleminde insanın hiçbir şekilde anlaşılamayacağına ilişkin anlayışlara tepkinin de payı vardı kuşkusuz. Modernitenin tarihinde ilk kez yaklaşık bir yüzyıldır proletarya bir sınıf olarak şartların kaçınılmaz sonucu olarak, “gözlemlenebilir” bir süreçte ortaya çıkmıştı. Sanayileşme, topraktan kopan emek gücünü kentte proletaryaya çevirmişti. Bu açıklanabilir sürece, bu sınıfın içinde bulunduğu akıl almaz kötü sosyal şartlar eşlik etmekteydi. Tarihsel materyalizm, bu süreçlerin bilimsel açıklamasını yapmaya çalışmaktaydı.
Dolayısıyla zaten bu alt sınıfların edebiyatı olma iddiasındaki natüralizmin, insanı kavrama konusunda sağlam yasalar aramaya koyulması anlaşılır bir çabaydı.
Natüralizmin zaafı, henüz fotoğrafın ilk adımlarının atıldığı o yıllarda gerçekliğin bir tür tahrif edilmemiş fotoğrafını, hatta tiyatroda ve romanda olduğu gibi, “sesini” aynen vermek istemesiydi.
Ama biliriz, fotoğrafta, plakta (CD’de) ölü bir yan vardır. Orada dondurulan şey, ancak tahayyüllerimizde kurtulup hayata dönebilir yeniden. Natüralizmin inşam edilgendi, eli kolu bağlıydı, sosyal çevre + dönem + (bugünün diliyle) genetik miras üçlü belirleyicisinin koordinatlarında hayat, değiştirmeye aday olamıyordu. Metnin içinde don durulmuşu. Kaderciliğin bilimsellikle alt, çizili bir türüydü natüralizm.
Rusya’da Dostoyevski ve Tolstoy natüralizmin yüzeye takılıp kalmış gerçekçiliğinin çok ötesine geçen bir edebiyatın örneklerini sunuyorlardı. Rus edebiyatı sıradan, küçük insandan başlayıp sosyal sınıfların birbirleri ile ilişkilerini, birbirlerini etkilemelerini, tarihin dinamiklerini, özellikle de geç sanayileşen, hâlâ feodal, geleneksel yapıların ağır bastığı bir Asya kapitalizmi toplumunu anlamaya çalışıyordu. Natüralizmi aşan bir gerçekçilik anlayışıydı bu.
öteki Toplum Öteki Tarih Rusya’da Asya kapitalizminin bu tarihsel örneğinde, sermaye birikim süreçleri küçük esnaf, tüccar ağırlıklı bir burjuvazinin doğumunu hızlandırmıştı. 17. yüzyılın sonundan başlayarak Aydınlanma hareketi Avrupa’nın özellikle batısında gelişirken, birçok süreç de harekete geçmişti. Bunlardan biri de küçüklü büyüklü ulus devletlerin Avrupa haritasını değiştirmesiydi. Burjuva demokratik hareketleri 1789 Fransız Devrimi ile birlikte iyice hızlanmakla birlikte, eski düzene bağlı politik ve sosyal güçlerin karşı koymasıyla, Avrupa’da burjuvademokratik hareketleri gerilemeye başladı. 1830 ve 1848 hesaplaşmaları da burjuvahalk hareketlerinin yenilgisiyle sonuçlandı. Rusya’da ise, gelişme farklı bir yol izledi; devrimci demokratlar ile liberalizm bir hesaplaşma sürecine girdi; bu surecin içinde işçi sınıfı ve köylü ittifakıyla etkin bir politik güç oluştu. 1789 Fransız Devrimi’nde olduğundan farklı bir gelişmeydi bu. Orada plebist (halkçı) Jakobenler vardı; burada ise, emek güçlerinin partisi. 1905 ayaklanmasında demokratik devrim Rusya’da başarısızlığa uğradı, ama ardından, Rus burjuvazisi toparlanıp iktidara hâkim olma gücünü ortaya koyamayınca,
1917 devrimi geldi.
Edebiyat ile gerçekçilik ilişkisinden gelip Rusya’nın sosyalekonomik, politik tarihsel şartlarına kadar dayandık. İnsanı kavramanın şartının onu kendi kökünde kavramak olduğunu söylemiştik. Bu kök, bu şartlarla birlikte anlaşılabilir olduğuna göre, artık Gorki edebiyatına ve özelde Anaya ilişkin konuşabiliriz. Bunu zaten yapmıştık. Klim Samgin’in Hayatı romanının önsözünü burada tekrarlamanın yerinde olacağını düşünüyoruz.
Ekim Devrimi Öncesinde Rusya
Gorki’nin eserleri, Rusya’da 1917 Ekim Devrimi sürecinin olgunlaşarak yaklaşmakta olduğu aşamayı bütünüyle kapsar. Gorki sadece Rusya işçi sınıfının ve köylülerin politik hayata ağırlıklarım koymalarını ve devrimci harekete katılmalarım anlatmakla kalmamış, aynı zamanda Rus burjuvazisinin, küçük burjuvazinin ve entelijansiyanın anlatılmasına da büyük bir önem vermiş, devrimin patlak vermesinden çok daha önce, bu sosyal kesimlerin artık eski yaşama tarzlarım sürdürmelerine imkân kalmadığım göstermiş, Ekim Devrimi’ne zemin hazırlayan tüm çelişkileri gözler önüne sermiştir.
Gorki gerek insanları gerekse onları belirleyen şartlan anlatırken bütünü kapsayıcı olmakla kalmaz, kalemini aynı zamanda iyice derinlere salar. O da Balzac gibi, döneminin bir tarihçisidir ve Balzac’ın Louis Philippe (II. İmparatorluk) döneminde henüz embriyo safhasını yaşayan ve ancak III. Napoleon döneminde gelişmelerini tamamlayıp etkili olan güçleri bir kâhin gibi Önceden sezip anlatması gibi Rusya’nın Ekim Devrimi öncesi dönemindeki sosyal katmanların embriyo safhasını anlatır.
Yatay Uçurumlar Rus ulusunu saran krizi yaratan önkoşulları ve bu krizin adım adım yaklaşmasını gösteren Gorki’nin eserleri, tek tek kişilerin kaderleri ile o derin tarihsel ve toplumsal şartlar arasındaki bağlan incelerken, bir yandan da Ekim Devrimi Rusyası’nın öncesinde yaşanan bir “insanlık komedisi” sunarlar. Onun eserleri bu büyük sürecin çeşitli evrelerini, değişik yüzlerini canlandırıp dururlar; ancak anlatısının her bir “bölüm”ündeki kişiler, bir bütünü tamamlayan parçalar oldukları halde birbirlerinden tamamen habersiz bir yan yanalık durumu sunarlar. Gorki romanlarına özgü bu kopukluk, kişilerin bu birbirinden haberi olmaması hali, bir tesadüf olmayıp Rusya’nın toplumsal yapısı ve ilişkileri ile doğrudan ilintilidir. Gorki eserlerinin önemli bir bölümü, eski Rus taşrasının o barbar, vahşi çoraklığının, her bir sosyal birimin ötekinden ve büyük yerleşim merkezlerinden yontulmuşluğun kendi içine kapanmışlığının anlatımına ayrılmıştır. Dış dünya, hatta yakın, komşu bir yerleşim birimi, ufukta, uzaklarda bir yerdir. Balzac’ta aynı kişilerin anlatılarında farklı bölümlerde tekrar tekrar ortaya çıktığını, bunun bir inandırıcılık, gerçekçilik duygusu yaratmaya yönelik bir teknik olduğunu, bunun eserlerine bir bütünlük, süreklilik kazandırdığını Balzac romanlarına yazdığımız önsözlerde belirtmiştik. Gorki anlatılan, bunun tam tersini yaparlar. Ancak devrim bütün bir toplumu sarsmaya başlayınca, Gorki anlatılan da sosyal ilişkileri ve kişileri tarihsel süreçlerin bütününü kuran parçalar olarak sunmaya başlayacaktır.
En azından görünüşte birbirinden tamamen yalıtılmış, kapalı kasaba, köy, küçük kent gibi sosyal birimlerin yaşama alanlarının canlandırılması…
“Ana” için bir yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıAna
- Sayfa Sayısı520
- Yazar Maksim Gorki
- ISBN9758688234
- Boyutlar, Kapak11x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviÖRGÜN YAYINEVİ /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sihirler (Peri Serisi – 2) ~ Aprilynne Pike
Sihirler (Peri Serisi – 2)
Aprilynne Pike
SEVDİKLERİNİZİ KORUMAK UĞRUNA SİHİRLERLE DONATILMIŞ BİR DÜNYANIN KUSURSUZLUĞUNDAN VAZGEÇEBİLİR MİYDİNİZ? Laurel’ın insan ile peri dünyası arasında kaldığı ikili yaşamının macera dolu öyküsünü soluksuz okuyacaksınız....
- Köprünün Öte Yanı ~ Mary Lawson
Köprünün Öte Yanı
Mary Lawson
“Büyük mutlulukları ve hüzünleri çağrıştırıyor.” Times Böyle bir kaybın acısından sonra artık hiçbir şeyin onun için önemli olmayacağını zannederdiniz ama besbelli ki işler hiç...
- Gece Yarısı Tuzağı ~ Lara Adrian
Gece Yarısı Tuzağı
Lara Adrian
Kurşunlar ve bıçaklarla eğitilmiş bir savaşçı olan Renata’yı, -ölümlü ya da vampir- herhangi bir erkek yenemez. Ancak onun en güçlü silahı, nadir görülen ve...
Ya çok okumak istiyorumda bir türlü bulamıyorum keşke izmirden ödünç verecek birini bulsam bu yazarın serisini