Kendisini amatör bir şehir kuramcısı ve büyülü Marksist olarak niteleyen Andy Merrifield’ın kaleme aldığı Amatör: Sevdiğiniz Şeyleri Yapmanın Hazzı, Delidolu’nun “Ne Yapmalı?” temalı kurmaca dışı eserler koleksiyonundaki yerini alıyor.
Latince “sevmek” (amare) kökünden türeyen amatör (seven) sözcüğünün küçümseyici çağrışımlarını tersyüz ederek Baudelaire, Dostoyevski, Edward Said gibi özgün şair, yazar ve düşünürlerden örnekler sunan bu zihin açıcı kitap; amatör ruhun barındırdığı üretken tutkuya, devrimci potansiyele ve kural tanımaz yaratıcılığa dair düşünmeye sevk ediyor.
Ofis kültürünün yarattığı sıkışmışlık hissi, sınırlı alanlarda uzmanlaşmanın getirdiği mekaniklik, merakı körelten profesyonellik gibi günümüz çalışma hayatına yönelik çokkatmanlı bir kapitalizm eleştirisi getiren Merrifield, bu kitabıyla “iş”in kutsallaştırılmasının ardında yatan kurnazlıkları ve gizli gerçekleri ifşa ediyor.
Amatör, otoriteyi sorgulayan bakış açısıyla profesyonelliğin kusursuz tekdüzeliğinden kaçıp zikzaklı yollarda özgürce ilerleyen bir yaşamın manifestosunu sunuyor. Yaşamımızın pek çok alanının nasıl da kontrolümüzün dışında seyrettiğini fark etmemizi sağlayan bu aydınlatıcı metin, kabul görmüş düşüncelere kafa tutan bağımsız düşünürlere, dikbaşlı şairlere ve amatör aktivistlere sayfalarında yer açarak okuru kendi tutkusunu bulmaya çağırıyor.
Amatörlük, kişinin muhafazakârlıkla, yani dar bir uzmanlık alanını, kendi akademik çöplüğünü savunmakla meşgul olmaması; daha geniş ve eklektik bir gerçeklik görüşünü savunması demektir. Amatörlük, sözcüğün eski Fransızca anlamında olduğu üzere, sırf zevk aldığı işle uğraşan kişinin sevgisidir. Çoğu durumda amatörler profesyonellerden daha yetkindir; çünkü yaptıkları işle daha samimi bağları vardır. Yaptıkları şey, oldukları şeydir. Amatörler, profesyonel otoritelere karşı çıkan fikirleri savunur. Profesyonellerin görmezden geldiği, umursamadığı, sık sık da kabullenmediği meseleleri dillendirirler. Amatörün suyu bulandıran kişi olma ihtimali yüksektir. Amatör, kimsenin maaşlı çalışanı değildir; hiçbir zaman da olmayacaktır.
“Andy Merrifield özgün, bilgili, politik açıdan faal, okunası bir yazar.” John Berger
İçindekiler
Önsöz
Nasıl “Daha Canlı” Hissederiz? …………………………………………………………………..7
1 Profesyoneller ve Amatörler ……………………………………………………………….15
2 Bir İnanç Sorunu ………………………………………………………………………………36
3 Bilginin Ölçütü …………………………………………………………………………………62
4 Amatörler Şehri ………………………………………………………………………………..92
5 Sırça Köşk’te Çalışma ………………………………………………………………………125
6 Profesyonel Demokrasi ……………………………………………………………………159
7 Merak Dehası …………………………………………………………………………………184
8 Oyuncak At (Hobby-Horse) ……………………………………………………………….200
9 Amatör Devrim ……………………………………………………………………………….225
Teşekkür………………………………………………………………………………………………266
Notlar ………………………………………………………………………………………………….267
Hatların dışına taşan ressamlara,
Corinna’ya ve Lili-Rose’a
Önsöz
Nasıl “Daha Canlı” Hissederiz?
Profesyoneller her yerde. Bugünlerde, zamanla edindiği o özel bilgiyi sunan bir profesyonel “uzman” olmadan çok az işi becerebiliyoruz: Bu uzmanlar, dünyadaki milyonlarca insan için, ölçek küçültme ve değerlendirme, ölçme ve uyarma, planlama ve tasnif işlerini yapıyorlar. Sanki herkes bütün benliğini uyumlu bir “profesyonel” olarak markalaştırmak, kariyer basamaklarını tırmanmak ve mutlu bir yaşam sürmek için kolları sıvamış. Yalnızca iki tür insan var diyorlar sanki bize: (namzetleri de dâhil) profesyoneller ve kaybedenler. Bu kitapta amacım bu hiyerarşiye meydan okumak. Profesyonel uzmanın can düşmanı olan alternatif bir kategori sunmak istiyorum size: Amatör. Burada ele aldığım amatör, hem gerçek hem de hayalî bir kategori; bu kişi, bugün var olduğu gibi, varlığını sürdürmesi de gereken biri. Amatör, normatif bir yapıdır; toplumda gizil hâlde bulunur ve büyüyüp serpilmeyi bekler. Amatörler farklı duyarlıkları olan, uzmanlık aldatmacasına yenik düşmek istemeyen, kendilerini en yüksek fiyat verene satma gereği duymayan kişilerdir. Kendilerini yaptıkları işleri başarıyla yapmaya vakfetmişlerse de büyük ödüller bir yana, bazen ödül dahi beklemeyen insanlardır. Kabul görmüş kanıya göre amatörler bir şeylerle yüzeysel olarak uğraşırlar; yaptıklarını geçinmek için değil, hafta sonu, boş zamanlarında, hobi olarak yaparlar. Herhangi bir işte gerçekten çok iyi olabilirler, kendi çaplarında (bahçıvanlıkta, amatör tiyatroda, araba tamirinde) “uzmanlaşabilirler”; ama bu yine de keyif içindir, önemsiz bir şeydir. Buna rağmen profesyoneller önemli ve yararlı biçimde çalışırlar. Sözlerine kulak verilmesi, ciddiye alınmaları gerekir. Toplumsal, ekonomik ve siyasi yaşantımıza hükmeden profesyonel ve uzman kuruluş sayısı ve çeşitliliği şaşırtıcıdır. Nelerin kamu yararına olduğuna, hangi toplumsal gereklerin yaşama geçirileceğine onlar karar veriyorlar. Bu uzmanlar, yönetim ve ekonomi politikalarının her kademesinde, sağlık sistemlerinde, eğitim programlarında yer alıyor. Bilimsel faaliyetin algoritmalarını formüle edip işletme dilini belirliyorlar. Araştırma ve geliştirmeyi denetleyip patent ve fikrî telif haklarının getirilerini saklı tutuyorlar. Müşavirler, danışmanlar ve beyin takımlarında karar alan kişiler, kendi kendini düzenleyen, demokratik olmayan piyasa sistemimize pek de laissez-fair (“bırakınız yapsınlar”; serbest) olmayan teşvikler sunuyor.
Profesyonel uzmanlar tarafından eğitiliyoruz; ne öğrenmemiz, ne okumamız, ne satmamız gerektiğini onlar söylüyor bize. Kamu kültürünün hangi yönlerinin üstü çizilmeli, hangi getirilerin ekonomik değeri yok, kimin işleri “verimsiz”, onlar karar veriyor. Kamuya kendimizi nasıl sunacağımızı, işimize ait değişkenleri nasıl ayrıntılarıyla listeleyeceğimizi, nasıl konuşacağımızı, nasıl yazacağımızı uzmanlar bildiriyor. Paramızı (o da varsa artık) neye yatırmamız gerektiğini, ne kadar vergi ödememiz gerektiğini, yasal haklarımızı en iyi onlar biliyor. Uzmanlar siyasetçilere bile nasıl yönetecekleri konusunda rehberlik ediyorlar. Kişiliklerimizi modelleyen, umutlarımızı ve arzularımızı onaylayan, nasıl yaşayıp nasıl ölmemiz gerektiği konusunda bize tavsiye veren onlar. Mesele uzmanların tümünün muhakkak hata yapması değil; esasen mesele, büründükleri iktidar kisvesi, sorgusuz sualsiz, en üstün düzeyde olmaları. Uzmanlar, kendi örgütlenmelerinin akıldışı akılcılığı ve genellikle nedeni anlaşılamayan hünerleri ile donanmış, istediklerini gerek baştan çıkarmayla gerekse zorla alan, hem yeni bir kilise hem de yeni bir mafya türüdür artık. Amatör’de bu gerçekliğin her yere nüfuz eden üretimine ve kabul görüşüne müdahale etmek istiyorum. Başka bir gerçekliği keşfetmek, amatörlüğün bugünkü anlamını ve ileride ne anlama gelebileceğini incelemek istiyorum. Bunu, profesyonelliği eleştirerek, amatörlerle profesyoneller arasındaki fay hatlarını belirleyerek; kişisel kimlik ile iş ilişkileri, bilgi üretimi ile siyasi güç, teknokratik temsil ile yaygın katılım, şehir çalışmaları ile militan aktivizm arasında gidip gelen ayrıntılı bir tematik incelemeyle yapacağım. Amatörlerle profesyoneller arasında her alanda yaşanan gerilimleri didiklemek, bu tektonik levhaların aslında siyasi sınırlar olduklarını, ıslah edilerek yerlerinin değiştirilebileceğini göstermek istiyorum. Ne zaman iş dünyasının profesyonelleri pazarlama ve yönetim mantralarından bahsetse, profesyonel akademisyenler araştırma değerlendirmelerinden, finansmandan, hibe paraları ve komitelerden söz açsa Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar (Notes from Underground) kitabında, eski okul arkadaşları ile buluşunca afallayan ve kendini dışlanmış hisseden Yeraltı Adamı’nın yaşadığı aynı şaşkınlığı, dışlanmışlığı hissederim.
Yeraltı Adamı’nın aksine arkadaşları “başarılıdır”; hepsi toplumdaki konumlarının ve ticari zaferlerinin meyvelerini toplamış profesyonellerdir. Ama Yeraltı Adamı “ses[ler]inin kendi[leri]ne güvenen sert tonu” karşısında “deliye”; “[d]üşüncelerinin kıtlığı; uğraşılarının, oyunlarının, konuşmalarının saçmalığı” karşısında “şaşkına” döner.1 Bu insanların gerçek yaşamdan falan anladıkları yok, der; zira en temel şeylerden haberleri yoktur. Asla kitap okumazlar, “pek çok önemli konuyu bilme[zler], insanı etkileyip şaşkına çeviren bir sürü soruna ilgi duyma[zlar]”.2 Rütbe kazanmayı zekâ sahibi olmakla karıştırırlar, daha erken bir yaşta “yumuşak koltukları” düşlemişlerdir. Başarılı insanlara taparak yetişmişlerdir, kendileri için de başarı isterler. “Önemsenmeyen, küçük görülen bir şey doğru da olsa” Yeraltı Adamı’nın kendisi de dâhil, “onların insafsızca, rezilce alaylarından kurtula[maz]”. Tavırları “özenti”, “havaları alaycı”dır. “Vergilerden, Senato’daki tartışmalardan, aylıklardan, terfilerden, bizim genel müdürden, göze girme sanatından filan konuşurlar.”
Dostoyevski’yi ilk kez okuduğum ergenliğin son yıllarından itibaren kendimi Yeraltı Adamı ile özdeşleştirdim. Başlangıçta sebebi ikimizin de bezgin birer memur olmamız olabilirdi; yaptığımız yahut yapmamız gereken işe uygun değildik. O bir süre Rusya’da memuriyet yapmıştı; bense 1970’lerin sonlarında, Liverpool’da liman kurulunun maaş memurluğunu yapıyor, profesyonel idareciler ve profesyonel yöntemler sağ olsun, işimden kurtulmak için gün sayıyordum. Yaşadığımız çağ, konuştuğumuz dil farklı da olsa anlaşmıştık Yeraltı Adamı’yla. Tıpkı onun gibi kabaydım, kaba olmaktan zevk alırdım. Rüşvet almadığım, almayı da istemediğim için tek yapabildiğim buydu. Sonraları oradan oraya, profesyonellerin gözetimindeki yorucu, manasız ofis işlerinin birinden diğerine sürüklendim. Çoğu kişiye göre bir işim olduğu için bile şanslıydım, ama işimden nefret ederdim. Kendimi Yeraltı Adamı addederdim. Dostoyevski benim ve bu kitabın can damarı; zira amatör ruhun inşasına yardımcı olan odur. Dostoyevski dışlanmışların, mevcut düzene ve hırslara kolayca uyum sağlamayanların kendine özgü davranışlarını olumlar. Yaşama biçilen yolu ikiye ayırır: kariyer yoluna karşı yaşam yolculuğu. Yeraltı Adamı’nın eski okul arkadaşları ilkini seçmiştir: risk alıp kendini gerçekleştirmeyi değil, emniyetli alışkanlıkların güzergâhını; kafa tutmayı değil, boyun eğmeyi. Şaşmaz biçimde başarıya ulaştıran yolu seçmişlerdir; kişisel hırslarının ve otoriteye saygılarının, hatta otorite olma arzularının boyunduruğu altındadırlar. Kapalı ve sınırlandırılmış bir dünyadır onlarınki; Yeraltı Adamı’nın görüşü isedaha açık uçlu, daha belirsiz, kendini olumlama ve ifade etme konusunda daha cüretkârdır; varoluş ıstırabı ile dolu olsa da yine de “daha canlıdır”.
Gözlemlerimden ve yaptığım konuşmalardan yola çıkarak, bugün dünyanın her yanında çok sayıda insanın “daha canlı” hissetmek için mücadele ettiğini, profesyonel kisvesinden kurtulmak isteyen çok sayıda yeraltı amatörü olduğunu görebiliyorum. Çalışma dünyası ile dünyadaki yaşamdan duyduğumuz huzursuzluğun sebebi işte burada yatıyor: Bunu biliyor, dehşete düşüyoruz. İşte bu kitap da, daha canlı olmak isteyen; yapılan şeyle ve bunun nasıl yapıldığı ile daha fazla hemhâl olmak isteyen kişiler için. Bu kitap profesyonelliğe kafa tutma, şimdilerde profesyonellerin tesis ettiği çalışma, yaşam ve iş yapılarına kafa tutma mücadelesi hakkında. Herkesle aynı kalıba girmeme mücadelesidir bu. Öte yandan çok da olumlu bir şeydir; burnu havada, her şeyi bilir edada yaşamaktansa daha engin ufuklarda, daha ilginç, daha meraklı, daha sorgulayıcı yaşama hevesidir. Daha canlı hissetmek demek, farklı tezahürleri ile amatör ruhu geri çağırmak, profesyonellerin ideoloji güdümlü dünyasına karşı durmak demektir. Yetişkinliğim süresince amatör dediğim bilginler, yazarlar, dikbaşlı şairler ve uyumsuz romancılar beni kendilerine çektiler. Hepsi kitabın ilerleyen sayfalarında boy gösterecek. Hem yalnızca Dostoyevski de değil; Hannah Arendt, Charles Baudelaire, Walter Benjamin, Marshall Berman, Guy Debord, Ivan Illich, Franz Kafka, Jane Jacobs, Karl Marx, Edward Said ve daha niceleri… Bu düşünürlerin hepsi, farklı yollar ve bağlamlarda da olsa yaşamlarında, yazılarında gerçekliği profesyonellikten uzak tuttular. Onlar özgür düşünceye destek yolunda cesur ve cüretkâr adımlar atarak denetçilere, para sayıcılara, sallabaşçılara meydan okudular. Yaşama dair belli tutkuları, erdemleri yüceltirken, karşılarına dikilenleri de vicdanlarda mahkûm ettiler. Ben de onların bu tutkularına ve erdemlerine saygı, hatta muhabbet besliyorum. Sevdiğimiz şeyleri yapma hazzını tekrar keşfetmemize onlar yardım edebilirler.
1
Profesyoneller ve Amatörler
Profesyonel dünyayla çok erken bir zamanda, beş yaşındayken tanıştım. O sıralarda anlamadıysam da parçalar daha sonra birleşecekti. 1965 yılıydı, büyükannem Cantril Farm bölgesindeki Barons Hey’e gönderilmişti, burası Liverpool’un sınırlarındaki iddialı bir yeni toplu konut arazisiydi. Bu gönderilme işinde çeşitli sorunlar vardı. İlk olarak büyükannem, büyükbabam ve kızları (teyzem Emily) isteseler de istemeseler de yerlerinden ediliyorlardı. Onlara seçim hakkı verilmemişti, bir mektup postalanmıştı o kadar. 1960’lardaki varoşları toptan temizleme programının parçası olarak aile üyelerinin kendi iyilikleri için taşınmaları gerekiyordu. 15.000 kişi Liverpool’un içinden, şehrin hayli dışındaki Knowsley’ye sürgün edilmişti. Liverpool’daki Upper Parliament Sokağı’nın ilerisindeki Toxteth bölgesinde, Holden Sokağı’ndaki sıralı evler; yani, fakir ve ufak olsa da nizamlı, intizamlı, herkesin birbirini tanıdığı bir mahalledeki birbirine bitişik evler, şehir “uzmanlarınca” bakımsız addedilmişti.
Profesyonel planlamacıların ellerinde bunu kanıtlayacak yeterince ham veri vardı. Şehir yaşamının nasıl olması gerektiğine dair başkaca büyük fikirleri de vardı. Yeni proje, Fransız mühendis Raymond Camus’nün 1948 yılında patentini aldığı, bütünüyle endüstriyel prefabrike inşaat tekniği olan “Camus” sistemine uygun inşa edilecekti. Fabrikada imal edilen beton paneller hızla ve ucuza bir araya getirilebiliyor, yılda 2.000 birim konut inşa edilebiliyordu. Fransa devleti, Marsilya’da Le Corbusier’in Konut Birimi (Unite d’habitation) projesini üst gelir grubu için, Camus sistemini ise düşük ve orta gelir konut stoku (HLM; Habitation à Loyer Modér, kira denetimli konut) olarak benimsemişti. 1950 ve 1968 yılları arasında bu teknik, Sovyetler Birliği’nde büyük çapta bir yeniden yapılandırma hedefleyen devlet programına ilham vermişti. Ne var ki Cantril Farm bölgesi daha bitmeden dökülmeye başladı. Binalar su sızdırıyordu, rutubetliydi; daireler arasında ses yalıtımı yoktu; ortak koridorlarda ışıklandırma yoktu, olansa çoğu zaman çalışmıyordu; asansörler bozuktu, hizmet asansörü diye bir şey yoktu. Bölgeye toplu taşıma yoktu, ameliyathane yoktu, dükkân yoktu. Burası yokluğa inşa edilmiş çok katlı bir mahrumiyet bölgesi, nadasa bırakılmış bir araziydi. Her yerle, hatırlanmaya değer bir geçmişle ve öngörülebilir herhangi bir gelecekle olan bağları koparılmıştı. Sıra sıra gri, donuk, cüruf briketten imal edilmiş kulelerden ibaretti. İçinde 20.000 gönlü yaralı vatandaş yaşıyordu, konseyin ucuza kapattığı bir arazide mantar gibi çoğalıyorlardı.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) İnceleme/Araştırma
- Kitap AdıAmatör: Sevdiğiniz Şeyleri Yapmanın Hazzı
- Sayfa Sayısı284
- YazarAndy Merrifield
- ISBN9786052349267
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviDelidolu /