Mine ve gizemli arkadaşı küçük Topçin’in paylaştıkları sır neydi? Ormandaki o tuhaf günden sonra neden birdenbire bazı insanların alnında yeşil bir benek belirmeye başlamıştı? Ayla Çınaroğlu bu soruların cevaplarını verirken bizi yeni sorularla baş başa bırakıyor: “Haksızlıklarla mücadele edebilmek için çok büyük ve güçlü mü olmak gerekir?” ya da “Gerçek arkadaşlık nasıl bir şeydir?” Topçin, belleklerde uzun süre kalacak ve sorgulanacak bir öykü sunuyor.
1
Anneme, babama ve polis amcalara Topçin’i anlatmaya çalışmam boşuna olurdu tabii. Ben de hiçbirine sözünü bile etmedim. Düşünsenize, ilk anlattığımda Nesrin bile inanmadı. Nesrin kim mi?.. Nesrin benim teyzem. Gerçek teyzem işte, yani komşu teyze filan değil. Ama başka teyzelere benzemez o. Üstelik de çok genç olduğu için, herkesin yanında ona ‘teyze’ dememden hoşlanmaz. Ben de ona ‘Nesrin’ diyorum, çünkü adı bu. Ama kimi zaman da ondan söz ederken, kimse saygısızlık ettiğimi düşünmesin diye ‘Nesrin teyzem’ derim.
Neden başka teyzelere benzemediğini anlamak için onu görmeniz yetmez. Birazcık konuşmanız gerekir. Önce ona şöyle ilginç, duyulmamış bir şey söylemelisiniz. Uyduruk bir şey de olabilir. O hemen kaşlarını kaldırıp gözlerini kocaman kocaman açar ve, “Yapma yav!..” der. Sonra da sorular sorar. Öyle komik sorular sorar ki katılırsınız gülmekten. Yani işte öteki büyüklere böyle bir şey söylediğinizde olduğu gibi olmaz; burnunuzu duvara çarpmış gibi olmazsınız onunla konuşurken. O pazar günü büyük korulukta gezmeye gittiğimizde keşke Nesrin teyzem de bizimle birlikte olsaydı. O hemen inanırdı bana; zaten inandırmaya da gerek kalmazdı ki, olan biteni kendi gözleriyle görmüş olurdu. Çünkü o anda benim yanımda olurdu zaten. Hep birlikte bir yere gittiğimizde; yani annem, anneannem, babam, ben ve o, ailece bir yere giderken, hep benim yanımda olur teyzem. “Haydi, ördek ailesi yola çıktı.” diye başlar, hepimizi güldürür. Yolda yan yana yürürüz, lokantada, çay bahçesinde, dolmuşta, otobüste onun yanına otururum. Tabii otobüs kalabalıksa da kucağına…
Ama ne yazık ki o pazar günkü gezide Nesrin yoktu işte. Selim amcalarla birlikteydik. Selim amca, Belgin teyze, Canan abla ve Canan ablanın yeni nişanlısı vardı. Canan ablanın yeni nişanlısını ilk kez görüyorduk, yani herkes biraz fazlaca kibar ve biraz da ciddi davranıyordu o gün. Selim amca her zamanki o tatlı şakalarını yapmamak için kendini zor tutuyordu. Belgin teyzeyle annem, çoğu zaman yaptıkları gibi arada bir fısıldaşmıyor, Nilgün teyzenin rüküş giysilerini eleştirmiyorlardı.
Babam da, tam yanımızdan geçerken iğrenç sesler çıkararak yere tüküren adama yakıştırdığı adı, “eşş…” diye tam söyleyecekken vazgeçiyor, “Pis herif!”, demekle yetiniyordu. Şimdi artık Canan ablayla yeni nişanlısının nasıl davrandıklarını da hiç anlatmayayım isterseniz. Bilirsiniz işte, yeni nişanlılar yakın akrabalarının yanında nasıl davranırlarsa öyle davranıyorlardı. Yani açıkçası, çok sıkıcı bir gezintiydi. ‘Ah, keşke Nesrin şimdi burda, bizimle olsaydı,’ diye düşünüyordum. ‘O burda olsaydı çok hoş ve eğlenceli bir gezi olabilirdi…’ Bir süre sonra, artık bu sıkıcı havadan kurtulabilmek için, sanki teyzem yanımdaymış gibi davranmaya karar verdim. Kendi kendime –ama içimden tabii– teyzemle konuşmaya başladım.
Ben:
– Nesrin, var mısın koşmaca oynamaya?
Nesrin:
– Oynardım ama şimdi biraz ayıp olur bu
cici hanımların, cici beylerin yanında…
– Hiç de bile olmaz. Bakalım karşıdaki şu
koca ağacın yanına hangimiz daha çabuk varacağız? Haydi koş!..
Annem:
– Mine!.. Koşma, düşeceksin…
Gördünüz mü işte, teyzem olsaydı ne güzel
koşardık. Ama o yanımda olmayınca yaptığım
her şeye karışırlar. En iyisi biraz arkalarından
yürümek.
– Mineciğim, arkada kalma, sonra kaybolursun.
Ya da hemencecik kaybolacağımı sanırlar.
Ama doğrusunu isterseniz, bu konuda yakınmaya pek de hakkım yok; üstelik onlara, yani annemlere hak vermem gerekiyor. Çünkü o pazar günü gerçekten de kayboldum. Ama, isteyerek olmadı ki… İsteyerek kaybolur muyum hiç?…
Ne yapayım işte, bir yerde ilginç bir şey gördüğümde hiç dayanamam. Yani parlak bir taş, güzel bir çiçek, renkli bir cam parçası, resimli bir kâğıt parçası filan… Hiç dayanamam görünce, nerede olursam olayım, gidip yakından bakmak isterim. Ellemesem bile bakmak, biraz incelemek isterim. Ama teyzem de öyledir. O da her şeyi inceler, ilginç, tuhaf yanlarını bulur. Her şeyden bir komiklik bulup çıkarır mutlaka, katıla katıla güleriz. İşte o gün de, korulukta yürürken yoldan biraz içerde, ağaçların arkasına doğru parıldayan bir şey gördüm.
Bizimkiler kendi aralarında konuşmaya dalmışlardı, beni unutmuş gibiydiler. Hemen gidip bir bakmak istedim; çabucak bir bakıp dönecektim. Ama biraz yaklaştığımda o şey uçmaya başladı birden. Yoksa bir arı mıydı?.. Yok, arı değildi. Arıdan biraz daha büyük tuhaf bir böcekti, ama çok parlak ve harika bir böcekti. – Dur güzel böcek, dur, kaçma… Koştum arkasından. – Dur ne olur, bir kerecik bakmak istiyorum sana, yalnızca bakacağım, dur… Sana zarar verecek değilim, inan bana. Dur artık hadi, uçma. Sen zararsız bir böceksen ben de zararsız bir insanım işte, ne olur, güven bana…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıAltın Kanatlı Topçin
- Sayfa Sayısı80
- YazarAyla Çınaroğlu
- ISBN9786059153041
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Fil Gözü ~ Mevsim Yenice
Fil Gözü
Mevsim Yenice
Gece olup da onu kendi yatağında hafif bir iniltiyle, huzurla uyurken görünce, hayatı boyunca anımsayacağı, olur olmadık yerlerde yoklayacak o derin boşlukla karşılaşacaktı. İçi...
- Kapıların Kışında ~ Zehra Tırıl
Kapıların Kışında
Zehra Tırıl
Zehra Tırıl’ın öyküleri gündelik hayatın akışında ayrı düşenleri bir araya getiren izleri, sakin, ağır ve güçlü bir nefesle duyuruyor. Parçalanmış benliklerde insanın hayatta kalma...
- Yalnızlığa Kadar Yolun Var ~ Servet Saygınoğlu
Yalnızlığa Kadar Yolun Var
Servet Saygınoğlu
“Yalnızlığa Kadar Yolun Var”, Servet Saygınoğlu’nun “Bir Kafes, Kuş Aramaya Çıkmış” kitabından sonra kaleme aldığı ikinci kitabıdır. Yazar, romanında iliklerinize kadar hissedeceğiniz aşkın ardından...