“Allah’sız Müslümanlık” deyimi ile ne anlatılıyor?
Bu soruyu bir cümlede ifade etmek gerekirse, “Güçlü ve etkin bir iletişim çabası sergileyerek Allah ile beraberlik kuramayan İslami yaşayış biçimi” derim…
Müslümanlık, kişi için huzur ve mutluluk sağlayan bir tercih değil de,Ürkütücü bir Tanrı’nın koyduğu külfetler bütünü şeklinde yaşanırsa bu, gerçek bir dinin hedefleyebileceği durum olamaz.
Öyle inanıyorum ki, çağımızda Müslüman kimliğini önemseyen her insan, yaşadığı çelişkileri özgürce sorgulayıp tartışabilse benimkilere benzer sonuçlara ulaşacaktır.
İÇİNDEKİLER
GEREKÇE
Giriş
HACIYAĞI İLE PARFÜM ARASINDA
Birinci Bölüm
BİRİCİK HAK DİN TEZİ ile GERİLİĞİN ÇATIŞMASI
İkinci Bölüm
AKILCI TEVHİD VE KALBİN TERKEDİÜŞİ
Ûçüncü Bölüm
EVRENSEL GÜNCEL ÇATIŞMASI VE KORSAN FIKIH
Dördüncü BÖlOm
CİHAT KÜLTÜRÜ VE İNSAN HAKLARI MÜCADELESİ
Besinci Bölüm
MÜSLÜMAN İNSANIN EDİLGİNLİK ÇIKMAZI
Altıncı Bölüm
‘MUHALEFET KÜLTÜRÜ’NOEN ‘KUKLA MÜSLÜMAN’ ÇAĞINA
Yedinci Bölüm
‘İDEOLOJİK İSLÂM’DA MARKSİZM ESİNTİLERİ
Sekizinci Bölüm
‘KADIN FİTNESİ’ VE UÇKUR SOFTALIĞI
GEREKÇE
Çağımızın büyük mürşitlerinden Tayyar Baba. ziyaretine gelen dervişine sorar:
“Köyünüzde işler nasıl, değişen bir şey var mı?”
Derviş cevap verir:
“Köyümüze yeni bir hoca geldi efendim.”
Hazret gülümseyerek tekrar sorar;
“Müslüman mı bari?”
“Efendim, öğretmen demiyorum, hoca diyorum, camiye yeni imam geldi…”
“Tamam, ben de onun için soruyorum, Müslüman mı?”
Bu küçük öyküdeki keskin eleştiri şüphesiz bütün imamları zan altında bırakacak bir önyargının yansıması değildi. Burada yapılan, tasavvufi idrakin özündeki yaklaşımı vurgulamak, ‘Her türden yaratılmışa Yaratandım ötürü hoş bakabilen Müslüman’ ihtiyacına dikkat çekmektir.
Aynı nükteyi taklit etmeye çalışarak bu baskı İçin ‘Allahsız Müslümanlık’ ismini seçmem de, Yaratan ite iletişim ihtiyacına dikkat çekebilmek gayesine matuftur.
Yoksa buradaki ‘Allah’sız’ deyimi tanrıtanımazlık değildir. Zaten tanrıtanımaz anlamını kastetsem tırnak kullanmadan ‘Allahsız’derdim.
Ayrıca ‘Tanrıtanımazın da Müslümanlığı olur mu?’ diye yadırgama ile karşılaşabileceğimi de gözden uzak tutmuyorum. Aslında tecrübelerime göre bu yadırgama çok haklı da sayılmaz. Kendini tanrıtanımaz diye takdim eden nice insanın tuhaf bir dindarlık türü yaşadığına ve yansıttığına tanık olmuşumdur ama bu çalışmanın o alanlarda dolanmak gibi bir gayesi yoktur. Sorgulayıp anlamaya çalıştığım, Müslüman insanı bütün gayretlerine rağmen geliştirmeye yetmeyen dindarlık türünün iç kıvrımlarıdır.
Sürekli dilden Allah’ı anmasına ve sürekli dini etkinlikler yaşamasına rağmen, kendisi gibi olmayanlar üzerinde derin bir saygı ve hatta imreniş uyandıramayan Müslümanlık türünün, Allah’ın muradıyla örtüşebildiğini düşünemiyorum.
Tabii ki ‘Allah’sız Müslümanlık’ ifadesi, kâfirlik ve inkarcılıkla suçlamak kastıyla seçilmiş değildir. Bu isim ‘Müslüman kişinin Allah ile İletişimini geliştiremeyen dindarlık’ tanımlamasının kısaltılmışı sayılabilir.
Peki, böylesi dindarlık nasıl bir şeydir? Fikrimce neredeyse bütün ‘Siyasal İslâm’ macerası, bir bakıma ‘Allah ile sağlıklı bir iletişim ve beraberlik sağlamaya yetmeyen Müslümanlık’ deneylerinden oluşmuş yaşantıların denizi gibidir. Hatta ‘Allah’sız Müslümanlık’ ifadesinin ötesinde, neredeyse ‘Allah’a rağmen Müslümanlık’ dahi diyebileceğimiz İslâmi yaklaşımlar da görülmüştür.
Ne var ki, bu çalışmanın her bölümü bu başlık ile kuşatılmış olmayabilir. Şimdiki baskı İçin böyle bir ismin tercih edilmesinin sebebi, yazarın en önemli derdini yansıtmaya çalışan satırlara tercüman olmasıdır.
Daha önce ‘Hacıyağı ile Parfüm Arasında’ ismi altında iki defa farklı yayınevleri tarafından, içime sinmeyen kapaklarla yayınlanan bu çalışmanın elinizdeki baskısı bazı değişiklikler İçermektedir. Bunların en belirgin olanı; daha önceki baskılarda ‘Gerekçe’ başlığı altında ‘Hacıyagı ile Parfüm Arasında’ isminin nasıl doğduğuna ve neden tercih edildiğine ilişkin bir hesap verme amacı güden bolumun, şimdi Giriş’ faslı şeklinde yeniden düzenlenmiş bulunmasıdır.
Ayrıca çalışmanın her bolumu yeniden gözden geçirilirken bazı ilaveler ve üslup değişikliklerine gitme ihtiyacı duyulmuştur.
Mart 2008 İstanbul
HACIYAĞI İLE PARFÜM ARASINDA
Fransızca öğretmenim rahmetli pervin Batu, meçhul bir tesettürlü hanım, biraz ben; bira?, da ünlü sanatçı Loreena McKennitt bu kitabın ilk iki baskısı için tercih edilen başlığın ortak ‘isim babası’ sayılırız.
Bu dolambaçlı ama doğal ortaklığın öyküsü, sadece isim için değil, aynı zamanda kitabın içeriği için de bir tür ‘gerekçe’ niteliği taşıyor.
Elinizdeki çalışma birinci baskı için kitap olarak yayına hazır hale geldiğinde isim konusu kesinleşmiş değildi. İskeleti oluşturan yazıları Çağrışım dergisinde dizi olarak yayınlarken kullandığım ‘Müslüman Kompleksler’ isminin çeşitli sorunları vardı. Çoktan beri tasarladığım ve konuyu tanımlar nitelikte bulduğum ‘Gerileme Sürecinde Müslüman Olma Sorunu’ isminin de, ciddi bir akademik iddia yansıtması sıkıntı doğuruyordu. Adına bakılarak çalışmamın bir an bile ‘bilimsel’ bir urun sanılmasını, özellikle de klasik bir araştırma izlenimi uyandırmasını doğru bulmuyordum Yapmaya çalıştığım iş. Gerileme Sürecinde Müslüman Olma .Sorunu’ üzerinde mümkün ölçüde özgürce düşünerek tartışmaya ve sorgulamaya çalışmaktan ibaretti. Elbette emeğimin ‘bilimlik’ bir yanı olabilirdi ama konuyu akademik disiplin çerçevesinde bütün yönleri İle araştırmak yerine çarpıcı bulduğum çelişkilere yoğunlaşmıştım. Ayrıca; çalışmamın belki hafiften alaycı ama derinden sızı veren bir boyutu bulunduğunu düşünüyor, bunu istiyordum. Böyle bir etki uyandırmak bakımından da kitabın ismi üzerinde tereddüt yaşıyordum. Doğrusu bulacağım ismin mümkün mertebe çarpıcı olmasını arzuladığımı da inkâr edemem.
Öyle veya böyle; kitabın içindekiler ‘Gerileme Sürecinde İslam’ı Yaşama Sorunu’na ilişkindi. Bu yüzden böyle bir başlıktan da kolay kolay vazgeçemiyordum. Sonuçta çözümün İlk basamağı görünür gibi olmuştu. Bu uzunca ve akademik kılıklı isim, eski gazetecilik deyimleri ile ‘üst başlık’ veya ‘alt başlık’ olarak kalabilirdi.
Peki, asıl isim ne olacaktı?
Aylarca düşünmüş; onlarca isim adayını önce beğenir gibi olup sonra vazgeçmiştim. Bir gün bu arayışla zihnen meşgul olarak yürürken yakınımdan başörtülü bir hanım geçti. Yüzüne, sadece genç olduğunu fark edebilecek kadar göz atmıştım. Ancak geçtikten sonra dönüp bir daha bakmak zorunda kaldım.
Çok keskin bir parfüm kullanmıştı.
Bu durumla ilgili ilk yorumum bana doğru göründü:
Kıyafeti resmi de olsa dindarlığını, kokusu ise kadınlığını vurguluyordu.
Yürümeye devam ederken düşünüyordum. Yadırgadığım kesindi ama tam olarak neyi yadırgadığımı biliyor muydum?
Başörtüsünü ve parfümü ayrı ayrı olağan ama bir arada tuhaf mı bulmuştum? Tesettürlü hanımın, insan ve kadın olarak beğenilme içgüdüsünü doğal karşılamam gerekmiyor muydu? Yoksa yadırgayışımın derinlerinde yatan sebep hanımın kullandığı kokuyu pek abartılı ve dolayısıyla zevksiz bulmam mı idi?
Belki tam olarak ayıklayıp seçemediğim başka dürtüler de söz konusuydu.
Karmaşık duygu ve düşünceler içinde yürümeye devam ettim. Daha sonra, neden, nasıl oldu bilemiyorum, Loreena McKennitt’ı otelinden alışımız aklıma düşüverdi. Değil açık ha vada, arabanın içinde bile ondan bir parfüm esintisi gelmediğini hatırlıyordum. Bu farka mim koyarak yürümeye devam etlim.
MCKENNITT PARANTEZİ
Klasikler hakkındaki kaba malumatım ve zevk alış derecem hariç, günümüz Batı müziğinin herhangi bir türüne dair en küçük bir bilgi ve ilgi sahibi olmadığım için 1996 baharına kadar adını dahi duymadığım bu Kanadalı müzisyen İstanbul Festivali için Türkiye’ye gelecekti. O sıralar Toronto’da kalan dostum Kurtlar Vadisi dizisinin başoyuncusu Necati Şaşmaz’ın tavsiyesi üzerine benimle görüşmek istiyordu.
Sûfı müziğine ilgi duyuyormuş.
Bir başka ‘Şaşmaz’ dostum Raci ve çevirmenlik yapacak arkadaşıyla birlikte Loreena McKennitt’ı Pera Palas’tan alıp sohbet etmeye gittik. Necip Fazıl’ın çok övdüğü tarihi Çırağan Sarayı’nın yıkıntısı üzerine aynı adla kurulan otelde, Türk mutfağının çeşnileri eşliğinde doğal diyetini pek bozamadık ama bazı konularda görüşlerini bir ölçüde etkilediğimizi sanıyorum…
Özellikle, Hazreti İsa’yı çok sevdiğimizi anlatırken sergilediği yadırgayış bize pek ilginç görünmüştü. Daha önce de, sıradan Hıristiyanların aynı yadırgayışı sergilediklerine dair duyumlarım vardı ama karşımızdaki gibi seçkin bîr kültür ve sanat insanının Hazreti İsa’ya beslediğimiz sevgimizi neredeyse inanılmaz bulması benim için yeni bîr gözlemdi.
Haçlı Seferleri’ne rağmen sapla samanı karıştırmadığımızı, Hazreti İsa’yı peygamber kabul etmezsek Müslüman sayılmayacağımızı belirtirken Loreena McKennİtt samimi bir heyecanla ‘bu mükemmel bir düşünce’ diyordu.
Batı önünde özellikle Haçlı saldırganlığı karşısında yüzyıllar boyu milyonlarca insan kaybettiğimiz halde, kilisenin dini olarak Hıristiyanlık ile Hazreti Meryem’in Oğlu’nu birbirlerinden ayrı değerlendirebildiğimizi, diğer peygamberler içinde neden.se en çok sevdiklerimizden birinin Hazreti İsa olduğunu ifade ettik. Üstelik geniş halk kitlelerinin de bu duygular içinde bulunduğunu söyledik.
Kanaatimce bu vurgu önemliydi. Çünkü sözünü ettiğimiz tutum, sadece eğitimle kazanılmış, yalnızca özenli dindarlara özgü bir tavır değildi. Bunun bütün topluma şamil ortak bir yaklaşım olması, bir kültür çevresi için önemli derinlik ve enginlik belgelerinden bîri sayılmalıydı. Herhalde bu tavrımız, şimdi de inandığım gibi gerileme süreci içinde Hıristiyanlara karşı beşerî anlamda hakiki bir üstünlük alanı oluşturmaktadır.
Bu noktada ‘üstünlük’ kavramı ile de hesaplaşmak gerekmektedir. Zira, bir ölçüde Kur’anı Kerim kültürüne sahip bir kişi daha ilk anda ‘Üstünlüğün izzetin tamamı Allah’a aittir’ anlamındaki ilahi hükmü bilirler. Tabii bu hükümden yola çıkarak ‘Madem üstünlüğün tamamı Allah’a aittir, Müslüman insan için böyle bir konumu hedef almak uygun olmaz’ denilebilir. Ancak, üstünlüğün tamamının Allah’a ait olması, o konumu kendisiyle sağlıklı iletişim kurup yakınlık edinebilmiş insanlardan esirgemesini gerektirmez. Zira Allah’a iyi duygu ve davranışlarıyla yakınlık edinebilmiş bir insanın üstün (= aziz) olması da, aslında yine Allah’ın üstünlüğüdür. Nitekim bir başka âyette seçilmiş bir Müslüman toplumun Özelliklerini sıralayan Allah şöyle bir ifade kullanmaktadır:
“…..(onlar) müminlere karşı alçak gönüllü (= zelil) dururlar,
kafirlere karşı ise üstün (= aziz) olurlar.”
Bu çalışma boyunca Müslüman insanın Müslüman olmayanlara karşı ‘üstünlük hali’ (= izzet) ile murat ettiğim anlam böyle bir konumdur. Yoksa meselâ bugünkü ABD’nin bütün diğer devletlere karşı yaşadığı güçlü ve hükmedici konumun ifade ettiği ‘üstünlük’ bize göre Kur’ani bir deyim olan ‘izzet’ halinin karşılığı değildir. Benimsediğim üstünlük, insanî değerler bakımından daha iyi olmaktır. Bu da, daha adil, daha merhametli, daha cömert ve daha hoşgörülü olma halidir.
Onca gelişmişliklerine rağmen Batı toplumlarında bugün bile kitlelerin, yukarıda işaret ettiğimiz Müslümanlara özgü (Hazreti İsa ile ona mensubiyet iddia edenlerin vahşetlerini birbirine karıştırmama bilinci) gibi ince ayar bir ayıklama duyarlılığı edinemeyeceklerini söylemek haksızlık mı olur?
Batıda aydınların dahi genellikle, bizim, İsa’ya inanmayanı Müslüman saymadığımızdan habersiz bulunmaları, kendileri açısından basit bir genel kültür eksikliğinden ibaret sayılıp geçiş tir ilemez.
Loreena McKennitt ile konuyu buralara kadar çok etraflıca konuşup konuşmadığımızı hatırlamıyorum. Ancak, bu çağda bile Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki karşılıklı yanlış anlamaların boyutlarına ilişkin ciddi tespitlere yarayacak bir görüşme yaptığımızdan emindik.
Biz McKennitt’ı çok sevmiştik; sanırım o da bizi sevmişti.
Hâlâ uzaklardan, bize ‘yakın’ olan sesini duyarız. Epey bir zaman da müşterek tanıdıklar aracılığıyla karşılıklı olarak iyi dileklerimizi paylaştık…
PARFÜM YİNE BURNUMDA
Yanımdan geçen tesettürlü hanımın abartılı parfümü ile McKennitt hanımefendinin kokusuzluğu veya bizim algılayamayacağımız kadar ölçülü kullanımı, kaçınılmaz bir şekilde karşılaştırma dayatıyordu:
Bunların hangisi doğal?
Pek tabii ki, Loreena McKennitt’ın, o tesettürlü hanımdan daha doğal olduğu yargısına varıyordum. Bu yönde sayısız gözlemim de aynı yargıyı destekliyordu. Böyle bir durumda; Müslüman kimliğiyle çağının gerçeklikleri arasında sürekli sorgulama ve tartışma yaşayan benim gibi biri için sıradaki soru şuydu:
……………….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Dini
- Kitap AdıAllah'sız Müslümanlık
- Sayfa Sayısı240
- Yazar Ömer Lütfi Mete
- ISBN9759961503
- Boyutlar, Kapak 13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviProfil Yayıncılık / 2008