Hayat ve ibadet rutin hale getirilmemelidir.
Hakikatler ayrıntıya dikkat edenler tarafından keşfedilebilir.
Zaten hayat an be an ayrıntılılarla inşa edilir.
İbadetlerle ayrıntıya dikkat etmek, hayatı ayrıntılarıyla yaşama anlayışıyla mümkündür.
Kendimize sunulması halinde kabul etmeyeceğimiz bir şeyi Allah’a sunma gafletinde olmamalıyız. Bir seramik sanatçısının elindeki malzemeyi güzelleştirme adına verdiği çabayı göz önünde bulunduraraki Allah’a yaptığımız sunumlar olan davranışları aynı eda içerisinde kendi özüne uygun bir şekilde güzelleştirme ve süsleme çabası içinde olmalıyız.
Gerçekleştirmiş olduğumuz her ibadetten sonra Allah’a yakışır bir ibadet yapmanın gönül huzurunu yaşayabilmeliyiz.
İÇİNDEKİLER
ÖN SÖZ
VARLIK SEBEBİ
DÜNYA HAYATI UĞRANILAN BİR GÖLGELİKTİR.
DÜNYA HAYATI MÜMİNİN VUSLAT YÜRÜYÜŞÜDÜR
İBADETLER ALLAH İLE İRTİBATIN TAZELENDİĞİ EYLEMLERDİR.
ALLAH’TAN GELDİK ALLAH’A GİDECEĞİZ AYETİ;
MÜMİNLER İÇİN BİR YOL HARİTASIDIR.
SORUMLU KİMDİR?
BİLGİNİN KAYNAĞI
HAYAT BİLGİSİ
İNSAN TÜKETİCİ MİDİR?
EZAN
İLAHİ KURTULUŞ ÇAĞRISI
EZANI ŞUUR İÇİNDE NASIL DİNLEYEBİLİRİZ
EZAN DUASI
ABDEST
ABDEST BİR ARINMADIR
ABDESTİN FARZLARI
ABDESTİN SÜNNETLERİ
DUYARAK HİSSEDEREK ABDEST ALMA
NAMAZ
ESSALAT
NAMAZIN VAKİT BELİRLEYİCİLİĞİ
NAMAZIN HAYATTAKİ YERİ
MÜMİNİN İBADET ANLAYIŞI İLE YAŞAMASI NASIL OLABİLİR?
OKUMA PARÇASI BU BEN MİYİM ALLAHIM
Namazın Tamamlayıcısı Olan şartlar
Görünen Temizlik (Necasetten temizlik)
Manevi kirlerden arınma (hadesten taharet)
Avreti Örtmek
Namaz bir yüzleşmedir
Namaz insanı boş ve kötü işlerden alıkoyar
Kabeye yönelmek
Vakit
İKAMET
Niyet
Namaz esnasında ne dediğini bilmek önemlidir.
İbadetleri sevap kazanma adına yapmakla, Allah için yapmak arasındaki fark
Namazın tamamlayıcısı olan içsel anlamlar
Kalp huzuru
Kalp huzurunu sağlamanın yolları
Düşünceleri kontrol altında tutabilme
Anlayış
Allah’ın büyüklüğünün ifade edilerek hatırda tutulması
Sakınma (HUŞU)
Ümit
Utanma (Haya)
Namaza başlangıç
Namazda kaim olmak
Okuma (kıraat)
Kıraatte acele etmemek gerekir
Allah önünde boyun eğmek (rükû)
Allah’a teslim olmak (secde)
Allah’ı sena etmek ve beklentileri dile getirmek (tahiyyat)
Tarih Şuuru
NAMAZIN VACİPLERİ
NAMAZIN EDEPLERİ
NAMAZI BOZAN ŞEYLER
NAMAZLA İLGİLİ DİĞER BAZI KONULAR
NAMAZ’IN MEKRÛHLARI
ŞUUR HALİNDE NAMAZ KILMAK
TESBİHAT
NAMAZLARIN SONUNDA YAPILAN TESBİHAT İLE İLGİLİ BİR KAÇ BİLGİ
Bilinç halinde bir tesbihatın nasıl icra edilebileceğine bir örnek
DUA
SON SÖZ
ÖN SÖZ
Hamd alemînin Rabbi; Rahman, Rahim ve din günü-nün sahibi olan Allah’a aittir.
Salatü selam örneklerin en güzeli, mükemmel insan, lider, peygamber, baba, eş arkadaş olan Muhammed (as)’e ve cefakar, vefakar ailesine ve kıymetli arkadaşlarına olsun.
Modern dünyanın insanlığa kazandırdığı, maddeci anlayıştan İslam dünyası da payına düşeni aldı. Maddeci-lerin madde ile mana arasındaki ilişkiyi anlamaları müm-kün değilken, batıdan etkilenen ve ekonomik değerler itibarıyla yükselen, ülkemiz Müslümanlarının da madde ile mana arasında bir köprü kuramaması ve bu ilişkiyi yanlış anlaması söz konusu oldu.
Dinin ana kaynaklarının dili ile sorunlu olan ülkemiz Müslümanları, dini anlama konusunda kendine empoze edilen anlayışlarla, öğrenme konusunda da pek istekli olmadı. Başkalarının bilgileriyle yetinen, dünyasını garanti altına almış, artık zamanlarda dine vakit ayıran Müslüman tiplemesi meşru hale gelince, insanların din adına öğrenici, merak edici özelliği de ön plana çıkmadı.
İlk emri “oku” olan bir kitaba sahip olan dinin men-suplarının “kalem ve onun yazdıklarının üzerine and eden” bir Rabbe sahip oldukları için tabir caizse yatıp kalkıp şükretmeleri gerekir. Çünkü Allah hayatı; Rabbin adıyla okuma ve aydınlanma eksenine oturtmuştur ki insanlar cehaletten nemalanan sahte tanrıcıkların tuzaklarına düşmesinler.
İnsanların yaşadıkları hayatları; dinleridir. İslam’ı bir hayat tarzı olarak benimseyenlerin hayatlarında teza-hür eden şey Allah’a teslimiyetten başkası değildir.
İslam’ın efendisi Muhammed (as) “Namaz dinin di-reğidir” buyurmuştur. Dolayısıyla Müslüman olanların namaz merkezli bir hayat yaşamaları söz konusudur. Namaz merkezli hayatın ne demek olduğunu, namaz merkezli bir hayatı yaşayanlar anlayabilir.
Namazın insan hayatında ortaya çıkabilecek yararları ki, “kötülükten ve çirkin şeylerden alıkoyma” özelliği gibi durumlar ancak, namazın kendi şartlarının yaşandığı ortamlarda mümkündür.
İslam’ın egemen olmadığı, Allah’ın hakimiyetinin hissedilmediği toplumlarda; namazı sevap derlemesi ola-rak gören, sayısal hesapçı Müslümanlar üzerinde, namaz kılmanın; ibadeti yerine getirmiş olmaktan başka bir yarar sağlamadığı gerçektir. Oysa namazın psikolojik olarak daha geniş yelpazede Müslümanlara sağlayacağı, namaz ahlakı diye ifadelendireceğimiz, hayatın anlamlandırılmasına katkı sağlayacak faydaları mevcuttur.
Dünyevi olarak yaptığımız işleri hem kendi adımıza beğenme, hem de başkalarının beğenisine sunma gereği duyarız. Birbirimize takdim ettiklerimizi, beğendirme zorunda hissederiz kendimizi. Ev kadınları yaptıkları yemeklerin beğenilmesinden, ortaya bir iş koyan kişi, yaptığı işin takdir edilmesinden hoşlanır. Allah’a takdim ettiklerimizin beğenilmesi konusunda ise aynı hassasiyeti göstermeyiz. Bunun nedeni Allah’ın takdirlerinde, açıktan ifade olmayışındandır. Ya da kulun bu takdirleri görme kabiliyetinin zayıf olmasındandır. Allah’ın takdiri kulun durumunun iyileştirilmesi ile belirginleşiyor. “Efendimizin (as) sadaka ömrü uzatır” hadisi ve Allahu Taala’nın “siz eğer takva sahibi olursanız Allah sizi yerin altından ve üstünden rızıklandırır” ayeti, kulluğuna özen gösterenlerin dünyevi akıbetlerini anlatmaktadır. Allah’a kulluğuna özen gösterenlerin hayatlarında ciddi anlamda bereket vardır. Yapılan işlere Allah mutlaka elini katar ve işler bereketlenir. Dolayısıyla Allah’a takdim ettiğimiz ibadetlerimiz ve davranışlarımız konusunda da daha hassas davranmalı, beğendirme kaygısında olmalıyız.
Hayat aslında; anlarla inşa edilen güzel bir eylemler yumağıdır. Her anın eylemine dikkat eden bütün anlarını güzelleştirme kabiliyetine sahip olur. Hatta zaman içinde işleri güzelleştirme kulun melekesi haline gelir. Hayatı şuur halinde yaşayanlar bugünün tabiriyle zamanı ve mekanı güzelleştirme uzmanıdır.
Gündelik hayatta hangi şeyi hayatın merkezine oturtmalıyız? Maddeci hayatın propagandacıları bugün yeryüzüne hakim oldukları için, insanları maddeye esir edebilecek her türlü eylemi yürürlüğe koymuş durumda-dırlar. Bu anlayışa göre din hayatın dışında tutulmalıdır. Eğer böyle olursa insanların daha çok tüketme moduna sokulması kolay olacaktır. Şayet bizim gibi geçmişi İslam olan ve bundan hala pay taşıyanlar söz konusu ise o za-man maddecilere göre din hayatın tamamlayıcı unsurudur. Eğer din konusunda daha hassas iseniz o zaman din toplumların olmazsa olmazlarındandır. Fakat hayatın merkezine konulması gereken bir esas değildir. Böyle bulanık bir zihniyetin egemen olduğu dünyada sağlıklı bir din algısına sahip olmak asla mümkün değildir.
Hayat dediğimiz eylemler yumağını hangi esaslara göre yaşıyorsak, dinimiz odur. Hayatın Allah’ın istekleri-ne göre yaşanması bir zorunluluktur. Çünkü bu insan için sağlıklı olandır. Hayatın, Allah’ın belirlediği esaslara göre yaşandığı toplumlarda her davranışın merkezinde Allah bilinci mevcuttur ve hareketlerin sunulduğu, onandığı merci Allah’tır. Böyle bir toplumda hayatın merkezinde namaz vardır. Namaz, sürekli kontrol altında yaşayan kulun muhasebe eylemidir. Namaz aynı zamanda, kulun Allah’ı unutmadığını, bizzat kendisiyle konuşarak ifade etme eylemidir.
Bu çalışma böyle kaygılardan yola çıkarak, kendimizin beğendiği, özenilmiş ibadetlerin, Rabbimiz tarafından da beğenileceği ve takdir edileceği anlayışında olmamız adına yapılmış bir çalışmadır. Bu risale iyi ve güzel yazmış olma kaygısında olarak yazılmış bir kitapçık değildir.
Doğru adına ne varsa hepsinin sahibi Rabbimiz olan Allah’tır. Bizler Rabbimizin bize gösterdiği doğrular ara-sından ancak çabalarımız kadarını bulabilmekteyiz. Rab-bimizden temennimiz, hakikati keşfetme konusunda idrakimizi açsın, keşfettiklerimizin sırrına yaşayarak vasıl olmayı nasip eylesin.
VARLIK SEBEBİ
“Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat, 56)
İnsanın yeryüzündeki varlık sebebini açıklayan en net ifade bu ayeti kerimedir.
Ayet bu kadar net ifade taşımasına rağmen insanoğ-lu, bu gerçeği kamufle eden dünya hayatının süsleri karşısında; şeytanın saptırmaları ve nefsinin sınır tanımayan yönlendirmeleriyle dünya hayatını, varlık sebebinin önüne koyarak imtihanı kaybetmektedir.
Allah azze ve celle, hakîm olan kitabında;
“Kadınlara, evlâtlara, külçe külçe biriktirilmiş altın ve gümüşe, otlağa yayılmış atlara, küçükbaş hayvanlara ve ekinlere karşı, aşırı tutkunluk, insanlara cazip gösterildi. Bunlar dünya hayatının nimetleridir. Oysa asıl varılacak yer Allah katındadır.” (Ali İmran,14) buyurmaktadır,
İnsanların uyarılmaları Allahu Taala’nın rahmetinin tecellisindendir. Allah (cc) insanı yeryüzüne imtihan için gönderirken, yanına uyarıcı belgeleri de vererek gönderi-yor. Buyuruyor ki; “Ben seni yeryüzüne; seni bana kulluk etmek üzere gönderiyorum. Dünya hayatı ve şeytan isimli iki gerçek seni, benim yolumdan alıkoyabilir. Bunlara karşı dikkatli ol ve sakın ha! kulluk çizgisinden dışarı çıkma.”
İnsan bütün bu uyarılara rağmen şeytanın tuzağına düşmede fazla gecikmedi. Kabil, Habil’i öldürerek ilk başkaldırıyı gerçekleştirmiş oldu. Rabbü’lalemîn her za-man merhametiyle tecelli ederek insanların sapmalarını, hidayet rehberlerini göndererek doğrulttu. Ancak insan unutkandı; nerden geldiğini ve nereye gideceğini çabuk unutuyordu ve zalûmdu kendini azaba uğratacak eylemleri gerçekleştirerek kendine ve her şeye zulmediyordu.
Tarih; insanın hidayetten sapmaları ve Allah’ın onu yeniden hidayete yöneltmesi sahneleriyle doludur.
Son peygamber Muhammed (as) insanlığın son hida-yet kılavuzudur. O bir rasul olmakla beraber bir insandı ve her fani gibi O’da sonunda kendisini yaratan ve son elçi olarak görevlendiren Rabbine vasıl oldu. Ancak arkasında Allah’ın son kitabı Kur’an’ı ve sünnetini bizlere bırakarak gitti. Ve sıkı sıkıya tembihledi “Eğer sapmak istemiyorsanız; Rabbinizin kitabına ve benim sünnetime sıkı sarılın. Bunları terk ettiğiniz takdirde dalalete düşersiniz.”
Rabbimize kulluğun, tek kurtuluş akçesi olduğunu öğrettikten sonra bize onu gerçekleştirebileceğimiz yolu da böylece öğretmiş oldu.
Öyleyse dünya bizim gayemiz değil, gayemizi ger-çekleştireceğimiz imtihan alanımızdır. Şeytan, nefs ve dünya üçgenine dikkat ederek yaşamak temel prensibimiz olmalıdır.
Çünkü dünyadakilerden daha hayırlısı Rabbimizin katındadır.
“Deki: Size bunlardan daha hayırlı olanı haber vereyim mi? Takva sahipleri için Rableri katında sürekli kalacakları, altından ırmaklar akan Cennetler, el değme-miş eşler ve Allah’ın hoşnutluğu vardır. Hiç kuşkusuz Allah kullarını hakkıyla görür.” (Ali İmran, 15)
DÜNYA HAYATI ALLAH’TAN GELİNİP, AL-LAH’A GİDİLEN YOLDA; İNSANIN AYAK İZLE-RİNİN TESBİT EDİLMESİ İÇİN UĞRANILAN BİR GÖL¬GELİKTİR.
Dünya iki kapısı açık bir hana benzer. Bu hana ge-lenlerin konaklama süreleri bellidir. Aslında bu konaklama; bir takım testlerin uygulandığı açık bir laboratuar sürecidir. Bu sürecin sonunda test raporlarını eline alan insanlar, kendisini dünyaya gönderen Rabbine yeniden döner.
Müminler “Biz Allah için varız ve yine O’na dönece-ğiz” derler. (Bakara, 156)
Bu ayeti en çok vefat eden Müslümanların yakınlarını teselli etmek için kullanırız. Bu hakikatin ifadesi bana bir resmi hatırlatır. Belki sizlerde bu resmi görmüşsünüzdür. Bir dünya resminin iki yanında merdiven vardır. Bulutların arasından gelen bir çocuk merdivenleri tırmanarak dünyaya çıkar daha sonra yaşlanmış bir şekilde merdivenden iner, Resmin diğer bölümünde, bir tabut ve cennet cehennem tasvirleri vardır. Ben bu resme baktıkça insanoğlunun yeryüzündeki serüveninin bir iz tespiti olduğunu düşünürüm. Yani insanın imtihanı bir ayak izi tespiti gibidir ve insan, Allah’a doğru yürüyüşü esnasında kendisine pusula ve harita verilerek hedefi bulması için oryantirik yaptırılan asker gibidir. Kendisine Allah’a dö-neceğini unutturmayan belgeler verilmiştir.
Allah’ın insanlara verdiği bu belgeler Kur’an ve sün-nettir. Kim bu belgeleri iyi okumayı becerebilirse tünelin sonundaki aydınlık çıkışı bulabilir. Çünkü dünya hayatı-nın sonundaki diğer çıkış kapısı karanlığa açılmaktadır.
Kıyamet günü insanın eline tutuşturulacak olan amel defteri, bir sonuç bildirgesidir. Öyle ayrıntılı bir şekilde hazırlanmıştır ki, içinde hiçbir eylem ihmal edilmeden kayıt altına alınmıştır. İnsan; hayatı boyunca yapmış olduğu bütün amellerini orada görür. İyi bir sonuç bildirgesine sahip olamamışsa faydasız bir pişmanlık hali onu kaplayacaktır. Ancak geri dönüş ve telafi imkanı olmadığı için bu pişmanlık duyguları ona vah tühlerden başka hiç bir fayda sağlamayacaktır.
Ve insan dünyada bıraktığı izlere bakarak geçmişine yanacaktır. Oysa dünyada yaşarken gittiği yolun yanlışlığına bakmadan sadece nefsinin ve şeytanın seslerine kulak vermiş ve kendisini Rabbine çağıran münadilere kulak asmamıştı. Geçici bir süre ikamet ettiği dünya gölgeliğini ebedi ve oradaki saltanatını hiç bitmeyecek sanmıştı.
Şeytan, Adem (as)’e ebedilik ağacı diye yasak meyveyi yedirmişti. Dünyada da aynı masalı bütün bir insanlığa yutturmaktadır ve insan Allah’ın kendisine gitmemesini söylediği yolda yürüyerek aleyhine olacak ayak izlerini geride bırakarak Rabbine doğru kaçınılmaz bir şekilde yürümektedir.
DÜNYA HAYATI MÜMİNİN VUSLAT YÜRÜ-YÜŞÜDÜR
Mümin bu dünyada gurbette gibidir. Halkın diline yerleşmiş olan “yalan dünya”, “fani dünya” ifadeleri, müminlerin dünyaya fazla güvenmemesi gerektiğini as-lında varılacak gerçek bir mekanın varlığı, anlayışını ifade eder.
Yaratıldıktan sonra cennete konan Adem atamız; şeytanın kendisini oradan çıkarmak için uydurduğu yalanlara kanmasının ardından, mihnet ve meşakkat ortamı olan dünyaya tenzili rütbe olarak indirildi.
Yaşanılan her anda ilahi atmosferi hissetmenin ve mutluluğuna ermenin mümkün olduğu cennet ortamından, insanın ilahi kaynakla irtibatını unutturacak, dünya ziynetleri ve meşakkati ortamına indirilmek, insanın içindeki ruh dünyasının aslına dönme duygusunu yok edememiştir. İnsanın içinde bu asla dönme duygusu bir itici güç olarak, motivasyon aracı olarak hep durur.
Allahu Taala Kur’an’ında “şeytanın adımlarını takip etmeyin” buyurmaktadır. Çünkü şeytan insanın apaçık düşmanıdır. Şeytanın adımları takip edilmeyecekse takip edilecek olan nedir? İnsanı Allah’a götüren yolun aydınlatıcıları olan peygamberlerin adımlarıdır.
Peygamberlerin adımlarını takip etmek kulları Al-lah’a götürür. Böylece insanoğlu imtihan alanından başa-rılı bir yürüyüşle ayrıldığı ruhlar alemine yeniden kavuş-muş olur. Yani özüne dönmüş olur.
İnanmayan insanlar da bu dünya hayatının sonucun-da Allah’a kavuşacaklardır. Bir farkla ki kafir olanlar dünya hayatının çekiciliği karşısında kendini kaybetmiş ve Allah’a kavuşacağı günü unutmuş olmanın kendisini düşürdüğü acı akıbetle, Allah’a kavuşacaktır.
Müminle kafir arasındaki yegane fark, ruhun kabul-lendiği kıstaslardır. Mümin, Rabbine doğru yürüyüşte kabul ettiği kıstaslar gereği, dünya hayatının anlık çekici-liğini terk etmekle, bazı dünya zevklerinden mahrum kalmış gibi görünebilir. Kafirse, farkını ancak yaşayarak anlayabileceği, fakat yaşadıkları nedeniyle asla erişeme-yeceği ahiret zevkleriyle, bu geçici zevkleri birbirine ka-rıştırır. Yalancı dünyanın zevklerini tatmakla mutlu oldu-ğunu zanneder. Küfretmesi sebebiyle ahiret zevklerinin ne olduğunu dahi öğrenme imkanı hiçbir zaman olmayacaktır.
İnsan için gerçek zevk ve hazlar, ruhun fıtratını boz-mayan zevk ve hazlardır. Bunlar kesinlikle ölçülü olan zevk ve hazlardır. Aşırıya kaçan, kontrolsüz, sınırsız olan zevk ve hazlar Allah’a giden yolun dikenleridir. Mümin bu dikenlerden kendini koruyarak emin adımlarla Allah’a kavuşacağı istikamete mutlu ve bahtiyar olarak devam eder. Sonunda kendisinin Rabbinden, Rabbinin kendinden hoşnut olduğunu görerek varlık gayesine ulaşmış olur.
Ahiret gününü tasvir eden ayetlerde, dünya hayatına geri dönüp bakan kafirlerin hiçte iyi bir iz bırakamamaları sebebiyle amel defterlerine baktıklarında her şeyin küçük büyük kaydedilmiş olmasına hayret ettiklerini görürüz. Müminlerse yüzlerini ağartacak bir amelle Rabbine kavuşmuş olmanın verdiği vuslat duygusu vardır. Artık hasret bitmiştir. İmtihan alanından Allah’la irtibatı koparmadan Rabbe kavuşulmuştur.
İBADETLER; DÜNYA HAYATININ KEŞME-KEŞİ İÇİNDE ALLAH İLE İRTİBATIN TAZELEN-DİĞİ, RUHUN YARATILDIĞI KAYNAKTAN GÜÇ TAZELEMESİ YAPTIĞI EYLEMLERDİR.
Dünya hayatı gündelik meşguliyetlerle doludur. Rabbimiz bunu Müzzemmil suresinde şu şekilde dile getirmektedir;
1- Ey örtünen! (Peygamber)
2- Gecenin birazı hariç olmak üzere geceleyin kalk (namaz kıl).
3- Gecenin yarısında kalk, yahut yarısından biraz eksilt.
4- Veya bunu artır ve ağır ağır Kur’an oku.
5- Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz bırakaca-ğız (Kur’an vahyedeceğiz).
6- Çünkü gece kalkışı hem daha etkili, hem de söz bakımından daha sağlamdır.
7- Çünkü gündüz senin için uzun bir meşguliyet vardır.
8- Rabbinin adını an ve bütün gönlünle ona yönel.
Rabbimiz henüz peygamber olmuş, elçisi Muham-med’e (sav), gece ibadetini emrederken gündüz meşguli-yetlerinin onda meydana getireceği manevi erozyonun önüne geçebilmek için geceleyin kalkarak namaz kılmasını ve Kur’an okumasını emretmektedir. Hatta burada iki şıklı bir tavsiye yapılmaktadır; birincisi “Gecenin yarısında uyanık ol, ya bu miktarı biraz eksilt.”, ikincisi; “ Ya da artır da ağır ağır içinde Kur’an okuğun namazı kıl.” Bana göre iki şıklı bu tavsiye şu anlama geliyor; gündüzün yaşadığın yoğunluğunu göz önünde bulundurarak kaybettiğin manevi enerjiyi yeniden telafi edecek miktarı kendin ayarla ve gece ibadetinin süresini ona göre belirle.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) İbadet
- Kitap AdıAllah İle Buluşma Namaz
- Sayfa Sayısı216
- YazarCelaleddin Sipahioğlu
- ISBN9786055482312
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviFecr Yayınları / 2012