Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Alevden Küle Eroinle Dans
Alevden Küle Eroinle Dans

Alevden Küle Eroinle Dans

Canan Tan

Yazar romanı hakkında şunları söylüyor: Eroin konusunda, bilimsel ya da günlük tarzında, pek çok kitap yazıldı… Türk ve yabancı, günlük tutan eroin bağımlıları, anılarını…

Yazar romanı hakkında şunları söylüyor: Eroin konusunda, bilimsel ya da günlük tarzında, pek çok kitap yazıldı…
Türk ve yabancı, günlük tutan eroin bağımlıları, anılarını paylaştılar sizlerle. Bulanık kafalarıyla, edebi kaygı gütmeden, bulutların üzerindeki serüvenlerini anlattılar.
Gerçek anlamda bir “eroin romanı” yazmak isteyişim bundan.
Beyinlerin damağında edebiyat tadını duyarak da okunabilmeliydi eroinin hikayesi…

Eroinle Dans, yalnızca bir eroin öyküsü değil. Sigara ve içkiyle başlayıp esrar, kokain, sakinleştirici ya da uyarıcı haplarla süren, uzun, upuzun bir yolun son noktası eroin.
Uyuşturucu için, aile düzeni bozuk gençlerin sığınağıdır, diye yaygın bir kanı vardır toplumumuzda. Ne büyük bir yanılgı!
Merak, macera arayışı, çarpık ilişkilerin yaşandığı arkadaş çevreleri, rastlantı sonucu içinde bulunulan topluluğa uyum çabaları, bu konulara en uzak duran kişileri bile nasıl da içine çekebiliyor.

Romanımızın iki kahramanı var: Eylül ve Dünya.
Dünya, parçalanmış bir ailenin dışlanmış bireyi. Tamam!
Ama Eylül, ailesinin biricik prensesi; el bebek gül bebek büyütülmüş en iyi okullarda okutulmuş pırıl pırıl bir genç kız. Yolundan sapmasını haklı çıkaracak hiçbir dayanağı yok.
İkisinin, uyuşturucu ortak paydasında buluşması, alevin küle dönüştüğü noktaya el ele yürümeleri düşünülemez bile.
Ancak, çok güçlü arkadaşlık ve dostluk bağları bile bataklığa sürükleyebiliyor insanları. Romanımızda olduğu gibi…

1
Yaşamımın o ana kadarki en büyük sevincini yudumlarken, karanlığın göbeğine fırlatılmış, hedefi belirsiz bir oktan başka bir şey olmadığımı nereden bilecektim?
Boğaziçi Üniversitesi…
Gerçekleşmesi güç bir düşün somutlaşması, herkesin elini uzattığı, ama kolay kolay ulaşamadığı o büyülü dünya…
Başarmıştım!
Tebrikler!” diyordu telefondaki ses. “Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü kazandınız.”
Çok, ama çok istediği bir şeye kavuştuğunda; umduğu, tasarladığı, hayallerini kurduğu gibi sevinemiyor insan. Benim de öyle oldu… Düşle gerçek arasında bocaladım bir süre. O günü, yaşamımın dönüm noktası olan o anı gereğince değerlendirmekten acizdim.
Uyuşmuş, sersemlemiş beynim, duyduklarını özümsemekten uzaktı. Uzak bir düş ülkesinde, gökyüzünün derinliklerine doğru, sonsuz bir boşluğun koynuna kulaç atıyordum sanki.
Beni kollarında tutan şaşkınlığın pençesinden sıyrılıp yaşadığım anla buluştuğumda, içimin derinliklerinde özgürlüğüne kavuşmayı bekleyen coşku yumağını ancak açığa çıkarabildim.
Dünden belliydi, sonuçların bugün açıklanacağı.
Bu ne biçim bir heyecandı Allah’ım! Yerinde durabilene aşk olsun…
Gecenin geç vakti huzursuz bir uykunun bedenine bıraktım kendimi.
Sabaha karşı, birisi omuzlarımdan sarsmışçasına garip bir duyumsamayla fırladım yataktan. Bir daha da uyuyamadım. Gözlerim tavana dikili, yatağın bir yanına büzüşüp günün ağarmasını bekledim.
Bir türlü geçmek bilmeyen dakikaların, saatlerin umarsız tutsağı ben, tutkulu bir âşık gibi, bile bile içine düştüğüm kara sevdama, sevdalıma kavuşabilecek miydim acaba? Ya kazanamadıysam?
Canım babacığım, bana ve başaracağıma olan güçlü inanana karşın, olumsuz bir sonuca da hazırlamaya çalışmıştı beni kendince… “Eylül! Bak ne diyeceğim sana… Çok yorucu bir yıl geçirdin yavrum. Üstelik, elinden geleni de fazlasıyla yaptın. Tut ki istediğin yer olmadı… Dünyanın sonu değil ya! Biraz dinlenir, eskisinden de güçlü ve deneyimli; bu kez daha bilinçli hazırlanırsın sınava…”
Böyle bir şeyi düşünmek bile istemiyordum. Onca emek, onca zaman, onca para…
Elimden geleni yapmıştım, doğru. Ama gerek annem, gerekse babam, benden bile özverili davranmışlardı.
Evdeki yaşantımızın her karesi, benim çalışma tempoma göre ayarlanmıştı. Zaman akışlarını bana göre, yeniden düzenlemişlerdi.
Okul ya da dershane dönüşlerinde, hep evde buluyordum annemi. Sırf bana güler yüzle kapıyı açmak, boynuma sarılıp güç ve moral vermek İçin… Hem de çalışan bir kadın olduğu halde. Aksam üstüne kadar tüm işlerini yoluna koyup avukatlık bürosunu kendi yetiştirdiği, canı gibi sevdiği genç avukat arkadaşlarına teslim ederek, doğruca eve koşuyordu.
Gece boyunca odamda harıl harıl çalışırken, televizyonun sesini bile ancak duyacak kadar açtıklarını nasıl unuturum?
Döktükleri o kadar para da cabası! Amerikan Koleji’nin ağır taksitleri bir yana; dershane ücreti, özel dersler…
Hiçbiri gözlerine gelmedi, biliyorum. Severek, isteyerek yaptılar; ne yaptılarsa. Böyle bir anne babaya sahip olduğum için çok şanslıyım!
Ama bu durum, daha da zorlaştırıyor işimi. Bana verdikleri büyük desteğin altından nasıl kalkarım ben? Kendi umutlarımın yanında onlarınkini de yıkacağımı düşünmek… Acıların en büyüğü bu işte!
Birden silkini veriyorum. Neden hep olumsuz düşünüyorum ki?
Şunun şurasında birkaç saat kaldı yalnızca… Hiç değilse şimdilik, beyninin o karanlık köşelerini yok saymalısın Eylül, diyorum kendi kendime. Sonucu Öğreneceğim ana kadar, çalkantılı duygularımı, kara düşüncelerimi, henüz geçerli bir dayanağı olmayan korkularımı dondurmaya karar veriyorum…
Kahvaltı masasında suskunuz hepimiz. Annemle babam, küçük gülümsemelerle yüzümü okşuyorlar. Ne olursa olsun yanındayız, dercesine.
İkisi de işe gitmemiş. Benimle beraber olmalarının vereceği gücün bilincindeler. Belli etmemeye çalışsalar da, en az benim kadar heyecanlı olduklarını görebiliyorum.
Telefonun sesiyle yerimden zıplıyorum.
Zeren! Sesi ağlamaklı. Babası Ankara’dan özel olarak öğrenmiş sonucu.
“Hesapladığımdan otuz puan aşağısı geldi,” diye sızlanıyor. Tercihlerimin en alt sırasına girebiliyorum ancak.”
Birden paniğe kapılıyorum. Öyle uzun bir tercih listem yok ki benim! Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji, Sosyoloji; iki tane de ODTÜ tercihi…
Huzursuzluğum, biraz da bundan kaynaklanıyor galiba. Keşke daha başka yerleri de yazsaydım, diye geçiriyorum içimden.
Ama hiçbirini istemiyordum kî ben! Psikoloji okuyacağım, diye tutturmuştum yıllardır. Bu isteğin yoğunluğu, babamın bir psikiyatri uzmanı olmasından kaynaklanmıştı belki de… Onun kitaplarını karıştırırken yaşadığım farklı keyif, bu yola taşımıştı beni.
Evde konuşulan psikiyatri ve psikolojiyle ilgili konular, babamın hasta kimliklerini asla açıklamadan bize aktardığı ilginç olaylar, küçük yaşlardan beri İlgi odağım olmuştu.
Hayır, yapı olarak doktorluğa yatkın değildim! Hem, Tıp Fakültesi’ne girebilsem bile. Psikiyatri ihtisasım kazanacağıma kim garanti verebilirdi ki?
Psikoloji bölümü yeterdi bana. O bana yeterdi de, ben ona yetebilecek miydim bakalım?
Ünlü Psikiyatr Ekrem Bey’in psikolog kızı olmak…
Çok şey mi İstiyorum acaba?
İkinci telefon, iki yıldır yollarını aşındırdığım dershanenin rehberlik bölümünden geliyordu.
“Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü… Birinci tercihiniz… Tebrikler…”
Tebrikler Eylül!
Hayallerinin gerçeğe dönüştüğü çizgide, emin adımlarla yürümeye hazırlanabilirsin…

Kısa süreli tatiller dışında, hiç kalmadım İstanbul’da. Son gidişim, Amerikan Koleji’nin üniversiteleri tanıtma etkinlikleri çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz toplu gezi içindi. Hepimiz büyülenmiştik o zaman. Hem İstanbul’a, hem de Boğaziçi’nin eşsiz güzelliğine dizeler döktürmüş tuk yüreklerimizde.
Başlı babına bir dünya istanbul Hiçbir yerle kıyaslanamayacak kadar özel… Ama, olağanüstü güzelliği, insanı içine çeken gizemli havası bir yana; yaşantısının bin bir zorluk içerdiğini de çok iyi biliyorum.
Şehir olmanın ötesinde; bedeninde sakladığı, yeri gelince gün yüzüne çıkardığı gizleriyle büyülü bir âlem… Hele benim gibi gurbeti mesken edinecekler için, tam bir kapalı kutu.
Uzaktan uzağa hayallerini kurduğum bu ayrıcalıklı güzelliğe kavuşmakla aceleci değilim.
Garip bir çekingenlik çöktü üzerime. İstanbul’un, kımıldadıkça değindeki karıncaları silkeleyiveren dev bir cadı gibi. beni de olmadık bir yerlere fırlatmasından korkuyorum galiba.
Bir o kadar da sabırsızım ona kavuşmak için. Göğsüne yaslanıp sıcaklığına sığınırken, içten içe ürküntü duyulan, delidolu bir sevgili İstanbul. Sevdiklerine cömert, kanının ısınmadığına acımasız…
Beni kabullensin istiyorum; sevsin, kanatlarının altında tutsun, korusun… Öfkesini tattırmasın, kızdı mı ateş saçan delici bakışlarını uzak tutsun üzerimden.
Evimden, yuvamdan, sevdiklerimden kopup sığınacağım kutsal bir tapınak o. Beni orta yerde, umarsız bırakmasın…
Okullar açılıncaya kadar, tam üç kez gitmek zorunda kaldım İstanbul’a.
İlki kayıt içindi. Annemi İzmir’de, yoğun İşleriyle baş başa bırakıp babamla beraber yola çıktık. İlkokula yeni başlayan küçük bir çocukmuşum gibi üzerime titreyen canım babamla…
Arkadaşlarımla beraber gidebileceğimi söylediğimde, şiddetle karşı çıktı.

“Hele bir yerleş “Yeni konumuna alış… Ayaklarının üzerinde durmayı öğren. O güne kadar yanında olmak, hem görevim, hem de hakkım. Bunu çok görme bana…”
Taksim’de, İstiklal Caddesi’nin çaprazındaki, henüz adını bilmediğim, temiz bir otele yerleştik babamla.
Hava yağmurlu, simsiyah bulutlarla Örtülü gökyüzü. Güzelliklerini gizlemeye çalışıyor sanki İstanbul, en çirkin yüzüyle çıkıyor karşıma.
Daha İzmir’den ayrılırken oluşuveren o yabansı burukluğu, bir türlü söküp atamıyorum içimden.
Şunun şurası iki gün. Kayıt yaptırıp döneceğiz işte… Ama biliyorum ki, bu bir başlangıç! Ne içerdiğini kestiremediğim, giz dolu kutunun kapağını ilk kaldırış. Gerisi gelecek…
İyi de, böyle olmasını isteyen ben değil miydim? Tüm varlığıyla hayallerinin gerçekleşmesine odaklanan, bu sonuca ulaşmak için yanıp yakılan…
Bağrında büyüdüğüm kentten ve onun koynunda barındırdığı sevdiklerimden ayrı düşmeyi peşinen kabul etmemiş miydim?
Öyleyse bu, yuvasından ayrı düşmüş minik kuş duygusallığı da ne demek oluyordu?
Eşyalarımızı odaya bırakıp, otelden çıkıyoruz babamla.
İstiklal Caddesi’ni boydan boya iki kez turluyoruz. Öğrenciliği İstanbul’da geçmiş babamın. Attığı her adımda eski günleri yad etmesi, yaşadıklarım özlemle anması, anlatması bundan. Bir yandan da, kendi gönlünü çelen güzelliklere beni de ortak etme çabasında.
Onun yönlendirmesiyle aynı noktada buluşan gözlerimizin farklı şeyler gördüğünün ayrımında bile değil; anılarla Örülü yüreğindeki coşkuyu benimle paylaşmak istiyor.

“İşte Galatasaray Lisesi! Hafta sonları arkadaşlarla buluşma noktamız…”
Yanlış yorumluyor suskunluğumu.
“Yoruldun mu? Gel… Bak, meşhur İnci Pastanesi! Burada profitrol yemeden olmaz…” diye, itiraz hakkı tanımadan kolumdan sürüklüyor beni.
Gerçekten de nefis bir tat. Babamın, dünyada eşi yok, yolundaki abartılı övgülerine hak veriyorum.
“Bugün rehberin benim,” diyor babam. “Gör bak, kısa sürede bu görevi sen üstleneceksin.”
Hafifçe gülümseyerek onaylıyorum onu, gönlü olsun diye.
“Ne kadar değişmiş her yer…” diye İçini çekiyor. “Bizim zamanımızda böyle miydi ya? Şu gördüğün kalabalığın onda biri bile yoktu.”
Sessizce dinliyorum onu. Eskiyle karşılaştırıp yadırgadığı, bana hepten yabancı olan, kimsenin kimseyi tanımadığı, kimsenin kimseye aldırmadığı bu ürkütücü kalabalığın ortasına bırakıp gidiverecek beni…
Kızıyorum kendime. Tek ben miyim gurbette okuyacak? Üstelik, benim şu andaki konumumda olmak için can atan yüz binlerce insan varken…
Çarçabuk silkiniveriyorum, saplantıya dönüşmeye yüz tutmuş anlamsız ürküntülerimden. Sıcacık bir gülüşle bakıyorum babamın yüzüne.
“Söz!” diyorum. “Bir sonraki gelişinde seni ben gezdireceğim. O zamana kadar İstanbul’un haritasını çözebilirsem tabii…”
Babamın yüzü aydınlanıveriyor.
“Ayrılığı dert etme sakın,” diyor. “Sık sık gelirsin İzmir’e. Bizim de tatil adresimiz belli artık. Özleme dayanmanın tek yolu, onu parçalara bölmek değil midir?”

Otele dönüş yolunda, sıkıntımı gerilerde bir yerlere bırakıyorum. Üstü sis perdesiyle örtülü gelecek günlerimin, bana güzellikler getirmesini dileyerek…

İdari bölümün bulunduğu Güney Kampusu’nun göbeğine kadar taksiyle gidebilirdik aslında.
“Şu güzelliğe yazık etmeyelim,” diyor babam.
Boğaziçi Üniversitesi’nin üst kapısında iniyoruz taksiden. Tatlı bir meyille aşağıya doğru kıvrılan yolda yürümeye başlıyoruz.
Sağ yanımız Boğaz’ın eşsiz manzarasıyla sarmalanmış; sol tarafta asırlık ağaçlar yükseliyor. Yeşille mavinin birbiri içinde eriyerek oluşturduğu mis kokuyu derin derin çekiyorum İçime.
“Ne kadar şanslısın Eylül!” diye gözlerinin içine kadar gülüyor babam. “Bu okula yakışacaksın…”
Gururla kabarıyor içim. Yeni okulum, sınıf arkadaşlarımla yaptığımız tanıtım gezisinde gördüğümden de görkemli görünüyor gözüme.
Kampusun dört bir yanı tarihi binalarla çevrili. Ders yapacağımız mekânlar bunlar. Geniş meydanın sol tarafındaki, gençlerin sere serpe oturmuş, sohbet ettikleri taş basamaklara ilişiyor gözüm.
“Eski öğrenciler olmalı,” diyor babam. “Gelecek yıl, sen de onlar gibi, yeni edindiğin arkadaşlarınla aynı cıvıltıyı paylaşacaksın… Ama bunun için, öncelikle kaydını yaptırmamız gerekiyor.”
Elimde gerekli belgeleri içeren dosya, babamla beraber öğrenci işlerine doğru yürüyoruz.
Kayıt işlemi uzun sürmüyor. On dakika sonra, Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğrencisi olarak çıkıyorum binadan. Koluma giriyor babam, “Hayırlı olsun kızım,” diyerek.
Kampusun birkaç basamakla inilen “Manzara” bölümüne doğru ilerliyoruz. Tüm Boğaziçililerin anlata anlata bitiremedikleri, mezuniyetten sonra da en çok özlemini çektikleri, herhangi bir nedenle okula geldiklerinde mutlaka ziyaret ettikleri, çok özel bir yer burası.
Tüm Boğaz’a hakim, İstanbul’u tepeden seyreden, eşi benzeri zor bulunur, harika bir manzara…
Basit, çimento sıvalı duvarın önüne tahta kanepeler sıralanmış. Hepsi de dolu. Gözlerimle boş bir yer aranırken, arkamdan gelen, “Eylül!” çığlığıyla irkiliyorum.
Selen bu! Amerikan Koleji’nden.
Bir anda sarmaş dolaş oluveriyoruz. Sosyoloji BÖlümü’ne kaydını yaptırmış o da. Ayaküstü konuşurken, kanepelerden biri boşalıyor. Geçip oturuyoruz.
“Kayıt tamam,” diyor Selen. “Sırada dil sınavı var. Kolejliyim, diye garantide sanma kendini! Sapır sapır dökülüyor millet, haberin olsun.”
Bu konuda endişeli değilim. On gün sonraki sınav, doğal olarak aşılacak küçük bir basamak, bana göre.
“Bayıldım okula,” diyor Selen. “Baksana, yalnız şu alanda tam dört kantin var… En ünlüsü de ‘Sosyete Kantini’!”
“Durun size çay getireyim oradan,” diye yerinden fırlıyor, tam arkamızdaki binanın mermer sütunlu merdivenlerine koşuyor.
Çok geçmeden, elinde çay tepsisiyle yanımıza geliyor.
“Ben yalnız geldim,” diyor. “İşe gömülmüş bizimkiler… Teyzemlerde kalıyorum. Ama geçici… Yurt için başvuruda bulunacağım. Ya sen?”
“Ben de,” diyorum usulca, babamın gözlerinde uçuşan gölgeyi görmezden gelerek. “En azından ilk yılımı yurtta geçirmek istiyorum.”
…..

Eklendi: Yayım tarihi

“Alevden Küle Eroinle Dans” için 52 yanıt

  1. nihayet 15 yıllık esaretten sonra 6 aydır temizim süper bir duygu,bunu herkes başarabilir bu sizin elinizde….

  2. merhaba ben fatma ben 3 hafta önce bir kitap yazmaya basladım ama ne zmn bitecek daha 30 sayfa oldu ama yoruldum, sıkıldım yazmakdan inşaallah canan tan gibi iyi bir yazar olurum ali yıldız gibi iyi bir sair ..ama neredeee

    1. Merhaba Canan ve Fatma hanım yazdınız kitap konusunda size çok yardımcı olabilirim çünkü bende çok istiyorum 20yıllık bir yaşanmışlığın çok ama çok yönlü bir hikayesi var.cocuk yaşta babası emniyet müdürü,anne dünyanın en saf kadını ve kız kardeşde dünyada henüz onu tanımlamak kelime olmayan biri.anlayacagınız içinde suçunda uyuşturucununda,saygın bir kariyerinde iç içe oldugu gerçek bir hikaye. bir kitap haline getirmek istiyorum ama hiçbir tecrübem YÖK sizinle iletişime geçmeyi çok isterim. orkunkurt2@hotmail.com

  3. ben bu kıtabı okumak ıstıyorum ama bulamadım ındıremıyorumda nasıl bulabılırm yada ındırebılırım bana yardımcı olurmusunuz

  4. çok harika bir kitap okuyucuyu bağlıyo kendine resmen hyatımda okuduğum en güzel kitaptı birde canan tanın piraye si teşekkür ederim canan tan bizi böyle bu kadar güzel kitaplarla karşılaştırdığın için.herkesin eroinle dansı okumasının tavsiye ederim

  5. mrblar öncelkle çok teşekkür ediyorum çok güzel bir kitap’dı. Ama sonu biraz oldu bittiye gelmiş. Güzel bir sonlada bitebilirdi ama yinede güzel olmuş.

  6. çooook güzel bir roman elimden düşürmeden sonuna kadar yudumladım bu kitabin çarpışık hayatlarını .canan tan bu konuda bir numara profesyonel bir ism bence.romanı okuduğumuzda hem içine sürüklüyor hemde konu hakkında bilgi vermeyi ihmal etmiyo kısacası okurken hem yaşıyorsunuz hemde öğreniyorsunuz

  7. Ben hayatımda ilk defa bir kitap bitirdim ondada çok etkilendim kitap btince hüngür hüngür ağladım bayaaa etkilenmişim kitap süper bişey ya canan abla böyle bir kitap daha istiyorum ya da bunun devamını yaz ellerine sağlık süper bi kitap olmuşş:)))

  8. herkese tavsiye edrim bu kitabı aama eroine bırakırım diip sakın başlamayın bu sadece bir kitap ama gerçek gibi yazmış helal olsun

  9. kitap çok güzeldi,çok etkilendim bir çırpıda okuyup bitirdim kitabı :) ama sonu çok kötü bitti bu yüzden hüngür hüngür ağladığımı söyleyebilirim…

  10. ßence bu kitap oğlan üstü bir kitap, çünkü insanlra yani gençlere gerçekten etkiliyici ders veriyor. ßu kitabı okumadan ‘ güzel değildir , eroinle dans ne demktir ‘ gbi sözler demistim…
    Ama okuduktan sonra fikrim cok değişti … İyi ki yazarımz Canan Tan böyle kitap yazmış…… Herkeze tavsiyemdir……!

    ßahçlievler ticret meslek lisesndki okyun 9.cu snıflra ve özellikle 9/A daki öğreciler tavsiyemdir..

  11. bencede harika bir kitap benim abim eroin kullanıyordu bu kitap bırakmasına çok yardımcı oldu tabikide en basta büyük bir güven ve aile desteği bu kitabı herkez okumalı bence

  12. ya ben bu eroinle dans kitabını okuyorum elmde şuan kitap kitap okumayan isanı bile baglıyor ya manyak bi kitap helede dünya ve emere katılınca daha heyecanlı

    1. kıtabı ben okudum şahsen satın aldım aldıgım gun okumaya basladım ve baktım kı bır kac gunum aldı hemen okuyup bıtırmısım ama okurken resmen yasıyormus gıbı oldu kafamı kaldıramıyordum bence satın alın ve odanızda sesızce yanlızken okuyun :)

  13. Merhaba ben Bu kitabı askerde okumustum cok guzel bi kitap diyebilirim kitap okumaktan nefret ederim ilkdefa sonuna kadar okudum kitap buydu ona göre paybicin ışte

  14. eroinle dans okuduğum en en en güzel kitaplarımdan biri çok sürükleyici elimdem bırakamadım karakterler müthiş tarık sonradan gelmesine ramen ona bayıldımm keşke sona doğru bişeyler olsaydı kitabı sona doğru iki amaçta okudum birisi alacağım ders ikincisi tarıkla eylülün konuşmaları tek kelimeyle mükemmmel

  15. bu kitabı okudukdan sonra bütün düşüncelrrim değişdi.çokkk qüzel bir kitappp.beni ilk kez bi kitap bölyle son cümlesine kadar okuttu..süper bi kitap gercekten.

  16. arkadaşlar bir çok site dolandım ama hiçbirinde kitaba gerçek yorum yapmış birini bulamadım. ”ayy çok güzeldi. muhteşemdi” demekle olmuyor.öncelikle kitabın dili çok basit ilk okul çocuklarının okuyacağı seviyede.işlenen konu anlamlı fakat yazar bu konuyu tam anlamıyla ele alamamış.özellikle yazar Eylül’ü çok iradesiz göstermiş normalde ailesi tarafından bu kadar sevilen ve doğru şekilde yetiştirilen çocuklar iradesiz olmaz tam tersi kendine güveni olan ve nerede nasıl davranacağını ne yapacağını bilen güçlü kişiler olurlar.kitapta uyuşturucu kullananlar hep zengin aile çocukları ama genellikle uyuşturucu kullananlar ailesi olmayan kimsesizlerdir ki bu kimsesizlerin zengin arkadaşları da olmaz.kitapta dünya böyle bir kız ve bir çok zengin tanıdığı var.bu hiç de gerçek değil.mekan her zaman ki gibi İstanbul.yani kısacası yazar yine aynı tarzda hiç bir değişikliği olmayan basit bir kitap yazmış ki genlerimizin kendilerini bu kitaba çok kaptırmamaları gerek diye düşünüyorum.Bu kitabın beğendiğim tek yönü konu seçimi.

    1. Sunay akin..nasil yetisdgn dgl önemli olan..roinin adini bilene bile selam vermemen..ilk onve adini duyarsin irkilirsin filan sonraki duyduklarinda artik pasif olarakta olsa baglanmissindir bir kere sonra biseye canin sıkilmasin bi sebeple bi nedenle oan sana roinden baska care yoktur bi kerecik sigarada icersin roini kafan guzel olmaz ama mutku olirsun anlamazsin mutluluktan kafanin guzelligini sonra agzima surdum bi kere kafamida yapmadi dersin hadi bidaha dersin aylar gecer belkide yillar sonra canin birseye sıkilir belki en yakinini kaybetmissindir belki seni cok uzecek birseyler olmustr ilk aklina gelen roin olur..bi sigara daha icersin roinle(koreks)dabi senin icmene vesile olan kisi artik asmistir kendini folyodan iciyodur roini(kaydirmaca)bi tık alirsin folyadan sonra bi tik daha ogun 2grmi bitirmissindir haberin olmaz sonra ayrilir arkadasindan evine donersin ertesi gun bynindeki mutluluk canlanir aklinda bi alo o folyocu arkadasa sonra bidaha bi sonraki gun bidaha derken bi bakrsun haşa yuzbinkere haşa Allahin omus roin anan baban abin kardeain vs hersetin olmus sonra caresiz cirpinislar yani aldigin terbiyenin ailenin filanin filan roinin jarsisinda hicbir etkisi yok

  17. kitibı şimdi bitirdim ve çok beğendim CANIN TAN’ I tebrik ediyorum okuduğum ikinci kitabı bu ikisindende çok etkilendim

  18. kitapları genelde birbirinn aynısı hissini versede insan kendini okumaktan alamıyor. ve kitabı 1-2 gün içinde bitirebilmeyi sağlayan şeylerden biriside anlaşılmaz terimlerin kullanılmaması ve insanı sıkmadan sonuca bağlanmış olması.

  19. :)kitap çok sürükleyici boş zamanlarımda aklıma gelen ilk şeylerden biri de bu kitabı okumakdı.gerçi olaylar sürükli dönüp dolaşıp aynı oluyor yani aynı olaylar dönüp duruyor bu yüzden 1-2 yerde sıkılmıştım ama bi kaç satır sonra tekrar bağlanıyorum kitanba
    :)kitabı bugün bitirdim dünden bugüne eroini özendirip özendirmeme hakkında görüşüm tamamen tersine döndü.kitabın sonuna gelmeden önce kitap,eroini sövmek yerine övüyo diye düşünüyodum çünkü tamamen böyle söylemese de”bi kez denedim canım çok yandı ama ilkleri denemek lazım”gibi cümleler kullanıyodu. ama bugün bu düşüncelerde değilim bazı yerleri övüyo gibi sanki ama yazar bilerek yapmamıştır yani.bu yüzden kitabı sonuna kadar okumadan yorum yapmayın
    :)kitabı sonuna kadar okuyunbaşını okumadan sonunu anlamazsınız sonunu okumadan da başını yanlış anlarsınız.kitabın sonu ilgi çekici(benim dediklerimle kitaba sondan başlamyın :) )hatta ben kitabın sonunda biraz ağlamıştım yani üzülmüştüm tabi ve gözümden bikaç damla yaş gelmişti.tabi en sonunda değil kitabın bitmesine 20 sayfa falan kala.
    :)bu arada dikkat etiyseniz kitabın arkasında eroin konusunda yazılan ilk ve tek roman diyo. altta da gözde adlı bi öğrenci okuuğum en iyi eroin kitabıydı diyo :D
    :)kitap bir okul sezonunun başında başlıyor ertesi sene de sezonun sonlarına doğru bitiyor.yani bu arada ramazan ayının 1-2 kez gelmesi lazım oysa hiç bahsedilmemiş
    :)kitapta içki önemsiz herkesin gayet rahat içebileceği bi şey gibi gösterilmiş bu konuda canan tanı kınıyorum
    :)kitap zaman geçirmesi yönünden çok faydalı ama “al çocuğum bu kitapla eroinden uzaklaşırsın”falan diye asla tavsiye edilmememli.birazcık eroinden uzaklaşırır yani eroini iğrendirir belki ama içkiye özendirebilir ve yer yer eroine de özendirebilir :) :) :) :)

  20. çok güzel bir kitap aslında ben kitap okumayı sevmezdim ama bu kitap sayesinde kitap okumaya başladım çok akıcı bir kitap teşekkürler canan tan

  21. Bu kitabı 2 3 sene önce okumuş olsam hatta ilk iki sayfasını okuyup sıkıldım bu ne der kapağını kapatır elimi sürmezdim ama şimdi fark ediyorum ki her sayfayı çevirdiğimde Dünya’nın kıyafetleri bedeninde oluşan yaralar zayıflaması canlanıyordu gözümde.Her ikisinde de kendimi buldum desem yeri eroin bağımlısı olduğumdan değil sadece empati kurarak neler hissettiğini ne acılar çektiğini anlamamdan kaynaklanıyordu.Hıçkıra hıçkıra ağlayarak Dünya ‘nın ölümünü okumak çok acıydı.Buda bir gerçekki herkesin daha doğrusu o durumda ki insanların yanında Eylül gibi destek veren bir arkadaşı olmalı.Kalemine sağlık en sevdiğim kitabım oldu..

  22. yazarın okuduğum ilk kitabıydı ardından yüreğim seni seçti ve ıssız erkekler korosu şimdi bitirdiğim, bu kitapta murat a rastlamak çok keyifliydi, yüreğim seni seçtide öyle gelip geçmişti murat. iz veya en son yürekler ölürden devAM edeceğim kitaplarına zaten elimde 3 canan tan kitabı kaldı , piraye, enson yürekler ölür ve iz…
    bu arada yanlış anlasılma var arkadaşlar ilk veya tek eroinle ilgili bir kitap değil, yıllarr önce, bir eroinmanın annesi adlı kitabu okumustum harikaydı.

  23. bu kadar güzel bir kitap hayatımda görmedim .çok akıcı ya insan okumak için sabırsızlanıyor.nasıl bitirdiğini anlamıyorsun olayları sanki kendin yaşamış gibi oluyorsun . bitmesin diye üzülüyorsun.canan tan’ın kitabını çok eğendim ve diğer romanlarınıda okumak için sabırsızlanıyorum açıkcası.HERKESE TAVSİYE EDİYORUM GERÇEKTEN OKUYUN .

  24. İNANILMAZ GÜZEL Bİ KİTAP YAAAAAAA…
    BEN DAHA ÖNCE HİÇ BU KADAR KİTAP BAĞIMLISI OLMAMIŞTIM DEVAMINI YAZ CANAN ABLA NOOOOOLUUUUUUURRR :D

  25. Gerçekten mükemmeler harukulade bir kitap gerçekleri , yaşanabilecek durumları çok güzel yansıtmış .. Bu tür maddeleri merak edenlerın okuması şart olan bir hikaye .. Canan TAN ‘ ın bu kitabı bir uyarı . Ellerine saglık …

  26. Şimdiye kadar okuduğum en etkileyici kitap diyebilirim. Eylül ve Dünya’nın arasındaki bağ, Eylül’ün eroinle tanışması… Hiç ummadığı bir anda eroine bağlanması. Bu kitaptaki kahramanlardan biriymişim gibi okudum ve inanılmaz sürükleyiciydi. Okurken hiç bitmesini istemediğim tek kitaptı. Herkesin okumasını tavsiye ederim, beğeneceğinizden eminim…

  27. BU KİTAP GERÇEKTEN MÜKEMMEL.. OLAYLAR ÇOK GERÇEKÇİ MADDE KULLANIMIYLA İLGİLİ ÇOK FAZLA BİLGİ VERİYOR. GENÇLERİN BU KİTABI OKUYUP DERS ÇIKARMASI GEREK.CANAN TANI DA ÇOOOK SEVİYORUM.YÜREĞİNE SAĞLIK CANAN TAN……KİTAP YAZMAK İSTEMEMDE BANA IŞIK TUTAN İNSAN…İDOLÜMSÜN……

  28. dün gece aldım kitabı sabaha karşı 4 gibi bitirdim. o kadar sürükleyici ki.. son sayfalara yaklaştıkca gözyaşlarımı içimde tutmak artık imkansız bir hale geldi.Dünya nın ölümü o kadar etkiledi ki beni sanki yaşamdan bir parçam kopmuş gibi yaşayarak okudum kitabı… kısa bir zaman dilimindede olsa apayrı bir yolun içerisinde götürdü koydu beni.bilmediğim sadece haberlerde televizyonlarda gördüğüm asla işim olmaz dediğim yaşantımdan gerçekten kopuk olan ‘ eroin ‘ kelimesiyle uzun, ileride başıma gelebilecek bir hikayenin ortasında buldum kendimi. herkesin okuması gerekn bir kitap lise son sınıf öğrenciyim. belki ileride başıma gelebilecek olay örgüsünün fragmanından bir parçayı yudumladım. böyle bir eseri en güzel haliyle biz okurlarınıza sunduğunuz için teşekkürler

  29. Hayatımda ilk defa bir kitabı sonuna kadar okudum belki yaşadığım acıları yeniden tattığım için 4 yıllık bir esaretin sonunda tam 1 yıldır temizim aileme yarşttığım acılar kendi yaşadığım zorluklar çok değer verdiğim insanları kaybetmem adeta aklımı başıma getirdi tertemiz olmak gerçekten çok güzel bir duygu. Bir abi bir kardeş olarak dinleyin beni yaşanılan zorluklara karşılık bir kara büyüye bir erosa sığınmayın bu gerçek anlamlı sorunlar ve sonu hüsranla biten hayatlardan başka hiçbirşey getirmez eğer erosun esaretine çoktan düşmüşseniz bu kurtulamayacağınız anlamına da gelmez erossuz hayatlar :)

  30. Hayatımda ilk defa bir kitabı sonuna kadar okudum belki yaşadığım acıları yeniden tattığım için 4 yıllık bir esaretin sonunda tam 1 yıldır temizim aileme yaşattığım acılar kendi yaşadığım zorluklar çok değer verdiğim insanları kaybetmem adeta aklımı başıma getirdi tertemiz olmak gerçekten çok güzel bir duygu. Bir abi bir kardeş olarak dinleyin beni yaşanılan zorluklara karşılık bir kara büyüye bir erosa sığınmayın bu gerçek anlamlı sorunlar ve sonu hüsranla biten hayatlardan başka hiçbirşey getirmez eğer erosun esaretine çoktan düşmüşseniz bu kurtulamayacağınız anlamına da gelmez erossuz hayatlar :)

  31. bence kitabın filmi yayınlanmalı çok qüzel bi kitap eroin bataklıqından cıkmıs birisi olarak söylüorum qercektende de hayatın tüm acı qercekleriyle anlattılıor bu kitabın filmini de yayınla canan abla inan ki anlatılmaz yasanır dedikleri seyi sen anlatarak yasattıqın içinde tesekkr edrm bu kitap sayesinde bir cok gencimizinde bu illetten kurtulacaqını ümit ediorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yerli)
  • Kitap AdıAlevden Küle Eroinle Dans
  • Sayfa Sayısı400
  • YazarCanan Tan
  • ISBN9752106129
  • Boyutlar, Kapak 13,5x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviAltın Kitaplar / 2008

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Piraye ~ Canan TanPiraye

    Piraye

    Canan Tan

    ..Kızıl saçılıymış Piraye. Kendimi, keşke ben de kızıl saçlı olsaydım, diye hayıflanırken yakaladım kaç kez… Okudukça, dizelerin arasına dalıp kendimden geçtikçe, tehlikeli bir biçimde...

  2. Fanatik Galatasaraylı ~ Canan TanFanatik Galatasaraylı

    Fanatik Galatasaraylı

    Canan Tan

    Ağız dolusu gülmeli çocuklar! Aynı noktada buluştukları Büyükler kadar…Böyle diyor Canan Tan, kitabın ön sözünde. Mizah öyküleriyle her yaştan insana hitap ettiğini anlatmak için....

  3. Hasret – Hasret En Büyük Esarettir ~ Canan TanHasret – Hasret En Büyük Esarettir

    Hasret – Hasret En Büyük Esarettir

    Canan Tan

    Gittin… Bir yemin kaldı aramızda Yarısı senin Yarısı benim… Hasret, izleri Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet öncesi döneme uzanan, gerçek yaşamdan alınmış kırık bir aşkın...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Sonra Gözler Görür ~ Hikmet HükümenoğluSonra Gözler Görür

    Sonra Gözler Görür

    Hikmet Hükümenoğlu

    Doğup büyüdüğü ve gençliğinde daralıp arkasına bakmadan kaçtığı Yenikent, yokluğunda neredeyse hiç değişmemişti. Bu ufacık şehirde zaman İstanbul’a kıyasla hâlâ yavaş akıyordu. Atmosferi oluşturan...

  2. Yanık Buğdaylar ~ Ahmed Günbay YıldızYanık Buğdaylar

    Yanık Buğdaylar

    Ahmed Günbay Yıldız

    Tüm dengeleri alt üst eden bir deprem… Yanmakla yaşamak arasında kalan incecik bir çizgi… Boğazına kadar kötülüğe bulaşmış bir köy… Bu köyün iyiliği için...

  3. Kardeşimin Hikayesi ~ Zülfü LivaneliKardeşimin Hikayesi

    Kardeşimin Hikayesi

    Zülfü Livaneli

    Serenad fırtınasından sonra Livaneli’den nefes kesen bir roman… Sakin bir balıkçı köyünde genç bir kadının cinayete kurban gitmesiyle başlar her şey. Dünyadan elini eteğini...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur