Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Âlemciler
Âlemciler

Âlemciler

Zafer Doruk

“Minibüstür kuş olur, kuştur uçar. Canım sağolsun dersin geçersin.” Zafer Doruk’un Âlemciler’i işte böyle bir dünyada yaşıyor. Kuşçu Kâmil, Memiş Emmi, Şaşı Ömer, Ebleh Hasan,…

“Minibüstür kuş olur, kuştur uçar. Canım sağolsun dersin geçersin.”

Zafer Doruk’un Âlemciler’i işte böyle bir dünyada yaşıyor. Kuşçu Kâmil, Memiş Emmi, Şaşı Ömer, Ebleh Hasan, Kahveci Yakup, Kör Ethem, Adanalı Osman, uzatmalı işsiz İsmail, Güney’in baharlı kültürünün bir tül gibi sardığı öykülerde canlanıyor.

Gençliğinde hayatın tadını gönlünce çıkarmış, şimdi pişmanlığın pençesinde ölmeye yatanlar, karanlık hücresinde zihninin oyunlarına mağlup düşenler, kardeş öfkesiyle boğma rakı eşliğinde aya karşı beyitler okuyan eski âlemciler, eziyetle vahşileştirdiği köpeklerden birinin elinde can verenler ve tıpkı yazlık bahçede, renkli ampullerle donatılmış söğütlerin altında izlenen filmler gibi unutulamayan, bir ömür yara gibi taşınan aşklar…

Öykücülükte otuz yılı geride bırakan ve eserleri çeşitli ödüllere layık görülen Zafer Doruk, yeni kitabı Âlemciler’de, ışığı loşluğunda, sıcağı ayazında saklayan o güzel sokaklarda, hikâyeleri hiç bitmeyen alazlı insanların arasında dolaştırıyor bizi yine…

İÇİNDEKİLER

Hikâye ………………………………………………………………7
Sesler……………………………………………………………….15
Sarhoş Treni…………………………………………………….19
Avlular…………………………………………………………….23
İyi Adam …………………………………………………………29
Mağaza ……………………………………………………………37
Âlemciler…………………………………………………………43
Aşkolsun Nuri Bey! …………………………………………49
Fazla Ekmeğiniz Var mı?…………………………………55
Elöpen……………………………………………………………..59
Soyka……………………………………………………………….69
Nazar Boncuğu………………………………………………..75
Yolcu……………………………………………………………….85
Gözümüzün Isırdığı Adam……………………………..89

Hikâye

İki kişiler. Ölü balık gibi bakıyorlar. Bu dört duvar arasındasın ama neredesin bilmiyorsun, geçmiş kafanda bir rulet topu gibi dönüyor, zamanın rastgele bir yerinde, bazen bir fotoğrafın, bazen bir sesin, bazen de yaşadığın bir ânın üzerinde duruyor, sonra tekrar dönüyor, tekrar… Kirli sarı duvarlar arasında kendini bir an Yakup’un kahvesinde sanıyorsun. Derken buram buram süt kokusu geliyor burnuna. İncecik süzülüp bıyıklarının arasına sızan kanın sıcaklığı, çocukluğunda ocakta kaynayan sütün buğusuna karışıyor. Annen mutfaktan sesleniyor: Sütünü iç de öyle git kuzum! Arkadaşlarla buluşacağız, geç kaldım, diyorsun, koşarak merdivenleri inip sokağa çıkıyor, sana bakmak için sofaya çıkan annene el sallıyorsun. Güneşli, güzel bir gün, oyuncakçının önünden geçerken babana vitrindeki sarı kasalı kırmızı kamyonu gösteriyorsun. Alacağım oğluma, söz, diyor. Sen babanın sözünü tutmadığını gördün mü hiç? Sekiz köşeli siyah kasketi, siyah kaşe paltosu ve palabıyığıyla çocuk gibi gülümseyen iriyarı bir adam. Babanı hep bu haliyle anımsıyorsun.

Hava soğuk evladım, gir içeri, diyor annen, burnun kanayacak gene. Gecekondu evleri yoksul ama temizdir. Soğuk kış gecelerinde başına çekip uyuduğun lavanta kokulu, çiçek desenli yorganın kokusunu duyuyorsun. Gülçin’in diş hediği yapılacaktı, yapıldı mı, beni mi bekliyorlar? Vakit gece mi gündüz mü? Saat kaç? “Uykun mu geldi evlat? Dur bakalım, daha sohbet yeni başlıyor!” Bu mahalleye çok takılma, diyor Zehra. Burası mimlendi, şehirde ne suç işlense bizden biliyorlar, iki güne bir polis basıyor. Mahmuuut, çek bir bira! Sarı saçlı, güvercin bakışlı olsun! “Şimdi seni bıraksak nereye gidersin?” Sinemaya gidersin. Yılmaz Güney’in yeni filmine: Umut. Filmin birkaç sahnesini de sizin mahallede çekmişlerdi. Gidelim mi Zehra?

“Nereye gidersin oğlum, söylesene!”
“Eve.”
“Mahallede daha çok nerelere takılırsın?”
“Yakup’un kahvesine.”
“Başka?”
“Mahmud’un birahanesine. Arada ganyan bayisine.”
“Ne iş yaparsın?”
“Daha önce söyledim ya!”
“Sesini yükseltme!”
Boğazın ağrıyor

Kardeşinle kömürlüğün tavanına astığınız talaş dolu çuvalı terleyene kadar yumrukluyor, pazılarınızı şişirip hanginizinkinin daha çok şiştiğine bakıyorsunuz. Terli terli soğuk su içmeyin sakın, diyor annen. Bademcikleriniz şişer sonra.

Anneni dinlemiyorsun. Bademciğin şişiyor, bir şey yiyip içemiyorsun, annen suyu bile sana kaşıkla içiriyor. “Kahvede mano toplarım, müşteriden topladığım altılı kuponlarını yatırırım. Bazen kahvede bazen de birahanede takılırım.”

“Örgüte üye misin?”
“Örgütle mörgütle işim olmaz benim.”
“Dağlıoğlu’ndaki bekçinin öldürülmesinden de mi haberin yok?”
“Yok.”
“Seni birkaç kere cinayet mahallinde görmüşler, ne arıyordun orada?”
“Eski mahallem. Arkadaşlarım var.”
“Kaç yıldır Adana’dasın?”
“Beş.”
“Diyarbakır’da ne iş yapıyordun?”
“Taksicilik, garsonluk… Bir ara piyango bileti sattım.”
“Anlaşıldı. İndir şunu askıdan!”

Bir sonraki faslı beklersin. Vakit geceymiş, gündüzmüş, önemi yoktur ama geceyse hissedersin. Gece; unuttuklarını, unutamadıklarını, düşündüklerini, ertelediklerini, hayatında ne var ne yok getirir aklının ucuna, döke saça bırakır gider. Kızın diş çıkarmış, konu komşu yardıma geliyor. Ocağın üstündeki kazanda hedik buğdayı kaynıyor. Sıkmalık, böreklik yufkalar açılıyor, semaverde çay demleniyor. Çocuklar ellerinde taslarla avluya doluşuyor. Dutlar olgunlaşmış. Komşu kadınlar ağacın altına kilim tutup dalları silkeliyor. “Hadi git, serbestsin!”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap AdıÂlemciler
  • Sayfa Sayısı96
  • YazarZafer Doruk
  • ISBN9786256462298
  • Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
  • YayıneviSel Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Zamansız ~ Engin AkyürekZamansız

    Zamansız

    Engin Akyürek

    Engin Akyürek’in ikinci öykü kitabı Zamansız, tam da kimsenin zamanının olmadığı zamanlara inat karşımızda. Zamansız olan ne varsa hissettiğimiz, bu kitapta ustaca anlatılmış ve...

  2. Hanım Ana’nın Cenaze Töreni ~ Gabriel Garcia MarquezHanım Ana’nın Cenaze Töreni

    Hanım Ana’nın Cenaze Töreni

    Gabriel Garcia Marquez

    Hanım Ana’nın ölümlü olduğu, Peder Antonio Isabel’in ileri yaşından gelen sezgilerinin dürtüsüyle sürekli uyarılmış olan bizzat Hanım Ana’nın ve kalabalık aile bireylerinin dışında, hiç...

  3. Martı Jonathan Livingston ~ Richard BachMartı Jonathan Livingston

    Martı Jonathan Livingston

    Richard Bach

    Durgun denizin minik dalgacıkları üzerinde, güneşin altın gibi ışıldadığı pırıl pırıl bir sabahtı.  Sahilden bir mil uzaklıkta, denizi kucaklarcasına ilerleyen bir balıkçı teknesi, martılara...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur