“Minibüstür kuş olur, kuştur uçar. Canım sağolsun dersin geçersin.”
Zafer Doruk’un Âlemciler’i işte böyle bir dünyada yaşıyor. Kuşçu Kâmil, Memiş Emmi, Şaşı Ömer, Ebleh Hasan, Kahveci Yakup, Kör Ethem, Adanalı Osman, uzatmalı işsiz İsmail, Güney’in baharlı kültürünün bir tül gibi sardığı öykülerde canlanıyor.
Gençliğinde hayatın tadını gönlünce çıkarmış, şimdi pişmanlığın pençesinde ölmeye yatanlar, karanlık hücresinde zihninin oyunlarına mağlup düşenler, kardeş öfkesiyle boğma rakı eşliğinde aya karşı beyitler okuyan eski âlemciler, eziyetle vahşileştirdiği köpeklerden birinin elinde can verenler ve tıpkı yazlık bahçede, renkli ampullerle donatılmış söğütlerin altında izlenen filmler gibi unutulamayan, bir ömür yara gibi taşınan aşklar…
Öykücülükte otuz yılı geride bırakan ve eserleri çeşitli ödüllere layık görülen Zafer Doruk, yeni kitabı Âlemciler’de, ışığı loşluğunda, sıcağı ayazında saklayan o güzel sokaklarda, hikâyeleri hiç bitmeyen alazlı insanların arasında dolaştırıyor bizi yine…
İÇİNDEKİLER
Hikâye ………………………………………………………………7
Sesler……………………………………………………………….15
Sarhoş Treni…………………………………………………….19
Avlular…………………………………………………………….23
İyi Adam …………………………………………………………29
Mağaza ……………………………………………………………37
Âlemciler…………………………………………………………43
Aşkolsun Nuri Bey! …………………………………………49
Fazla Ekmeğiniz Var mı?…………………………………55
Elöpen……………………………………………………………..59
Soyka……………………………………………………………….69
Nazar Boncuğu………………………………………………..75
Yolcu……………………………………………………………….85
Gözümüzün Isırdığı Adam……………………………..89
Hikâye
İki kişiler. Ölü balık gibi bakıyorlar. Bu dört duvar arasındasın ama neredesin bilmiyorsun, geçmiş kafanda bir rulet topu gibi dönüyor, zamanın rastgele bir yerinde, bazen bir fotoğrafın, bazen bir sesin, bazen de yaşadığın bir ânın üzerinde duruyor, sonra tekrar dönüyor, tekrar… Kirli sarı duvarlar arasında kendini bir an Yakup’un kahvesinde sanıyorsun. Derken buram buram süt kokusu geliyor burnuna. İncecik süzülüp bıyıklarının arasına sızan kanın sıcaklığı, çocukluğunda ocakta kaynayan sütün buğusuna karışıyor. Annen mutfaktan sesleniyor: Sütünü iç de öyle git kuzum! Arkadaşlarla buluşacağız, geç kaldım, diyorsun, koşarak merdivenleri inip sokağa çıkıyor, sana bakmak için sofaya çıkan annene el sallıyorsun. Güneşli, güzel bir gün, oyuncakçının önünden geçerken babana vitrindeki sarı kasalı kırmızı kamyonu gösteriyorsun. Alacağım oğluma, söz, diyor. Sen babanın sözünü tutmadığını gördün mü hiç? Sekiz köşeli siyah kasketi, siyah kaşe paltosu ve palabıyığıyla çocuk gibi gülümseyen iriyarı bir adam. Babanı hep bu haliyle anımsıyorsun.
Hava soğuk evladım, gir içeri, diyor annen, burnun kanayacak gene. Gecekondu evleri yoksul ama temizdir. Soğuk kış gecelerinde başına çekip uyuduğun lavanta kokulu, çiçek desenli yorganın kokusunu duyuyorsun. Gülçin’in diş hediği yapılacaktı, yapıldı mı, beni mi bekliyorlar? Vakit gece mi gündüz mü? Saat kaç? “Uykun mu geldi evlat? Dur bakalım, daha sohbet yeni başlıyor!” Bu mahalleye çok takılma, diyor Zehra. Burası mimlendi, şehirde ne suç işlense bizden biliyorlar, iki güne bir polis basıyor. Mahmuuut, çek bir bira! Sarı saçlı, güvercin bakışlı olsun! “Şimdi seni bıraksak nereye gidersin?” Sinemaya gidersin. Yılmaz Güney’in yeni filmine: Umut. Filmin birkaç sahnesini de sizin mahallede çekmişlerdi. Gidelim mi Zehra?
“Nereye gidersin oğlum, söylesene!”
“Eve.”
“Mahallede daha çok nerelere takılırsın?”
“Yakup’un kahvesine.”
“Başka?”
“Mahmud’un birahanesine. Arada ganyan bayisine.”
“Ne iş yaparsın?”
“Daha önce söyledim ya!”
“Sesini yükseltme!”
Boğazın ağrıyor
Kardeşinle kömürlüğün tavanına astığınız talaş dolu çuvalı terleyene kadar yumrukluyor, pazılarınızı şişirip hanginizinkinin daha çok şiştiğine bakıyorsunuz. Terli terli soğuk su içmeyin sakın, diyor annen. Bademcikleriniz şişer sonra.
Anneni dinlemiyorsun. Bademciğin şişiyor, bir şey yiyip içemiyorsun, annen suyu bile sana kaşıkla içiriyor. “Kahvede mano toplarım, müşteriden topladığım altılı kuponlarını yatırırım. Bazen kahvede bazen de birahanede takılırım.”
“Örgüte üye misin?”
“Örgütle mörgütle işim olmaz benim.”
“Dağlıoğlu’ndaki bekçinin öldürülmesinden de mi haberin yok?”
“Yok.”
“Seni birkaç kere cinayet mahallinde görmüşler, ne arıyordun orada?”
“Eski mahallem. Arkadaşlarım var.”
“Kaç yıldır Adana’dasın?”
“Beş.”
“Diyarbakır’da ne iş yapıyordun?”
“Taksicilik, garsonluk… Bir ara piyango bileti sattım.”
“Anlaşıldı. İndir şunu askıdan!”
Bir sonraki faslı beklersin. Vakit geceymiş, gündüzmüş, önemi yoktur ama geceyse hissedersin. Gece; unuttuklarını, unutamadıklarını, düşündüklerini, ertelediklerini, hayatında ne var ne yok getirir aklının ucuna, döke saça bırakır gider. Kızın diş çıkarmış, konu komşu yardıma geliyor. Ocağın üstündeki kazanda hedik buğdayı kaynıyor. Sıkmalık, böreklik yufkalar açılıyor, semaverde çay demleniyor. Çocuklar ellerinde taslarla avluya doluşuyor. Dutlar olgunlaşmış. Komşu kadınlar ağacın altına kilim tutup dalları silkeliyor. “Hadi git, serbestsin!”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıÂlemciler
- Sayfa Sayısı96
- YazarZafer Doruk
- ISBN9786256462298
- Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Köpek Kalbi ~ Mihail Bulgakov
Köpek Kalbi
Mihail Bulgakov
“Bilin ki korkunç olan, artık onda köpek değil, insan kalbi olmasıdır. Hem de doğada bulunan en berbatından!” Şarik, bir sokak köpeğidir. Bir gün yaralanınca...
- Çoban Mektupları ~ Hasan Güleryüz
Çoban Mektupları
Hasan Güleryüz
“Ağam ağam benim ağam, Ağam ağam Kara Ağam. Hesabım şöyledir ağam: Yağmur yağdı, gök çatladı. Koyunların yetmiş ikisinin ödü patladı. Önden gitti baş toklu....
- Kutadgu Bilig ~ Yusuf Has Hacib
Kutadgu Bilig
Yusuf Has Hacib
Balasagunlu Yusuf´un dokuz yüzyıl önce kaleme aldığı Kutadgu Bilig, insanların hem bu dünyada hem de öteki dünyada mutlak mutluluğa ulaşabilmelerinin yolunu gösteren eşsiz bir...