Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Akvaryumdaki Denizkızı
Akvaryumdaki Denizkızı

Akvaryumdaki Denizkızı

Miyase Sertbarut

Her balıkçı onu görmek ister. Her çocuğun düşlerini süsler. Denizkızları gizemlidir. Belki varlar belki yoklar… Belki uzak denizlerde, belki bir akvaryumun içinde. Belki ıssız…

Her balıkçı onu görmek ister.
Her çocuğun düşlerini süsler.
Denizkızları gizemlidir.
Belki varlar belki yoklar… Belki uzak denizlerde, belki bir akvaryumun içinde. Belki ıssız bir adanın kıyı sularında, belki bir akvaryumun yosunları arasında… Var etmek düşlerimize bağlı.

Miyase Sertbarut denizkızları vardır diyor, kendi düşlerini çocukların düşleriyle bu kitapta buluşturuyor.

Akvaryumdaki Denizkızı

Daracık bir sokakta, küçücük bir akvaryumcu varmış. Gelip geçenler pek fark etmezmiş burayı. Oysa başlarını azıcık kaldırsalar neler göreceklermiş neler… Akvaryumcu yaşlı bir adammış. Elli yıldır yaparmış bu işi. Balıklarına çok iyi bakar, sularını değiştirir, yemlerini verirmiş. Tertemiz sular içinde parlak mücevherler gibi yüzermiş balıklar. Sarı, kırmızı, yeşil, turuncu, siyah, mavi; hatta pembe balık bile varmış içlerinde. Onları mutlu ve sağlıklı gören akvaryumcu da sevinirmiş. Birini azıcık durgun görse kaygıya kapılırmış. Akvaryumcu işini öyle seviyormuş ki hiç yorgunluk duymazmış. İnsan sevdiği işi yapsa yorulur mu zaten? İşini bitirince de eline bir kitap alıp yüksek sesle okurmuş. Neden mi yüksek sesle? Çünkü istermiş ki akvaryumdaki balıkların da canı sıkılmasın, onlar da eğlensin, onlar da dünyayı tanısın. Bütün gün yosunların içinde kovalamaca oynamakla zaman geçer mi? İşte bu okuma saatlerinde onu diğer balıklardan daha dikkatli dinleyen biri varmış:

Pembe balık. Çinli bir kaptanın armağanıymış. Yaşlı adam ayrı bir fanusta özenle bakarmış ona. Çinli kaptan balığı verdikten sonra şöyle demiş: “Ona iyi bakarsan sana bütün sırlarını açar.” ‘Bir balığın ne sırrı olabilir ki?’ diye düşünmüş o zamanlar akvaryumcu, ‘Balık, balıktır.’ Ama zaman geçtikçe pembe balığın diğerlerine benzemediğini o da anlamış. Onun gerçekten başka türlü olduğunu kitap okurken fark etmiş. Yaşlı adam yüksek sesle kitap okurken cam kenarına yaklaşıyor, sanki kulak veriyormuş. Kitabın kapağı kapandığında ise yüzmeye başlıyor, kendi kendine su oyunları oynuyormuş. Kaç kez denemiş bunu akvaryumcu, gerçekten de pembe balık bütün okunanları dinleyip anlıyor gibiymiş. Yaşlı adam onun artık çok bilgili olduğuna inanmaya başlamış. Şöyle düşünüyormuş Çinli kaptanı anımsayarak: ‘Okuduklarımı dinleyerek bizim bütün sırlarımızı öğrendi. Belki yakında kendi sırlarını da benimle paylaşmaya başlar.’

Yaşlı adam bu umudunu hep içinde yaşatmış. Ama bir türlü o gün gelmemiş. Günler günleri kovalamış, akvaryumcu pembe balığın sırrını bir türlü anlayamamış. “Sabırlı olmalıyım,” demiş kendi kendine, “belki daha zamanı gelmemiştir. Bu dünyada hiçbir şey gizli kalmaz ki.” Gecelerden bir gece yaşlı akvaryumcu evinde oturup çayını yudumluyormuş.

Kulağına derinden derine bir ses gelmiş. Uzak denizlerin kokusu ve uğultusu da varmış bu seste. Şöyle diyormuş gizemli ses:‘Gel artık iyi adam, zümrüt balıkların bekçisi, Küçücük bir dükkânda, küçücük bir fanusta Savurdum pullarımı, güneş uykuya dalınca’ Bu şiirli çağrıya bir anlam verememiş yaşlı adam. “Kim çağırıyor acaba? Nereden geliyor bu ses?” diye mırıldanmış. Bunların yanıtını düşünürken derinlerden gelen aynı ses yine dolmuş kulaklarına.

‘Çekik gözlü kaptanla uzaklardan geldim, Pembe pullarımla tatlı suları düşlerim.’ Yaşlı adam anlamış ki, onu çağıran bu ses pembe balıktan geliyor. Hemen ceketini giymiş, dükkânın anahtarını almış ve sokağa fırlamış. “Çekik gözlü kaptan” dediği Çinli kaptan, diye düşünmüş. Ama nasıl olup da sesini kendisine kadar ulaştırabildiğini anlayamamış. “Yoksa bu balık, büyü yapılmış bir prenses mi?” diye geçirmiş içinden. Bunun yanıtını bir an önce öğrenmek için adımlarını hızlandırmış. İş yeri evinden çok uzak değilmiş, iki sokak aşağıya yürümesi yeterliymiş. Yaşlı adam heyecan içinde ulaşmış dükkâna. Usulca kapıyı açmış. Elektrik düğmesine basmış. Gözleri hemen fanusu aramış. Bir de ne görsün! Pembe balığın olması gereken yerde küçük bir denizkızı duruyor. Pembe saçları belinden aşağılara süzülüyor.

Yaşlı adam bu minicik denizkızı karşısında ne yapacağını bilememiş. Fanusun çevresinde dönerek kendi kendine mırıldanmaya başlamış. “Bunu da gördüm ya, ölsem de gam yemem. Elli yıldır akvaryumculuk yaparım, böyle bir şey ne gördüm ne duydum.” Yaşlı adam fanusa eğilip denizkızının bir şeyler söylemesini beklemiş. Öyle ya daha biraz önce kendisini çağıran şiirleri o söylememiş miydi? Ama denizkızından çıt çıkmıyormuş. Yaşlı adam başlamak istemiş söze.

Ama ona nasıl sesleneceğini bilememiş. “Pembe Balık” mı dese “Denizkızı” mı? Yoksa en iyisi “Pembe Kız” mı dese… Sonunda kararını vermiş: “Pembe Kız, bana kendini gösterdiğin için teşekkür ederim.” Denizkızı gülümsemiş, ince belini zarif hareketlerle oynatıp fanusun içinde bir tur atmış. “Benimle konuşmayacak mısın? Oysa ne güzel şiirler yollamıştın.” Denizkızı yine hiçbir şey söylemeden gülümseyip saçlarını omuzlarına yaymış. “Bana seslenen, beni çağıran senin sesin değil miydi?” Denizkızı, evet anlamında başını sallamış. O zaman yaşlı adam denizkızının yalnızca iç sesiyle konuşabildiğini anlamış.

O gece sabaha kadar fanustaki denizkızını izlemiş akvaryumcu. Denizkızı ona iç sesiyle sorular sormuş. O da bıkmadan usanmadan yanıtlamış. Uzun uzun konuşmuşlar. Meğer yıllardır denizkızının bir arzusu varmış, ama vakti zamanı gelmediği için akvaryumcuya görünemiyor, dileğini söyleyemiyormuş. Denizkızı iç sesini kullanarak halinden yakınmış. “Ben artık bu dükkândan çıkmak istiyorum, yıllardır beklemekten sıkıldım. Lütfen alıcılardan birine ver beni.” “Ama sen bana Çinli dostumdan armağansın.” demiş yaşlı adam. Derin bir üzüntüyle iç çekmiş denizkızı. Yaşlı adam birden onun ağladığını fark etmiş. Denizkızının gözyaşları da pembeymiş.

Suyun içinde nokta nokta çoğalmış pembe gözyaşları. Buna dayanamamış akvaryumcu. “Tamam,” demiş, “tamam ağlama artık. Söz veriyorum, eğer sana iyi bakacağına inandığım bir alıcı çıkarsa veririm seni ona.” Bunu duyunca denizkızının gözyaşları dinmiş. Başka dünyaları görmeyi öyle çok istiyormuş ki… Yıllardır her köşesini ezberlediği bu dükkân artık ona sıkıcı geliyormuş. Oysa dinlediği kitaplar öyle değişik dünyalardan söz ediyormuş ki… İşte denizkızı oraları da görmek istiyormuş. Sabahın ilk ışıklarıyla denizkızı yeniden pembe balığa dönüşmüş. Yaşlı adam da uykusuz gözleriyle diğer balıklarla ilgilenmiş. Aradan üç gün geçmiş. Bu üç gün boyunca gelen birkaç alıcıyı akvaryumcu beğenmemiş. Pembe balığa iyi bakamazlar, değerini anlayamazlar diye düşünmüş. Üçüncü gün dükkânındaki günlük işleri bitirip kitabını açmış. Yüksek sesle okumaya başlamış.

Pembe balık, yine ona kulak kabartmış. Bu sırada vitrinden içeriyi görmeye çalışan Bilge’yi ikisi de fark etmemiş. Küçük kız dışarıdan iyi göremeyeceğini anlayınca kapıyı açıp içeri girmiş. Meraklı gözlerle tüm balıkları incelemeye başlamış. Yaşlı adam, rahatça dolaşsın diye küçük kıza hiç karışmamış. Bilge bir süre dükkânın içinde dönüp dolaşmış. Balıklara bir bir bakmış. Sonunda gelip pembe balığın tepesine dikilmiş. Onu çok beğendiği her halinden belliymiş. Yaşlı adamın bir gözü kitapta, bir gözü küçük kızdaymış. Kararını veren Bilge, elinde buruşturup durduğu parayı masanın üzerine bırakmış. Parmağıyla pembe balığı göstermiş:

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Sisin Sakladıkları-2 Ortak Ruh ~ Miyase SertbarutSisin Sakladıkları-2 Ortak Ruh

    Sisin Sakladıkları-2 Ortak Ruh

    Miyase Sertbarut

    Ödüllü yazar Miyase Sertbarut’un, yüz binden fazla okura ulaşan Sisin Sakladıkları kitabının baş kahramanları İlay ve Mavi Karga, Ortak Ruh’ta yeniden bir araya geliyor. Hayvanlara yapılan kötü...

  2. Ara Âlem 1 – Tarlakoz’un Tuzağı ~ Miyase SertbarutAra Âlem 1 – Tarlakoz’un Tuzağı

    Ara Âlem 1 – Tarlakoz’un Tuzağı

    Miyase Sertbarut

    “Ex… Yani çıkış, ama ölerek çıkış! İşte böyle çıktım o diri hayattan. Yapmak istediğim o kadar şey vardı ki… Gitmek istemiyordum, zamanım gelmemişti, öyle...

  3. Küçük Kara Robot ~ Miyase SertbarutKüçük Kara Robot

    Küçük Kara Robot

    Miyase Sertbarut

    Kim demiş robotlar merak etmez diye! Miyase Sertbarut’un, dünyayı değiştirmeye önce kendisinden başlayan özgür ruhlu okurlara ithaf ettiği Küçük Kara Robot, varoluş amacını sorgulama cesareti gösteren...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur