2011 Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü Mansiyonu
“Güldane banyoda tek bir mum yakmış, cama arkasını dönmüştü. Dışarıda kaç kişi var, kim onlar, yaşları kaç hiç bilmiyordu. Umurunda da değildi. O kendi halindeydi. Sadece seyredildiğini biliyordu ve bu gizli oyun onun kalbinin zarını titretiyordu. Hiçbir dokunuş, en derin öpüşme, en tatlı sevişme bu oyunun yerini tutamazdı. Güldane o an âşık oluyordu; seyredenlerin gözündeki kendine âşık oluyordu.”
On beş yaşında, cinselliğini keşfetmeye çalışan bir “Çingene” kızı ile otuz beşine merdiven dayamış “maço” bir taksi şoförünün yolları İstanbul’un ortasındaki bir kavşakta kesişir. Üzerinden dumanlar tüten bir aşk hikâyesi böyle başlar. Sonrası: Yoksulluğun ortasında, hayallerin aynasında bir samanlık seyranı… Gaye Boralıoğlu Aksak ritim’de, Halil ile Güldane’nin tuhaf hikâyesini anlatıyor. Şiddet ve arzunun, iki insanın hayatını nasıl değiştirdiğini, bu iki güçlü duygunun birbirini besleyerek, birbirinin içinden geçerek hayatları nasıl altüst edebildiğini; büyüleyici ve sürükleyici bir anlatımla, Güldane’nin kardeşi Yunus’un darbukasının ritmiyle okuyoruz.
İÇİNDEKİLER
Şeytan Çekici…………………………………………………………………………7
Uyanış…………………………………………………………………………………….33
Ateş Böceklerinin Arasında…………………………………………59
İstanbul Kazan… ………………………………………………………………77
Gölgeler………………………………………………………………………………105
Arzu ya da Öfke………………………………………………………………..113
Kör Nokta…………………………………………………………………………..131
Ajan……………………………………………………………………………………….147
Lodos……………………………………………………………………………………163
Dilek Ağacı …………………………………………………………………………179
Hasret Belası …………………………………………………………………..191
Veda………………………………………………………………………………………201
Sınırlarda……………………………………………………………………………215
Sabrın Sonu……………………………………………………………………….227
İnci Gerdanlık……………………………………………………………………231
Şeytan Çekici
İki elinde birer mavi naylon torba, bahçe kapısını ayağıyla itip içeri girdi Güldane. Eteği fırfırlı, yeşil üzerine bordo çiçek desenli elbisesinin cebinden çıkardığı anahtarla evin kapısını açtı. Topukları iyice yenmiş, yanından hafifçe açılmış ayakkabılarını kapının önünde çıkarırken gözü aynaya takıldı. Yeni açmış narçiçeği gibi bir şey ona bakıyordu. Alelacele bağladığı yemenisinden çıkan kınalı saçları omuzlarının iki yanına dökülüyor, alnındaki perçemler orman yeşili gözlerini gölgeliyordu. Beğendi bu renk cümbüşünü Güldane. Sonra bakışları yine çillerine takıldı. Elini elmacık kemiklerine götürüp vazgeçemediği bir ısrarla çillerini silmeye çalıştı, olmadı. Yüzü asıldı. Beş yaşında, yüzündeki çilleri fark ettiği günden beri onlardan nefret ediyordu. Şimdi on beşindeydi ve o lanet olasıcaların sayısı her geçen yıl artıyordu. Güldane mutfağa giderken kenarı kırık, ahşap çerçeveli aynanın içinde olağanüstü güzellikte, vahşi hayvan parlaklığında, hayat suyu kadar iştah uyandırıcı görüntü kayboldu; geride, üzerinde gül desenli solmuş bir örtü bulunan bir divanın kenarı, boyası dökülmüş tahta bir iskemle, kirli yeşil renkte bir duvar ve o duvara çakılmış paslı bir çivi kaldı.
Güldane elindeki torbaları mutfak tezgâhının üzerine boşalttı: iki paket süt, pirinç, makarna, üç paket Samsun, iki paket çekirdek, bir demet maydanoz, üç limon… Ama bu ıvır zıvırla hiç ilgilenmedi. Mavi naylon torbalardan birini aldı, oturma odasına geçti. Kanepeye oturup poşeti kafasına geçirdi, uçlarını neredeyse boğazını sıkacak bir şekilde boynundan bağladı.
Torbanın içinde nefesi, kendi nefesine karışıyordu. Naylonun kokusu genzine doluyor, nefes alıp verdikçe ağzını daha çok açma ihtiyacı duyuyordu. Kendi varlığının ya da yokluğunun bu kadar farkında olmak, tarifi zor bir haz veriyordu ona. Zihni on beş yıllık küçücük hayatının üzerinde bir salıncak gibi sallandı… Annesinin iri memeleri, babasının sigara kokan nefesi, yırtık elbisesinin içinden görülen ayva tüylü bacağı, bazen beline bağladığı yemenisinin pulları, sobanın maşası, Yunus’un darbukaya vuran parmakları, kurbağalar, derenin çamuruna bulanmış lastik pabuçları, aslanın ağzı, kirli donu, cama çarpan kelebek, gri bulutlar, hiç görmediği rüyalar birbiri ardına ve bazen de birbirine karışarak geçip durdu zihninden. O sırada uzaktan bir ses işitti Güldane. Yunus’un darbukası dokuz sekizlik bir ritim atıyordu. Trak, tak tak ta tak… trrraaak tak.
Güldane ayağa kalktı. Kafasında mavi naylon torba, kollarıyla havayı yara yara, dünyayla birlikte döne döne dans etmeye başladı. Tak tak… ta tak tak… Yunus darbukaya vurdukça Güldane gerdanını kırdı, kalçalarını çalkaladı, omuzlarını titretti, memelerini salladı. Ağır ağır, müziğin en hassas yerlerine vurdu. Göğsüyle, göbeğiyle, parmaklarıyla vurdu. Ellerini yumruk yapıp birbirine vurdu. Kafasında naylon torbayla kendi nefesinden geçen Güldane, dünyanın da dibine vurdu. Bedeniyle ruhu iyice ayrı köşelere savruldu. Sonunda şak diye yere düşüverdi boylu boyunca.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı Roman (Yerli)
- Kitap AdıAksak Ritim
- Sayfa Sayısı236
- YazarGaye Boralıoğlu
- ISBN9789750507083
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Apartman Boşluğu ~ Hakan Bıçakcı
Apartman Boşluğu
Hakan Bıçakcı
Yatak odasında dikkatimi çeken bir diğer ayrıntıysa duvarın orta yerindeki portakal büyüklüğündeki delikti. Emlakçı o tarafa doğru bakmasına ve gördüğü her şey üzerine makineli...
- Baba, Oğul ve Kutsal Roman ~ Murat Gülsoy
Baba, Oğul ve Kutsal Roman
Murat Gülsoy
Yüzü olmayan adam rollerine çıkıyorum artık. Bu saatten sonra, karanlıkta her şey, her şeye dönüşebilir. Ay ışığı vurduğunda bir garip Âdem. Karanlıkta yüzü olmayan...
- Efsun ~ Şebnem Pişkin
Efsun
Şebnem Pişkin
Berzah âlemi, dünya dışındaki sayısız âlemden yalnızca biridir. Sırrı Yaradan’a ait olan Ruh’un öz vatanının bu Berzah âlemi olduğu söylenir. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi der...