Bir şey ya öyledir ya da değildir. Gökyüzü ya mavidir ya da mavi değildir. Hem mavi hem de mavi değil olamaz. Doğru düşünme sanatı, iki bin yıldır Hazreti’den soruluyor ama sahici dünya Aristo’nun tanımladığı gibi değil!
Bir kere, hiçbir şey sabit değil. Her şey, her an değişiyor. İkincisi, dünya siyah-beyaz değil, gri. Kırçıl. Kesin olan hiçbir şey yok. Dünyanın atmosferini molekül molekül tanımlayabilseniz bile, atmosferi yeryüzünden ayıran kesin çizgiyi bulamıyorsunuz.
Şimdi… “Mantık” denilen bilimin bir “Batılı”sı, bir de “Doğulu”su olduğunu öğrenseniz, üstüne üstlük Batı mantığında ısrar eden bilim adamlarının yanlış yaptıklarını öğrenseniz, siz ne yapardınız? Alev Alatlı, “Ben bayıldım!” diyor. Çünkü, sahici dünyada “mantıklı düşünce” diye bir şey varsa, “o” mantık en iyi ihtimalle fuzzy, saçaklı mantık. Saçaklı mantık, Batılı mantığın bittiği yerde başlıyor.
Düşünce dünyasında işler gerçekten değişti. Kolay değil, insanın bir ömür boyu doğru bellediği, hatta “biricik” bellediği parametrelerin bir çırpıda ters dönebildiğini görmesi. Kim bilir belki bu defa, klasik Batı düşüncesinin siyah-beyaz kurallara boğulmuş dünyasında zorlandığımız gibi zorlanmaz, İkinci Aydınlanma Çağı’na birincisinden çok daha hızlı uyum sağlarız.
Ağlanmayı kesip, baştan başlamanın zamanıdır.
Zekâ, ham akıldır, yetmez.
Terbiye edilmemiş akıl, atıl kalır.
Aklın ölçüsünü tutturamamış düşünce, nafiledir.
Aklını basına topla, mantıklı ol.
Uzun yıllar büyüklerimden, sonra da bizzat kendi iç sesimden bir ömür boyu dinlediğim uyanlar bu yazdıklarım. İyi de akla ölçü dayatan kim?
Mantık, kızım, mantık.
Akim Ölçüsü, mizanül akl, mantık.
Akıl yürütmenin olmazsa olmazı, mantık. Düşünmenin olmazsa olmazı, tuğlası, demiri, çimentosu, düzgün Türkçe.
Yıllar yıllar sonra, muhteşem bir kış gününde Bart Kosko adında bir adamla tanıştım. 1993 olmalı, 33 yaşındaydı. Genç adam, “Bir gün bilimin doğru olmadığım öğrendim!” diye başladı.
“Gününü hatırlamıyorum ama dakikasını hatırlıyorum. 20, yüzyılın Tanrısı, bundan böyle tanrı değildi! Bir yanlışlık vardı ve bilimle uğraşan herkes bu hatayı yapıyordu. Bir şey ya doğrudur ya da yanlış diyorlardı. Neyin doğru, neyin yanlış olduğundan her zaman emin olamıyorlardı. Emin oldukları tek şey vardı, o da bir şeyin ya doğru ya da yanlış olduğuydu. Çimenin yeşil olup olmadığını, atomların titreşip titreşmediklerini ya da Maine eyaletindeki göllerin sayılarının tek mi, çift mi olduğunu söyleyebiliyorlardı. Bu iddiaları matematik ya da mantıktaki iddiaları gibi kesin iddialardı. Tümüyle doğru ya da tümüyle yanlış. Siyah ya da beyaz. 1 ya da 0.
Oysa söylemleri, derece meselesiydi. Olguların hepsi, derece meselesiydi. Olgular her zaman bir ölçüde fuzzy veya müphemdi, asla kesin değil. Siyahbeyaz olan bir söylem vardıysa, o sadece matematikte geçerliydi ve matematik yapay bir kurallar ve semboller sisteminden ibaretti.
Ne ki bilim adamları gri ya da fuzzy olguları matematiğin siyahbeyaz verileriymiş gibi ele alıyorlardı. Oysa, dünyaya dair olup da yüzde 100 doğru ya da yüzde 100 yanlış olduğu ispat edilmiş tek bir olgu yoktu. Yine de bu böyledir, dediler. Yanlış olan buydu ve bu yanlışlıkla birlikte yeni bir şüphe doğdu. Bilim adamları manlık ve matematikte yanılıyor olabilirlerdi. Ve bu yanılgılarında adeta dini bir tarikatın debdebesi ve yobazlığı ile ısrar etmeyi sürdürüyor olabilirlerdi. Anlaşılan bilim adamlarına gn dünyayı kabul ettirmek, sadece bilimsel yetkinlik değil, siyaset bilgisi de gerektiriyordu. 1921 Baku doğumlu Lotfi A. Zadeh, sayılan pek az olan bu yetenekteki adamlardan birisiydi.”
Sahici Dünya, Aristo’nun Tanımladığı Gibi Değil!
Kosko, hayatta en hakiki mürşit bilim değildir demiyordu. Kosko, mürşit bellediğimiz “siyahbeyaz bilim” yanlış diyordu. Çünkü, “Batı zihniyetini şekillendiren, parametrelerini, doğruyanlış cetvellerini tanzim eden, Eski Yunan. Demokritos’un kâinatı atomlar ve boşluktan İbaret Eflatun’un dünyası keskin üçgenlerle dolu, Aristo’nun mantığı siyahbeyaz kurallarla. Aristo’yu izleyen kuşaklar, aklı ve kainatı onun mantığı ve bilimsel eğilimleri doğrultusunda algılamaya devam etliler. Çağdaş bilim, matematik, mantık ve kültür, dünyanın siyahbeyaz olduğu ve bu niteliğinin değişmediği esası üzerine kuruldu. Ağzımızdan çıkan her önerme, ya doğru ya da yanlış. Her yasa, her yönetmelik, her kural kesin. Dijital bilgisayarın 01 ikili sistemi, siyahbeyaz dünya anlayışının zaferi gibi.”
Hadi, bu sahici dünya, sahici dünyada işlevı sel olabilmek için olguları yuvarlamak gerekiyor diyelim. Fazla ince okuyup sık dokursak, tıkanır kalırız, nemize lâzım. İyi de matematik bile kesin değil kî! Modem matematiğin temelinde Giritli yalancının ikileminin yattığını fark eden, Bertrand Russell. Şöyle bir şey: Giritli bir yalancı, bütün Giritlilerin yalancı olduklarını söylediğinde, eğer yalan söylemişse, ya lan söylememiş, eğer yalan söylememişse, yalan söylemiş oluyor. İyi mi? İşin daha da garibi, matematikçiler olsun, felsefeciler olsun, bu hem yalan hem de doğru olma durumunu, bu saçaklı durumu, sineye çekmekten başka bir şey yapamıyorlar.
Hasılı, canım, matematik dünyası, tanımlamak için yola çıktığı sahici dünyaya uymuyor. Matematiğin dünyası yapay, diğeri sahici. Matematik temiz, tertipli. Sahici dünya saçaklı.
Nasıl Yani?!
“Sahici dünya kesin tanım kabul etmiyor” diyor, Kosko, “uyumsuzluk problemi” var İnsan dili 01 modunda çalışıyor ama gerçek, 0 ile 1 arasında bir yerde Bilimsel bir venyi veya iddiayı veya olguyu asla yüzde 100 kanıtlayamıyoruz. Anlayacağın, fizik kanunları, “kamın” filân değil En azından matematiğin 2+2=4’u gibi kanunlar değil Bunun böyle olduğunu fizikçiler de biliyorlar ama matematiğin peşinden girmeye devam ediyorlar
“Bunca yıl sonra ve onca eğitime rağmen, daha hâlâ sorgu sual etmeden Aristo’dan emir alıyorlar!”
Neden mı böyle yapıyorlar9 Birincisi, tembelliklerinden İkincisi, alışkanlıktan Son iki bin yıldır, matematik de dünyayı da Hazret’in siyahbeyaz mantığı ile açıklayageldiler Kültürleri, edebiyatları, siyasetleri Aristo mantığının .derıne kuruldu Mızan ul akıl ve bilimden uzaklaşmak. Doğu mistisizminin “mantıksız saçmalıklarına kapılmak demektir” safsatası hakim oldu Bilim adamlarına gere Doğulu düşünce biçimi karışık kafalar demek Yanlış ölçümler, kotu tasarımlar, özensiz gözlemler, bilgisayara yüklenmesi imkansız diyenler demek Hele bir deneyin, kendinizi anında üniversitenin kapısının dışında bulursunuz
Ne ki sahici dünyada “mantıklı düşünce” diye bir şey varsa, “o” mantık en iyi ihtimalle fuzzy. saçaklı mantık. Saçaklı mantığın tek bir kuralı var, akla yakınlık. Bir şey akla yakınsa, doğrudur. Saçaklı mantık, Batılı mantığın bittiği yerde başlar.
Yasasın! Aklın Yolu Bir Değilmiş, Nitekim!
Şimdi… “Mantık” denilen bilimin bir “Batılı”sı, bir de “Doğulu”su olduğunu öğrenseniz, üstüne üstlük, Batı mantığında ısrar eden bilim adamlarının yanlış yaptıklarım öğrenseniz, siz ne yapardınız bilemiyorum. Ben bayıldım!
Bayıldım, çünkü, bir şey “ya doğrudur ya da doğru değildir”, “ya siyahtır ya da siyah değildir” şeklindeki Aristo mantığı, oldum olası zor gelmiştir bana. Doğruyanlış, siyahbeyaz türünden kesinlik iddialarından nefret ederim. Dediğim dedik pozitivistlerden de. Gönlüm, hem davalıya hem davacıya hem de her ikisinin de haklı olamayacağını söyleyen mahkeme kâtibine hak veren Nasrettin Hoca’dan yanadır Hayatın böyle bir şey olduğunu düşünürüm çünkü. Ne pür beyaz vardır ne de pür siyah. Ne tam doğru ne de tam yanlış. Kimse bütünüyle haklı ya da haksız değildir. Haklılık haksızlık, doğruluk yanlışlık, siyah beyaz derece meseleleridir. Dünyaya dair hiçbir veri yoktur ki kesin olsun. Nitekim, Einstein bile demiş: “Matematik kanunları, gerçeği yansıttıkları sürece kesin değildirler. Kesin olduklarında da gerçeği yansıtmazlar.” Yine de…
Kosko, dolduruşa gelmekten çekindiğimin farkında.
“Aristo’nun yanlışlık yaptığına, söylediklerinin O günlerin popüler kültürünü yansıtan bir kapris olduğuna karar
verirsek ne olacak?” diye soruyor, “Ya siyahbeyaz mantığın kabulü apaçık bir mantık zorunluluğu değil de o günlere özgü bir zevk, bir kapris ya da kültürel şartlanma ürünüyse ne yaparız? Aristo felsefesini fizik teorilerimizde reddediyorsak, akıl yürütürken ya da bilgi sayarlarımızı tasarlarken neden kullanmak zorundayız? Aristo’nun koyduğu sınırların dışındakiler neler? Çok….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Felsefe
- Kitap AdıAklın Yolu da Bir Değildir...
- Sayfa Sayısı170
- YazarAlev Alatlı
- ISBN9944298315
- Boyutlar, Kapak 13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviDestek Yayınları / 2009