Nabizade Nazım’dan Recaizade Mahmut Ekrem’e, Ahmet Rasim’den Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Suat Derviş’e; Tanzimat’tan harf devrimine dek Türkçe edebiyatın zenginleşmesine katkı sunmuş isimlerin metinleri bu kez farklı bir bakış açısıyla derleniyor. Serdar Soydan, bu güçlü kalemlerin satırlarında kâh örtük kâh açıktan anlatılan “öteki” cinsellikleri Ah Bu Sevda!‘da buluşturuyor.
Dönemin toplumsal ve sosyal hayatına ayna tutan, bir kısmı anonim hatta yasaklı, bazısıysa Latin alfabesine ilk kez aktarılan bu özgün ve sıradışı hikâyelerde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dair terimler, göndermeler ve argo kullanımları cinsel ötekinin temsili, ötekiye bakış ve ötekiyi yansıtışın değişimini ve gelişimini de açık eden bir mahiyete bürünüyor.
İÇİNDEKİLER
Önsöz …………………………………………………………………. 7
Cevri Çelebi Öyküsü
Anonim …………………………………………………………………. 17
Tayyarzade Öyküsü’den…
Anonim …………………………………………………………………. 33
Dürdane Hanım’dan…
Ahmet Mithat Efendi …………………………………………….. 39
Yadigârlarım
Nabizade Nazım……………………………………………………. 49
Saime’den…
Recaizade Mahmut Ekrem…………………………………….. 79
Hamamcı Ülfet
Ahmet Rasim…………………………………………………………. 85
Çıkmaz Sokak’tan…
Şahabettin Süleyman……………………………………………. 123
Bir Zambak Hikâyesi’nden…
Mehmet Rauf……………………………………………………….. 133
Aşk, Bencillik
Baha Tevfik………………………………………………………….. 137
Ah Bu Sevda!
Baha Tevfik………………………………………………………….. 143
Eleğimsağma
Ömer Seyfettin …………………………………………………….. 151
Hançerli Hanım’dan…
Anonim ……………………………………………………………….. 159
Erkek Kızlar
Selahattin Enis……………………………………………………… 167
Bir Hilkat Garibesi
Osman Cemal Kaygılı………………………………………….. 171
Nazende’nin Sergüzeşti’nden…
İhsan ……………………………………………………………………. 175
Beni mi?’den…
Suat Derviş ………………………………………………………….. 181
Ben Deli miyim?’den…
Hüseyin Rahmi Gürpınar…………………………………….. 187
Miras’tan…
Memduh Şevket Esendal……………………………………… 195
Şefika Hanım’ın Aşkı
Osman Cemal Kaygılı………………………………………….. 205
Orta Malı’ndan…
Selahattin Enis……………………………………………………… 209
Sodom ve Gomore’den…
Yakup Kadri Karaosmanoğlu………………………………. 215
Hizmetçi Buhranı’ndan…
Burhan Cahit Morkaya ………………………………………… 221
Kocamın Kocası
Mehmet Asaf Borsacı …………………………………………… 225
Havva’nın Üvey Kızları’ndan…
Peyami Safa (Server Bedi adıyla) …………………………. 231
Saime’den…
Recaizade Mahmut Ekrem
Fettan Hanım bir hamamda tesadüf ettiği Mahbube Hanım adında nazik ve terbiyeli bir hanımla dostluk kurarak hanesini de salık vermiş olduğundan Mahbube Hanım ara sıra bunun ziyaretine gelmeye başlamıştır.
Fettan Hanım telli canlı, endamlı şey… Mahbube Hanım ise kendi tabirince “sözü güzel”, zarif bir kadındı. Bunlar beş altı defa birbirlerini görmekle fazlasıyla seviştiler. İki hanım arasında başlayan bu ilişki ve sevgi ilerleye ilerleye bir sene zarfında o dereceye geldi ki aslında yaşları o kadar da farklı olmadığından gezişleri bir, yürüyüşleri bir, dönüşleri bir, arzuları bir velhasıl her şeyleri bir oldu. Fettah Hanım’ın arkasında görülen entarinin bir eşi elbette Mahbube Hanım’ın sırtında da görülür… Mahbube Hanım’ın hotozunda beliren yeni çıkmış bir oyanın tıpkısı Fettan Hanım’ın hotozunda da görülürdü.
Kardeşlikten başlayarak sırdaşlığa kadar ilişki ve görüşmeleri sayesinde, iki bedene bölünmüş tek bir ruh veyahut iki iradeye sahip tek bir cisim haline gelen bu hanımları kıyafet açısından birbirinden ayıran yalnız bir şey kalmış idi ki o da Mahbube Hanım’ın boynundan hiçbir vakit eksik olmayan beyaz çevrenin bir eşi Fettan Hanım’ın boynunda görülememiş idi. Fettan Hanım’ın bu hususta Mahbube Hanım’ı taklide cesaret edememesinin sebebi sinirlendiği zaman oldukça korkutucu Memnun Efendi’den çekinmesi idi. (Memnun Efendi Fettan Hanım’ın kocasıdır.)
Bu iki hanım iki gün geçmez elbette ya Fettan Hanım’ın veyahut Mahbube Hanım’ın hanesinde birleşirlerdi. Birleşmek için Mahbube Hanım’ın hanesi daha müsait idi. Çünkü Mahbube Hanım hükmedici bir kocaya itaat etmenin boyun eğdirici kemendine tutsak olma bahtsızlığına uğramamış idi. Ancak Fettan Hanım henüz o azadeliğe sahip olamadığından evinden pek sık kaybolamaz ve özellikle başka bir yerde gece yatısına kalamazdı. Bu yüzden dört beş günde bir kere Fettan Hanım Mahbube Hanım’a yalnız günübirlik gider ve yine o kadar müddet bir ara ile Mahbube Hanım da Fettan Hanım’a gecelemek üzere gelir, bu suretle iki hanım iki günde bir kere yekdiğerini bulur görüşürdü.
Fettan Hanım bu yeni hayatından pek memnun olmaya başladığından koca tarafından bahtsızlığını unuttu. Bütün gece Memnun Efendi’nin sıkıcı öksürüklerini dinlemekten dolayı önceleri kendisini canından usandıran can sıkıntısından Mahbube Hanım’ın varlığı sayesinde kurtulduğundan, değişmiş, hayatın lezzetini anlayıp kıymetini bilmeye başlamıştı.
Memnun Efendi’nin hastalığı günden güne artıyor. O can sıkıcı öksürük de zavallının nefesini kesiyordu. Nihayet Memnun Efendi Bedesten’deki dolabı kapatarak iyice dinlenmek üzere eve kapanmaya mecbur oldu. Ve karısı ile kızı tarafından tamamıyla terk edilmiş ve soğuk davranılmış bir halde biraz süre daha yaşayabildi.
Bir akşam minderin köşesinde büzülmüş oturuyordu. Yarı geceye doğru her zamankinden ziyade bir şiddetle öksüre öksüre sabaha yakın olduğu yerde nefesi tüketti ve hemen ertesi günü cenazesi kaldırıldı.
Cenaze evden çıkarken –kadınlarda hiçbir vakitte akıl erdirilemeyecek yaradılış esrarlarından olmak üzere– Fettan Hanım haykıra haykıra ağladığı gibi ondan sonraki birkaç gün sessizce acılı gözyaşları döker oldu. Mahbube Hanım ise bu acıklı dostunu artık bir dakika yalnız bırakmazsa da ölene o kadar ağlamasını bayağı kıskanarak can dostu bildiği Fettan Hanım’a teselli verecek yerde sitemkar şikâyetlerde bulunur, öteki de bu sitemlerden, bu serzenişlerden hoşlanmadığı için daha ziyade mahzun ve üzgün görünüp ağlamayı bırakacakken gözlerini zorlaya zorlaya nemlendirirdi.
Memnun Efendi’nin vefatından bir hafta sonra bir gece Fettan Hanım’ın hanesinde iki uyumlu dost diz dize oturmuş naz ve niyaz ediyordu. Bir aralık Fettan Hanım’ın gözleri yine yaşardı. Mahbube Hanım önce kendi mendiliyle, o yaşaran gözleri sildi. Daha sonra koynundan mis kokan ve kenarında beyaz ipekle:
Yaralı gönlüme kâr eylemez Lokman şifası
Vuruldum senin gamzene ey Fettan gözlü
Beni terk eyleme, kirpiklerinin yarasının zevkinden mahrum eyleme
Feda olsun eğer bir can almaksa gözlerinin amacı
dörtlüğü işli ve yazılı gayet temiz bir çevre çıkardı açtı. Dizinin üzerinde muska gibi iki kat ettikten sonra tekrar boyuna üç dört defa güzelce katladı, kendi elceğizi ile Fettan Hanım’ın boynuna iki kere doladı, uçlarını ön tarafa getirdi, düğümledi, bıraktı. Bu boyun bağı Fettan Hanım’ın kalbinde –ölen kocasının namına– kaynayan vefa çeşmesini kaynağından kurutmak için bir tılsım idi ki, ondan sonra Fettan Hanım’ın gözleri kocası için bir daha yaşarmadı.
(…)
Fettan Hanım bir hayli mirasa konmuştu. Konağın orta katında boş duran odalar birer birer döşendi, dayandı. Döşeme tahtalarını istila eden cevizler, kabaklar kaldırıldı, onların yerine yeni hasırlar, nefis halılar serildi. Duvarlardaki hevenkler, torbalar indirildi. Yerlerine kanunlar, kemanlar, defler asıldı. Hüsna Hanım’ın tezgâhı için uygun bir yer bulunamadığından odunluğa girecek iken Mahbube Hanım’ın zarif bir ihtarı üzerine tavan arasına naklolundu. Orta kat bu şekilde düzenlendikten sonra yukarı kattaki odalardan bir ikisi de açıldı, nizamına konuldu.
Fettan Hanım uzun müddet kocasının sessizce yaşadığı odayı sildirip düzelttirdikten sonra kendisi ile çocuğuna ve bitişik odayı da gamını dağıtan yari Mahbube Hanım’a ayırmış ve bahçe tarafındaki odaları ikinci derecede saygı duyduğu misafir hanımlara bırakmış idi. Zenci cariye hem mutfak işine hem de yukarı hizmetine yetişemediğinden aylıklı usta bir aşçı bulunarak cariye mutfaktan çıkarıldı. Ferhat Efendi’nin emektar uşağı Muhsin Ağa hımbıl bir şey olduğundan savılarak Mahbube Hanım’ın marifetiyle iş bilir diğer bir uşak alındı. Bosnalı binek hayvanına lüzum kalmadığından at pazarına gönderilerek satıldı. Yalnız baba hindiler kararlaştırılan ziyafetler için birer birer kurban edilmek, tavuklar da yumurtalarından istifade olunmak üzere yerlerinde bırakıldı. Geçim derdi kolayca yoluna konduktan sonra Fettan Hanım can dostu, güler yüzlü arkadaşı Mahbube Hanım ile dünyevi hazlardan zahmet çekmeden faydalanmaya başladılar.
* * *
Bu iki iyi anlaşan dost gündüzleri birbirlerinin gölgeleri gibi daima birlikte bulunarak akşamları bir iki saat kaynaşıp sevişmek için Mahbube Hanım’ın odasına çekilirler, gece yarılarına ve bazı vakit sabahlara kadar birlikte kalırlardı.
Bundan başka haftada bir iki defa boyunları bağlı, çalgıcı ve şarkıcı beş altı kadar zarif kadının konakta sözleşip bir araya geldiği geceler üst kat sofası üç dört kadar altışar mumlu şamdan yakılarak aydınlatılır ve eğer mevsim kış ise köşeye, bucağa pek çok mangal konularak sofanın havası ısıtılır ve kenarları yumuşak erkan minderleri serilerek hanımlar çifter çifter o minderlere geçerler, otururlar. Mevsime göre mırmırık boza veya aşılama limonata şişeleri, elmastıraş bardaklar, leblebi, kebap, kestane, türlü şekerlemeler, turfanda meyvelerle bezenmiş tepsiler ortaya konur, herkes istediği şeyden istediği kadar yer içer… Birbirine bağlı ve uzun sözler… Şakalaşma tarzında açık kapalı münasebetsizlikler ağızdan ağza geçe geçe meclistekilerin hepsince duyulur, kahkahalarla gülünür, eğlenilir… Daha sonra üzümün kızı (şarap) dedikleri sefaların anası da o cemiyette mutlaka hazır bulunur. İşte bu haramzadenin tahrik ve etkisiyle duvarlardaki eğlence aletleri indirilerek kılıflarından çıkarılır, bülbül sesli hanendelerin en sabırsızının Hüseynî makamında söylemeye başladığı:
“Gözüm yâri… Geç gözüm yâri…
Ne derdim tazelensin, ne görsün gözüm yâri
Felek kölen olayım, ağlatma gözüm yâri” manisinin ardından
hep birden:
“Aşık oldum dilber sana
Bir canım var olsun feda
Ah efendim etme cefa
Al yârini utanma
Sev yârini yakma,” şarkısına başlanır başlanmaz bekleyen kucaklara rahatça oturan eğlence aletleri de coşarak, keman ağlar, kanun inler, def öksürür… Meclistekilerin ağırbaşlılığı heveslerin elinde yağmalanınca sarı ve beyaz pullu renk renk elbiselerin, mumların aydınlığında nurlar ve ziyalar içinde titreye titreye dönenip gezinişi mis kokulu havayı hoş bir şekilde hareketlendirir. Nazik, hafif hafif teması, ah, of ve saz sesleri, niyaz ve nazlar arasında gönül alıcı gıcırtılar çıkarırdı. Periler gibi kendilerini şişelerde kaybetmek isteyen yüzü açık kadınlar ise oturdukları gizli köşelerden bu coşku ve hareketleri mest olarak izledikçe ıstırapla titriyorlardı. Beri tarafta Fettan Hanım gizli gizli ahlarla gözlerinden zaman zaman inciler düşürür, düşen incileri toplamağa herkesten ziyade can atan Mahbube Hanım ise sevgili dostunun bu mahzunluğunu gördükçe türlü türlü endişelere düşerek ıstırabının şiddetinden ara sıra baygınlıklar geçirir ve sabah ışıklarını içeriye nüfuz edip de mumların aydınlığı gözlere kötü görünmeye başlamadıkça bu aşk alışverişinin ateşine nihayet verilmezdi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıAh Bu Sevda! - Türk Edebiyatında "Öteki" Cinsellik Öyküleri 1872-1928
- Sayfa Sayısı238
- YazarSerdar Soydan
- ISBN9786057728470
- Boyutlar, Kapak13,5*21 cm, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kimlik ~ Nurten Ertul
Kimlik
Nurten Ertul
Feodal yapıların içinde bireyselleşmiş günümüz insanlarının kimlik arayışına farklı bir bakış getiriliyor. Kimlik’te bireysellikle birlikte oluşan yabancılaşma karşısında genç kadın, köklerinin peşinden giderek, Kapadokya’nın...
- Keçi – Zanlı, Kurban, Cefakâr ~ Ömer F. Oyal
Keçi – Zanlı, Kurban, Cefakâr
Ömer F. Oyal
Keçi… İnsanlığın en eski dostlarından biri. İlk evcilleştirilen hayvanlardan biri. Ancak keçinin gerçekten evcilleşip evcilleşmediğine karar vermek biraz zor. O hem biraz evcildir hem...
- Geride Kalan ~ Tekin Özertem
Geride Kalan
Tekin Özertem
Çok yönlü kültür insanı Tekin Özertem’in imzasını taşıyan Geride Kalan, Delidolu’nun “Tanıklık” temalı kurmaca dışı eserler koleksiyonun ilk kitabı. 50’li, 60’lı ve 70’li yılların İzmir’ine,...