Orhan Duru’nun üçüncü öykü kitabı “Ağır İşçiler” (1974) yeni bir editörlükle Yapı Kredi Yayınları’nda
“Ağır İşçiler”, klasik öykünün kalıplarını bozarak başka bir anlatı dili geliştiren 1950 Kuşağı’nın ele avuca sığmaz yazarı Orhan Duru’nun ayrıksı kitaplarından biri. Yazar, 1960’lardan itibaren gelişen toplumsal bilinci, siyasal ve tarihsel gelişmeleri kendine özgü yaklaşımlarla öyküleştiriyor.
Orhan Duru sözü kırk parçaya bölerek düşün gerçeğini, saçmanın anlamını, umutsuzluğun neşesini yaratıyor.
“Bu sırada çok önemli bir olay ortaya çıktı sol kolum üzerinde. Saatli olan sol kolum belki de saatlerce kalmıştı aynı biçimde yastığımın üzerinde ve başımın altında, bu yüzden uyuşmuştu ve kendinde değildi ve daha bilinçlenmemiş ve sınıf bilincine ulaşmamıştı.”
*
Gerçeküstü Bir Film İçin Sinopsis
Uzay kapsülü Earth Parking Orbirt’ten kurtulup şap diye denize düştü. Mavi derinliklere dalıp birkaç kulaç indikten sonra su üstüne çıktı gene. Olduğu yerde sallandı, titreşti ve az sonra titreşimler durdu. Durumu izleyen ya da durumu algılayan bir ahtapot, mürekkep salarak kaçtı deliğine. Uzay kapsülünün düştüğü yerde halka halka dalgalanmalar meydana geldi ve çarptı bu dalgalar, doğuda, uzayıp giden bir adanın kıyılarına, batıda bir küçük körfezin içine girerek küçük bir balıkçı rıhtımına ve denize gömülü Likya mezar taşlarına.
Bir musluktan su damladı bu arada kirli bulaşıkların içinde birikmiş suya ve burada da denizdekine benzeyen halka halka dalgalanmalar oldu. Houston uzay merkezindeki basın ve halkla ilişkiler uzmanı, bir bardak alıp bulaşıkların arasından, yıkadı, buzla doldurdu, üzerine viski koyarak dikti bir hamlede, bir yandan alnında birikmiş terleri silerek. Mutfağın ötesindeki odada teleksler çalışıyordu durmadan besleyerek dünyayı şişirilmiş uzay haberleriyle ve telefoto makineleri fotoğraflarla.
Basın saldırdı birden odaya ve basın işleri uzmanına. Uzmanın başlıca görevi saklamaktı önemli olayları basından, saklamıyormuş gibi gözükerekten. “Uzay kapsülü kaybolmuş…” dedi Houston Herald gazetesi muhabiri bağırarak ve bir yandan teybinin alıcısını burnuna dayayarak uzmanın. Uzman sildi alnındaki terleri kocaman mendiliyle. Ve bildirdi uzay kapsülünün yoluna devam etmekte, astronot’un uyumakta, ancak hafifçe horlamakta ve yellenmekte bulunduğunu basın mensuplarına. Dinletti teybe alınmış horultu ve yellenti seslerini dünyanın dört bir tarafından gelmiş basın mensuplarına. “Uzaydan alınmış ilk horultu sesi bu” dedi basın ve halkla ilişkiler uzmanı. Sonradan yayınladı bu sesleri, birçok radyo ve televizyon istasyonları. Ama yeniden uzay kapsülünün kaybolmuş olduğu yolundaki dedikodular öne sürülünce, “No comment” dedi uzman, hiç çekinmeden. Oysa az önce Houston uzay merkezi birbirine girmişti, gazetecilerin göremeyeceği deliklerde. Yön değiştirmişti birdenbire uzay kapsülü, sessiz ve kımıltısız, dünyanın çevresinde dolanırken ve bip bip diye sesler verirken.
Bip bip bip bip bip…
Yön değiştirmeden az sonra da kesilmişti bu bip bip’ler. Nereye gitmişti bu Allah’ın belası uzay kapsülü?
“Nasıl yapıyorlar?” diye sordu bir meraklı gazeteci.
“Neyi nasıl yapıyorlar?” dedi uzman, soruyu genişletmek için. “Kakalarını yani…” dedi gazeteci.
“Bayağı yapıyorlar işte…” diye cevap verdi uzman göstererek duvarı. Duvarda bir poster asılıydı. Bir hippy oturuyordu posterde, çıplak, bir alafranga yüznumaranın üzerinde, elinde bir el bir kitap, belinde bir kuşak.
“Ben…” dedi Mr. Lendik of Lendik Corp. “Ben ister bir alafranga yüznumara..”
Otel sahibi Ahmet Efendi, ve aynı zamanda kâtibi, hayatından bıkkın verdi cevap:
“Vallahi başka otel yok burada zaten, ister kal, ister kalma. Yok bizde alafranga yüznumara.” Bir yandan da sinekleri şaplakla kovalıyordu ve avliyordu otelin girişindeki kâtip odasında masasının sümeni üzerine konan.
Mr. Lendik’in şoförü “Ağabey, “ dedi, “milyoner Amerikalı bu. Turist bu. Turist… Bol para… Turist gelecek ki memleket kalkınacak. Ama sen böyle yaparsan ve yerinden kımıldamazsan rezil oluruz sonra.”
Demek turist denen şey buydu. Baktı karşısındaki gök gözlü, sarı saçlı Amerikalıya, Ahmet Efendi kuşkuyla. Demek buydu turist, demek buydu turizm, turistik ve fıstık. Yıllarca bir turist gözlemişti Ahmet Efendi, gelen otobüsleri karşılayarak, kasabanın önünde kilometrelerce uzanan kumsalı dolaşarak ve buraların turistlerle dolduğunu kurarak. Turizm yeli estiği zaman kafalarda, kaçakçılıktan edindiği paralardan bir bölümünü ayırmıştı bir motel yapımına. Çıkmıştı ortaya kül rengi, çirkin, beton, dökülen bir motel. Motel ortaya çıkmıştı ama başka yönlere gitmişti hep turistler. Bir gelir sağlamamıştı Ahmet Efendi’ye bu motel denilen yapi. Turistler uğramamıştı bu bölgeye bir türlü. Damlası bile yağmamıştı turistin. Şimdi bile inanamıyordu Ahmet Efendi bir turistin geldiğine. Hem otel, motel, kaç çatal?
Gerinerek esnedi bu durumda ve “Ulan ne işi var turistin bu cehennemde?” diye sordu Ahmet Efendi.
“Sıcak yerleri seviyorlar bu turistler…” dedi şoför. “Bunlara akıl ermez.”
“Ben var bilmek Türkçe…” dedi Mr. Lendik.
“Mister yok alafranga” dedi Ahmet Efendi. “İdare et…” dedi şoför.
“Nasıl idare edeyim?” diye sordu Ahmet Efendi. “Yoksa alafranga yüznumara, yardım et beybabana…”
“Öyleyse lazımlık ver be abi…” dedi şoför birden sevinerek, bulduğu buluşuna. “Tek yataklı bir oda, bir banyo ve bir de lazımlık.” “Oldu o zaman işte!” dedi Ahmet Efendi canlanarak ve ufuklarda beliren para kokusunu alarak. “Vereyim bir oda, bir de lazımlık, neme lazım.”
Verdi bir oda Mr. Lendik’e Ahmet Efendi, tek yataklı, üzerinde battaniye, çarşafları kar gibi temiz, karşısında deniz. Yaktı eski tip banyonun kazanını odunla ve törenle, ilk turist müşterisinin onuruna. Mr. Lendik yıkanırken sordu Ahmet Efendi şoföre: “Kimin nesi bu turist?”
“Çok parası var” dedi şoför.
“Öyleyse işin içinde iş var” dedi Ahmet Efendi.
“Fabrikatör bu adam Amerika’da” diye ekledi şoför, aynı zamanda İstanbullu ve Beykozlu, 1340 doğumlu.
Amerika’da bir fabrika. Mr. Lendik yapıyordu bu fabrikada uzay araçlarının “Guidance components for instrument unit”lerini yıllardır, yani uzay araçlarının yön bulma parçalarını. Ama işte yön bulma parçaları işe yaramamış, hem yitmişti uzay kapsülü, hem de Mr. Lendik birdenbire ve aynı anda. FBI müdürü Edgar ile Ho-HoHoHover çamaşır makineleri Amerikan anonim şirketi müdürü Hoover dolaştılar fabrikayı birlikte. “Nerde bu Lendik?” diye sordu Edgar, Hoover’e. “Ortalıktan yok oldu birdenbire.”
“Onu bilmek senin işin…” dedi Hoover, Edgar’a. “Herkesin peşine adam koyamayız” dedi Edgar.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıAğır İşçiler
- Sayfa Sayısı120
- YazarOrhan Duru
- ISBN9789750849299
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu ~ Haldun Taner
Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu
Haldun Taner
Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu’da, Behçet Necatigil’in deyişiyle, “Olayları rintçe bir bakışla gülünç taraflarından alan, kıvrak, sürprizli, esprili bir üsluba aktaran” Haldun Taner’in unutulmaz öykülerinden dokuzu...
- Aynada Yeni Bir Kadın ~ Çiğdem Aldatmaz
Aynada Yeni Bir Kadın
Çiğdem Aldatmaz
MASADAN KALKIP HAYATA SIZMAK Vicdan Divanı Bu bir karşılaşma öyküsü. Anlatıcısı şimdilik benim. Evet, benim. Cevizden oyulmuş köşeleri keskin, yılların cilasını soldurduğu koyu kahverengi...
- Perili Köşk ve Seçme Hikâyeler ~ Ömer Seyfettin
Perili Köşk ve Seçme Hikâyeler
Ömer Seyfettin
O gece hiç uyuyamadım. Dalar dalmaz Hasan’ın hayali gözümün önüne geliyor, “İftiracı, iftiracı!” diye karşımda ağlıyordu. Küçük hayal gücüm o vakitki dinî terbiyenin dehşetleriyle...