Asena, Sinan, Defne, Zeynep, Berk…
Ve sevgili köpekleri Ahbap.
Onlar Gökkuşağı Savaşçıları!
Amaçları okullarına bir kütüphane kazandırmak.
Okulun bahçesindeki küçük, gizemli ev bu iş için biçilmiş kaftan.
Ancak… Harap evde olup bitenlerden ve kendilerini bekleyen tehlikelerden habersizler.
*
Gökkuşağı Savaşçıları Toplanıyor
“Parola!”
“Yüzüncü yıl.”
“Tamam, geç,” dedi Asena.
Asena’nın köpeği Ahbap, içeri girenin Berk olduğunu görünce oturduğu yerde kuyruğunu pat pat vurarak onu karşıladı ama işi o kadarda bıraktı. Başka zaman olsa Asena’nın arkadaşlarını görünce üzerlerine zıplar, tüm oyunbazlığını sergilerdi. Oysa bugün önemli bir gündü, akıllı uslu oturması gerektiğini Asena’nın sesinden anlamıştı.
“Parola!” dedi yine Asena.
“Yüzüncü yıl.”
Bu kez gelen Sinan’dı. Ahbap yine keyifli keyifli kuyruğunu yere vurdu.
Gökkuşağı Savaşçıları ilk toplantılarını yapacaklardı. Azıcık heyecanlı, epeyce de ciddiydiler. Şimdiye dek hep orada burada toplanmış, öylesine kararlar almışlardı. Oysa bugün gerçek bir dernek gibi ve en önemlisi de kendi yerlerinde, yani Asena’nın evinde toplanıyorlardı. Gerçi toplantı odaları camla kapatılmış bir balkondan oluşuyordu ama olsun, yalnızca onlara aitti ya, önemli olan da buydu.
Asena’nın dedesi çiçeklere meraklı olduğundan, duvarlarda raflar dolusu saksı çiçekleri ve yeşillikler vardı. Saksılardan odaya hafif bir çiçek kokusu dağılıyor, o bol yeşil yapraklı bitkilerse kış ortasında bile bir yaz havası, bir ferahlık veriyordu. Asena’nın dedesi, üşümesinler diye küçük bir elektrik sobasını bile düşünmüştü. Belki biraz eskice ama rahat iki koltuk ve masanın yanı sıra, halının üzerine serpiştirilmiş kocaman puf yastıklarla burası çok rahat bir yerdi doğrusu. Hele kar ya da yağmur yağdı mı keyfine doyum olmuyordu, çünkü balkonun tavanı da camla kapatılmıştı. Yağmur damlalarının camda oluşturduğu saydam baloncukları ya da hızla düşen kar tanelerinin cama asılıp kalışını izlemek çok, çok zevkliydi bu sıcacık, çiçek kokulu odada…
“Parola!” Önce bir kıkırdaşma, sonra da bir ağızdan, “Yüzüncü yıl,” diye seslenen iki kız sesi kapının dışında yankılandı.
“Geçin,” diyen Asena’nın o günkü ağırbaşlı tavrına pek de uymayan bir neşeyle içeri girenler Defne’yle Zeynep’ti. Ahbap artık dayanamadı ve havlayarak Defne’nin üzerine hopladı. Defne onun yumuşacık tüylü uzun kulaklarına ve tatlı tatlı bakan kahverengi gözlerine oldum olası hiç dayanamazdı.
“Nasılsın, Ahbap? Bugünlerde ava gidiyor musun?” diye sordu.
Defne hayvanları, hayvanlar da Defne’yi çok severdi. İlkokula gidip gelirken sokaktaki kedilere evden gizli gizli süt taşımasıyla ünlüydü Defne. Burnunun üzerindeki çilleri, gözlerine kadar inen kumral kâküllerinin arasından muzip ışıltılarla bakan gözleriyle kendi de sevimli bir kedi yavrusunu andırırdı.
Zeynep iri gözlerini açarak çabuk çabuk konuştu. “Ne kadar güzel bir yermiş burası! Hele böyle bahçeden dosdoğru bu odaya açılan bir kapı olması harika.”
“Birinci kat olduğu için balkondan bahçeye iki basamakla inilirmiş. Sonra dedem burayı camla kapatınca basamakların bulunduğu yere de bir kapı taktırmış ki, bahçeden girip çıkarken kimseyi rahatsız etmesin,” diye açıklama yapan Asena’yı dinleyen Zeynep, bir yandan da incelemesini sürdürüyordu.
“Süper! Süper!” diyerek beğendiğini belirttikten sonra, “Dedenlerin toplantılarımızı burada yapmamıza izin vermeleri ne kadar iyi,” dedi ve hafifçe içini çekti. Şansli çocuktu şu Asena. Bir dediğini iki etmezdi dedesi. İşte bu nedenle Gökkuşağı Savaşçıları’nın toplantı yeri olarak Asena’nın evi seçilmişti.
Ötekiler Asena kadar şanslı değillerdi. Örneğin, Defne’nin annesi azıcık huysuzdu. Değil böyle sık sık evde kalabalık toplantılar yapmak, arkadaşları biraz fazla telefon etseler hemen, “Bunların çalışacak dersi yok mu?” diye homurdanmaya başlardı.
Sinan’ın annesi iyiydi de, babası pek parlak değildi bu konuda. Ünlü bir mimar olan babası, dev boyuttaki masasının üzerine yaydığı planlar üzerinde çalışırken çıt çıkmasına dayanamaz, Sinan’ın girip çıkan arkadaşlarına kötü kötü bakardı.
Zeynep’e gelince… Onun da rahatlıkla baş belası olarak tanımlanabilecek üç küçük kardeşi vardı ki, hem kızcağızın odasında karıştırmadık yer bırakmazlar hem de bitip tükenmeyen soruları ve kavgalarıyla Zeynep’e bir anlık sessizlik yaşatmazlardı. En son marifetleriyse, Zeynep’in kendi harçlığıyla aldığı, süslü ve o oranda da pahalı mektup kâğıtlarını bulup, ispirtolu kalemlerle hepsinin üzerine abuk sabuk resimler yapmak olmuştu. Aslında hiç de sulugözlü bir kız olmayan Zeynep hırsından oturup bir güzel ağlamıştı.
Eh, Berk’in ailesi de bu örneklerden pek değişik değildi. Böylece en ideal durum Asena’nınki oluyordu. Asena’nın annesiyle babası doğu illerinden birinde görevliydiler, o da dedesi ve anneannesiyle kalıyordu. Özellikle dedesiyle arkadaş gibiydiler. Dedesi ava giderken Ahbap’la Asena’yı da yanında götürüyordu. Ahbap yaman koku alırdı, Asena da dedesinin eğitimi sayesinde yavaş yavaş attığını vurur duruma geliyordu.
“Parola!”
Bu kez gelenler Tolga’yla Argun’du. Tolga ve Argun, Gökkuşağı Savaşçıları’nın tüm toplantılarına katılamıyorlardı, çünkü okulun hem tiyatro kolunda hem de dergisinde görevliydiler. Vakit buldukça geliyorlardı.
Asena gözlerine kadar inen saçlarını eliyle geri iterek, “Hepimiz burada olduğumuza göre toplantıyı açıyorum,” dedikten sonra arkadaşlarına baktı. Herkes bir yere oturmuş, onun konuşmasını bekliyordu. Sarışın, ufak tefek bir çocuk olan Asena’nın her davranışı, onun grubun lideri olduğunu belirtiyordu.
“Önce bugüne dek yaptıklarımızı özetleyeceğim. Grubumuzu belirledik. Grubumuzun devamlı üyeleri Sinan, Berk, Zeynep, Defne ve benden oluşuyor. Tolga’yla Argun ise tiyatro ve dergi çalışmalarından vakit buldukça bize katılacaklar, katılmadıkları toplantılar hakkında onlara bilgi verilecek. Grubumuzun adına gelince…” Asena bir an durduktan sonra devam etti. “Grubumuzun adı, Gökkuşağı Savaşçıları!”
Bu sözler üzerine bir bağırış, bir alkış koptu. Bu adı ilk önerildiği an beğenmişlerdi zaten. Asena sözlerini sürdürdü. “Grubumuza bu adı bulan Tolga’ya teşekkür ediyoruz.” Tolga biraz çekingen, önüne bakarken bağırışlar, alkışlar bu kez onun içindi.
“Gökkuşağı işaretimizi de belirledik. Ani bir toplantı yapmamız ya da iki-üç kişi bir araya gelmemiz gerektiğinde elimizle gökkuşağı çizer gibi bir hareket yapmamız çağrı anlamına gelecektir. Şimdi de Argun’dan çizdiği gökkuşağı posterini göstermesini rica ediyorum. Bundan böyle her toplantıda posterimizi şu duvara asacağız.”
Argun ayağa kalktıktan sonra kıvrılı duran kartonu açıp havaya kaldırdı ve odadaki herkesin görebileceği biçimde sağa sola döndürerek gösterdi. Yine alkışlar, ıslıklar… Ar…
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Gençlik Kitapları
- Kitap AdıAfacanlar Çetesi
- Sayfa Sayısı280
- Yazarİpek Ongun
- ISBN9786051420455
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviArtemis Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Şahane Hatalar ~ Heather McElhatton
Şahane Hatalar
Heather McElhatton
KADER DİYE BİR ŞEY VARDIR VE SİZİN SEÇİMLERİNİZLE DEĞİŞİR KENDİ MACERANI KENDİN YARAT! TEK BAŞLANGIÇ YÜZLERCE FARKLI SON! Bu kitabı okumaya normal bir kitap...
- Asi Gökler ~ Ann Sei Lin
Asi Gökler
Ann Sei Lin
Mikoşima İmparatorluğu çalkalanıyor! Yer şehirleri ve gök şehirleri arasındaki mücadele, başına buyruk kâğıt canavarların saldırıya geçmesiyle daha da ilginç bir hâl aldı. Kurara’nın bildiği...
- Gökkuşağı Tuttu Ellerimizden ~ Şehri Madan
Gökkuşağı Tuttu Ellerimizden
Şehri Madan
Annesini, babasını ve kardeşini merak ediyordu etmesine ama yataktan kalkmaya da mecali yoktu. Çok geçmeden beyaz önlüklü, sarışın, uzun boylu ve hafif kilolu bir hemşire girdi odaya. Hastasının ayıldığını görünce, doktor beye haber verilmesi gerektiğini söyleyerek gerisin geriye çıktı odadan.