Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Adana’da Piç Olmak – Öteki Sabancılar
Adana’da Piç Olmak – Öteki Sabancılar

Adana’da Piç Olmak – Öteki Sabancılar

Sevgi Sabancı

Türkiye’nin en zengin ailelerinden Sabancı ailesinin halı altına süpürülmüş hikâyesini, Hacı Ömer Sabancı’nın büyük oğlu İhsan Sabancı’nın kızı Sevgi Sabancı’dan okuyacaksınız… Güler Sabancı’nın kız…

Türkiye’nin en zengin ailelerinden Sabancı ailesinin halı altına süpürülmüş hikâyesini, Hacı Ömer Sabancı’nın büyük oğlu İhsan Sabancı’nın kızı Sevgi Sabancı’dan okuyacaksınız…

Güler Sabancı’nın kız kardeşi olan Sevgi Sabancı, ailesinin gerçek yüzünü cesaretle yazmış.

Despot bir baba (Hacı Ömer Sabancı), entrikacı bir kardeş (Sakıp Sabancı), ilgisiz ve kocasını sürekli küçülten bir eş (Yüksel Sabancı), vicdan ve merhametin yanında sevgisini de oğluna ve torunlarına çok gören bir anneyle (Sadıka Sabancı), aynı evde mutsuz bir hayat sürdüren İhsan Sabancı mutluluğu bir başka kadında bulmaya çalışır. Ancak, bu büyük aileden bunalan İhsan için sevdiği kadının ihaneti tam bir yıkım olur. Artık toparlanamaz. Ailesi bunu da ona karşı kullanmak ister. Yıkım katlanarak devam eder. Geri kalan hayatını otel odalarında sürgünde geçiren İhsan’ı ölüm genç yaşında bulacaktır…

Birçok sektördeki yatırımlarıyla büyük bir zenginliğe erişmiş Sabancı Ailesi’nin hem bu basamakları nasıl tırmandıkları hem de bu zenginliğe dahil edilmeyen İhsan Sabancı ve sevdiği kadından olan çocuklarının hikâyesine tanıklık edeceksiniz…

 

Niceleri geldi, neler istediler, Sonunda dünyayı bırakıp gittiler,

Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler. 

Ömer Hayyam

1

Ekilip biçilecek arazisi, bostan yetiştirilecek bahçeleri olmayan dağ köylerinde fukaralık diz boyudur. Fukaranın sabahtan akşama çırpınışı, çoluk çocuğuyla yatağa aç girmemek içindir.

İç Anadolu’nun en büyük volkanik dağı olan Erciyes Dağı, Sultan Sazlığı Ovası yanından yükselir bulutların içine doğru. Zirvesi her zaman sisli ve karlıdır. Kapadokya bölgesinin batı ucunda yükselen Hasan Dağı’na nispet edercesine o da doğu ucunda yükselir. Kapadokya’nın doyumsuz manzarasını bulutların üzerinden seyreder adeta. Zamanında püskürttüğü lavların doldurduğu vadi ve ovalardan bereket fışkırırken, yamaçlarındaki, eteklerindeki çorak topraklarda sadece fukaralığı anlatır gelip geçene.

Hacımer, Kayseri şehrinin güneyinde, Erciyes Dağı eteğinde, her köşesinden fukaralık dökülen köyünde, gölgesinde oturduğu duvara sırtını vermiş, köyün tek geçim kaynağı olan üzüm bağlarına doğru bakıyormuş. Baktıkça hüzünleniyor, hüzünlendikçe de öfkesi artıyormuş. “Çok çalışacak ve mutlaka bir bağ sahibi olacağım,” diyormuş sıktığı dişleri arasından.

Hacımer’in köyü Akçakaya’da bağ sahibi olmak bir ayrıcalıkmış. Kibirli bağ sahipleri, bağı olmayanları altsınıftan görür, onlaria ahbaplık, arkadaşlık etmeye, hatta konuşmaya dahi tenezzül etmezlermiş. Hacımer’i hüzünlendiren ve öfkelendiren, bağ sahibi olmamaktan çok köylülerinin bu kibriymiş.

Kayalık bir tepede, oyulan kayanın içine yapılmış bir oda ve bu odanın yanına ilave edilmiş yığma taştan iki oda, her odada ocakları olan babası Hacı’dan kalma bu evde yaşarmış Hacımer; babası ölünce amcası Ahmet’le evlenen annesi Pembe ve kendisinden altı yaş küçük olan kardeşi Hacı Mehmet’le birlikte.

Hacımer’in babası Hacı, askerlik için gittiği Arabistan’ın bilinmeyen bir yerinde, bilinmeyen bir savaşta yaralandığından mı, yoksa kolera ya da tifüs salgınından mı, dizanteriden mi ya da Arap çöllerinin ölümcül zehirli yılan veya akrep sokmasından mı olduğu bilinmeyen bir nedenle Musul hastanesine yatırılmış. Bir daha kendisinden haber alınmamış. Yıllar geçtiği halde dönmeyince de orada öldüğü kabul edilmiş.

Bir yanda fukaralık, diğer yanda iki küçük çocukla bir başına kalan Pembe Kadın, fukaralığı paylaşmak, çocuklarını el kapılarında süründürmemek için çareyi, kayınbiraderi Ahmet’le evlenmekte bulmuş.

Verimsiz, bir kişinin dahi karnını doyurabilecek kadar ürün vermeyen küçük bir tarlada çalışan, memelerinden bir tas süt zor akan iki ineğin ardından koşan Hacımer, artan zamanlarında mektebe gitmiş; sadece eski yazıyla okuma ve yazma öğrenebilmek için.

Belini yasladığı duvar dibinden ayağa kalkan Hacımer, “Bir gün ben de Çukurova’ya, emmimin yanına gideceğim. Bir bağ alacak kadar para kazanmadan da asla dönmeyeceğim,” diyerek evin küçük avlusunu geçip kardeşiyle kaldığı odaya girmiş ve yerdeki yatağına yüzükoyun atmış kendini.

Hacımer’in emmi dediği amcası ve aynı zamanda üvey babası Ahmet, fukaralığa çare arar dururken, yıllar önce katırlarla Kayseri-Ceyhan arasında taşımacılık yapan, oldukça açıkgöz, cin gibi uyanık komşuları Katırcı İmamoğlu’nun ardına takılıp Çukurova’ya, Ceyhan’a çalışmaya gitmiş.

O zaman Ceyhan ve Seyhan irmaklarının boydan boya geçtiği Çukurova’nın büyük bölümü bataklıkmış. Halk sıcak, sivrisinek ve sıtma korkusundan Toroslar’ın tepelerinde, yamaçlarında yaşarmış. Osmanlı Devleti zamanında çıkarılan iskân yasasıyla dağlarda yaşayan konargöçer Yörükler, Çukurova’ya adeta zorla yerleştirilmişler. Hepsine arazi dağıtılmış, işlemeleri için. Çukurova arazisi işlendikçe bol ürün vermiş; buğday, arpa, narenciye, her türlü sebze ve illa ki de pamuk. Ürettikçe çok para kazanmış toprak sahipleri. Para kazandıkça da daha çok üretmişler. Bunun için de emeğe. daha çok çalışacak insan gücüne ihtiyaç duymuşlar. Anadolu’nun her köşesinden yollara düşermiş yoksul köylüler. Sicağa, sıtmaya, tifoya, yılana, akrebe, çalıya, dikene, kara, yağmura, çamura, yol kesen eşkiyaya, geçit vermez dağlara, irmaklara rağmen kendilerine bir yol belirleyerek aç susuz. perişan bir halde Çukurova’ya akarlarmış. Çoğu yalınayak, elleri ayakları çizik, yüzlerinde yara bere, yüreklerinde az da olsa bir umutla… Asla bitmeyecek bir yolculuğa benziyormuş bu yolculuklar. Birbirlerine benzeyen insanların tekrar tekrar çıktıkları bir yolculuğa. Çatlaklar içinde kalmış çıplak ayaklı insanlar hep aynıymış. Paçavraya dönmüş kıyafetler içindeki insanlar hep aynıymış. Yorgun yüzlerinde vazgeçme, geri dönme işaretleri görünmeyen insanlar hep aynıymış. Rengi anlaşılmayan yüzleri, zayıf ama dirençli bedenleriyle yürüyen bu insanlar aynıymış. Aynı yollardan binlercesi gelirken bir o kadarı geri dönermiş. Çukurova’ya gelenin de gidenin de ardı arkası kesilmezmiş. Çukurova’ya giden insanların mi yoksa geri dönenlerin mi daha büyük bir sefalet ve yoksulluk içinde olduklarını kestirmek çok zormuş. Fukara köylünün bu yolculuğa ne zaman başladığı kimse tarafından bilinmediği gibi ne zaman biteceğini de kimse kestirmezmiş. Çünkü fukaralığın, açlığın bitmediği Anadolu topraklarından çoğu yalınayak, ipini çeksen bin yamanın döküleceği paçavradan farksız giysiler içinde, son güçlerini toplayıp “Taşı toprağı altın” Çukurova’da rızklarını aramak için bu yolculuğa başlamışlar. Ailelerinden ayrı, sevdiklerinin hasretine katlanmalan, zor çalışma koşullarına tahammül etmeleri, Çukurova’nın altın olan taş ve toprağından rızklarına düşeni alma arzusundan başka bir şey değilmiş. Hacımer’in amcası Ahmet de rizkının ardına düşenlerdenmiş.

Ceyhan’a daha önceleri gitmiş ve yerleşmiş çok sayıda Akçakayalı hemşerisi varmış Ahmet’in. Onlardan birisinin yardımıyla önce Ceyhan Belediyesi’nde işe girmiş. İşi, karanlik basınca, cadde ve sokaklarının aydınlatılmasında kullanılan beziryağı lambalarının fitilini yakmakmış.

Ceyhan Belediyesi’nden aldığı ücret Ahmet emminin fukaralığına çare olmayınca başka işler aramaya başlamış. Katırcı İmamoğlu’nun develerle Ceyhan’dan Adana’ya pamuk taşıyan arkadaşlarıyla tanışan Ahmet, onlarla birlikte birkaç kez Adana’ya gitmiş ve orada iş aramaya başlamış. Sonunda Simyonoğlu Fabrikası denilen çırçırda hamallığa başlamış.

Hamallık derken aklınıza sadece sırtına aldığı yükü taşıyan insan anlaşılmasın. Çırçır fabrikalarının hamalları başkadır; işleri zordur, çilelidir, her babayiğidin harcı değildir.

İki katlıdır çırçır fabrikaları. Katlar yüksek tavanlıdır. Kütlü pamuğu çiğidinden ayıran makinalar üst kata monte edilmiştir. Üst katın alt kata açılan iki geniş deliği vardır. Bu deliklerin birinden alt kata doğru su gibi pamuğun çekirdeği olan çiğit akarken, diğerinden kar gibi beyaz pamuk dökülür. Dökülen bu pamuk “haşa” denilen çuvallara hamallar tarafindan basılır. Haşalara pamuk basmak kolay ve her babayiğidin altından kalkacağı bir iş değildir. Her haşaya yüz yirmi, yüz otuz kilo arası pamuk anca basılır. Haşaların bu kadar pamuğu alabilmesi için haşaların içine girilmesi ve bedenlerin ağırlığı ve güçlü ayaklarla pamuğun haşa içine iyice sıkıştırılması gerekir. Sıkıştırılıp doldurulan haşaların ağızları dikilir ve sırtlanıp ambarda istif edilir. Adana’nın sıcağında, kapalı alanda, pamuk tozu içinde terden bedenlerine yapışan giysilerinden, ağızlarından, burunlarından, kulaklarından ve gözlerinden giren tozdan adeta cilk olan bu insanlar, hamallardır.

Güçlü ve iriyarı insanlardan seçili hamallar, bu ağır koşullarda günde on beş yirmi haşa ya basar ya basamaz. Akşam haşatı, cilkı çıkmış halde evine dönerken her hamalın aldığı para, haşa başına on beş kuruşmuş Ahmet’in çalıştığı zamanda…

Ahmet’in hamallıktan kazandığı üç beş kuruşu köye göndermesi, hem ailenin geçimine hem de Hacımer’in köy okuluna daha fazla zaman ayırmasına, okuma ve yazmayı öğrenmesine katkı sağlamış.

Ahmet, Adana’da kendine iş, ayaklarına basacak yer bulduktan sonra Katırcı İmamoğlu’ndan bir dahaki gelişinde Hacimer’i de beraberinde getirmesini istemiş.

Hacımer’in Katırcı İmamaoğlu’nun yanında Adana’ya amcası ve üvey babası olan Ahmet’in yanına iki kez gidip gelmesi…

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yerli)
  • Kitap AdıAdana’da Piç Olmak - Öteki Sabancılar
  • Sayfa Sayısı240
  • YazarSevgi Sabancı
  • ISBN9786254442841
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviKöknar Kitap / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Kurt Seyt & Shura ~ Nermin BezmenKurt Seyt & Shura

    Kurt Seyt & Shura

    Nermin Bezmen

    1992-2022 Kurt Seyt ve Shura 30 yaşında… Tarihi bir gerçeğin öyküsü olan bu romanla, 1892’nin Yalta’sından St. Petersburg’un saltanat günlerine, Karpatlar cephesinden ihtilâlin cehennemine...

  2. Dudaktan Kalbe ~ Reşat Nuri GüntekinDudaktan Kalbe

    Dudaktan Kalbe

    Reşat Nuri Güntekin

    DUDAKTAN KALBE Ev sahibi, yemek odasının terasa açılan kapısından misafirine seslendi: – Paşa, sen bu güzel mehtaba karşı bir hâb-ı nâza dalacak gibi görünüyorsun…...

  3. Bavula Sığmayan ~ Nermin YıldırımBavula Sığmayan

    Bavula Sığmayan

    Nermin Yıldırım

    Başımı göğe kaldırıyorum, Şimal Yıldızı’nı arıyor gözlerim. O kayıp. Bense birilerinin giderken ardında bıraktığı çığlık gibi hayattayım. Romanlarıyla okuru renkli yolculuklara çıkaran Nermin Yıldırım,...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur