Büyüyünce ne olacaksın? Doktor, bilim insanı, yazar? Eğer yaşın henüz küçükse, gönlünden geçen mesleği seçmekte özgürsün demektir. Antropolog, itfaiyeci ya da ip cambazı olabilmen için hiçbir engel yok. Ama eğer lise çağındaysan işin biraz daha zor sayılır. Sonuçta kim hayatı boyunca hiç sevmeyeceği bir işte çalışmak ister ki?
Meslek seçimi şakaya gelmez. Unutmamak gerek ki, sevdiği işi yapanlar, hayatları boyunca çalışmış sayılmazlar…
Toprak Işık’ın, çocuklara kılavuzluk etmek amacıyla hazırladığı “Acaba Ne Olsam?” isimli başvuru dizisi, bundan böyle meslek seçimini bir hayli kolaylaştıracağa benziyor. Serinin ilk dört kitabı Mühendis, Bilim İnsanı, Doktor ve Hukukçu’nun ardından, Toprak Işık dizinin beşinci kitabında, sözcükleriyle bizlere harika dünyalar kuran yazarları ve hayal gücünü konuşturanların mesleği olarak da bilinen yazarlığı mercek altına alıyor.
Yazarlık dedikleri de nedir ki? Daha okulu bile yokken üstelik… Sahi, yazarlığın inceliklerini öğrenebileceğiniz bir kitap var mı bildiğiniz? Artık var! Toprak Işık, uzun araştırmaların ve çalışmaların ardından nihayet yazarlığın kitabını yazmayı başardı! Yazarlar ne yazarlar, nasıl yazarlar? Doruklardaki usta yazarlar kimler? İyi bir yazar nerede, nasıl yetişir? Yazarlar geçimlerini hangi yolla sağlar? Yazarlık mesleği ile yakın ilişkide olan bilimler neler? Kısacası bir yazarın (ya da yazar adayının) yazarlık evreniyle ilgili merak ettiği her şey bu kitapta!
“Acaba Ne Olsam?”, meslek seçimine karar verme aşamasındaki okurların ellerinden bırakmak istemeyecekleri, mizahi öğelerle bezeli, edebiyat tadında keyifli bir başvuru dizisi…
İçindekiler
Yazarlık Dedikleri De Nedir Ki?……………………………. 7
Nereden Nereye?………………………………………………… 14
Mezopotamya’dan Mısır’a,
Eski Çin’den Eski Yunan’a… ……………………………. 15
Yazarlar Ne Yazarlar, Nasıl Yazarlar? …………….. 20
Doruklardaki Ustalar…………………………………………… 25
Enheduanna ve Ptahhotep………………………………… 26
William Shakespeare (1564 – 1616) ……………….. 29
Honoré De Balzac (1799 – 1850) ……………………. 30
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821 – 1881) ….. 34
Anton Chekhov (1860 – 1904) ………………………… 36
Jack London (1876 – 1916)…………………………….. 37
Cengiz Aytmatov (1928 – 2008)………………………. 40
Samed Behrengi (1939 – 1967) ……………………….. 41
Aziz Nesin (1915 – 1995) ……………………………… 43
Gabríel Garcia Márquez (1927 – 2014)…………….. 46
Bir Yazar Nerede, Nasıl Yetişir? ……………………………. 49
Gorki’nin Yeteneğini Kim Yedi?……………………….. 50
Okulunda mı Öğrenmeli,
Okuduklarından mı Öğrenmeli?………………………. 54
Kitapların Okurla Buluşması ………………………….. 60
Yazarlar Ne Yazarlar? ………………………………………….. 64
Tiyatro ………………………………………………………. 67
Öykü …………………………………………………………. 68
Roman ………………………………………………………… 69
Deneme……………………………………………………….. 69
Senaryo ………………………………………………………. 71
Kim, Nasıl Kazanır Ekmeğini? ……………………………… 72
Bambaşka Bir İş …………………………………………… 73
Editörlük …………………………………………………….. 73
Gazete Yazarlığı…………………………………………… 74
Reklamcılık …………………………………………………. 74
Senaryo Yazarlığı …………………………………………. 75
Ana Baba Parası ………………………………………….. 76
Telif……………………………………………………………. 76
Yazarlığın Dostları………………………………………………. 79
Psikoloji………………………………………………………. 79
Sosyoloji …………………………………………………….. 80
Felsefe ………………………………………………………… 80
Sanat………………………………………………………….. 80
Her Şey ………………………………………………………. 81
Ufukta Görünen Ne?…………………………………………… 83
YAZARLIK DEDİKLERİ DE NEDİR Kİ?
Kitap okumayı sever misin? Sevmesen şu an elinde bu kitap olmazdı değil mi? Yoo, olabilirdi. Annen, baban ya da öğretmenin okumanı istemiştir belki de. Sen de onları kıramamışsındır. Buna hiç şaşırmam. Ben de annemi, babamı ve öğretmenlerimi kırmamaya çok dikkat ederdim; çünkü kırılmış bir anne, baba ya da öğretmen çok kırıcı olabilir. Kitap okumayı çok sevdiğin için ya da öğretmeninin kalbi kırılmasın diye şu an bu kitabı okuyorsun. Dolayısıyla sen şimdi bu kitabın okurusun. Bu kitabın bir de yazarı var. Evet, o da benim. Başka yüz binlerce kitabı da yine birileri yazmış. Peki sen yazar olmayı düşünür müsün? İleride insanların senin yazdıklarını okumalarını ister misin?
Açık söyleyeyim, ben çok isterdim ve bu yüzden yazar oldum. Çocukken küçük bir bahçemiz vardı. Orada şeftali ağacının, marulun, maydanozun, domatesin ve biberin nasıl yetiştiğini görmüştüm. Oysa yazarlar için böyle bir gözlemim olmamıştı. Hiçbirini kanlı canlı görmemiştim. Buna karşın bazıları hakkında epeyce bilgi sahibi olduğumu da söylemeliyim. Örneğin Maksim Gorki’yi neredeyse Nebi’yi tanıdığımdan daha iyi tanıyordum. Buna hiç şaşırmadığından eminim; çünkü Nebi’yi sen de tanımıyorsun. Nebi benim mahalleden arkadaşımdı. Maksim Gorki ise benden neredeyse yüz yıl önce Rusya’da doğmuş bir yazar… Ben nefes almaya başlamadan yıllar önce de bu dünyayı terk etmiş. Ama çekip giderken arkasında bir dolu kitap bırakmış. Bunların üçünde kendi hayatını anlatmış. İşte ben Nebi ile oynadığım yıllarda, Gorki’nin hayatını anlattığı o üç kitabı okumuştum. Hayatıyla ilgili her bilgiyi vermişti Gorki.
Nebi ise bana sadece bir önceki gün ne yediğini ya da ödevini yapıp yapmadığını söylerdi. Öğrenmek ister misin bilmem ama genellikle pırasa böreği yerdi ve ödev yapmaktan nefret ederdi. Bu arada börek konusunda annesi gerçekten çok başarılıydı. Pek çok yazarın hayatını anlatan kitapları vardır. Çok da severim ben o kitapları okumayı. Böylelikle yazarların başlarından neler geçtiğini öğrenirim. Yazarlık yolunda beni nelerin beklediği konusunda fikrim olur. Örneğin Gorki’nin fırın işçisi olarak çalıştığını ve uykunun en tatlı yerinde kalkıp fırını yakma görevine gönüllü olduğunu biliyorum. Fırın ateşinin ışığında gece yarısı kitap okuyabilmek için yapıyormuş bunu.
Emile Zola’yı ileride okumanı tavsiye ederim. İyi bir yazar kendisi. Henüz ünlü değilken hiç para kazanamıyormuş. Buna karşın sabırsız midesi durmadan acıkıyormuş. Zola o zor dönemde, yaşadığı tavan arasına yolu düşen güvercinleri avlayarak karnını doyurmuş. Knut Hamsun’un Açlık adlı çok bilinen bir romanı var. O da henüz tanınmış bir yazar değilken aç kaldığı dönemi anlatıyor bu kitapta. Ne kadar umut verici bir giriş yaptım, değil mi? İstersen aç kalmaya niyetim yok deyip şimdiden vazgeçebilirsin yazar olmaktan. Öyle düşünüyorsan bile kitabı bırakma elinden. Çünkü o kadar emek verip yazdım, insanların üç beş sayfasını okuyup kitabımı bir tarafa atmalarını hiç istemem. Hem sen yazar olmak istemiyorsan bile yazarlık hakkında yazılmış bir kitabı okumanın hiçbir zararı olmaz. Örneğin ben de şempanze olmayı hiç düşünmüyorum ama şempanzeler hakkında yazılmış bir sürü kitap okudum. Okuduğuma da hiç pişman değilim.
Galiba sana önce yazarı tanımlasam iyi olur. Kimdir yazar? Kitap yazan kişidir. Çok basit bir tanım oldu. Basit tanımlara bayılıyorum. Yalnız ne yazık ki bu güzel tanım yeterli olmadı. Kitabı olmayan yazarlar da var. Bazı yazarlar eserlerini sadece dergi ve gazetelerde yayımlıyorlar. O zaman dergi ve gazetelerde yazanları da dahil edelim tanıma. Üstelik artık bu dergi ve gazeteler eskisi gibi kâğıda basılı olmak zorunda değil. Marul yapraklarında çıkan dergi ve gazetelerde yazan yazarlar da olabilir.
Evet, işte kitabın ilk kötü esprisini yaptım. Ama fikir olarak hiç de fena değil bence. Okunmuş kâğıt gazeteler çoğu zaman ziyan oluyor. Oysa onları marul, lahana gibi bitkilerin yapraklarına bassaydılar okunduktan sonra yenebilirlerdi. Böylece hiç ziyan olmazlardı. Hem takip ettiğim gazetenin tadını da bilmeyi isterdim gerçekten. Tahmin ettiğin gibi bu fikrim hayata geçirilmiş değil. Yine de kâğıtlara basılmayan gazete ve dergiler var. Bilgisayar ortamındakilerden bahsediyorum. Onları yazanlar da yazardır. Tanımı şöyle değiştirirsek daha iyi olacak:
Roman, öykü, tiyatro, şiir ya da herhangi bir konu hakkındaki görüşlerini yazan kişidir yazar. Ona yazar denmesi için yazdıklarının basılması da şart değildir. Ama ona aç bir yazar denilmesin ve güvercinlerle iyi geçinebilsin diye yazdıkları basılıp satılsa iyi olur. Bir tanım daha yapmak istiyorum: Duygu ve düşünceleri yazılı olarak ifade eden kişidir yazar. Çocukken Vedat diye bir arkadaşım vardı. Duygu ve düşüncelerini vücut hareketleriyle anlatırdı. En sevdiği duygu öfke ve en çok kullandığı vücut hareketi de tekmeydi. Elbette ki böyle bir duygu anlatımı yazarlığa girmez. Yazar öfkeyi yazıyla ifade eder. Üstelik bunun kendi öfkesi olması da şart değildir.
Başkalarının duygularını da yazıya dökebilir. Bununla birlikte o duyguları kendi kalbinde de hissediyorsa işinin çok daha kolay olacağını söylemek isterim. Yazar bir sayfanın içine bir sürü tekme, bir sürü gözyaşı, bir sürü sevinç sığdırabilir. Yazının büyüsü de burada bence. Ve yazılacak yazı çok farklı türlerden olabilir. Roman, öykü, şiir ya da tiyatro gibi. Duygular dedim ya… Yukarıdaki tanımdan da hatırlayacağın gibi yazıya dökülenin duygulardan oluşması şart değil. Bir konuyla ilgili değerlendirmelerini, araştırmalarını ya da gözlemlerini de yazabilir yazar. Tarih yazarıdır örneğin. Geçmiş zamanda neyin nasıl ve niçin olduğunu anlatabilir. Yazdıklarının içinde gözyaşı, öfke ya da sevinç olmak zorunda değildir. Hatta olmasa daha iyi olur. Yine de şunu söyleyeyim, elindeki kitapta ben sana daha çok, duyguları ifade eden yazarlardan, yani roman, öykü, şiir ya da tiyatro yazanlardan bahsedeceğim. Şöyle bir geçmişe uzanalım şimdi. Bu yazarlar uygarlık tarihine nasıl dahil oldular acaba? Eskiden neler yazarlardı ve nasıl yazarlardı?
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Araştırma - İnceleme Çocuk Kitapları
- Kitap AdıAcaba Ne Olsam? Yazar
- Sayfa Sayısı88
- YazarToprak Işık
- ISBN9786059153935
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /