Tufandan Önce bir temel atma merasimi sürecini işliyor. Bu çerçevede kasabanın önde gelen tipleri, siyasilerle birlikte maceraya iştirak ediyorlar.
Tufandan Önce siyasi-bürokratik-teknik bir meseleyi ele almakla beraber, daha derinde insanların çeşitli eğilimlerine, arzu ve ihtiraslarına ironik bir tutumla yaklaşıyor, bir siyaset parodisi sergiliyor.
*
Belediye Başkanı Şemsettin Bilen, o sabah banyo yapmış, kurulanmış, üstte fanila, altta çizgili pazen pijama, gözlüklerini takıp sedire çıkmıştı.
Tırnaklarını kesiyor, ayak tırnaklarını.
Bir gazete yaymış, belini kamburlaştırıp ayaklarına eğilmişti.
Zihninde günün gündemi.
Her zaman böyledir, derbeder görünür gerçi ama bir iç düzeni vardır onun. Hani masasının üzeri karmakarışık; kitap rafları, dolaplar, sehpa üzerleri tıklım tıklim kitap, kâğıt, dosya vb. olan çalışma odaları vardır. Ve bu odaların tek başına çalışanları.
O kalabalık, o düzensizlik, o ivir-zıvır arasında aradıklarını şıppadak bulurlar.
Şemsettin Bilen’in kafası da karışıktır, ancak kalbi temiz.
Kalbinden kafasına dolan aydınlık, ona ne zaman, nerede, ne yapacağını fısıldar.
Dedik ya, temiz adam.
Bakın tırnaklarına nasıl itina ediyor. Az sonra kolonyalı pamukla tek tek silmez ise namerdim.
Arada bir kapı aralığından gözüken karısı Şadiye’ye bakıyor. Elbise dolabının önüne ütü masasını kurmuş, saçlarını şöyle bir toplayıp bir yazmaya tıkıştırmış, enseden sıktırıvermiş. Yine de akları fazla bir iki perçem dar alnına düşüvermiş.
Her zamanki gibi suratından düşen bin parça.
Masaya eğildikçe çene altından gerdanına doğru bir sarkıntı, göz altlarında şişkin kırışıklar.
Karı düpedüz dökülüyor yahu.
Başkanın içine bir muzır fikir düşüp çıkıyor. Bir şimşek ışıltısı düştüğü yerde, çoktan çekip gitmiş olsa bile iz bırakıyor.
“Karı ihtiyarladı, ben hâlâ tomruk gibi duruyorum.” “Şunu boşayıp bir genç karı.”
“Erkek milletine kırktan sonra karıyı yenilemek şart.” Tırnak makasını bir yana bırakıp, bir elini yüzünden, kırçıl ama gür saçlarından geçiriyor.
Yüzünü aniden al basıyor.
“Tövbe, tövbe… Dellendin mi lan” diye söyleniyor. Elbet yaşlanacak zavallı, elbet dökülecek her bir yanı. Kolay mı beş çocuk.
İçinden gelen derin nefesi boşaltıyor.
Yeis dolu bir nefes.
Beşi de kız.
Melahat, Nebahat, Sabahat, Nezahat ve Songül.
Oğlanı buluruz elbet diye ısrar etmişler, lakin nasip olmamıştı.
Sonunda birbirlerinin yüzüne bakarak aynı anda pes etmişler, son kızın adını Songül koyup perdeyi kapatmışlardı.
Kendisi sabah çıkıyor, gece yarıları anca eve dönüyor. Kim çekti bunca kahrı. Üstüne üstlük bir de ejderha gibi eski zaman kaynanası.
Şemsettin Bilen’in anası aklına düşünce burnunun direği sızladı.
Rahmetli gerçekten de çekilir gibi değildi. Kendi kaynanası vaktiyle onun burnundan getirmiş; kendi de sanki içi ferahlayacakmış gibi Şadiye’yi ezmişti.
Öyle ama.
Ben de şunca yıldır şu kasabanın kahrımı çekiyorum. Sade kasaba olsa iyi, civar köyler, hatta il merkezi, öteki ilçeler.
Başı sıkışan çat kapı geliveriyor.
Ulan ben hükumet miyim?
“Babamızsın, babamız” diye yılışırlar, o da her iyi kalpli adam gibi bir kolayını bulmaya çalışırdı.
Şadiye ütülediği pantolonu getirip sanki başına çalıyor. Elleri belinde derin “of” çekiyor.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hikaye
- Kitap AdıTufandan Önce
- Sayfa Sayısı212
- YazarMustafa Kutlu
- ISBN9789759954932
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDergah Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Belki De Muhteşem ~ Ahsen Dalca Korkutan
Belki De Muhteşem
Ahsen Dalca Korkutan
Dil kullanımından hikâye kurgularına kadar kalbinin sesini susturmayan, bunu okura yansıtacak naiflikte bir kaleme sahip Ahsen Dalca Korkutan. Yaşadığı ülkeye ve insanına sağduyuyla yaklaşan,...
- Anadolu Yakası ~ Mustafa Kutlu
Anadolu Yakası
Mustafa Kutlu
Son dönemde moda olan ‘nehir söyleşi’ formatından bir uzun hikâye çıkarmayı başaran Kutlu, bu yeni tarzıyla Türk edebiyatında bir ilki gerçekleştiriyor. Kitabı eline ilk...
- Yedinci Gün ~ İhsan Oktay Anar
Yedinci Gün
İhsan Oktay Anar
Aklıyla olduğu kadar gözleriyle de gördükleri kendisine fazlaca ağırlık vermiş olacak ki Ulu Hakanımız havagazı lambasını kapattı ve o karanlıkta bir sâyepüşun altındaki yaldızlı koltuğa oturdu. Gecenin o saatinde hâlâ, ipek gömleği, kruvaze yeleği, siyah redingotu üzerindeydi.