Kitapta yer alan hikâyeler tek başlarına müstakil birer hikâye olmakla beraber, aynı zamanda bir bütünün parçalarıdır. Kitabın bütünü bir şeyhin dramını yansıtmaktadır. Şeyhin dergâhında ve etrafında toplumun hemen her kesiminden tipler yer alır. Bir gazeteci, bir ilim adamı, bir siyasetçi, vb. Bu tiplerin tekke ile olan bağlantıları aynı zamanda kendi şahsi dramlarını da ortaya koyar.
*
SIR
Gecenin bir vaktinde kapı çalındı, gidip açtım. Karşımda efendim duruyordu.
Yüzünün nurundan etrafa aydınlık saçılıyordu.
İşin ince tarafına bak ki; o gece de bizim yamuk tarlanın suyu vardı. Saat biri çeyrek geçe. Su ateş pahası. Tarlaya pancar ekmişiz. Lüksü yaktırdım; bizim küçük oğlan yanımda, omuzda bel, elde kürek vaktinden önce yola düştük.
Suyu Hanaltı’ndan kaldırıp tarlaya vuracağız. Pancarın dibi taş olmuş sanki. O yıl da bir sıcak var ağa, bir Sıcak.
Neyse… Suyu indirdik Allahıma şükür. Bir o yana segirt, bir bu yana. Oğlan daha ufak, eli kürek tutacak gibi değil, sade ışığı dolaştırıyor, boyu barabar çamura belendim, ter tırnağımdan çıkıyor. Ağa saat iki oldu olmadı biz işi kolayladık, daha bir çeyrek hakkımız var.. Var ya.. Baktım su azaldı.. Şeytandır insanın kanında gezer derler ya, öfke kabarmaya başladı bende. Bizden
sonra su sırası Efe Kadir’in; Hanaltı’nda fasulye tarlası var.. Ne yapar eder, bir çeyrek, on dakka çalar suyu.. Yahu bu insanoğlu niye böyledir.. Şimdi gitsen dalaşacak olsan, altı üstü bir çeyrek su.. Bir çeyrek su ama, mevsim o mevsim ki bir çeyrek suya millet birbirini kurşunlayacak vaziyete gelmiş..
Oğlanı tarlanın alt başına yolladım, velâ havle velâ kuvvete deyip ben de çöktüm karaağacın dibine. Zaten dizimde fer tükenmiş. Tabakayı çıkarıp bir tütün sardım. Oğlan aşağıdan bağırdı.. Su kavuştu, tamamdır dedi.. Ferahlayıp, cigarayı fosurdattım.. Efe Kadir efeliği ile kalsın.. Biz pancarı kurtardık. Cenâb-ı Hak böyle bir saat su daha nasip etse bu yılki mahsulü toparladik say. Sırtüstü uzandım, yıldızları seyre durdum biraz. Vücudumun her bir yerinden başka bir ses geliyor. Ne de olsa yaş kemale erdi, bir tarla su yordu bizi.. Yorsun..
Oğlan lüks lambasını sallaya sallaya geldi, fikaranın gözünden uyku akıyor ki, düştü, düşecek… Döndük eve..
İşte böyle.
Efendimi kapı önünde görünce.
İlkin eğilip ayaklarıma bakıvermişim.. İnsanız ya.. Daha çamuru üstünde.. Kulaklarıma kadar kızarmışım..
Mübarek gülümseyip sırtımı sıvazladı.. “Aldırma” dedi..”Rençberlik, olacak o kadar”.. Geçti içeri, oturdu.
Yanında ihvanın ileri gelenlerinden iki kişi daha var.
Patırtıya vermeden ev uşaklarını uyandırdım. Bir o yana çalındım, bir bu yana çırpındım.. Hele ki üstümü başımı temizleyip giyindim.. Medet hey büyük Allahim.. Yüreğim yerinden çıkacak sanki. Evde sıçan düşse başı yarılacak. Bir testi ekşi ayran, bir kucak kuru ekmekten gayrı bir şey yok. Of ki, of..
Ben böyle bir içeri, bir dışarı girip çıkarken efendim o mülayim sesi ile durdurdu beni.. “Telaş etme” dedi, “Kalıcı değiliz””..
Efendimin gelişinde mutlak bir hikmet vardır. İçim içime sığmıyor, odanın ayak ucnuda el bağlayıp bekledim.
Ayranlar içildi…
Efendim yanındaki ihvan ile şöyle belli belirsiz bakışıverdi.
Bunlar o dem dışarı çıkmak dilediler, kapıyı açıp feneri tuttum.
Ayvandaki tahta sedire oturttum.. Yıldızlar içinde bir gece.
Biri eğilip kulağıma “Efendi hazretleri seninle mahrem görüşecek” diye müjdeli bir lisan ile fısıladı.
Bende zaten takat yok, fer kalmamış, iyice dizlerimin bağı çözüldü.
Yeniden içeri girip el bağlayıp bekledim.
Dedikleri oldu gerçek.
Efendim benimle mahrem görüştü.
Aramızda neler geçti?
Söz nerde başladı, nerde bitti?
Sözden sonra hangi makama, hangi mekâna geçildi? Hal ehline malumdur.
Efendim yeniden ayvanda bekleyen ihvanları içeri aldı. O gece sabah ezanının önü sıra, “Benden sonra posta işte şu gördüğünüz zat oturmuştur. Ferman…” deyip kesti.
Ben her ne kadar yüzümü yerlere sürüp, gözlerimden kanlı yaşlar akıtıp..”Kurbanın olayım efendim, bu fakire kıymayın, bu bir ağır hizmettir beni bağışlayın. N’olur.. Ben bir fikara köylüyüm. Ne ilmim var, ne hikmetim.. İki sözü biraraya getirmeye gücüm yetmez.. Beni bundan azad edin.. Bana gelinceye kadar ihvan içinde nice yiğitler, nice âlim zatlar, ağırlığınca altun eden üstadlar vardır.. Yapmayın, elinize, eteğinize düştüm” diyerek feryat ettim ise de; Efendim:
“Şahit olun ve usulünce biat edin” diye o iki hatırı sayılır ihvanı sıkı tenbihledi.
Gözlerimden akan yaşlar odanın toprak zeminini ıslatmış çamur etmişti.
O günkü sabah namazını efendim lütuf buyurup beni imamete geçirerek oracıkta, alnım gözyaşından islanmış toprağın çamuruna bulanarak eda ettik.
Ziyade kalmadılar.. Evimi ocağımı gül kokusuna bula-
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hikaye
- Kitap AdıSır
- Sayfa Sayısı96
- YazarMustafa Kutlu
- ISBN9789759953003
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDergah Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gezgin ~ Sadık Yalsızuçanlar
Gezgin
Sadık Yalsızuçanlar
Gezgin, Mağribli bilge İbn Arabi`nin kendi ruhunda yaptığı ve bereketli bir ömre yayılan manevi gezinin öyküsü. Kartallar gibi kimsenin uçamadığı sarp kayalıklarda gezinen, hiçbir...
- Öldüğünü Google’dan Öğrenen Adam ve Diğer Tuhaf Hikâyeler ~ Doğu Yücel
Öldüğünü Google’dan Öğrenen Adam ve Diğer Tuhaf Hikâyeler
Doğu Yücel
Doğu Yücel’in yeni kitabı üç bölümden oluşuyor: “Düş Gibi”, “Gerçek Gibi” ve “Gelecek Gibi”. Gerek günümüzden gerek rüyalardan, kâbuslardan veya en derindeki korkulardan gerekse...
- Elgin Taşlar – doksanüç loş hikâye ~ Enis Batur
Elgin Taşlar – doksanüç loş hikâye
Enis Batur
“Vaktim olsaydı, daha kısa yazardım,” doğru. Vaktim kalmamış olabilir, doğru. Bu hikâyeleri uzaktaki bir kuyudan çektim. Taşların menşei sahiden şüpheliydi. Derine indikçe azalıyordu ışık,...