Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Hormonlu Kafalar
Hormonlu Kafalar

Hormonlu Kafalar

Orhan Duru

“Hormonlu Kafalar”, kendine özgü ironisi, gerçeklik ve olağanüstü anlayışıyla yazınımıza damgasını vurmuş öykücü Orhan Duru’nun öbür deneme kitaplarında da örneklerini verdiği yazılarından oluşuyor. Orhan…

“Hormonlu Kafalar”, kendine özgü ironisi, gerçeklik ve olağanüstü anlayışıyla yazınımıza damgasını vurmuş öykücü Orhan Duru’nun öbür deneme kitaplarında da örneklerini verdiği yazılarından oluşuyor.

Orhan Duru, doğa-kent, kültür-popüler kültür, uygarlık-teknik, gelenek-yenilik, birey-toplum arasındaki çelişkileri, açmazları irdelerken keyifli olduğu kadar düşündürücü ve uyarıcı bakışını, o çok sevilen alaycılığını öne çıkarıyor. İnsanlar ve hayvanlardan burçlara, yaz günü felsefelerinden kuzular ekonomisine, Batı’dan Doğu’ya, Kolomb’tan Frankenstein’a ve Zati Sungur’a uzanan yazılar her şeyden önce yapay katkılardan uzak ve hormonsuz bir kafanın ürünleri.

*

Hormonlu Kafalar

Manavda “Çavuş üzümü” yazısını görüyorum. Bakıyorum çavuş üzümü diye sergilenen üzümlere.

Bu mu çavuş üzümü?

Yanıtlıyor manav:

Çavuş üzümü geldi. Bir daha gelmez.

— Böyle çavuş üzümü olmaz, diye direniyorum. Bunun üzerine hak verip boynunu büküyor manav:

Doğru haklısın. Artık çavuş üzümleri çıkmıyor. Çavuş üzümü diye bunlar geliyor.

Bir çağda on on beş çeşit üzüm bulunurdu manavlarda ve sergilerde. Çeşit bolluğu. Şimdi bunlar indirgendi. Birkaç çeşide. Onların da ne olduğu belli değil. Bağlar sökülüyor ve yerlerine tatil köyleri kuruluyor ya da toplu konutlar dikiliyor meyve bahçelerine. Belirli bölgelerde, belirli iklim ve toprak koşullarında yetişen kimi meyve ve sebze türleri de çekildi ortalıktan. Kent içinde bulunan bostanlar kalktı. Nerde Langa bostanları İstanbul’da? Nerde Kazikiçi bostanları Ankara’da? Nerde çilekleriyle ünü Bursa ovası? Betonlaştırıp fabrikalarla donattık. Sadece göz zevkimizi değil, ağız tadımızı da körelttik.

Belirli ve tek bir etkenden kaynaklanmıyor bu gelişme. Dünya çapında bakmak gerek olaya. Uygarlık ve sanayileşme tüm dünyada canlı türlerini azaltmaya ve geri kalanlarını standartlaşmaya doğru götürüyor. Yok olan türler sadece fillerle balinalar değil. Çevreciler böyle büyük ve moda olaylara bakıyor. Ya da gelip Türkiye kıyılarında Caretta Caretta’lar, deniz kaplumbağalarıyla uğraşyor. Bu da bir şey…

Asıl önemlisi gözümüzden kaçanlar, yok olan başka türler var. Örneğin Türkiye’de salep bitkisi bile yok olmak üzere. Onu soran pek yok. Bunu da bırakın, kimi değişik meyve ve sebze türleri de farkına varmadan kalkıyor ortadan. Çavuş üzümü gibi. Ondan geçtik. Nerde kınalı yapıncak denilen üzüm bugün? Yok oldu ya da yok olmak üzere. Bunların örnekleri sıralanabilir. Aşırı toplanma yüzünden “kekik” bile kalkarsa ortadan pek şaşmamalı.

Bir de “birörnekleştirme”, standartlaştırma eğilimi tatsız örnekleriyle karşımızda. Yediğimiz karpuz karpuza, kavun kavuna, elma elmaya, portakal portakala benzemiyor artık.

Bir ara küçük ama lezzetli çilekler bulunurdu her yerde. Uzmanlar gelip “Bu çileklerde iş yok. Bunların taşınması zor. Para kazanamazsınız. Size dayanıklı çilek türleri gerek” dediler. Onun üzerine kocaman kocaman kıpkırmızı çilekler çıktı ortaya. Görüntü yerinde. Yediğiniz zaman ne yediğiniz belli değil. Başka meyvelerde de durum aynı. Elmaların hepsi vaşington, portakallar da vaşington. Şaşırtıcı büyüklükte ve hepsi birörnek. Örneğin eğri büğrü, çirkin ama korkunç lezzetli Ankara armudu nerde? Yok. Onların yerini tornadan çıkmış gibi armutlar aldı. Görüntü, birörneklik ve para yüzünden yitirdik lezzet ve hoş kokuları.

Türkiye flora ve faunası açısından, yani bitkisel ve hayvansal kaynakları açısından dünyada az bulunan “gen” depolarından biri. Çeşitlilik alabildiğine açılmış burada. Şimdi kendi elimizle, para kazanma ve dış piyasalara girme çabaları yüzünden harcıyoruz bu zenginliği…

Bu arada biri çıkıp “Yahu zaten bu pahalılıkta kim istediği gibi meyve sebze alabiliyor ki… Kimde artık meyvenin sebzenin lezzetini arayacak can kaldı ki, kalkmış bunları yazıyorsun” diyebilir. Haklı da olabilir bu sözlerinde. Ben de buna karşın şunları söylerim o zaman: “Yoksul da düşse, yanına yanaşamasa da insanımız tarihsel ve geleneksel tat ve kokulardan uzaklaşamaz. Onlardan kopamaz. Bu kopukluk olursa asıl o zaman kimliğinden belki de insanlığından uzaklaşmış olur.”

Tüm bunlar, arabesk, bol soğanlı lahmacun, çiğ köfte, Halep işi, acılı Adana, McDonald’s, inleyen nağmeler ve ağlayan ezgiler, zonta, maganda ve ugandalar, serbest yağma ve tokat ekonomisi, serbest soygun ve sömürge, kazı-kazan tırnakla, acılı kadının kezzaptan kör olmuş gözü, toto-loto ve spor-nato ortamında güme gidiyor. Artık her şey hormonlu. Kafamız hormonlu ve yüreğimiz hormonlu.

Kita Sahanlığındaki Yumurta

Kita sahanlığı deyince aklıma “sahanda yumurta” geliyor hep. Doğal bir çağrışım. Ya karnım çok acıktı ya da özlemiş olmalıyım yumurtayı. Küçük görürüz çoğu kez, hazır yemek ya da yan besin maddesi gibi bakarız ona. Evde yemek mi yok? Kır bir yumurta… Geziye mi çıkılacak? Kumanya mı gerekli? Yap bir katı yumurta… Pasta mı? Hemen yumurtanın sarısı, yere düşer yarısı. Terbiye mi hazırlanacak? Gelsin yumurta. Piyaz mı? Üstüne biraz yumurta.

Oysa o kadar önemsiz bir yiyecek değil, özellikle sahanda yumurta… Öncelikle sahan bakır olacak. İyi kalaylı. Sonra mis gibi yayık yağı bulacaksınız. Trabzon ya da Urfa yağı da olabilir. Kesinlikle margarin olmayacak. Yumurtaya gelince o da başka bir sorun. Gerçek yumurta bulmak zorlaştı. Çoğu antibiyotik atığı ya balık unuyla beslenmiş, kıpırdamadan kafeslerinde oturtulan, geceleri de aydınlatılmış ortamda kendilerini hep gündüzde sanarak yumurtlatılan zavallı tavuklardan elde edilen yumurtaların sarıları da giderek bankalar gibi şeffaflaşıyor ve ortadan yitiyor neredeyse… Tatları da tatsız. Gelişen çağdaş teknoloji ve yeni yöntemlerin tarım alanına katkısı. Ürünler gittikçe büyüyor ve artıyor ama lezzetleri aynı oranda azalıyor ve giderek birbirlerine benziyor. Artık yumurtalar bile yumurta gibi kokmuyor.

Sonra sıra geliyor pişirmeye: Yağ uygun bir biçimde kızdırılacak. Yumurta kırılırken, artık iyice incelmiş kabuklarıyla zarlarına dikkat edilecek, yoksa bir leke gibi dağılıverir sahanda sarıları. Diyelim ki uygun bir biçimde kırıldı ve dağılmadı. O zaman Amerikalıların deyimiyle ya “Sunny side up” pişireceksiniz, yani bir güneş gibi kalacak yumurta sahanda sapsari. Ya da “over” olacak. Yani alt üst edeceksiniz, dibi yapışmamışsa. Bu işte New York’lu aşçılar usta. Tek elleriyle kırıyorlar yumurtaları. Biz aynı uygulamayı yaptık. Sonuç omlet oldu.

Ortada “sahan” ya da “kita” yoksa o zaman sıra, kara sularına geliyor. Birkaç çeşit su bulunuyor. En önde kara suları geliyor, onu

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Deneme
  • Kitap AdıHormonlu Kafalar
  • Sayfa Sayısı168
  • YazarOrhan Duru
  • ISBN9789753630476
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Yoksullar Geliyor ~ Orhan DuruYoksullar Geliyor

    Yoksullar Geliyor

    Orhan Duru

    “Yoksullar Geliyor”, klasik öykünün kalıplarını bozarak yeni bir anlatı dili geliştiren 1950 Kuşağı’nın ele avuca sığmaz yazarı Orhan Duru’nun dördüncü kitabı. “Orhan Duru’nun “Yoksullar...

  2. Yeni ve Sert Öyküler ~ Orhan DuruYeni ve Sert Öyküler

    Yeni ve Sert Öyküler

    Orhan Duru

    Yeni ve Sert Öyküler Klasik öykünün kalıplarını bozarak yeni bir anlatı dili geliştiren 1950 Kuşağı’nın ele avuca sığmaz yazarı Orhan Duru, güncel olayları, yok...

  3. Kısas-ı Enbiya ~ Orhan DuruKısas-ı Enbiya

    Kısas-ı Enbiya

    Orhan Duru

    Orhan Duru, “Türkçe hikâye”nin kaynaklarına tutkun bir yazarımızdı. 1979 yılında, kutsal kitaplarla geleneksel halk anlatılarında peygamber kıssalarının aldığı biçimlerin ve aktarıldığı Türkçenin günümüz öykücülüğüne...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Şeytanı Gördüm ~ James BaldwinŞeytanı Gördüm

    Şeytanı Gördüm

    James Baldwin

    Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından James Baldwin, roman ve öykülerin yanı sıra, tek bir türün kalıplarına sığmayan, bir anlamda kendi türünü icat eden düzyazı...

  2. Bu Kalem Bukalemun ~ Enis BaturBu Kalem Bukalemun

    Bu Kalem Bukalemun

    Enis Batur

    Bu Kalem Bukalemun 30 yaşında! Edebiyatı tehdit eden en büyük tehlikelerden birinin ‘ciddiyetten ölmek’ olduğuna inanan bir yazarın şakrak, deneysel, yer yer hırt çıkmalarından...

  3. Nesillerin Ruhu ~ Mehmet KaplanNesillerin Ruhu

    Nesillerin Ruhu

    Mehmet Kaplan

    Bu kitapta, Türkiye’nin eskimeyen davalarını bulacaksınız. Memleketimizin medeniyet, kültür, sanat, din, dil meseleleri ile her adımda karşı karşıya gelecek, düşünecek ve yakın mazi ile...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur