Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sinek Isırıklarının Müellifi
Sinek Isırıklarının Müellifi

Sinek Isırıklarının Müellifi

Barış Bıçakçı

Cemil’in bütün gün evde ruhsal söküklerle uğraştığını da biliyordu Nazlı. Ev, iplik parçalarıyla, kırpıklarla dolu oluyordu, iki ucu bir araya getirilememiş hatıralarla ve partal…

Cemil’in bütün gün evde ruhsal söküklerle uğraştığını da biliyordu Nazlı. Ev, iplik parçalarıyla, kırpıklarla dolu oluyordu, iki ucu bir araya getirilememiş hatıralarla ve partal fikirlerle. Yaşamak bu küçük evde de eksik kalıyordu; elli dört metrekare içinde Cemil’in yetişemediği, tamamlayamadığı şeyler vardı. Sessizlikler vardı. Hissettiği şeyi tam o anda kimseye söyleyememiş Cemil’in kuytuya köşeye bıraktığı sessizlikler, yutkunmalar ve toz.

Ufukta toplu konutlar yükselirken neyin gölgesi düşer aşkın, arkadaşlığın, edebiyatın üzerine?

*

1

Çoğu zaman her şey önceden bellidir; mucize, evin bugün yarın ölecek ihtiyar kedisidir. Bütün gün bir köşede kımıldamadan uyur. Uyansın isteriz, ama yazık değil mi, uyusun isteriz.

İnsanlarla kedilerin ilişkileri karmaşık, diye düşünüyor Cemil.

“Buradaki doktorlar kötü!” diyor babası, “Başka bir hastaneye gidelim.”

Cemil, yirmi iki yıl önce babasının hastanedeki odasına girdiğinde, onu üzerinde açık mavi pijamasıyla yatağa oturmuş nabzını sayarken buluyor. Yüzünde endişeli bir ifade var. Başparmağını bileğine bastırmış, kol saatini görebilmek için kafasını biraz yana eğmiş. Alnı terden parlıyor; kendisinden daha güçlü bir şeyle karşı karşıya. Sayılar dudaklarında kımıldıyor.

“Ne oldu baba, ne yapıyorsun?” diye soruyor Cemil, ama yersiz bir soru; hemen anlıyor ne olduğunu: Babası yaşamak istiyor.

“Neden sayıyorsun nabzını?”

“Buradaki doktorlara da hemşirelere de güvenmiyorum! Tansiyonunu düşürdük, dediler ama düşmedi. Ben bilmez miyim kendimi?” Avcunu başının üzerine koyuyor. “Burada yanma var, yanıyor sanki içerisi. Başka bir hastaneye gidelim.”

“Saçmalıyorsun ama baba! O kadar tahlil yapıldı, her şeyine baktılar… Hazırlık yapıldı… Bir iki güne ameliyat… Nerden çıkarıyorsun başka hastaneyi!” Cemil ne olacaksa bir an önce olsun istiyor; babasıysa bekleyişi, acıyı, hayatı uzatmaya çalışıyor. “Hem tansiyon ile nabzın ne ilgisi var baba?” İlgisi var işte! Ölüm akla düşünce her şeyin her şeyle ilgisi oluyor, bağlantılar kuruluyor ve korkunun kirli ampulü pır pır yanıyor.

Cemil, kaloriferin üzerinde duran pembe kartondan dosyayı alıp inceliyor. Pembe tuhaf ama bu hastane odasında bütün renkler tuhaf: Münasebetsiz kahkahalara benziyorlar.

“Daha yarım saat önce ölçmüşler tansiyonunu. On dört, dokuz.” Sayılar iyi, Cemil sayıları tuhaf bulmuyor, hatta seviyor. Daha yumuşak, yatıştırıcı bir sesle konuşmaya başlıyor. Şaka bile yapıyor: “Genç kız tansiyonu baba!”

Babası zoraki gülümsüyor. Kollarını iki yanına bırakıyor, başını öne eğiyor. Artık hiçbir şeye gücü yok, oysa onun kaba gücünü evin iyice sıkılmış musluklarında hissetmeye alışmıştı Cemil.

Komodinin üzerindeki paketten bir peçete alıp babasının alnını siliyor. Başını okşuyor. Seyrelmiş kır saçına hafifçe üflüyor. Kulaklarını tutuyor, kulakları biraz büyümüş gibi geliyor ona; büyümüş ve sarkmış. Emekli bir tarih öğretmeninin büyük, sarkık kulakları. Geniş alnındaki lekeler epey artmış. Gözlüklerinin ardında gözkapakları kızarık, sağlıksız görünüyor ve babasının yoluk kirpikleri Cemil’i birden acayip kederlendiriyor çünkü keder hep en olmadık yere gizlenir.

Cemil ağlamaklı oluyor; dönüp pencereden dışarı bakıyor. Ama mart rüzgârının hizaya soktuğu alçak bulutlardan ve birbirinin benzeri büyük, geniş hastane binalarından başka bir şey görünmüyor. Yer gök hastane. Pencereler kendi kendilerini kopyalayarak çoğalıyor, her yere yayılıyor. Cemil gözlerini ovuşturuyor. Pencereler hâlâ oradalar. Pek çoğundan dışarı naylon torbalar içinde yiyecekler sarkıtılmış.

Pervazlarda süt şişeleri, yoğurt kapları.

“Utanıyor musun?” diye soruyor babası.

Cemil kekeliyor: “Ne-neden?”

Babası cevap vermiyor; Cemil de ısrar etmiyor. Baba oğul başları önde. Acıklı bir soyaçekim tablosu. Hava kararıyor, onları böyle buraya mıhlayan her neyse gitgide görünmez oluyor. Bu sessizliğin ve kıpırtısızlığın içinde Cemil kendisinin de babası kadar ölüme yakın olduğunu düşünüyor. İkisi de ölecek. Evet, yolun sonunda iki adam, şiirin bile fayda etmediği çünkü şiir çaredir bir bakıma ölüme, özellikle de son dize ve her şeye çengel atan kafiye.

“Şimdi şu kapı açılsa, içeri güzel bir kadın girse…” diyor babası.

Cemil şaşkın kapıya bakıyor, sedyenin girebilmesi için geniş tutulmuş, rahat açılan bir kapı.

“Şen şakrak, güzel bir kadın.”

Odaya, elinde yeni geliştirilmiş mükemmel ilaçlarla dünyanın en iyi hekiminin değil de güzel bir kadının girmesini istiyor. Üstelik bunu öyle doğal öyle sakin bir biçimde dile getiriyor ki, Cemil onu anlıyor: İnfazdan hemen önce babasının affedildiğini bildiren belgeyi ulaştıracak olan o güzel kadın, şu kapıdan içeri girecek, küçük adımlarla yaklaşacak, belgeyi vermek için eğildiğinde memeleri görünecek (İşte şimdi nabzını say baba!) ve her şey değişecek. Babası bunu istiyor.

Kadınlardan ne çok şey istiyoruz, diye düşünüyor Cemil.

Bizi affetsinler, bize memelerini göstersinler ve ölümsüzlük versinler.

Babası bir şey söylemiyor, yirmi iki yıl önce öldü ve canlılara özgü rasyonelliği çoktan yitirdi. Artık ne zaman isterse o zaman söze karışıyor, o zaman ortaya çıkıyor. Bu da ölülerde sık gözlenen bir tutum.

Mucize, diyor Cemil kendi kendine, evin ihtiyar kedisidir ama pekâlâ hastane odasının kapısını açıp içeri giren güzel bir kadın da olabilir!

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yerli)
  • Kitap AdıSinek Isırıklarının Müellifi
  • Sayfa Sayısı166
  • YazarBarış Bıçakçı
  • ISBN9789750509636
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • Yayıneviİletişim Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin ~ Barış BıçakçıDünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

    Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

    Barış Bıçakçı

    “Niyetim, kitaplardan, filmlerden değil, doğrudan insanlardan öğrendiklerimi derleyip toplamak. (…) Hoş, kitaplardan ve filmlerden öğrendiklerim olmasa insanlardan da pek bir şey öğrenemezdim!” Şahsi bir...

  2. Veciz Sözler ~ Barış BıçakçıVeciz Sözler

    Veciz Sözler

    Barış Bıçakçı

    Başka ne vardı hayatta? Daha güzel ne vardı? Gecenin bir yarısı tren ıpıssız, karanlık bir yerde durduğunda, Hasan da Sulhi de anlamıştı: Bu dünyada,...

  3. Aramızdaki En Kısa Mesafe ~ Barış BıçakçıAramızdaki En Kısa Mesafe

    Aramızdaki En Kısa Mesafe

    Barış Bıçakçı

    Onlara baktım, kardeşlerime. Ellerine, yüzlerine. Yoktan yere bir uzaklık, bir engel aramızda. Birbirimize, birlikte yaşadığımız onca şeyi aşıp yaklaşamayacakmışız gibi; ama öyle de yakınız...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Unutursun ~ İclal AydınUnutursun

    Unutursun

    İclal Aydın

    Bütün hayatlar birbirine çıkar. Büyük bir şehrin kimi sahile kimi yokuşa çıkan yolları gibidir ömürler. Bizi birbirimize düğümleyen yollar, derken tam da bunu söyler...

  2. Eylül ~ Mehmet RaufEylül

    Eylül

    Mehmet Rauf

    “Bence Eylül, tek başına, bir yazarın ismini edebiyat tarihine silinemeyecek şekilde nakşetmek için kâfidir.”Halid Ziya UşaklıgilFakat her şey boş değil mi? Ne olsa, ne...

  3. Perisiz Köşk ~ Yaprak ÖzPerisiz Köşk

    Perisiz Köşk

    Yaprak Öz

    Polisiye romanlara düşkün Alatan, usta bir terzi, dört dörtlük bir ev kadını, tatlı bir komşu, iyi bir dost ve eğlenceli bir anneannedir. En büyük...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur