Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Emanet Gölgeler Defteri
Emanet Gölgeler Defteri

Emanet Gölgeler Defteri

Ethem Baran

“Benim yazmak istediklerim değildi yazdıklarım… Yazarsam, bir büyünün içinde olacaktım. Ama bu büyü benim yazdıklarımın üzerinde mi dolaşacaktı tütsü tütsü, yoksa zaten büyü içinde yüzen…

“Benim yazmak istediklerim değildi yazdıklarım… Yazarsam, bir büyünün içinde olacaktım.

Ama bu büyü benim yazdıklarımın üzerinde mi dolaşacaktı tütsü tütsü, yoksa zaten büyü içinde yüzen biraz da sisli bir güzelliği sayfaların üzerinde konuk ederken ben mi onun içinde  kaybolacaktım, bilmiyordum. Gerçeği hayale çevirmek miydi derdim, hayalin büyüsünü gerçeğin içinde aramak mıydı? Bildiğim, bunun düşüncesi bile güzeldi. Yazarsam, bahara dokunmuş olacaktım, avucumda olacaktı bütün çiçekler, kokular, yağmurlar. Gerçeğinden daha güzel olacaktı hatta.”

Çocukluk kahramanları, Cüneyt Arkın, Kara Pençe, gergef işleyen güzel kız, uzak evler, saksılar, danteller, otobüs garajları, solmuş posterler, karınca duaları, kuş uçuran sinema bekleyen ergenler, Sevdiye, Kayaş’ın gecekonduları sağlı sollu, “Anarşist olmasın bu çocuklar”, İspanyol paçalı şehirliler, davetsiz misafirler, sobanın yanındaki romanlar, yoksul ağaçlar, dik yollar, çarpık çatılar, Congulus, Mamak Sıkıyönetim Komutanlığı…

Ethem Baran, 12 Eylül arifesinde, taşradan büyük şehre okumaya gelmiş bir delikanlının hikâyesini anlatıyor.Emanet Gölgeler Defteri, yalpalayan, rüyasını arayan genç bir yazarın
buruk ve hüzünlü dünyasını resmediyor.

Yarım saatlik ihtiyaç molasını tamamlayan otobüs tısırdayıp yaylanarak gidince, onun yerini dolduran mahallesine ve kayısı ağaçlarının arkasına gizlenen evlerine baktı. Onca çatı, baca, duvar, pencere kalabalığının arasından yarım yamalak da olsa görünüyordu garibim. İşte yine olduğu yerde bırakıp onu, uykuya dalmış bir çocuktan sessizce kaçar gibi gidiyordu.
Yaklaşık on beş dakika önce mola veren bir otobüs daha vardı lokantanın önünde. Az önce gidende yer bulamamış- ti; bununla Ankara’ya kadar gidip oradan bir başka otobüsle devam edecekti.
Oturduğu yerden mahallenin yarısı görünüyordu; otobüsün arkasında kalan diğer yarısını, resim dersinde, sayfanın tamamını kullanmak zorunda bırakılan bir öğrencinin sıkıntısıyla, ağzında ya da kafasının herhangi bir yerinde gizli bir kalem varmış da onunla çiziyormuş gibi, kafasını hafiften sağa sola yatırıp dudaklarını oynatarak tamamlamaya çalışıyordu.
“Çayını tazeleyeyim mi ağbi?”

Gözlerini, kışlaya doğru yorgun argin tırmanırken yığılıp kalmış ve bir daha ayağa kalkmaktan ümidini kesmiş zavallı mahallesinden alarak tepesinde dikilen garsona, ona bir sokak, bir ev, bir aile uydurmaya çalışır gibi baktı. Artık tanıyamıyordu burada çalışanları. Oysa bir zamanlar, en çok da geceleri, uykulu, tedirgin, bıkkın yolcuların, belleklerinde hiç- bir zaman yer etmeyecek bu kasvetli, yaz kış soğuk çay salonuna, yolculuğun bir parçasıymış, dahası yol buradan geçiyormuş gibi uğradıktan, arkalarında, hemencecik silinen höpürtülü kaşık sesleri, aceleci sigara dumanları ve tuhaf bir beyhudelik duygusu bıraktıktan sonra, üst üste binerek iyi- ce karışan anonsların içinde kaybolup gidişlerini izlerlerdi.

Şehrin yirmi dört saat açık tek yeri, bu yol üstü dinlenme tesisi denilen, ama o ve arkadaşlarının Kel Osman’ın Kent Lokantası dedikleri yerdi. “Restaurant” yazısını da yeni yapıldığında ilk kez burada görmüş, başlarda bir anlam veremedikleri bu yerin doğuya gidip gelen otobüslerin uğrak yeri olduğunu öğrenince de Kent Lokantası deyip kendilerinden bir parça haline getirmişlerdi. Burası, kahveler kapandıktan sonra gidecek yeri olmayanların, babasıyla kavga edip evden çıkanların ya da eve gitmek istemeyenlerin de ugrak yeriydi elbette. Garsonu veya ocakçısı, otobüslerden inen kızlara ilişkin boş hayaller kurmayı ve hiçbir aracın uğramadığı geç saatlere kadar boş midelere acımış çayları indirerek oturmayı alışkanlık edinmiş arkadaşlarından biri olur. du genellikle. Bir bakardı, onlarla masada oturup onca ışığın aydınlatamadığı karanlık camların ötesini görmeye çalışan arkadaşlarından biri garson suretinde ortalıkta dolanırken, ondan önceki garson, masalarında oturmuş, onun bıraktığı yerden karanlığı didikliyor. Kel Osman öldükten sonra kumarbaz oğullarınca başkasına, ondan da başkalarına devre- dilen bu tesis, yıllarca, Ankara’ya gidiş gelişlerinde onu yolcu eden ve karşılayan yer olmuştu aynı zamanda.

Kimin kardeşi olduğunu sorsa çocuğa, ağbisini tanır mıydı?
“Sağ ol,” diyor, “borcum?”
Çay bir şeye benzemiyordu. Böyle yerlerde çayın nasıl olduğunu bile bile yine de içerdi mecburmuş gibi. Garsonun verdiği para üstünü aldı. Bir eli parayı pantolon cebine koyarken, gömlek cebinden sigara çıkardı diğer eli. Otobüs hareket edene kadar bir sigara daha içerim nasılsa diye düşünürken ütüsüz kumaş pantolonu, beyaz gömleğiyle şoförlük hevesini belli eden kısa boylu muavini gördü. Bir kasa su getiriyordu şişeleri şıngırdatarak. Kısa boyuna yakışan ustaca ve hızlı hareketlerle arka kapının yanındaki dolaba şişeleri yerleştirişini izledi. Beni görsün de unutmasın, yerimi baskasına satmasın diye o tarafa doğru yürüdü. Gerçi otobüste ona ayrılmış bir koltuk yoktu; tamam yer var, diye umursamazca, gözüne kaçan sigara dumanını dağıtırcasına bakmış- u yapması gereken bütün işleri karşısındakine yüklemiş gibi onu suçlayan gözleriyle muavin, ama biri daha yer soracak olursa ondan intikamını almayacağının garantisi yoktu.

Yanına vardığında onu görmezden geldi tahmin ettiği gibi, o küçücük dolabın içinde koymadığı bir şeyi yine de arı- yormuşcasına elleri ve gözleriyle şişelerin arasına dalmıştı da umursamazlığın yavaşlığında kaybolmuştu sanki. O, otobüsün basamağında olduğu halde dolabın içinde kaybolunca Yağız da kafasını çevirip çamlığa baktı. Her baktığında ona başka bir yüzünü gösteren ve bunun gururuyla güzelleşen çamlığa. Mahallenin arkasına, görünmeyeceğini sanarak guya saklanmış, yemyeşil bir çam kokusunun içinde kozalak kozalak yuvarlanan bir oyuna çağırıyordu çocuklanı. Onları da işte böyle çağırırdı; evinden kaçmış da sokağın bütün çocuklarını oyuna bekleyen ele avuca sığmaz bir arkadaşlarıymış gibi, tepenin ardında beklerdi.

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Yarım ~ Ethem BaranYarım

    Yarım

    Ethem Baran

    “Geldin, burayı gördün. ‘Yazmalıyım,’ dedin kendi kendine. Burada kaybolmamak, belleğindekileri yitirmemek, sahip olduklarını sımsıkı tutarak onlara yeniden sahip olmak için yazmalıydın.” Cezaevinden farksız bir...

  2. Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor ~ Ethem BaranGüzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor

    Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor

    Ethem Baran

    “Hayat bir oyunmuş, hep öyle diyorlar ya. Oyun içinde oyun oynamak… yaptığımız bu. Herkes kendince, hayatta kalabilmek için gerekli silahları bulmuş ya da onlara...

  3. Unuttuğum Bütün Akşamlar ~ Ethem BaranUnuttuğum Bütün Akşamlar

    Unuttuğum Bütün Akşamlar

    Ethem Baran

    Oğlan, kızın yolunu bekliyordu pencerenin önünde. Kız, susuz toprakların hiç tanımadığı, alışınca da vazgeçemediği bir su gibi akarak geliyor; pencereye, gün boyu beklenmiş bir...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Ex-libris ya da Pertev Efendi’nin Olağanüstü Yolculuğu ~ Can OrhunEx-libris ya da Pertev Efendi’nin Olağanüstü Yolculuğu

    Ex-libris ya da Pertev Efendi’nin Olağanüstü Yolculuğu

    Can Orhun

    “Kitaplar okuyanın zihnindeki ve hayal gücündeki denizlerde yüzerler. O deniz ne kadar büyükse kitabın erişeceği ufka giden yol da o kadar uzun olur. Ama...

  2. Alev Dudaklı Kadın ~ Suat DervişAlev Dudaklı Kadın

    Alev Dudaklı Kadın

    Suat Derviş

    “Onu sevmek… Hayır, onu sevmemişti. Onun kolları ara­sında bulunduğu müddetçe onu sevmediğini, sevmeyeceğini anlamış, fakat ne zaman o istese onun kolları arasında bulun­maya mahkûm...

  3. Krallar Ve Soytarıları / Hepimiz Gökyüzü Olmak İstedik 2 ~ N. G. KabalKrallar Ve Soytarıları  / Hepimiz Gökyüzü Olmak İstedik 2

    Krallar Ve Soytarıları / Hepimiz Gökyüzü Olmak İstedik 2

    N. G. Kabal

    Korku seni güçlü kılacak! Tanrıçaların fısıltısı ile taşların peşine düşen Nova kolyesini geri almak için Ateş Lordu’na tuzak kurarak Ateş Krallığı’na gider. Su Krallığı’nın yükselişinden...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur