Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir’den yardım istemiş.
“Kibir, lütfen bana yardım et!”
Kibir, “Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin.” diye cevap vermiş.
Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: “Üzüntü, seninle geleyim?”
Üzüntü,
“Of, Aşk. O kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.”
Yaptığı radyo programlarıyla büyük bir dinleyici kitlesini kendisine hayran bırakan Geveze yepyeni kitabı Sonsuz’la okuyucularla buluşuyor. Yine hayatın her deminden ve her renginden hikayelerle sizi büyülüyor.
Yıllar önce biraz çekingen biraz meraklı bir çocuk yaşarmış büyükadada. En büyük merak radyo imiş bu küçük çocuğun. Günlerden birgün bir radyo vericisi yapmış ve sesini kaydettiği Philips teypten kendi yaptığı radyo vericisiyle yayın yapmaya başlamış yaz tatilinde.
Aradan zaman geçmiş, bu çocuk büyümüş ve gerçekten kapısında genç radyo yazan stüdyonun içinde yayın yaparken bulmuş kendini…
O günden bugüne tam yirmi yıl geçti, dile kolay yirmi yıl… her sabah saat 5.30’da yayına kalkarken Allah a şükrediyorum. Sizlere her sabah ulaşmamı sağladığı için ve her teşekkür telefonunda sizlere olan minnet duygum bir kez daha artıyoiyi ki varsınız…
İyi ki bunca yıldır beni dinlediniz.
Ve benim sonsuza kadar kalacak bu kitabı hazırlamama vesile oldunuz.
Sizi çokkkk seviyorumm.
Derin, Berke ve Julal’e…
İLK KARAR
Adamın biri, bilge bir kral olmakla ün salmış olan kralın yanına gider. Krala sorar:
“Efendim, söyleyin bana hayatta özgürlük var mıdır?” Kral, “Elbette…” der. “Kaç bacağın var senin?”
Adam soruya şaşırarak, “İki efendim.” der.
Kral, “Pekala, tek bacağının üstünde durabilir misin?” “Tabii ki..diye cevap verir adam.
“O halde, hangi bacağın üstünde duracağına karar ver.” Adam biraz düşünür ve sol bacağı üstünde durmaya karar verir.
“Tamam.” der.
Kral, “Şimdi de öteki bacağını kaldır.”
Adam şaşırır.
“Bu imkansız kralım.” der. “Gördün mü?” der kral, “Özgürlük budur. Sadece ilk kararı almakta özgürsün. Ondan sonrasında değil.”
KARŞILIKSIZ İYİLİK
İskoçya’da yoksul mu yoksul bir çift yaşardı. Fleming’di adı. Günlerden bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Hemen sesin geldiği yere koştu. Bir de baktı ki, beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp duruyor. Çocukcağız bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftçi, çocuğu bataklıktan çıkardı ve acili bir ölümden kurtardı. Ertesi gün Fleming’in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristokratındı.
Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini. “Oğlumu kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum.” dedi.
Yoksul ve onurlu Fleming, “Kabul edemem!” diyerek ödülü geri çevirdi. Tam bu sırada kapıdan çiftçinin küçük oğlu göründü.
“Bu senin oğlun mu?” diye sordu aristokrat. Çiftçi gururla, “Evet!” dedi. Aristokrat devam etti: “Gel seninle bir anlaşma yapalım. Oğlunu bana ver, iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer karakteri babasına benziyorsa ileride gurur duyacağın bir kişi olur.”
Bu konuşmalar sonunda Fleming’in oğlu aristokratın desteğinde eğitim gördü. Aradan yıllar geçti. Çiftçi Fleming’in oğlu Londra daki St. Mari’s Hospital Tıp Fakültesi’nden mezun oldu ve tüm dünyaya adını penisilini bulan Sir Alexander Fleming olarak duyurdu. Bir süre soma aristokratın oğlu zatürreye yakalandı. Onu ne mi kurtardı?
Penisilin!
Aristokratın adı: Lord Randolp Churchill.
Oğlunun adı: Sir Winston Churchill.
Kurtaran Doktor: Çiftçinin oğlu Sir Alexander Fleming. Paraya gereksiniminiz yokmuş gibi çalışın.
Hiç acı çekmemiş gibi sevin.
Hiçbir şey beklemeden verin.
Karşılığı nasıl olsa gelecektir.
HAMAL KISSASI
Yolların dahi olmadığı eski zamanlardı. Demek ki fakirdi bizim gibi çoğunluk, bu nedenle taşınacak yüklere talip olacak hamallar bulmak zor olmuyordu.
Yanımdaki hamalla yola çıktık. İhtiyardı. Kendinden büyük bir yük almıştı. Benim sırtımda ise birkaç bavul vardı sadece, onunkinin çeyreği kadar.
Diyordum ki içimden, “Çok gitmeden kıvrılırsa titreyen bacakları, yüklenirim sırtındaki yükün yarısın..Nitekim çok geçmeden dedi ki:
“Mola vakti. Gel biraz dinlenelim…”
“Ne molası?..” dedim ona hayretle. “Ben daha terlemedim!” Sözüme aldırmadı. Durdu, çöktü.
Salarken yükünün ipini, “Sen de dinlen hadi.” dedi. Benim canım sıkılmıştı bu işe.
Genç olduğumu, ondan kuvvetli olduğumu, bunun gibi bir bunakla yola çıkmamın ne büyük hata olduğunu düşünüyordum. O ihtiyar, bir bacağını azıcık uzatmış halde sessizce dinleniyorken, ben huzursuz bir şekilde ayakta dolanıyordum.
Bir saat kadar sonra yine durdu, oturdu, dinlendi. Ben kızgınlıkla dolandım etrafında… Yükünü indirip, “Sen de dinlen, demesine aldırmadım, ona daha çok kızdım…
Sonra yine durdu. Bana da “dinlenmemi” söyledi yine ama dinlenmedim. Yarım saat sonra “Dinlenelim mi?” diye sordu, aksi aksi başımı salladım…
Kaçıncı molasıydı hatırlamıyorum, birden bire dizlerimin bağı çözüldü. Kafamın içinde uçuşan kara kara sinekler sustu, çöküp kaldım. Kayış kolumdan çıktı, sırtımdaki bavullar kaydı.
Ne kadar zaman geçtiğini fark etmedim. Uyumuştum da uyandım mı, yoksa bayılmıştım da ayıldım mı anlamadım… Baktım kendi kocaman yükünün üzerine benim bavullarımı da bağlamıştı. Küçük tasına birazcık su koyup dudağıma dayadı, içtim. Sonra koluma girerek, “Hadi kalk,” dedi, “bana yaslan. Ağır ağır gider ve bir süre sonra gene dinleniriz.” Dediğini yaptım. Omzundan güç aldım, ama asıl anlattıkları iyi geldi bana.
“Ben yılların hamalıyım. Nice pehlivan yapılı adamlar gördüm. Çoğu, dinlenmek istemediklerinden yükleriyle birlikte kendilerini de toprağa serdi sonunda. Yolda gördüğümüz saçılmış kuru kemiklerin çoğu, anlattığım bu insanlara ait… Halbuki bir yükü ‘taşımak’ bizim işimiz, altında ezilmek’ değil!.. Unutma ki bir yük, taşıdıkça ağırlaşır. Dinlenerek sen yükünü hafifletiyorsun! Belki günün birinde hamallığın şekli değişir. Belki o günleri ben göremem. Ama sen kavuşursan o zamanlara, aman ha, kafanın içinde de sakın yük taşıma… Akşamları bırak ve hafifle… Sabah dinlenmiş olarak yeniden tekrar taşırsın yükünü. Bizim işimiz, bugünü yarına taşımak, bugünün altında yok olmak değil.
Çünkü yarınlarda bizi bekleyenler var, taşıdıklarımızı bekleyenler…”
KİMSEYİ KÜÇÜMSEMEYİN
Bir berberde iş adamı tıraş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir.
Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler.
Berber iş adamının kulağına fısıldar, “Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi…”
Berber çocuğa seslenir:
“Evlat, buraya gel!”
Çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar.
Berber iş adamının kulağına sessizce, “Bak şimdi…” diye fısıldar ve bir elinde beş, diğer elinde iki yüzlük bir banknot göstererek çocuğa sorar:
“Hangisini istiyorsan alabilirsin.”
Çocuk dalgın dalgın bir beş, bir de iki yüzlüğe bakar ve sonunda beşlik banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır. Berber iş adamına döner ve gülerek, “Gördün mü? Sana söylemiştim.” der.
İş adamı tıraş bitince sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan o çocuğu görür. Yanına giderek, neden iki yüzlük değil de. beşlik banknotu aldığını sorar. Çocuk hiç de aptalca olmayan bir gülümsemeyle yanıt verir: “Eğer beşliği değil, iki yüzlüğü alırsam oyun biter!”
DUYGU ADASI…
Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış. Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dâhil.
Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.
Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş. Aşk, “Zenginlik, beni de yanına alır mısın?” diye sormuş.
Zenginlik, “Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok.” demiş.
Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir’den yardım istemiş. “Kibir, lütfen bana yardım et!”
Kibir, “Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin.” diye cevap vermiş.
Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: “Üzüntü, seninle geleyim?”
Üzüntü, “Of, Aşk. O kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.”
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Peruk Gibi Hüzünlü ~ Yalçın Tosun
Peruk Gibi Hüzünlü
Yalçın Tosun
Dostluk, arkadaşlık, sevgi, tutku, bağlılık ve keder… Bu duygular arasında mekik dokuyan, gönül kırıklıklarını ustalıklı bir sevecenlikle onarmaya çalışan bir kitap, Peruk Gibi Hüzünlü....
- Hanımların Dikkatine ~ Seray Şahiner
Hanımların Dikkatine
Seray Şahiner
Hanımların Dikkatine'de aynı günde geçen dokuz öykü yer alıyor. Filmlerden öğrenilen aşk, masallardan kurgulanan gelecek; reklam kampanyalarının sunduğu ilişki modelleri, pozitif düşünce kitaplarının aktardığı iyimserlik; sağlık formlarının sorguladığı cinsellik; banka müşteri hizmetlerinin belirlediği "memnuniyet" kriterleri, GSM operatörlerinin modellediği "iletişim"den kotardıklarıyla kendilerine bir hayat biçmeye çalışan kadınlar... Tüm sesleri, tüm renkleriyle; içeriden ve dışarıdan.
- Kendine Ait Bir Oda Bir Salon ~ Okşan Mağara
Kendine Ait Bir Oda Bir Salon
Okşan Mağara
“Delirdiğimi düşünüyorlar. Ben de öyle düşünüyorum. Benim onlardan farklı düşündüğüm kısım şu; delirmiş olmam saçmaladığım anlamına gelmiyor. Boyut değiştirdim, bunun kabul görmüş adı da...