Diriliğimizi nasıl yok edeceğimizi, duyarlılığımızı nasıl köreltebileceğimizi o kadar mükemmel öğreniyoruz ki, varolmaktan öte bir yokolmak kaygısı sarıyor ruhumuzu. İlk olarak 1994’te yılında basılan, daha sonra yasaklanmasına rağmen defalarca yeni baskısı yapılan 666, 2019 Temmuz’unda aramızdan ayrılan küçük İskender’in yaratıcılığını özgürce sergilediği bir metin-şiir. Alayın, şehvetin, alacakaranlığın, isyanın içinden yazılan, hayat kurtarmak için kötünün dilini konuşan, iyiye ulaşmak için de şeytana kulak veren bu benzersiz ve alabildiğine cesur metin nihayet yeni okurlarıyla buluşuyor.
İçindekiler
Bu Yazıya Bir Ad Bulmak Hakikaten Çok Zor Oldu …………………13
one (i can’t remember anything) ………………………………………….18
winterland konseri, san francisco 14 ocak 1978 ……………………….21
lord byron’dan yunan mesihe mektup ……………………………………23
annem mrs. hitchcook …………………………………………………………25
picture show ……………………………………………………………………..28
psikopat ……………………………………………………………………………30
stay (faraway, so close!) ……………………………………………………….34
boris vian adında bir adam için blues 2 …………………………………..36
watch your step ………………………………………………………………….40
puzzles in pyre …………………………………………………………………..42
april …………………………………………………………………………………49
made of stone …………………………………………………………………….51
knockin’ on heaven’s door ……………………………………………………54
güney kutbunu ziyaretin faydaları üzerine bir yazı …………………..56
sleeping pills ………………………………………………………………………64
sebastian ……………………………………………………………………………66
pinokyo! sen artık öl! …………………………………………………………..70
balkondan aşağı bakma peyzajı ……………………………………………..75
night vision ……………………………………………………………………….80
bring a gun ………………………………………………………………………..84
stili lovin’ you ……………………………………………………………………86
beyaz leblebiler ………………………………………………………………….91
the logical song ………………………………………………………………….93
learning to fly …………………………………………………………………….95
blues power ……………………………………………………………………….97
runaway train …………………………………………………………………..100
don’t you cry tonight ………………………………………………………..103
doğal iki ………………………………………………………………………….104
living in another world ………………………………………………………109
i hate myself and i want to die ……………………………………………110
sounds like a melody ………………………………………………………..113
jungle love ……………………………………………………………………….115
the sea still sings ……………………………………………………………….117
tears in the rain ………………………………………………………………..124
very ape ………………………………………………………………………….128
evensong …………………………………………………………………………130
s ikinci dünya savaşı ………………………………………………………….132
ay kumsal sırası ………………………………………………………………..140
tanrıların arabalarının balans ayarı ……………………………………….149
katil kedi, ölümle silahlı mücadeleye girdi …………………………….151
pembe zippo ……………………………………………………………………158
dead can dance …………………………………………………………………168
relight my fire ………………………………………………………………….172
kaza yerine kadar uyuyuş …………………………………………………..176
Tanrı, elbette vardır,
beni daha dün aradı;
ama tabii biri telefonda
sesini çok iyi taklit
ederek benimle
dalga geçmediyse…
Bu Yazıya Bir Ad Bulmak
Hakikaten Çok Zor Oldu
Merhaba arka bahçenin haylaz ve ahlaksız çocukları! Aşk misafiri olarak hoşgeldiniz. Ne o? Eliniz boş mu geldiniz?! İnsan, gelirken biraz yalnızlık, biraz çılgınlık, biraz da yaşadığı kenti alır yanına! Ruhsal organlarını alır, cinsel organlarını alır. Böyle mi sözleşmiştik?! Böyle mi tanımlamıştık egoizmi, orgazmı? Pes doğrusu. Biz kendimizi yasadışı, yasakdışı, oldukça hüzünlü ve matrak, oldukça bol mahsüllü ve kıvrak hissetmiyor muyduk yoksa? Diş doktorumu tanır mısınız? Onunla olan randevularıma siz gider misiniz? Beni boş vakitlerinizde koynunuzda uyutur musunuz? Rüyalarınızda beni görmeyi göze alabilir misiniz? Olacak şey değil. Tebrik ederim. Bravo! Bakınız, Lağım Faresi, mazgal aralığından uzatıp kafasını, şöyle seslendi:
— Hey! Marlon Brando’nun gençliğini getirin bana! Bana Madonna’nın kellesini getirin! Güzel bir başlangıç yapın bana. Benim ıslak, kirli tüylerimi tarayarak tüketin gecenizi. Ben, gecelerinizin yakın akrabasıyım. Ben, aralık kalmış kapısıyım kalbinizin. Parmak uçlarımdaki cehennem ateşi, kasıklarınızdaki meşaleyi tutuştursun. Bedeninizde olimpiyat düzenleyeceğim. Orada yüzeceğim, koşacağım, zıplayacağım, yüksek atlayacağım. Bedeninizde madalyalar kazanacağım. Hüzünde namım yürüyecek.
Farkında mısınız; herkes birilerine benzetiyor beni. Etrafta benzerlerim dolaşıyor. Kimileriyse kendilerine benzetiyorlar beni. onlarla dağlara çıkmış, vadilere inmişiz. Aynı sirkte trapez üstadıymışız meğerse. Ben sallanıp sallanıp salmışım bedenimi… onlar uzatmamışlar ellerini; aşağıya düşmüşüm! Düştüğüm yerde laf imha etmiş beni. Yaşlandığımı saptar saptamaz, tersyüz etmişim derimi. İçim dışıma çıkmış. Sonra içeri girememiş, dışarıda kalmış! Sağlıklı bir cumartesi çocuğu olarak, pazar günleri evde pijamayla dolaşmayı reddetmişim. Kirvem Tom Waits, hallarımı böyle yazmış! Napolyon, bir an durup düşünüp kafasını kaşımış! Mickey Mouse’un kıçı kaşınmış! Bukowski’nin çükü kaşınmış. Herkesin, her şeyin bir tarafı kaşınmış. Hatırlarsanız, beni bir vakitler Berlin Duvarı önünde, yağmur altında, yeryüzü kenarında, gökyüzü üstünde bir manga asker kurşuna da dizmişti. Kurşunlar, beynimde yer etmişti. Bir yerlere yalnız gidemiyordum. Kalbimde vesvese vardı. Kalem Suresi’nin 51. ayeti hiçbir işe yaramamıştı. Ben Elton John’la mutluydum. U2 neyime yetmiyordu! Gel de sinirden verme! Hayır, benim ibneliğim ne genetik ne de kişilik bölünmesinden! Benim ibneliğim, sinirden sinirden!.. Herkesin hayata yönelik arzuları, istekleri, beklentileri ve kokan ayakları olmalıdır. Ben de Lağım Faresi’nin yirmi ricasını size postalıyorum. Postacı, kapıyı kaç kere çalarsa çalsın, fantezilerinizde silueti bir nebze mutlaka olsun. Lütfen postacılara da mektup yazın, telgraf çekin. Bundan utanmayın! İşte, Lağım Faresi’nin yirmi ricası:
1. Adamın testisi döl yolunda çatlarmış. Çatlamasın.
2. İnsanlar çevrelerini genişletirken yarıçaplarını da artırsın.
3. Yoğurdu üfleyerek yiyin, ama ayran içerken gaz çıkartmayın.
4. Bir gün bir belediye otobüsüne binip bilmediğiniz bir semte gidin. Orada gazoz için. Gazozunuzdan prezervatif çıkarsa şaşırmayın. Kullanırken gazoz şişesiyle prezervatifi karıştırmayın.
5. Nelere karşı koymadığınız, koyamadığınız (yemediği) için suçlusunuz. Bunları bir bir sıralarken hangi renge giriyorsunuz? Bana bildirin. Helamı o renge boyatacağım.
6. Gururunuzu iki paralık eden sevgilinize kızmayın ve sevginize sahip çıkarak onu hemen terk edin. Çünkü ona duyduğunuz sevgi, bir duygu biçimi olarak size ait. Sevgi duyabildiğiniz, hatta onun gibi bir domuza bile sevgi besleyebildiğiniz için kendinize saygı duyun!
7. Vücudunuzu hiçbir tehlikeden sakınmayın. Onun yalnızca bir et yığını olduğunu unutmayın. Ama ruhunuzun önünde reverans yapın. Ruhunuzun önünde şapka çıkartın.
8. Juliet, Romeo’ya bir kere olsun vermedi mi? Düşünün.
9. Edip Cansever’in şu mısrasını düstur kabul edin: ‘Kimse kimsenin olmasın!’
10. Nerede bir sokak kedisi görürseniz küçük İskender’i hatırlayın!
11. Gittiğiniz eğlence yerinde ya da lokantada yanınıza yaklaşıp ‘ne alırdınız?’ diye soran garsona, ‘varsa ben bir tepki alayım’ yanıtını verip veriştirin.
12. Boşanırken alacağınız hazzı düşünerek derhal evlenin. Tek çocuğunuz varsa ve tek celsede bu iş bitecek gibiyse mahkemeye giderken yanınıza testere alın. Hayır, ayrıldığınızda ‘çocuk kime kalacak’ problemi yaşanmaz. Çocuğu ikiye bölerek paylaşırsınız.
13. Esrar içerek ailenizi rezil edeceğinize, sokaklarda tiner koklayarak toplumunuzu rezil ediniz.
14. 68 kuşağına değil, gökkuşağına inanın!
15. Çekici olana güvenmeyin. Adı üstünde: herifin çekiç’i var!
16. İstanbul’un Kurtuluşu her yıl kutlanıyor. Siz de İstanbul’un Beşiktaşı’nı, İstanbul’un Beyoğlu’sunu, İstanbul’un Beykoz’unu vs’sini kutlayın ve deyin ki: Kurtuluş yok! Şişli’ye devam!
17. Bir devlet büyüğüne ‘hıyar’ dediğiniz için hakkınızda dava açılırsa karşı koyun. Çünkü ‘hıyar’, Osmalıcada, ‘Bir işi yapıp yapmama konusundaki serbestlik ve hayır işleyen kimse’ anlamına geliyor.
18. Hayatınızın bir hayal ürünü olduğunu daima iddia edin.
19. Adınızı soran birine, ‘ailem koymayı unutmuş’ deyin.
20. Adamın biri doktora gitmiş. ‘Doktor bey’, demiş, ‘benim erken boşalma sorunum var.’ ‘Oh bu çok iyi’, demiş doktor, ‘benim de zaten fazla vaktim yoktu!..’
Gelelim alışveriş listenizde olması gerekenlere:
* Bir adet kırık kalp. Kırık olduğu için ucuza kapatın.
* Prezervatiflere su doldurup balon yapanların fantezilerini süsleyecek olan uçan balon tipi uçan prezervatiflerden birkaç adet. Kendinizi yatağa bağlamayı ihmal etmeyin.
* Tehlikeli ilişkilerinizi sizin yerinize yaşayacak bir adet dublör. * Bir adet televizyon kırıcı, bir adet aşk zanlısı, bir adet barok stili ahlak masası, bir adet âdet kanaması, kanamalı bir hasta için bir adet çift kanatlı, petek dokulu hijyenik bağ.
* Yukarıdaki yirminci maddenin o listede ne aradığını açıklayabilecek bir bilirkişi.
İnsanın eskiye bağlılığı, duygularla istiflenmiştir. Bir antikacı dükkânında, birtakım sıvılarınızın vücudunuzdan dışarı çıkmasına engel olamazsınız. Eski Türk filmlerine olan düşkünlüğünüzün altında faili meçhul değil, faili meşhur bir aşk acısı yatmaktadır. Hüznünüz, takvimini hiç aksatmaz. Eskiyen ilişkiler, ekşimez. Gitgide tazelenir. Uyuz olursunuz. Bunun tedavisi de yoktur. Afişe bir durumda kontrpiyede kalırsınız. Mutluluk çubuğunuz ne yazık ki kırılmıştır. Kovulmuşsunuzdur. Sizi kendi cazınızdan maymunlar cehennemine sürgün etmişlerdir. Talihiniz, yaver gittiği yerden azılı bir çavuş olarak dönmüştür. Apoletlerinizi söktüğünüzü belirtmeniz, sizi gıcır gıcır suçlara mahkûm kılar. Halen bir çakmak fabrikası sahibi olan Prometheus, çaldığı ateşi çok ucuza mı elden çıkartmıştır? Ateşe çalan gözlere, dudaklara hangi okyanus dökülmüş, onları söndürmüştür? Ah ne fena, bu defa elçinize zeval olmuştur. Salonda çok az seyirci olduğundan trajik gösteriniz son anda iptal edilir!
Kimliğim yok benim! Azılı bir yalnızım! Daha kaç yıl yaşayacağımı parmak hesabı bulmaya çalıştım ve komik duruma düştüm. Sırtımda asla tek başıma ulaşamayacağım bir yer kaşındı durdu hep. Duvarlara sürtündüm, sinemalara sürtündüm ve bu şehirde görkemli bir sürtüğe dönüştüm! Bu gece hanginiz kalçasını ödünç verebilir bana? Ona sırayla bir flavta bir piyano çalacağım. Bu gece hanginiz öldürebilir beni? Çırılçıplak soyunup dans edeceğim ve TAK! Tek kurşun! Bedenim, tek delikli bir elek olacak düşleriniz için! Siz, sevdalarınızı kasalarda saklıyorsunuz. Şafak vakti okula giden çocukkuşları, çocukbalıkları görmezden geliyorsunuz! Siz ağlamak için, inanın, çok geç kaldınız. Ellerinize bakın! Haydi hemen ellerinize bakın! Elleriniz mükemmel bir tangoya ne kadar da müsait! Ellerinizi güzel bir sevişmeye davet edebilirsiniz. Ben de odama çekilir, ayak parmaklarımı itinayla emerim. Aferin bana, çok güzel yazdım.
one (i can’t remember anything)
bir gül bir gülü dövecek mi?
kabul edilmemiş bir tebriktir söz konusu olan. herhangi bir bilgi çağında, kuşatılmış bir yeryüzünün bilinçaltına yerleşebilmekle koşuttur. şairin küstahlığı zehirse, ürkekliği panzehirdir. dönüp dolaşıp öldürüleceğimiz zemin, yeni insana kan kusturan aynı görüntüdür. görüntü: biri size bir şey uzatıyor. sakın almayın! o, bir mikrogiyotin!
bir gül, başka bir güle dönüşebilir mi?
menzilin dışındadır göz. orada ne olmaktadır? orada hangi cinayetler, hangi prensler ve hangi çıkışlar vardır? merdivenler kaç basamaktır? insanın maliyeti kaçadır? biriktirilen cinnet, orda başkalarına dökülebilir mi? geçici mi? kanıksanmış mı? iradedışı mı? esrar satılır mı? özgürlük serbest mi? tutsaklık yasak mı? merak ve hasret. bazı çocuklar orada ölü doğar mı?
bir gül, bir güle ‘kokma’ der mi?
ölümün peşinde bir hafiye tanırım. baktığında titretir, upuzun parmaklarına gemici düğümleri atmıştır. açtığı tekila falında bana demişti ki: “geriye söz geçirebilmen için, önce içinde kaç hava kabarcığı olduğunu bilmelisin.” kin tutmak, büyük erdem.
bir gül, bir güle gider mi?
kendimden daima kuşkulanmışım. ne şimdi. ne dün ne de yarın hangi yönde olursam olayım, hangi yüzüm haklı çıkarsa çıksın, bir ilgi odağı, bir misal kulvarı olamaz. olmamalı. tasvir bozulabilirse, kalitelidir. gerisi, uyum denen bozgundur. içi fırındır, herkes kendi ayakkabısını giymelidir. her şey kendi kokusundan sorumludur. listeler altüst mü? hayır? o halde, silahını ver.
bir gül, satılabilir mi?
fazla uyarıcı alıp da zehirlenip ölen padişahın adıyla anılan bir atın sırtında girdiğim bir menapoz kentinde, ölen delikanlılar vardı o zamanlar. kimlikleri yoktu. kimlikleri soğumuştu. kimlikleri morga kaldırılmıştı. ah siyah mürekkep damlamış oradaki kanımın üstüne!
bir gül, başka bir gülün elyazısı mıdır?
vakit, hakikaten bitmiş, öyle iktidar dili kullanılır mı hiç yarım hırs? paramparça kalp! paramparça kalbi dışarı fırlamış bir kentin narindir fakat elleri. işte oradaki periler ölürken özür diler. o gün, beyaz iskarpinleri vardı istanbul’un, bugün postal giyiyor; sevmem gerekmiyormuş savunmam gerekmiyormuş. bazı gözlerini yıpratmak istemiyorum. kuyusunda boğdurulan bir ip cambazıyım. bari ipimle assalardı beni. (hep tekrar et.)
bir gül, konuşmadan durabilir mi?
tek kişilik saklambaçta ebe mi olmak kolay, saklanan mı? söz vermiş olabilir miyiz? kısık mıydık acaba? ben asla, ben hak ettiklerini yaptım. ben aşağıladım. ben küçük düşürmek için elimden geleni ardıma koymadım. ben hava güzel olunca öleceğim. yalnızlığımı onaylattım. yalnızlığı kanıtlamaya çalışacağım. daha ne?
bir gül, alnını öptürür mü?
tutumsuzluk. harcamaların arttığı yerde sevda ile çöktüğümüz boran. adımı nereye versem. nereden bir ad alsam. bir sevgi elementiyim. bir aşk silahşoru. hep vurulup hep ölen. hep yerde kalan. hep vurulmayı ustaca beceren. becerdiği bu ölümü hep çerçeveletip şiirine kanırtan. matematiği sevebilmektir aslolan. gerisi?!. me(s)lek sırrı…
bir gül, sinema perdesi olabilir mi?
saçma. şairler sorgulanamaz. ancak, beğenmediğiniz şairi, özgün bir yöntemle öldürebilirsiniz. buna bir şey diyemem. o halde, silahını geri al.
winterland konseri, san francisco
14 ocak 1978
Selam Sid! Selam sana güzel orospu çocuğu!
Aslında niyetim yoktu ya, yine de bu mektup sana olabilir! Geceyi seversin diye düşündüm. Ne dersin?! Çöle götürüp bıraktığım karanlıkuğultu böcekleri, evimin dışduvarlarına süratle tırmanıyorlar mıdır? Parasızım. Özel bir kliniğe şişe şişe kanımı satarak geçinmeye çalışıyorum. Tabanlarım karıncalanıp uyuşana, çürüyene dek zıplıyorum bazen yalınayak. Alt kattaki komşu, rahatsız oluyor. Sanırım onu bilerek rahatsız ediyorum. Alt kattaki komşu, artık rahatsız olmuyor. Büyükbabamdan kalma bahçıvan makası. Sanırım, alt kattaki komşu, rahatsız olamayacak kadar hareketsiz şimdi. Örnek hikâyelere ihtiyacımız kalmadı. Çoğu kere yalnızlığımızla dalga geçemeyecek denli aptal dâhileriz çünkü biz. Geçenlerde, buralarda, kendini punk ilan eden birine üstündeki bütün çengelli iğneleri yutturmuşlar! Seni çok özledik Sid! Hem… asıl ibne sensin!
Hepimiz poz vermeye alıştık. Kalbimiz temiz ya! Kalbimiz ancak yeni su dökülmüş bir lağım deliği kadar temizdir oysa. Sıçarken, kendimi ölü bir çocuk doğuruyormuş gibi hissediyorum Sid! Ağır ağır çıkıyor. Acıyla. Kasılarak. Yırtarak. Kalın ve uzun bir bok çubuğu çıkıyor içimden. Bu bokun babası kim Sid?
Birbirimizi sevmiyoruz. Narkozun etkisi, hâlâ geçmedi. Hâlâ kesici aletlerle haşır neşiriz. Tırnaklarımızı da yiyoruz hâlâ. Konuşmuyoruz da. Galiba, teker teker doğranacağız. Gebereceğiz Sid! Saçlarımı kestireceğim. İçkiyi, otu bırakacağım. Bir zamanlar huyluydum. Huylanırdım. Huyum kurudu! ‘Benzin tasarrufu yapın: Arabaları yakın’ demişti Jamie Reid; YALAN!; biz vücut tasarrufu yaparak ruhlarımızı ateşe verdik Sid! Sevgililerimden herhangi birinin karnındaki kazılarda bana ait bir bıçak bulundu! Bıçak, bir seks tabancası olabilir mi? Sigmund, başını ‘evet’ anlamında sallıyor. Sen boş vakitlerinde nereni sallarsın Sid?!
Bellevue Hastanesi’ndeki koğuşta, oksijen çadırlarında yaşayan kızılderililerin adlarını hatırla: At Sineği Siki, Züppe Şarbon, Kambur Bas ve Annemin Çukuru! Gırgır heriflerdi, değil mi? Annemin Çukuru’nun zenci oluşu, senin çok hoşuna gitmişti. Çamaşır suyu, önemli bir buluş mudur? Zenciler, çamaşır kokusu duymaları için mi tekme tokat Amerika’ya götürüldü Sid?
Sokaktaki adam, on beş yaşlarındaki çocuğa avazı çıktığı kadar bağırıyordu:
— Ne olacak şimdi, NE OLACAK ŞİMDİ!
Yanındaki oğlu da çocukla aynı yaşlardaydı ve yüzünde, sağ gözünün altından başlayıp çenesinde son bulan taptaze bir faça vardı. Suçlu, başını öne eğmişti. Oğul, başını öne eğmişti. Baba bağırıyordu:
— Ne olacak şimdi!
Bu soruya ben BİLE yanıt veremezdim. Sen DE veremezsin Sid!
Sonra o köpekleri, o kedi leşinin çevresine birikip kokuya burunlarını ürkerek uzatan o köpekleri nasıl unutabilirim?! Ölüm, doğal bir düşmanlığı merak’a çevirebilecek kadar mı güçlü, samimi ve yakın? Köpeklerin gözlerindeki aleladelik, şüpheye dönmüştü Sid. Ölüme itaat etmek için can atan bakışlardı bunlar. Ölüm, ikna kabiliyeti yüksek bir rehberdi köpeklere. Biz ölüme inanan köpekler kadar da mı olamadık Sid?
Kim bilir, bir sabah uyanıp yatağımda doğrulduğumda, benim de artık bebek yüzlü bir sineğim olur ve onun kanatlarına yumuşatıcı krem sürecek gücü kendimde bulabilirim.
İyi bok yedik Sid!
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme Şiir
- Kitap Adı666
- Sayfa Sayısı192
- YazarKüçük İskender
- ISBN9789750741586
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Türkçe Sözlü Hafif Mavi ~ Küçük İskender
Türkçe Sözlü Hafif Mavi
Küçük İskender
İnsanın olmadığı yerde şiir de yoktur. İnsan, olmadığı, alınmadığı yere şiiri de yakıştırmamıştır. Merak mı daha fazla arzu uyandırıcıdır, kuşku mu? Şiirin teklifsizliğindeki muamma,...
- Yaranın Sayfaları – Şiirler Çizimler Fotoğraflar 1956 – 96 ~ John Berger
Yaranın Sayfaları – Şiirler Çizimler Fotoğraflar 1956 – 96
John Berger
“On iki yaşımdan beri, yapabileceğim başka bir şey yoksa, şiir yazarım. Şiirler bir çaresizlik duygusundan doğar. Güçlerinin kaynağı da budur. … Şiirler gerçekler karşısında...
- Beni Susarken Bölme ~ Kahraman Tazeoğlu
Beni Susarken Bölme
Kahraman Tazeoğlu
Satır aralarındaki sızıntıdan kendimi ele veriyorum Halbuki ben sana seni gösteren bir aynaydım Dökülseydi sırlarım Sende göremeyecektin Ben ki kendimi yine sırlardım Sen kendine...