Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

365 – Her Güne Teşekkür
365 – Her Güne Teşekkür

365 – Her Güne Teşekkür

John Kralik

Berbat geçen 2007 yılının ardından 2008’in ilk gününde ne yapacağını, kendisini nasıl toparlayacağını kara kara düşünerek bir yürüyüşe çıkan John Kralik harika bir keşifte…

Berbat geçen 2007 yılının ardından 2008’in ilk gününde ne yapacağını, kendisini nasıl toparlayacağını kara kara düşünerek bir yürüyüşe çıkan John Kralik harika bir keşifte bulundu; kaybettiklerine veya hiç elde edemediklerine değil de zaten sahip olduklarına yoğunlaşır, onların değerinin farkına varırsa hayat daha katlanılabilir hale gelebilirdi.

Eski kız arkadaşının Noel hediyesi için gönderdiği “teşekkür notu” keşfettiği yolda ilerlemek için esin kaynağı olacaktı. Sahip olduklarına duyduğu minnet ve şükranı küçük teşekkür notlarıyla ifade ederse hayata bakışı değişebilir, dünya başka türlü dönmeye başlayabilirdi. Bu yeni yılda neden her gün minnet duyacak, teşekkür edecek bir şey olmasın?

Böylece 2008 yılı boyunca her gün teşekkür notu yazmaya başladı; oğullarına, kızına, eski karısına, sevgilisine, iş arkadaşlarına, okul arkadaşlarına, komşularına, doktoruna, garsonlara, kasiyerlere… yüzlerce kişiye yazdığı bu notlar sadece yazarımızın değil, alanların da hayatını değiştirecekti.

Mutsuz, bezgin, bıkkın bir insanın hayatının nasıl muhteşem bir şekilde değişebildiğini gösteren bu gerçek hayat hikâyesi size de esin kaynağı olabilir.

İçindekiler
1. Bölüm: En Kötü Gün……………………………………………………..7

2. Bölüm: Dağlarda Yürüyüş……………………………………………14

3. Bölüm: Yeni Yıl Postası……………………………………………….19

4. Bölüm: İlk Teşekkür Notum…………………………………………22

5. Bölüm: Nasılsın?…………………………………………………………30

6. Bölüm: Sierra Madre’de Pollyanna’yı Okumak ya da

Bir Talihli Olaylar Dizisi Olarak Yaşam…………………………….39

7. Bölüm: Kış Sonu…………………………………………………………..49

8. Bölüm: Faturalarınızı Ödediğiniz İçin Teşekkürler…………51

9. Bölüm: Starbucks’taki Çocuğa Teşekkür………………………58

10. Bölüm: Arabuluculuk……………………………………………………68

11. Bölüm: Yaş Günü Kartları…………………………………………….71

12. Bölüm: Doktor Hudson’ın Gizli Günlüğü……………………..79

13. Bölüm: Aşın Teşekkür…………………………………………………90

14. Bölüm: Açılmamış Dosya……………………………………………96

15. Bölüm: Babalar Günü…………………………………………………99

16. Bölüm: Pekin’e “İş” Seyahati……………………………………..101

17. Bölüm: Lake Avenue’de Ekonomik Erime…………………104

18. Bölüm: Kalp Kırıklığı…………………………………………………..109

19. Böliim: Menkul Kıymetler Borsasının

Çöküşünden Minnete……………………………………………………….116

20. Bölüm: Arkadaşlarla Koşu………………………………………….120

21. Bölüm: Eğitimde………………………………………………………….126

22. Bölüm: Aralık, Film ve Gerçek ya da
Harika Bir Hayat…………………………………………………………………130

23. Bölüm: Daha iyi Bir Adam…………………………………………….133

24. Bölüm: Mumlu Kâğıda Sarılmış Bir Sandviç ya da

İstediğim Şey……………………………………………………………………..140

Sönsöz: Kravat……………………………………………………………………146

Ek 1: Teşekkür Notu Nasıl Yazılır?……………………………………..148

Ek 2: İdealler Bildirgesi……………………………………………………….152

Teşekkür……………………………………………………………………………..155

1. BÖLÜM

En Kötü Gün

2007’nin 22 Aralik’ında hayatımın tam anlamıyla bir çöküş içinde olduğunu hissettim, en dibe doğru sürükleniyordum. Avukatlık bürom artık para kazanamıyordu, kirayı bile ödeyemez haldeydim. Zorlu bir boşanma sürecinden geçiyordum. Para kaynaklarım tamamen tükenmişti. Yerde, eski bir klimanın altında uyuduğum küçük ve basık bir dairede yaşıyordum. Oğullarım benden uzaklaşmıştı. Berbat bir yıl, her şeyin kısa süre içinde daha da berbat olacağını vaat ederek sona eriyordu.
O berbat günü hâlâ hatırlıyorum. Sabah işe giderken, otuz yıl önce Michigan’da beraber hukuk okuduğumuz arkadaşım Bob aradı. Hal hatır soruyordu. Bu bir hataydı. Zavallı Bob. Cevabım “İyi değil” oldu. Ses tonum umutsuz ve acıydı. Her şey “iyi”ymiş gibi yapma yeteneğim kalmamıştı artık. Bob beni kahvaltıya davet etti. Bu da başka bir hataydı.
Daha sonraları, beni hiç öyle berbat görmediğini söyleyecekti.
O sabah Pasadena o ünlü ve çekici yeni yıl güzelliğine bürünüyordu. İşyerleri ve okullar tatil nedeniyle kapanmıştı. Sis dağları terk ediyordu. San Gabriel benim bulunduğum Lake Avenue’dan yedi kilometre kadar yukarıdaydı. Sabah ışığında her biri grinin farklı bir buğulu tonuna bürünen eteklerindeki taze kış fundalıkları ortaya çıkmaya başlamıştı. Ama ben o görkemli eteklerde değildim. Pasadena şehir merkezinin tozunun ve avarelerinin ortasındaki pis bir kafede Bob’la buluşmuştum. Bob’un seçimi bir zincir restorandı. Gücüm daha iyi bir yerde yemeye yetmiyordu. Hatta orada yemeye bile yetmiyordu.
Bob’un pürtüklü formika masanın karşı tarafında gördüğü elli iki yaşında, on sekiz kilo fazlası olan, gözlerinde korkunç bir hüzün bulunan solgun ve yorgun bir adamdı. Yirmi sekiz yıl avukatlık yaptıktan sonra, işe başladığım zamankinden daha fazla bir şey yoktu elimde. Olan da tehlikedeydi.
Belki o sabah mahkemede olmam gerekmediğinden ve kendimi mahkeme için hazırlamadığımdan, durumumla ilgili her zamanki metanetim bozulmuştu. Gerçek duygularımı ortaya koyuyordum.
Bob’a anlattığım gibi, 2007’de iyi bir avukat olmak için her zamankinden daha çok çalışmıştım. Fakat sonuç ortadaydı. Başarısızdım.
O yıl bir milyon dolardan fazla kazandırdığım iki müvekkilim faturalarımı ödemeyi kesmişti. Bu konuya dikkatlerini çektiğimde, içlerinden biri bana “Faturalarınız” konulu e-postalar göndermeye başladı. İkisinin toplam borcu 170 bin dolardı. Yıl sonu maaşlarını ve Noel ikramiyelerim ödemek için bu paraya ihtiyacım vardı. Sonrasında belki bana da bir şeyler kalacaktı. Bu müvekkillerim pek fazla konuda aynı fikirde olmasalar da, avukatlarının parasını ödememek için beraber plan yapmaya karar vermişlerdi. Ortaklaşa talimat vererek kurtardığım paralarını, faturalarımın ödenmesi için ipotek koyduramayacağım şekilde Teksas’a havale etmişlerdi.
Bir de, güzel bir hanımın dosyası vardı elimde. Kendisinden para saklamak için erkek kardeşine yardım ettiğine inandığı bir beyefendiyi dava etmemi istemişti. Fakat sonra vazgeçti ve dava etmeden önce davalıyla kısa bir ilişki yaşadığı ortaya çıktı. İlişkinin bitiş tarzı dava edilmekle birleşince, davanın düşmesi davalıyı tatmin etmedi. Kendisine karşı davayı üstlendiğim için bana dava açtı.
Bob’la kahvaltı masasına oturduğumuzda, beni savunacak avukatların vekalet ücretlerini ödemiştim. Savunmamı hazırla mak için her belgeyi, her e-postayı ve davadaki her iddiayı inceleme süreci başlatmıştım. Bana açılan dava yasal takibatın nasıl bir kin ortamı haline gelebileceğine açık bir örnekti. Her kötü amaçlı yasal tedbire herkes beş parasız kalana kadar nasıl daha kötü bir tedbirle karşılık verildiğini gösteriyordu. En karanlık anlarımda tek korkum müvekkilimin eski aşkının ve onun amansız intikam arzusunun beni beş parasız bırakabileceği değildi. Avukatlığımın sorgulanarak kariyerimin sona ermesinden de endişeleniyordum.
Yedi yıl önce avukatlığa idealist bir şekilde başlamıştım. Hukuki bir Jeny Maguire özentisi gibi, ideallerimi bir bildirgeyle ortaya koymuştum. Ortaklarımla paylaştığım, hatta duvarımda ve web sitemde yayınladığım “İdealler Bildirgesi.” Örneğin “hem avukat hem de insan olarak doğru ve yanlış konusundaki inançlarımıza bağlı kalmaya” söz vermiştim.
Müvekkillerle en düşük ücretler üzerinden tek sayfalık, basit bir vekalet sözleşmesi imzalıyordum. Çünkü çoğu avukatın arkalarını korumak için kullandıkları sayfalar dolusu anlamsız yasal saçmalıklardan kaçınmak istiyordum. Faturalarımın müvekkiller üzerindeki etkisinden çekindiğim için ücretim düşüktü. Cerrah olan babamın etik kurallarını oluştururken hep öğütlediği üzere, “zarar vermek” istemiyordum. Doktorların tersine, bir avukatın tedavisi Hipokrat terimleriyle müvekkili “yarala ya da kandır” şeklindeydi. İnsanlara, faturam onların en büyük problemleri olmadan yardım etmek istiyordum. Asıl zararları faturalar olmasın diye.
Ama 2007 yılı boyunca, böyle bir idealizmin bir iş modeli olarak ciddi kısıtlamaları olduğunu acı bir şekilde öğrendim.
Sonra, neler olacağı konusunda mantıklı düşünmeye çalıştım. Yapmış olduğum şeyleri sürdürmek anlamsız geliyordu. Fakat müvekkillerim ve çalışanlarım benim devam etme isteğime güvenirken başka çıkar yol bulamıyordum. Bana 170 bin dolar borçlu olan müvekkillerime güvenmiştim ve Noel’e üç gün kala yıl sonu ikramiyeleri için hiç para olmadığını söylemeye utanıyordum. Bob neden ikramiyeleri düşündüğümü, bütün diğer problemlerime rağmen aklımda neden bunun olduğunu merak ediyordu.

Bütün yıl boyunca büromuzun kira kontratını yenilemeye çalışmıştık. Sonra bina satışa çıkarılmış, dört ay boyunca yeni kontrat isteyeceğimiz bir mal sahibimiz olmamıştı. Aralık başında binayı satın alan kişinin ilk kararı, piyasa fiyatının üzerinde kira vermeyi kabul etmezsek kiracılığımıza son vermek olmuştu. Direndiğimizde ise yerini hemen boşaltmamızı istemişti. Başka bir binada benzer bir yer kiralamak istesek nakit 25 bin dolara ihtiyacımız olacaktı.
Küçük bir avukatlık bürosu çalıştırmak isterseniz kazandığınızın büyük bir kısmı kiraya, çalışanlara, sigortaya ve işin dönmesi için diğer masraflara gider. Sonunda elinizde kalan sizin maaşınızdır. 2007’de benim “maaş”ım bir hiç olacaktı. Aslında hiçten de azdı çünkü 12.652 dolar kaybetmiştim. Müvekkiller yaklaşık 400 bin dolarlık faturamı ödememişlerdi. Bir müvekkilim faturasının sekizde birini oyuncakla ödemişti. Üstelik o iyilerden biriydi! En son 2003’te tatil yapmıştım. Bütün yıl boyunca hiç ara vermeden haftada altmış saat çalışmıştım. Karşılığında hiçbir şey alamadan.
Tam bir başarısızlık kazanmıştım!
Ölçülebilir bir telafi sağlamak şöyle dursun, işim ve işimin temsil ettiği dünyadaki rolüm benim için nefret uyandıran bir hal almıştı. İnsanlara avukat olarak yardım etmek istemiştim. Oysa müvekkillerin hasımlarına nefretlerini ilettikleri, intikam peşinde koşturdukları ve acı verdikleri bir araçtım sadece. Bazı avukatlar kavgayı sever ve bundan hiç bıkmazlar. Ben onlardan biri değildim. İçimdeki şeytanla temasa geçtiğimde iş en iyi şekilde sonuçlanıyordu genellikle. Fakat içimdeki şeytanla daha iyi bir temasta bulunmak istemiyordum.
İşimdeki mali başarısızlığım yüzünden özel hayatımda soluk alamıyordum. Dört yıl önce, sürekli avukatlık “idealleriın”in peşinden koşuşum ikinci eşimden ayrılmama neden olmuştu. Ayrıldıktan sonra eşim evimizde kalmış, ben şehirdeki daha iyi ve yeni bir daireye taşınmıştım. Fakat artık param kalmadığı için küçük, ucuz, havalandırması kötü, yazın dayanılmaz bir fırın haline gelen, kışın da yetersiz elektrikli ısıtıcılar yüzünden yüzlerce dolara mal olan bir dairede yaşıyordum. Haftanın birkaç gecesi yedi yaşındaki kızım bu alçıdan kutuda benimle kalıyordu. Yazın, oturma odasında küçücük bir serinlik bölgesi yaratan, eski, gürültülü bir klimanın altında şişme yatakta yatıyorduk.
2007’nin başlarında, üç yılı aşkın bir süredir ayrı kaldığımız ikinci karımı düşünmüş, yeniden bir araya gelemeyeceğimize karar vermiştim. 22 Aralık’ta bir yılı geçmiş bulunan onca görüşmeden sonra ayrılma konusunda hâlâ anlaşmaya varamamıştık. Kızımızın bakımı konusunda bile.
Kızımdan başka, ilk evliliğimden iki oğlum var. 22 Aralık 2007’de biri yirmi altı, öteki de yirmi iki yaşındaydı. Önceki yıl, zaman zaman hâlâ nakit sorunu yaşasa da, büyük oğlum kendi kendine yetiyordu. Fakat geçmişteki parasal sıkıntıların gerginliği aramıza mesafe koymuştu. Açtığım “kredi”ler beni bir tür “banka”ya dönüştürmüştü. Kulüp ve kayak faturaları ödediğim maaşlardan daha ağır basıyordu bazen. Bu arada, küçük oğlum da sadece okul harcı ve kirası için değil, arabası, araba sigortası, park ve trafik cezaları ile beslenme ihtiyaçları için de yardımımı istiyordu.
Kısaca? İşte para kaybediyor, dava kaybediyor ve işyerimi kaybediyordum. Birine bile gücüm yetmezken, ikinci karımınki, küçük oğlumunki ve kendiminkiyle birlikte üç evin birden ya banka taksitini ya da kirasını ödüyordum. Birikimlerim tükenmişti. İlk boşanmamın ardından kazandığım şeylerin çoğunu ikinci boşanmada kaybetmiştim. Üstüne bir de kızımı kaybetme endişesi duyuyordum.
Zaman ilerledikçe dertlerime öylesine daldım ki, bazı günler caddeyi trafik ışıklarına hiç bakmadan geçer oldum. Bir keresinde, bana çarpmasına ramak kalmış bir arabadan yükselen korna sesi, acaba çarpsaydı her şey daha mı iyi olurdu diye düşündürtmüştü bana. Kalp krizi geçiren insanları kıskanmaya başlamıştım. Aslında ölmek istemiyordum ama bir kaza ya da kalp krizini atlattıktan sonra hastanede yaşayacağım huzuru düşünmeye başlamıştım. Anık iş sorumluluğum kalmamış olacaktı. Bütün o sıkıntılı olaylar kısa süreliğine de olsa biraz yavaşlayabilirdi. Belki çalışmak zorunda kalmayacağım bir tam günüm, yani yirmi dön saatim olabilirdi. Bunları Bob’la paylaştığımda gerçekten endişelenmeye başladı. Bu anlattıklarım ya çok korkutucu ya da gerçekten çok acıklıydı. Çünkü duymak bile Bob’u rahatsız etmişti. “Hadi John! O kadar da kötü değil” dedi. Her zamanki metanetime dönmemi istiyordu. Ama yapamıyordum.
Grace’i sordu.
Bu kitapta Grace diye anacağım otuzlu yaşlarda bir kadınla ilişkim vardı son zamanlarda. Grace’in yaşındaki çoğu kadın bana baktığında sadece solgun yüzümü görürdü. Grace ise bir çift göze sahip olduğumu ve bunların diğer her yerim gibi gri değil, mavi olduklarını hatırlatan bir şekilde baktı bana. Onunla tanıştıktan sonra, gözlerimin renginin birisi tarafından fark edilip görülmek istendiği düşüncesiyle gururum okşanarak bir çift lens aldım. Grace ile birlikte olmak uyuyan taraflarımı yeniden canlandırdı. Beni gerçekten seven birisiyle akşamı dışarıda geçirmenin keyfini yaşamayalı uzun zaman olmuştu. Grace’i haftada en az bir kere görmek sıkıntımı bir süreliğine dindiriyordu. Bob, Grace ile tanışmış ve o yaşımda aşk fırsatı yakaladığım için şanslı olduğumu düşünmüştü. Ondan söz ederek ruh halimi değiştireceğine hükmetmişti.
Halbuki Grace bir önceki gece beni terk etmişti. Akşam yemeğe çıkmıştık. Noel planlarımı sorduğunda muğlak kalmıştım. Öyle olmam gerektiğini düşünmüştüm. Noel günü kızımın bir süre benimle birlikte olmasına izin vermesi için karımla plan yapmaya çalışıyordum. Bu plan belli olduktan sonra oğullarımı görmek için ayarlamalar yapmam gerekiyordu. Ancak bu ayarlamaları oturttuktan sonra kendisi ile bir plan yapabileceğimizi anlatmaya çalıştım. Grace bu öncelikler sıralamasında kendisinin aşağılarda olduğu sonucunu çıkardı. “Bunu yapamam” dedi ve eve gitmek istedi.
Onu eve bıraktığımda, evinin giriş yolunu yalnız yürümekle ısrar etti. Yolun karanlık olduğunu hatırlatarak fikrini değiştirirse orada bekliyor olacağımı söyledim. Benimle artık beraber olmak istemese bile, “En azından birbirimize Noel hediyesi vermek için buluşalım mı?“ diye sordum. “Senden Noel hediyesi istemiyorum” dedi. Ve böylece hayatımın umut vaat eden tek kapısı da kapanmış oldu.

Ben ona ne vaat edebilirdim ki? Beş parasızdım. Neredeyse sürekli çalışıyor, kalan zamanımı da çocuklarımla ilişkilerimi düzeltmeye ve korumaya çalışarak geçiriyordum. Grace’e hak ettiği şekilde ilgi gösteremediğim gerçeğinin üstesinden gelmenin bir yolu yoktu. Şöyle demişti: “Senin gibi birini istiyorum. Ama müsait olan birini.”
İyi bir yıl olmamıştı.
Bob kendisinde cep telefonumun olduğunu, beni arayıp kontrol edeceğini hatırlattı. İkimiz de bir adım ya da bir yıl sonrasında neler olacağını ve her şeyin tümüyle değişeceğini bilmiyorduk daha.

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Kişisel Gelişim
  • Kitap Adı365 - Her Güne Teşekkür
  • Sayfa Sayısı168
  • YazarJohn Kralik
  • ÇevirmenSerpil Demirci
  • ISBN9789752751811
  • Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviKuraldışı Yayınları / 2011

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur