Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

35 Mayıs
35 Mayıs

35 Mayıs

Erich Kastner

35 Mayıs’ta her şey mümkün!Konrad için amcası ile geçirdiği perşembe günleri çok eğlenceliydi. Aritmetiği iyi olduğu için kompozisyon yazmak zorunda kaldığı bu perşembeyse canı…

35 Mayıs’ta her şey mümkün!Konrad için amcası ile geçirdiği perşembe günleri çok eğlenceliydi.

Aritmetiği iyi olduğu için kompozisyon yazmak zorunda kaldığı bu perşembeyse canı biraz sıkkındı. Yolda karşılaştıkları ve onlardan bir parça şeker isteyen bir sirk atı günün sürprizi olabilir mi dersiniz?Alman çocuk edebiyatının çığır açıcı yazarlarından biri olarak nitelendirilen Erich Kästner bu kitabında, hayal etmenin yaşamak kadar önemli olduğunu vurgularken sosyal hayat, paylaşım, ekonomi, teknoloji gibi konulara da değiniyor. Dönemi için oldukça yenilikçi sayılan eser, üzerinden yıllar geçmesine rağmen güncelliğini yitirmediğini gösteriyor.

İçindekiler
Günlerden 35 Mayıs’tı ……………………………………………………..9
Giriş Bedava! Çocuklara Yarısı! ……………………………………..25
Anibal’in Soğuk Algınlığı ……………………………………………….47
Tersine Dünya ……………………………………………………………….62
Dikkat, Yüksek Gerilim!………………………………………………… 76
Maydanozla Karşılaşma ………………………………………………… 91
Amcası Yeğeninin Kompozisyonunu Okuyor …………………112

Günlerden 35 Mayıs’tı

Mayıs’ın 35’iydi. Demek ki Ringelhuth Amca’nın, olup biten hiçbir şeye şaşırmamasına şaşırmamamız gerekiyor. Bugün yaşayacağı olaylar, bir hafta önce başına gelseydi kendisinin ya da yerkürenin birkaç tahtasının eksik olduğunu düşünürdü mutlaka. Ama 35 Mayıs’ta insan her şeye hazırlıklı olmalı.

Ayrıca günlerden de perşembeydi. Her perşembe olduğu gibi bugün de Ringelhuth Amca, yeğeni Konrad’ı okuldan almıştı. Glacis Caddesi boyunca yürürlerken Konrad’ın sıkıntılı olduğu her halinden belli olmasına rağmen yiyecekleri öğle yemeğini düşünüp keyiflenen amcası, hiçbir şeyin farkında değildi.

Anlatmaya devam etmeden önce aileyle ilgili bazı bilgiler vermeliyim. Pekâlâ, başlıyoruz: Ringelhuth Amca, Konrad’ın babasının kardeşiydi. Henüz evli olmadığı ve tek başına yaşadığı için her perşembe okuldan aldığı yeğeniyle birlikte öğle yemeği yiyor, sohbet edip kahve içiyorlardı. Akşama kadar birlikte vakit geçirdikten sonra amcası, Konrad’ı eve getirip anne babasına teslim ediyordu. Perşembe günleri çok eğlenceliydi. Çünkü Ringelhuth Amca’nın öğle yemeğini pişirebilecek ne karısı ne de işlerini görebilecek hizmetçisi vardı. O yüzden Konrad’la birlikte perşembeleri kremalı pişmiş jambon veya yabanmersinli tuzlu kraker ya da İngiliz hardallı vişneli kek gibi çılgın şeyler yiyorlardı. İngiliz hardalını Alman hardalından daha çok seviyorlardı çünkü İngiliz hardalı oldukça keskindir ve dişleri varmış gibi ısırır insanı. Amca-yeğen, mideleri iyice bulanınca pencereden dışarı bakıp öyle gülüyorlardı ki komşular, Eczacı Ringelhuth’la yeğeninin çıldırdığını düşünüyordu. Evet, Glacis Caddesi boyunca yürürlerken amcası, “Neyin var senin?” diye sorduğu anda biri ceketinden çekiştirdi. Dönünce siyah, büyük bir atın önlerinde durduğunu gördüler. At kibarca, “Acaba yanınızda kesme şeker var mı?” diye sordu. Konrad’la amcası yok anlamında başlarını salladılar. “O zaman rahatsız ettiğim için kusura bakmayın,” dedi büyük, siyah at; hasır şapkasını kaldırıp gitmeye yeltenmişti.

Ringelhuth Amca elini cebine atıp sordu: “Size bir sigara ikram edebilir miyim?” “Teşekkürler, hayır,” dedi at üzüntüyle, “ben sigara içmiyorum.” Resmi bir tavırla eğilip aceleyle meydana yöneldi. Atın bir şarküterinin önünde durduğunu gördüler, dili dışarı sarkmıştı. “Şu düldülü yemeğe davet etmeliydik,” dedi amcası. “Eminim karnı açtır.” Sonra yeğenine yan gözle bakıp, “Konrad, gemilerin mi battı?” diye sordu. “Beni hiç dinlemiyorsun!” “Ah, Güney Pasifik’le ilgili bir kompozisyon ödevim var.” “Güney Pasifik mi?” diye bağırdı amcası. “Gerçekten can sıkıcı.” “Korkunç bir şey,” dedi Konrad. “Aritmetiği güçlü olanların hepsine Güney Pasifik hakkında yazı yazma ödevi verdi öğretmen. Hayal gücümüz olmadığı içinmiş! Diğerlerinin ise dört katlı bir evin nasıl yapıldığını anlatmaları gerekiyor. Güney Pasifik’le karşılaştırıldığında çocuk oyuncağı tabii. İyi hesap yapabilmenin ödülü bu işte.” “Gerçi hayal gücünün pek kuvvetli olduğu söylenemez, azizim,” dedi Ringelhuth Amca. “Neyse ki benim gibi bir amcan var; bu da en az iyi bir hayal gücün olması kadar iyi bir şey. Öğretmenine pırıl pırıl bir Güney Pasifik kompozisyonu sunacağız.” Sonra bir ayağı araba yolunda, diğeri kaldırımda, yeğeninin yanında topallaya topallaya yürümeye başladı.

Etten kemikten bir insan olduğu için Konrad da neşelenmişti. Bir ayağı kaldırımda, bir ayağı caddede topallayarak yürüyen amca, yanlarından geçen birine selam verdikten sonra, “Hay aksi! Bu benim icra memurumdu,” deyince gıdıklanmış gibi kıkırdadı oğlan. Amcasının evine varır varmaz hemen masaya oturdular. Yemekte ince kıyılmış pastırmalı kiş ve ahududu şuruplu etli salata vardı. “Eski Spartalılar gözlerini kırpmadan kan çorbası bile içiyorlarmış,” dedi amcası. “Tadı nasıl, genç dostum?” “Berbat,” diye yanıtladı Konrad. “Eh, vücudun dayanıklılığını artırmak lazım,” dedi amcası. “Askerdeyken bize ringa balıklı makarna veriyorlardı, üniversite öğrencisiyken sakarinle yapılmış pilav yiyorduk. Sizler büyüdüğünüzde kim bilir nelerle karşılaşacaksınız! O yüzden, ye evlat, miden nasır bağlayana kadar ye!” Bu arada etli salatanın üstüne bir kaşık daha ahududu şurubu döktü. Yemekten sonra, on beş dakika pencereden dışarı bakıp midelerinin bulanmasını beklemiş, beklentileri boş çıkınca jimnastik yapmaya başlamışlardı. Amcasının, kitapların bulunduğu büyük dolabın üstüne çıkardığı Konrad yukarıda amuda kalktı. “Bir saniye,” dedi Ringelhuth, “bir süre böyle kal.” Yatak odasından kuştüyü yatağını sürükleyerek getirip kütüphanenin önüne koyduktan sonra, “Hoop!” komutunu verdi. Konrad ikiletmeden atladı yerdeki kuştüyü yatağın üstüne. “Mükemmel!” diye bağırdı amca; biraz hız alarak bacaklarını açıp masanın üstünden atlamıştı. Hemen ardından alt kattan boğuk bir çatırtı sonra da şangır şungur sesler geldi. “Alt kattaki komşunun avizesiydi bu,” dedi sarsılmış görünen amca. Birkaç dakika beklediler ama kapıya vuran olmadı, zil de çalmadı. “Komşular evde değil herhalde,” dedi Konrad. Çok geçmeden zil çaldı! Dışarı koşup kapıyı açan oğlan, beti benzi atmış halde geri döndü. “Yolda karşılaştığımız o büyük, siyah at kapıda,” diye fısıldadı.

“Hemen al içeri!” diye buyurdu Ringelhuth Amca. İçeri giren at, hasır şapkasını hafifçe kaldırıp sordu: “Rahatsız etmiyorum ya?” “Olur mu öyle şey?” diye seslendi amca. “Buyurun, oturun.” “Ayakta durmayı yeğlerim,” dedi at. “Lütfen saygısızlık olarak algılamayın ama biz atlar oturmaya göre dizayn edilmemişiz.” “Nasıl isterseniz,” dedi amca. “Bu arada ziyaretinizi neye borçlu olduğumuzu sorabilir miyim?” Kocaman ciddi gözleriyle ikiliye utanarak bakan at, “İlk andan itibaren hoşlandım sizden,” dedi.

“Biz de sizden,” diye karşılık verdi Konrad eğilerek. “Canınız hâlâ kesme şeker istiyor mu?” diye sordu. Yanıtını beklemeden mutfağa fırlayıp şekerliği odaya getirdi; şekerleri birbiri ardından hayvanın avcuna koyuyordu. At hiç durmaksızın yaklaşık iki yüz elli gram şeker yedikten sonra derin bir nefes aldı, rahatlamıştı: “Vay canına,“ diye başladı konuşmaya. “Bir şeyler yememin zamanı gelmiş de geçiyordu yani! Çok teşekkür ederim, beyler. Kendimi tanıtmama izin verin lütfen. Adım Negro Kaballo! Nisan sonuna kadar Sarrasani Sirki’nde çalışıyor, paten numarası yapıyordum. Ama sonra işten çıkarıldım, o zamandan beri de hiçbir gelirim yok.” “Evet, evet,” dedi Ringelhuth Amca, “atların durumu da aynı insanlar gibi.” “Şu kahrolası otomobiller!” diye devam etti Negro Kaballo. “Bu makineler biz atları mahvediyor. Düşünsenize, faytonun önüne koşulmak için kendimi kiralamayı bile göze almıştım, oysa lise mezunu bir atım ben. Fayton Atları Ulusal Birliği genel sekreterinin bana iş bulamaması tuhaf değil mi? Onun her yerde sözü geçen bir at olduğunu bilmeyen yok. Bu arada o geri zekâlı beygirin kendisi de otomobile biniyor!” “Bu koşullar altında tabii hiçbir şeye şaşırmamak gerek,” diye açıkladı Ringelhuth Amca başını sallayarak. Duygulanan at, “Siz iyi bir insansınız,” derken sol ön ayağıyla Ringelhuth’un omzuna öyle bir vurdu ki adamcağızın omzu çatırdadı. “Aah!” diye böğürdü Ringelhuth.

Konrad parmağını uzatıp tehdit eder gibi bağırdı ata: “Amcama zarar verirseniz karşınızda beni bulursunuz.” Alt dudağını geri çekip beyaz dişlerini göstererek sessizce gülen at, defalarca özür dileyip niyetinin kötü olmadığını söyledi. “Tamam, tamam,” dedi Ringelhuth Amca köprücük kemiğini ovuşturarak. “Ama bir dahaki sefere daha dikkatli olmalısınız, değerli Negro Kaballo. Ben at değilim çünkü.” “Dikkatli olacağım,” dedi kara yağız at. “Memeli hayvanlar arasındaki en iyi uluslararası patenci olarak söz veriyorum!” Sonra üçü birlikte pencereden dışarıyı seyrettiler. Aşağıya, caddeye bakan atın aniden başı dönmüştü. Korkudan beti benzi attığı için gözlerini yumdu. Konrad, utanması gerektiğini söyleyince ar belasına yavaş açabildi gözlerini. “Sakın aşağıya düşmeyin,” diye uyardı Ringelhuth. “Şu an tek eksiğim, evimin penceresinden caddeye bir atın düşmesi!” Negro Kaballo, “Biliyor musunuz,” dedi, “bizim gibiler üçüncü kattan aşağıya bakma fırsatı pek bulamıyor. Ama şimdi daha iyiyim. Yine de beni ortanıza alabilirseniz memnum olurum. Ne olur ne olmaz.” Ringelhuth Amca’yla Konrad’ın arasına yerleşen at, başını pencereden iyice uzatıp komşunun balkonundaki iki küpeçiçeğiyle bir begonyayı, kökleri ve saplarıyla midesine indirdi. Lütfedip saksılara dokunmamıştı.

O sırada caddede bir vaveyla koptu. Aşağıda ufak tefek, yusyuvarlak bir adam elini kolunu sallıyor, şişko kısa bacaklarıyla tepinerek şişe geçirilmiş gibi bağırıyor, “Bu kadarı da fazla ama!” diye söyleniyordu hiddetle. “O atı hemen pencereden alıyorsunuz! Bina yönetmeliğini hâlâ öğrenemediniz mi? Eve at sokmanın yasak olduğunu bilmiyor musunuz? Ha?” “Bu bacaksız da kim?” diye sordu Konrad. “Ah, önemli değil, ev sahibim,” diye yanıtladı Ringelhuth Amca. “Adı Clemens Waffelbruch.” “Bu nasıl bir utanmazlık?” diye bağırıyordu ufak tefek, şişko ev sahibi. “Bu işe yaramaz beygir, balkonumdaki çiçekleri yasalara aykırı olarak yediği için zararımı sizin karşılamanız gerekir. Anlaşıldı mı?” O anda atın siyah tüyleri ürperdi. Hah, hah, hakarete asla katlanamazdı! Yediği çiçeklerden birinin saksısını alıp pencereden aşağıya attı. Sanki çok acelesi varmış gibi hızla aşağıya düşen saksı, bağırıp duran ev sahibinin sert şapkasının ortasına indi güm diye. Dizlerinin üstüne çöken şişko ev sahibi, öyle şaşırmıştı ki dili adeta tutulmuştu. Sonra yeniden yukarıya baktı, bozulan şapkasını başından alıp titreyerek, “Affedersiniz,” dedikten sonra sendeleyerek eve girdi; acelesi var gibiydi. “Eğer adam gitmeseydi,” dedi at, “balkonda ne var ne yok hepsini birer birer atacaktım kafasına.” “Bu bana epeyce pahalıya patlardı,” dedi Ringelhuth Amca. “En iyisi biz içeri geçelim!” Negro Kaballo neşeyle kişnedi. Odaya dönüp şairler ve eserleriyle ilgili bir tür iskambil oyunu oynamaya başladılar. Bütün klasik isimleri ve eserleri ezbere bilen at sürekli kazanıyordu. Ringelhuth Amca çok başarısızdı. Gerçi bir eczacı olarak şairlerin hastalıklarını, nasıl tedavi edildiklerini ve ölüm nedenlerini biliyordu ama eserlerini unutmuştu. İnanılır gibi değil ama Schiller’in Çanın Şarkısı adlı eserinin Goethe’ye ait olduğunu bile iddia etti! Konrad birden fırlayıp oyun kartlarını masaya atmış, kütüphaneye koşup dolabın kapısını açmış, en üst raftan kalın bir kitap alıp halının üstüne oturarak heyecanla sayfalarını karıştırmaya başlamıştı. “Seni rahatsız etmek istemeyiz,” dedi amcası, “ama durduk yerde masadan kaçıp oyunu yarıda bırakmanın nedenini açıklar mısın bize? Ayrıca Gotthold Ephraim Lessing’in bir komedisini hâlâ bulamadım. Sadece Lessing’in karısı Eva König’in doğum yaptıktan az sonra öldüğünü biliyorum. Çocuk da birkaç gün sonra kaybetti hayatını. Lessing’in kendisi de fazla uzun yaşamadı zaten.” “Şu anlattıklarınız pek de komediye benzemiyor,” dedi at alay ederek. Sonra ağzını Ringelhuth Amca’nın kulağına dayayıp fısıldadı: “Minna von Barnhelm.” Amca sinirlenerek masayı yumrukladı. “Hayır! Kadının adı Eva König’di, Minna von Bornholm değil.” “Kahretsin!” diye homurdandı at. “Lessing’in karısının adı değil, komedisinin adı bu.” “Ha!” diye bağırdı Ringelhuth. “Öyle desenize! Konrad, Minna von Bornholm’u ver bakalım!”

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Hikaye-Roman-Masal
  • Kitap Adı35 Mayıs
  • Sayfa Sayısı128
  • YazarErich Kastner
  • ISBN9789750714894
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Çocuk / 2020

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Soytarının Tuhaf Hikâyeleri ~ Erich KastnerSoytarının Tuhaf Hikâyeleri

    Soytarının Tuhaf Hikâyeleri

    Erich Kastner

    Soytarının sirkten kaçtığı görülmüş mü hiç?Till Eulenspiegel, kimseye haber vermeden sirkten ayrılır ve yollara düşer. Ülkeyi dolaşırken uğradığı her kasabada başkalarını komik duruma düşürmekten...

  2. Küçük Hafiyeler – Emil ve Dedektifler ~ Erich KastnerKüçük Hafiyeler – Emil ve Dedektifler

    Küçük Hafiyeler – Emil ve Dedektifler

    Erich Kastner

    Emil ve arkadaşlarının serüvenlerini tek solukta okuyacaksınız.Melon şapkalı kötü bir adam, küçük Emil’in parasını çalar. Emil’le arkadaşları da bir dedektif çetesi kurarak hırsızın ardına...

  3. Noktacık ile Anton ~ Erich KastnerNoktacık ile Anton

    Noktacık ile Anton

    Erich Kastner

    Küçük afacanlar iş başında! Kahramanımız Noktacık, anne ve babasından gizli, bakıcısı Bayan Andacht ile birlikte dilenci kılığına girip sokaklarda kibrit satar. Elbette bu, Noktacık...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur