Sanmam, kanmam, inanmam demeyin!
“Gerçeklerin, er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.”
Genç yazar Dilek Sever’in, gazeteciliğin bilinmeyen yüzüne ışık tuttuğu “Gerçeklerin Peşinde” isimli macera serisinin ikinci halkası Dijital Karınca, yeni nesil medyaya, özellikle de internet haberciliğine dikkat çeken gizem dolu bir roman.
Toplumsal olaylara kayıtsız kalamayan, her şeyi merak etmekten kendini alıkoyamayan 10 yaş ve üzerindeki okurları gerçeklerin peşine düşüren bu sürükleyici kitap, yazılı, görsel ve işitsel basına yansıyan haberlerin kaynağını sorguluyor, gerçekliği üzerine düşündürüyor.
Bilgisayar ve internet dünyasını merkezine alan hareketli hikâyesinin satır aralarında, “hacker”, “YouTuber”, “hashtag” gibi günümüzün gözde ifadelerini, haberler ile ilişkilendirerek anlatma yoluna giden Sever, romanıyla dijital medya çağındaki haber alma ve paylaşma anlayışına da ayna tutuyor.
Gökyüzünden düşen bir cihaz, üzerinde para dolu bir çanta, sokağa saçılan banknotlar ve şaşkın Sontonlular! İşte serüven tam olarak böyle başlıyor. Büsbüyük Haberler’in eski acar muhabirleri Pırıl ve Fabo bu kez çok tehlikeli soruların yanıtını arıyor: “Kim bu kadar çok parayı gökyüzünde gezmeye çıkarır?” ve “Paranın sahibi neden ortalarda yok?” Kendilerini sorulara ‘fazlaca’ kaptıran dostlarımızın kapılarını ürkütücü bir gerçek çalıyor! Esrarengiz olayları bir bir açığa çıkarırken, internetin karanlık dünyasına balıklama dalan “Gerçeklerin Peşinde” ekibinin yolları sıra dışı biriyle kesişiyor: Karınca kolonisine hükmeden Dijital Karınca’yla…
Gazetecilik etik ilkeleri ile habercilik kavramı üzerine düşündüren bu entrikası bol roman, toplum üzerinde “iyi” insan algısı yaratılırken medyanın nasıl “kirli” bir araç olarak kullanılabileceğine tanıklık ettiriyor.
Zeynep Özatalay’ın polisiye filmleri aratmayan detaylı çizimleriyle anlatımına renk kattığı Gerçeklerin Peşinde – 2 Dijital Karınca, sade dili, dinamik kurgusu ve günceli yakalayan hikâyesiyle her dem keyifle okunacak bir gazetecilik serüveni.
Musluk Suyu
Fabo, kameranın bataryasını değiştirdi. Yeniden çalıştırabilmek için tarih ve saati ayarlaması gerekiyordu. Duvardaki Büsbüyük Haberler takvimine baktı. Kun’un reklam amacıyla bastırıp ücretsiz dağıttığı, üstünde büyük puntolarla BÜSBÜYÜK HABERLER yazan, tarih kısmı ise bu iri yazının altında ezilip un ufak olan, kullanışsız bir takvimdi. Gözleri azıcık bozuk olanları bile yakından bakmaya zorluyordu. Aralık ayının ortasıydı. Yeni yıla iki hafta kalmıştı ve Pırıl’ın birlikte bir internet gazetesi kurmayı teklif etmesinin üzerinden biraz zaman geçmişti. Fabo, kameraya dönüp tarihi tuşladı. Az evvel çektiği görüntüleri aktarmak için makineyi dizüstü bilgisayarına bağladı ve arkasına yaslanıp izlemeye başladı. Ekranda üst üste pencereler açılıyordu. Her pencere bir fotoğraf karesiydi ve her karede yüzlerce insan vardı. Koltuğunu dik pozisyona getirdi. Boynunu önce sağa, sonra sola doğru gerdirip parmaklarını çıtlattı. Haberi yazmaya hazırdı.
“Tasarruf paketine hayır!”
“Yangının sorumlusu biz miyiz?”
“Sonton çöplük olmasın!”
SONTON HÂLÂ YANIYOR!
Sonton Belediye Başkanı’nı zor günler bekliyor. Geçtiğimiz hafta uygulamaya koyduğu tasarruf paketine tepkiler giderek büyüyor. Bu sabah gerçekleşen protesto mitingine binlerce Sontonlu katıldı. Başkanın amacı, Büyük Yangın’ın ardından oluşan zararı gidermek ve ne yazık ki iade edemediğimiz, hiçbir işimize de yaramayan yeni itfaiye araçlarının belediye bütçesinde yarattığı dev açığı kapatmak. Ancak tasarruf paketi hiç sevimli değil. Uygulamaya konulalı yalnızca bir hafta olmasına rağmen şehirde işler karıştı. Her gün yapılan çöp toplama işi haftada bir güne düşünce ortalığı ekşi, berbat bir koku kapladı. Otobüs ve metro seferleri azaltılınca araçlar balık konservesine, Sontonlular da konserve balığına dönüştü. Bırakın oturmayı, ayakta duracak yer bile kalmadı. Bunların dışında tepki çeken maddeler ise şöyle: Herkese ücretsiz hizmet veren lunapark, belirsiz bir tarihe kadar kapalı kalacak.
Organizasyon masrafı yüzünden Güçlü Kulaç Yarışı önümüzdeki yıl yapılmayacak. Bundan böyle Sonton sınırları içerisinde bir çikolata alan her birey, belediyeye bir çikolata parası kadar bağış yapmak zorunda olacak. (Başkan bu maddeyi, “Çikolata alacak durumunuz varsa belediyeye yardım da yapabilirsiniz,” diye açıklıyor.) Tasarruf paketinin detayları böyle, ancak gözden kaçan, çok önemli başka bir detay var. Tıklayın ve röportajımızdan öğrenin. “Neymiş bakalım o röportaj?” Pırıl, kahve bardağını önüne bıraktı. Fabo kahveyi koklayıp yüzünü buruşturdu. “Dur tahmin edeyim Pırıl, yine musluk suyuyla yaptın, değil mi?” “Evvveeet! Tasarruf modasına uyalım dedim.” “Peki, hangi paradan tasarruf ediyoruz? Harcamayalım diye kenarda tuttuğumuz milyonlarımız var da benim mi haberim yok?”
“Olsaydı zaten çoktan harcamıştın Fabo.” “O zaman hesabımıza düzenli olarak yatan bir maaşımız olmalı! Aaa, doğru ya, o da yok! Biz ikimiz, çalışan işsizleriz Pırıl, gerçeği gör artık! Tasarruf yapmıyoruz, batıyoruz!” “Ne yapalım peki? İşimizden istifa ettik. Haftalarca gece gündüz uğraştık. Birikmiş bütün paramızı bu siteye yatırdık.
Hiç sabretmeden kapatalım mı yani? Eski günlere geri mi dönelim? Yine Kun gibi bir patronu olan, Büsbüyük Haberler’e benzeyen gazetelerden birinde mi çalışalım?” “Hayır tabii ki. Ama yapmamız gereken şey, kahveyi çeşme suyuyla içerek tasarruf etmek değil. Adımızı duyurmamız ve ses getirmemiz lazım. Acilen hem okur hem de para kazanmamız gerekiyor!” “Aaa buldum! İstersen biz de reklam için takvim bastıralım.
Şöyle çirkin yazılı, büyük bir şey olsun. Veya buzdolabı magneti!” “Dalga geçme! Öyle ucuz numaralarla işim olmaz. Neyi kastettiğimi bal gibi anladın. Bugüne kadar hakkında tek satır yazılmamış, herkesten gizlenmiş bir gerçeğe ihtiyacımız var. Sağlam bir haberin, adımızı duyurmaya epey yardımı olur.” Pırıl gözlerini pencereye, dışarıda uzanan Sonton manzarasına dikti. Günlerdir durmadan yağan kar her kapıyı, her köşeyi esir almıştı. En kalabalık caddelerde bile üzerine basılmamış kar bulmak mümkündü. Yeni yıl yaklaştığı için asılan süslemeler de bu manzaraya eklenince Sonton masallardan fırlamış bir şehre dönmüştü. Ancak Pırıl şu anda bu masalı görmüyordu. Siteyi tasarlamak ve kurmak onları yormuştu. Hiç anlamadıkları yazılım işleriyle uğraşırken haberciliği sanki tatile göndermişlerdi. Şimdi ellerinde, çalışan bir internet sitesi vardı ama adlarını duyan bilen yoktu. Pırıl’ın salonunu ofise çevirmiş, tüm imkânları kullanmış ve daha başlarken bitmişlerdi. Kun aylar önce söylediklerinde haklı mıydı? Bir gazete kurmak, internette bile olsa çok mu zordu? Pırıl’ın canı sıkıldı. “Sağlam haberler gökten yağmıyor Fabo. Elimizdekiler ise siteye yüklenmeyi bekliyor.” “Pekiii… Röportajı hâlâ izlemek istiyor musun?” “Tabii ki!” Fabo, kalabalık bir klasörün içinden bir video seçti, bilgisayarın sesini açtı ve oynat tuşuna bastı. Kamera, pankartlı kalabalığın içinde geziyordu. Yaşlı bir adama gelince durdu.
Adamın yanında kendi kadar yaşlı olan köpeği vardı. Kısa bir konuşmanın ardından Fabo mikrofonu uzattı; mikrofonun üzerinde Gerçeklerin Peşinde yazıyordu. Adam kayıtta olmadıklarını düşünerek bıyığını ve paltosunun yakasını düzeltti. Bir iki öksürükle sesini de temizledikten sonra, “Hazırım,” dedi. “Üç… ki… bir… Buyurun.” “Eee.. aa.. şey.. merhaba… Hımmm… Pardon, biraz heyecanlandım da…” Yaşlı köpeği de heyecanlanmıştı, üzerine tırmanmaya çalışıyordu. “Dur oğlum, şimdi olmaz… Heyecanıma bakmayın, aslında çok öfkeli ve üzgünüm!
Büyük Yangın’da evimi kaybettim. Kalan tek şey, üstümdeki bu elbise ve yaşlı dostum Çıtçıt! O gece, o korkunç alevlerin arasından onu çekip alamadığımı, kurtaramadığımı düşünsenize… Başkan, sokaklarımıza sığmayan itfaiye araçlarını satın alarak büyük bir hata yaptı. Sonuçları da hepimizin hayatını etkiledi. Bu yetmezmiş gibi,hatasının faturasını da bizlere kesti! Bugün buradaki herkes vergi ödüyor ve karşılığında da hizmet istiyor.
Çöp vergisi ödeyeceğim ama çöpler toplanmayacak! Ulaşım vergisi ödeyeceğim ama hiçbir yere gidemeyeceğim öyle mi! Vergisini ödediğimiz hizmetleri keserek hem masraftan hem de bizim vergilerimizden tasarruf edecekler öyle mi! Buradan başkana sesleniyorum. Hatalarının sorumluluğunu al ve tasarruf etmeye kendi yüksek maaşından başla!” Fabo, mikrofonu adamdan aldıktan sonra kayıttan çıktı. Pırıl alkışladı. “İşin bu tarafını hiç düşünmemiştim, tebrikler!” “Biliyorsun, benden kaçmaz! Kalabalıkta onu gördüm ve işte bu adam dedim! Başkalarının görmediklerini gören yaşlı bir bilge!” “Abartma! Yorgunsan haberin montajını ben yapabilirim.”
“Kurgu yapmak yeni işimin en eğlenceli kısmı Pırıl! O yüzden hiiiç kusura bakma.” Şimdilik sadece Pırıl ve Fabo’nun çalıştığı Gerçeklerin Peşinde, bildiğimiz gazetelerden epey farklıydı. Adı gazete olsa da bir kâğıda basılmıyor, sadece internet üstünden yayın yapıyordu. Haberler yalnızca fotoğraf ve yazıyla değil, videoyla da verilebiliyordu. Diğer gazeteler matbaada basıldıkları için herhangi bir haberi ancak ertesi gün yayımlayabiliyorken, Pırıl ve Fabo yeni bir haber girmek için yalnızca internete ihtiyaç duyuyordu. Okurlar haberlerin altına yorum bile yazabiliyordu. Gerçi şimdiye kadar bunu yapan olmamıştı. Amaçları ateşli bir tartışma alanı yaratmaktı, ama Gerçeklerin Peşinde uçsuz bucaksız bir âlemde, kapısını henüz kimsenin tıklamadığı bir ev gibiydi. Pırıl ve Fabo da bu evin içine hapsolmuştu.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Roman (Yerli)
- Kitap Adı2 Dijital Karınca
- Sayfa Sayısı176
- YazarDilek Sever
- ISBN9786052851852
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kiralık Adam ~ Yazgülü Aldoğan
Kiralık Adam
Yazgülü Aldoğan
“Bir kadınla erkeğin birbirini anlaması, birbirini istemesi, birbiriyle anlaşması, birbirlerini çok seviyor olsalar bile neden bu kadar zor?” diye düşündü Hayal. Evet, Uğur’u seviyordu,...
- Hasangiller ~ Tarık Dursun K.
Hasangiller
Tarık Dursun K.
Hasangiller için “Sonuna kadar okumadan elden bırakılmayacak bir kitap” diyor Semih Tuğrul. Adnan Benk ise Tarık Dursun K.’nın dünyasındaki alabildiğine başıboş kişilerin olayların dürtüsüyle,...
- Uzakta ~ Mine Soysal
Uzakta
Mine Soysal
İki yaşam arasındaki uçurumu kaç katla ölçebilirsin? Şantiyeye, yatakhane zindana ne kadar uzaktı burası. Uykuya dalmadan önce son düşündüğü şey, ‘Hep burada, hep uzakta...