“Merhaba Volkan Bey, sizinle tanışmak beni onurlandırdı. İnanın karşınızda saygıyla eğilmekten gocunmuyorum.”
“Teşekkür ederim delikanlı. Ne güzel bir karşılama. Hayatımın son günlerinde sevildiğimi bilmek çok güzel.”
“Sevilmek mi efendim, siz tam bir halk kahramanı oldunuz. Yazacağınız yeni öyküyü kaç kişinin beklediğini bilseniz, inanamazsınız.”
“Demek öyle.”
“Evet efendim, eski kitaplarınızın kaç kere yaşandığını, hatta yaşanmaya devam ettiğini tahmin bile edemezsiniz. Çinliler sizin öykülerinizin birçoğundan simülasyonlar yapmaya başladı bile. Oysaki Çinliler öyle kolay kolay bizim yazarlarımızın öykülerine yer vermiyorlar.”
“Bu da benim sonumu getirecek değil mi?”
“Sakın korkmayın efendim, tamamen koruma altındasınız. Değil bu hükümet, bütün dünya bir olsa sizi bulamazlar.”
Volkan Hasanoğlu, gizlice seyahat ettiği siyah camlı aracından bir süre dışarıyı, teknolojik olarak gelişmiş ama insanlık olarak körelmiş İstanbul sokaklarını seyretti. Bu sokaklarda yürümeyi özleyip özlemediğini bile hatırlamıyordu. Yetmiş yaşını bitireli birkaç yıl olmuştu ve o birkaç yıl öncesine kadar mükemmel denecek bir yaşantısı vardı. Şimdi devlet tarafından birinci derecede aranan bir kanun kaçağıydı. Suçu ise, öykü yazmaktı.
“Efendim, üzerinizde hiçbir dijital aletin olmadığından eminsiniz değil mi? Kol saati, cep bilgisayarı, hatta sağlık kiti.”
“Sağlık kitini niye istiyorsunuz? Ben yetmiş yaşındayım ve o aptal cihaz benim her şeyim.”
“Onu bana hemen verin efendim. Sonuçta o da dijital bir alet. Polisin elindeki sistem, kalp pilinizden bile yerinizi tespit edebiliyor. Merak etmeyin, eski yöntemlerle sağlığınız kontrol altına alınacaktır. Sağlık kitine bağımlı kalmanıza gerek kalmayacak.”
“Ama sağlığımla ilgili tüm geçmişim o cihazın hafızasında depolu halde, eğer yok edersek nasıl kontrol edeceğiz?”
“Sizi çok iyi anlıyorum ama bunun bir tuzak olduğunu söylemek istiyorum. O cihaz, sizin ona bağımlı kalmanız için tasarlanmıştır. Yani son elli yıldır sürdürülen bir politika bu, sizi tam iyileştirmiyorlar, durumunuzu stabil tutup bağımlı olmanızı sağlıyorlar. Bize güvenin, sağlık kitinize gerek kalmayacak.”
“Güvenmekten başka çarem yok zaten. Tamam, söylediğini yapacağım.”
“Çok teşekkür ederim efendim.”
Volkan Hasanoğlu çok fonksiyonlu çantasından, son dijital aletini çıkarttı ve on dakika önce bir ordu insanla gelip kendisini gizlice kaçıran bu delikanlıya verdi. Delikanlı otuzlu yaşlarda, yuvarlak yüzlü ve oldukça işinin ehli birine benziyordu. Çağın bütün gençleri gibi o da en yüksek eğitimi almış olmalıydı, yoksa duruşundaki bu kendine güvenmişlik nerden geliyor olabilirdi?
Sağlık kitini alan delikanlı, penseye benzeyen bir aletle onu ezerek, parçaladı.
“Bu sizin güvenliğiniz için. Beş dakika sonra İstanbul’u terk etmiş olacağız. Saat on dörtte sizi liderimizle tanıştıracağım ve daha sonra yüksek güvenlikli çalışma odanıza varmış olacaksınız. Bütün istekleriniz karşılanacak ve size vereceğimiz daktiloyla tekrar yazmaya başlayabileceksiniz.”
“Daktilo mu?”
“Evet efendim, hiçbir dijital platforma bağlı olmayan, bildiğiniz mekanik daktilo. Biraz ilkel bir alet ama güvenliğiniz için buna mecburuz.”
“Anladım. Her halükarda hapis hayatı yaşayacağım yani.”
“Efendim, eğer yönetim sizi yakalarsa bir daha yazamaz ve bizi kurtaramazsınız. Eğer geçici bir sıkıyönetimle bizim himayemizde olursanız, yazacağınız yeni öyküyle düzeni değiştirebileceksiniz.”
“Haklısın. Eğer anlattığınız gibiyse, yeni öyküm yönetimi sarsacak. Tabii bu benim ölüm fermanım olacak ama ne de olsa ölüm beni korkutamayacak kadar yakınımda. Anlamışım değil mi?”
Delikanlı, hayran olduğu yazara büyülenmiş gibi baktı.
“Eğer saygısızlık etmeyeceksem, yeni öykünüzün adını öğrenebilir miyim?”
Volkan Hasanoğlu, delikanlıya gülümsedi. Hiç korkmuyordu. Sonuçta o, on dört kitap yazmış, yüze yakın öykü yayınlamış bir yazardı ve ömrünün son öyküsünü yazacak kadar enerjisi kalmıştı.
“Darbe.”
“Harika! Bence oldukça amacına hizmet eden bir isim olmuş.”
Delikanlı bir çocuk gibi sevindi.
“Umarım harika olur. Sonuçta yönetimden intikam almak isteyen sadece siz değilsiniz.”
“Haklısınız efendim. Bunu başaracağınızdan hiçbir şüphemiz yok.”
“Teşekkür ederim.”
Artık gökdelenler geride kalmış, akıllı yollar bitmişti. Araç şimdi yüzyıl önceki hızına geri dönmüştü. Tekirdağ yolu üzerinde ilerliyorlardı. Yeni öyküsü hakkında bütün kurguyu kafasında bitirmiş olan yaşlı yazar, tekrar dışarıya bakmaya başladı.
Kalbi yorgundu ama daha önemlisi buruktu. Yazmaya başladığı yıllarda beş altı bin kişilik bir okuyucu kitlesi vardı ve bununla yetiniyor, hayatını idame ettirebiliyordu. Şimdi ise milyonlar
onun yazacağı öykünün peşindeydi. Bunu idrak etmesi kolaydı ama kabullenmesi acı vericiydi.
“Geldik efendim. Az sonra liderimizle tanışacaksınız ve o size bilmek istediğiniz diğer bütün her şeyi anlatacak. Umarım bizi bu esaretten kurtarırsınız.”
“Umarım.” Yazar, delikanlıya dikkatli bir ifadeyle baktı. Daha sonra başını tekrar dışarıya çevirdi.
Araç, eskiden yazlık olarak kullanılan bir siteye girdi. Sitenin girişinde iki güvenlik görevlisi vardı. Aracı görünce hemen kapıyı açtılar. İçeri girince oldukça eski bir tatil köyüne geldiklerini anladı. Bir süre ilerledikten sonra, kapısında dört tane korumanın beklediği bir villanın önünde durdular. Sıralı bir şekilde dizilmiş villaların en temizi ve canlısı buydu. Volkan Hasanoğlu araçtan inerken, sanki devlet başkanıymış gibi güvenlikler etrafını sararak, abartılı bir şekilde çevreyi gözlemeye başladılar.
Ellerindeki silahlar haricinde garip görünümlü elektronik aletleri vardı. Villanın kapısında uzun boylu, sakallı bir adam belirdi. Anlaşılan lider bu adamdı. Ondan başka hiç kimsenin sakalı yoktu, ondan başka hiç kimsede liderlik pırıltısı yoktu.
“Hoş geldiniz efendim. Önünüzde saygıyla eğilmekten gocunmuyorum.”
( 2 )
“Size her şeyi baştan anlatmam gerekecek.”
Volkan Hasanoğlu, liderin ardından bu büyük ve sade odaya girdiğinden beri, yıllardır özlediği tuhaf bir duygunun esiri olmuştu. Hemen hemen hiç bir elektronik eşyanın olmadığı odada yalnız değillerdi. Liderin çalışma masasın sağında bir dinlenme koltuğu vardı, genç bir adam koltuğa uzanmış kitap okuyor, elindeki kalemle notlar alıyordu.
“Burada tam olarak ne yapıyorsunuz?”
“Bizler yönetimin yasakladığı kitapları okuyor ve onları hayata nasıl geçireceğimize bakıyoruz.”
“Anladım, çok iyi organize olmuşsunuz.”
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap Adı19 Numaralı Koltuk
- Sayfa Sayısı400
- YazarErol Çelik
- ISBN9789944979542
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviAvrupa Yakası Yayınları / 2011
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Aramızdaki Şey ~ Tomris Uyar
Aramızdaki Şey
Tomris Uyar
İsteğine uyup seni aramadım. Ölüm haberini bir dostumdan aldım telefonda. Bana haber verilmesini istemişsin, sevdiğin birkaç kişiye daha. Dizlerim çözüldü. Nedense önce öbür sevdiklerini...
- Fil ~ Raymond Carver
Fil
Raymond Carver
Kollarını boynuma dolayıp bana sarılıyor ve başını omzuma yaslıyor. Ama mesele şu: Az önce ona söylediklerim, bütün gün ara ara düşündüklerim, şey, bir tür görünmez çizgiyi aşmışım gibi hissediyorum. Hiç gelmek zorunda kalmayacağımı sandığım bir yere gelmişim gibi hissediyorum. Ve buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum. Garip bir yer. Kısa, zararsız bir rüyanın, sonra da sabah erkenden yapılan uykulu bir konuşmanın beni ölüm ve yok oluş düşüncelerine sürüklediği bir yer.
- Yedi Güzel Yıl ~ Etgar Keret
Yedi Güzel Yıl
Etgar Keret
“Sayfaları çevirip duruyorsak, Keret’in sesini duymaya devam etmek istediğimizdendir.” – San Francisco Chronicle Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü’nün mucidinden, gündelik yaşamın göbeğinden kopma, deli...