Komplo

Murat Çelik

Geçmişin karanlık hatıralarından Ankara’nın tekinsiz sokaklarına kadar uzanan heyecan dolu bir serüven… Ankara Savaşı’nın değerli kalıntılarına ulaşılmak için başlatılan bir kazı… Kazı alanında bütün sırlarıyla ölü bulunan bir gazeteci…

Pençe

Hilal Gümüş / 1 Yorum

Enseme yapışan koyu renkli saçlarımı tepemde toplarken masayı çevreleyen arkadaşlarım, önümüzdeki sömestr başlayacakları stajın heyecanıyla durmadan konuşuyorlardı. Gözlerimi devirmemek için kendimi tutarak bir sigara yaktım. Hava, eylül ayının ortasında olmamıza rağmen ortalamanın üstünde bir sıcaklıktaydı.

Yanlış Adam

Umut Çalışan

Paslı Menteşeler güçlükle yerinden kıpırdadı. Ağır demir kapı, ağlamayı andıran bir gıcırtı ile yavaşça aralandı. Soluk soluğa kalmış olan Tufan, kapının aralığından içeri süzülen mavimsi karanlıkla beraber içeri girdi. Olabildiğince sessiz olmaya çalışarak kapıyı kapadı.

Yusuf’un Limanları

Can Orhun

Dünyayı daha çok görmeliyim. Dünya beni daha çok görmeli. Kalyonlar yelkenlerine rüzgârları doldurmalı, atlar geniş ovalarda beni dörtnala sırtlarında taşımalı, uçsuz bucaksız çöllerde develerle Asya’nın uzak ülkelerine gitmeliyim. Zihnimde yaptığım seyahatleri bedenen de yapmalıyım.

Yaşanmamış Maceralar Atlası

Aydın Hanif

Topkapı Sarayı Müzesinin hazine dairesi o pazar günü her zamanki hafta sonu tatillerinden daha çok kalabalıktı. Müzenin en nadide parçalarından olan ve dünyada bir eşi daha bulunmayan Kaşıkçı Elması bu güne özel olarak büyük salonda sergileniyordu. Her zaman böyle bir şeyi görmeye imkân bulamayan ziyaretçiler zarafetin, asaletin ve ihtirasın sembolü sayılan dünyanın en değerli mücevherlerinden olan elmasın önünde uzun bir kuyruk oluşturmuştu.

Şano

M. Sadık Aslankara

İşte böyle yenge, senle ben üzerlerine tiyatro acısı çalınmış iki kadınız. Bu sanata iki hayat vermiş, iki şehidi olan kadınlar, ne kadar uzağındayız şimdi…

Düş Hırkası

Filiz Özdem

Filiz Özdem’in Korku Benim Sahibim’den sonraki romanı Düş Hırkası aklın öteki yüzüne düşüşü anlatıyor. Bir geçitten geçen onlarca insanın, geçidin ortasında dükkân camekânlarıyla birkaç eski binanın çevrelediği avlunun, birbirinin yanından geçerken farkında olmadan birbirine değen hayatların kitabı… Bir tabağa doldurulmuş bir avuç cam bilyenin birine dokunmak nasıl hepsini döndürür, her dokunuşta bütün renkler nasıl yeniden değişirse, ustaca bir araya getirilen kişilerin her birinin romana katılışıyla bütün metin de farklı bir renge bürünüyor.

Temmuz Çocukları

Menekşe Toprak

Her sınıfta, her okulda göçmen, Almancı çocuklar vardı demek. Garip çıbanlar… Yazları ailelerinin gelmesini bekleyen, geldiklerindeyse yaşamlarının akışı değişen, kesintiye uğrayan, bir aylığına analı- babalı olmanın ayrıcalığına kavuşan ama çoğunlukla bu anne-babayı nereye koyacağını bilmeyen yaz çocukları. En çok da temmuz çocukları. Arada kalmış bir kuşak, Almancıların ikinci kuşağı. Aşklar, tereddütler, küçümsemeler, kollamalar, kardeşler, çocuklar, anneler, memleketten gelenler, emlekete dönenler…

Köle

Işıl Parlakyıldız

Kudretli bir prensin bir köleye duyduğu tutku… Bir kölenin efendisine olan aşkı… Veliaht Prens Edward, yatağını nice kadınlar süslerken, aradığı tutkuyu kölesinin gözlerinde bulduğunda âşık olabileceğini hiç düşünmemişti. Aslında Prens Edward’ın aklını kurcalayan sorunun yanıtı gayet basitti: İkisi de sadece bedenlerinde özgürdüler. Ne Edward bir prensti ne de Jaymie bir köle… Dudakları, gözleri, elleri özgürce konuşuyordu. Sevişmeleri, birbirlerine haykıramadıkları, söylemek isteyip susmak zorunda kaldıkları cümlelerdi.

Eylembilim

Oğuz Atay

“Sevgili Oğuz,… Sana kısaca şunu söylemek istiyordum: “Eylembilim”le bize, tamamlayamamış da olsan, anlattığın olaylar ve çizdiğin kişilerle, gene de kendi içinde belli bir bütünlüğü…

Çamaşırcının Kızı Küçücük

Orhan Kemal

Yoksulluğu ve yoksunluğu en iyi anlatan yazarlarımızdan biri olan Orhan Kemal, Çamaşırcının Kızı’nda yer alan öykülerinde, yaşadıkları kıstırılmışlık ve imkânsızlığa karşın, gerçeğin acımasız soğuğundan, tükenmeyen hayalleriyle umutlarını diri tutma uğraşı vererek korunmaya çalışan insanların içinden sesleniyor. Önümüze serilen panorama, bir kez daha, ne denli büyük bir yazarla karşı karşıya olduğumuzun önemli bir kanıtı…

İki Yeşil Su Samuru

Buket Uzuner

1 Haziran 1978 Her şey bir günde olmadı. Her şey o yaz değişti. Annem yakışıldı bir ressamla evi terk etti. Babam da bir iki…