Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

İçimdeki Ben’e Mektuplar
İçimdeki Ben’e Mektuplar

İçimdeki Ben’e Mektuplar

Sahra Hazal Kaleli

Bu yaşta, bu sen’de, bu sen’le geçirdiğin ilk ve son an. Bir sonrakine hepsi değişmiş olacak. Biraz yürüyelim, gel. Rüzgâr alsın götürsün içimizdeki tozları….

Bu yaşta, bu sen’de, bu sen’le geçirdiğin ilk ve son an.

Bir sonrakine hepsi değişmiş olacak.

Biraz yürüyelim, gel.

Rüzgâr alsın götürsün içimizdeki tozları.

Sıkışan yerleri açsın, düğümlenen sözleri, donmuş bakışları…

Alsın götürsün bulutları. Saçlarımıza, düşlerimize, geçmişimize

ve geçmemişlerimize yağmur yağsın.

Gel, tut elimi. Biraz yürüyelim.

Havanın kokusunu alıyor musun? Mis gibi…

Rüzgâr umuttan bize doğru esene dek, yağmur güneşten mutluluk getirene dek yürüyelim. Yaşamanın baş döndürücü coşkusu tüm hücrelerimizi sarana dek…

Bugüne iyice yerleş, bu geceye…

Yapılacaklar, çözülecekler, küsülecekler yarına kalsın.

Yolculuğumuzu, yağmurumuzu, coşkumuzu hatırla.

Gün doğana dek yürüyeceğiz.

Yalnız değilsin, hiçbirimiz yalnız değiliz.

İçindekiler
Giriş………………………………………………………………………………………………………………………… 11
1. Mektup / Var Olmanın Gürültüsünden Yorulan Parçama ……………………………..15
2. Mektup / Tanrı’nın Çocuklarına……………………………………………………………………….19
3. Mektup / İçimdeki Yıldız Tohumlarına …………………………………………………………… 21
4. Mektup / İçimdeki Dünyaya……………………………………………………………………………..27
5. Mektup / Kanayan Bacağına Rağmen Koşmayı Bırakmayan Parçama………….39
6. Mektup / Cururu Kurbağaları ve Nilüfer Çiçekleri ………………………………………..35
7. Mektup / Kendini Arayan Parçama…………………………………………………………………..45
8. Mektup / Kim Olduğunu Başkalarının Ona Söylemesine İzin Vermeyen
Parçama…………………………………………………………………………………………………………………..49
9. Mektup / İçimdeki Kaybolma Birimi ve Dağınıklık Bürosu’na ……………………..53
10. Mektup / Şair Lokantasında Unuttuğum Parçama ……………………………………….59
11. Mektup /Yıldızların Kıyısında, Bir Salıncakta Bıraktığım Parçama ……………..63
12. Mektup / Atılmamış Çöpler ve Küflenmiş Yükler………………………………………… 67
13. Mektup / İçimdeki Güneş’in Güneş’ine………………………………………………………….69
14. Mektup / Merhaba, Ben Hiç Kimse! ……………………………………………………………….73
15. Mektup / Kendini Hiçbir Zümreye Ait Hissetmeyen Parçama……………………..77
16. Mektup / Beni Yargılayan Parçama …………………………………………………………………81
17. Mektup / Varoluşun Büyüsüne Kapılan Parçama ………………………………………….85
18. Mektup / Sürüden Ayrı Düşmüş, Kınalı Koyuna…………………………………………..89
19. Mektup / Eskisi Gibi Olmayacak Olan Parçama ……………………………………………95
20. Mektup / Yıldız Kanından Yapılmış Evrene, Eskizleri Henüz Renklenmemiş
Tanrı’ya… ………………………………………………………………………………………………………………..99
21. Mektup / Yılan Prenslere ve (Yeterince Giyinmeden)
Soyunmaktan Korkanlara…………………………………………………………………………………….105
22. Mektup / O’na Hep Âşık Olan Parçama………………………………………………………….111
23. Mektup / Masallara İnanan Parçama …………………………………………………………….119
24. Mektup / Minnacık Bir Umuda ……………………………………………………………………..123
25. Mektup / Hep Çocuk Kalan Parçama…………………………………………………………….127
26. Mektup / Işıltısını Büyürken Kaybetmiş Çocuklara ……………………………………. 131
27. Mektup / Renklerini Yitiren Parçama…………………………………………………………….135
28. Mektup / İçimdeki İşe Alım Müdürlüğüne Açık Mektup……………………………141
29. Mektup / Yaralı ve İncinmiş Çocuklara …………………………………………………………147
30. Mektup / Karanlıktan Korkan Parçama ……………………………………………………….. 151
31. Mektup / Düş Odaları, Kozmik Açgözlülük ve Denizanaları ………………………155
32. Mektup / Noktasız Cümleler Manifestosu…………………………………………………….159
33. Mektup / Kalabalıktan Uzakta, Kelimelerin Peşinde……………………………………167
34. Mektup / Fosforlu Öfkeme……………………………………………………………………………..169
35. Mektup / Işığını Kaybetmiş Yıldıza ………………………………………………………………..173
36. Mektup / Tesellim, Düşlerim ve En Büyük Hazinem…………………………………..175
37. Mektup / İçimdeki Yalnızlığa… ………………………………………………………………………181
38. Mektup / Denizin içindeki dağlara, baharın içindeki yağmura, hangi
sahilde biteceğini hiçbir zaman bilemeyeceğimiz dalgalara ve insanın içindeki
insana… ………………………………………………………………………………………………………………….185
39. Mektup / Kara Delikler ve Sıkışmış Nefesler………………………………………………..191
40. Mektup / Turuncu Terlikler ve Yayla Çorbası………………………………………………195
41. Mektup / Gecenin Başıboş Yıldızlarına………………………………………………………….201
42. Mektup / Kendi Dünyasını Yaratan, İçindeki Tanrı Parçacıklarını Görmeye
Cesareti Olan Parçama………………………………………………………………………………………….205
43. Mektup / Arılara, Polenlere ve Geç Gelen Bahara… ………………………………….. 209
44. Mektup / Hiç Bitmeyen Yağmura………………………………………………………………….. 213
45. Mektup / İçimdeki İnci’ye ……………………………………………………………………………… 217
46. Mektup / Güneşin Duası………………………………………………………………………………..223
47. Mektup / Mızmızlık Masalı ve Çöpleri Alan Rüzgâr……………………………………227
48. Mektup / Kapıya Dair, Sana Ait …………………………………………………………………….233
49. Mektup / Özgürlüğün Manifestosu ………………………………………………………………237
50. Mektup / Doğmamış Ben’lere ve Henüz Yazılmamış Mektuplara………………241
51. Mektup / Hiç Çocuk Olmamış ve Hep Çocuk Kalmış Gibi ………………………….245
52. Mektup / Bulutlar Ölmez………………………………………………………………………………..247
53. Mektup / Hayatı Kullanma Kılavuzu…………………………………………………………….. 251
Son Söz…………………………………………………………………………………………………………………..255

“Babama ve anneme…”

Giriş

Hem dünyayı yazasım var hem dünya kadar susasım. “Ben” sandığım şey kaç parça içimde?

Pencerenin önünde oturmuş, kuş seslerini dinliyorum. Zihnimdeki gürültüyü, içimdeki çelişkileri düşünüyorum. Kim haklı, kim masum, kim güçlü, kim düştü bilmiyorum.

Bu seslerin kime ait olduğunu, zihnimde ne yaptıklarını; hangisine “ben” dediğimi bilmiyorum. Ruhumun kenarından köşesinden tutmuşlar, çekiştirdikçe çekiştiriyorlar. İçimdeki kavgayla baş edemeyen “ben” saklanacak bir yer arıyorum kendime. Kendinden saklanabilir mi insan, bilmiyorum. Kendini kendinden saklayabileceğin kadar gizli bir yer var mı dünyada? Sadece yorulduğumu biliyorum, biraz sessizliğe ihtiyacım olduğunu.

Ruhumun çekiştirilmemeye, bütün hissetmeye özlem duyduğunu. Tek tek hepsinin gözlerine bakıyorum: Hiçbiri değilim. Hiçbiri değilim ve her biriyim. Ruhumdaki dengeler, sessizlikler, kavgalar, ikilemler… Aynılıklar, ayrıklıklar, çelişkiler, yansımalar… “Ben” dediğim şey onlara ne kadar yakınsa o kadar uzak, ne kadar kaçarsa o kadar tuzak.

Bildiğim tek şey, bunu dünyada benden daha iyi yapabilecek tek bir kişi daha olmadığı. İyisiyle kötüsüyle, kabalık ve kalabalıkla “ben olmak”… Kavgasında, barışında, tezadı ve günahıyla “ben olmak”… Sadelikte incelikle, incinmeme umuduyla “ben olmak”… Her gün başka bir “ben” olabilme ihtimaliyle…

Pencerenin önünde oturmuş kuş seslerini dinliyorum. İçimde kavga çıktığında penceremdeki baharı duyabildiğim için minnet duyuyorum hayata.

Dünya gürültülü bir yer olduğunda içimdeki kuş seslerini duyabildiğim için…

Sahi, “ben” sandığın şey kaç parça içinde?

Gün doğana dek yürüyeceğiz.

Yalnız değilsin, hiçbirimiz yalnız değiliz.

1. Mektup

Var Olmanın Gürültüsünden Yorulan Parçama

Bu yaşta, bu sende, bu sen’le geçirdiğin ilk ve son an…

Bir sonrakine hepsi değişmiş olacak.

Zor geliyor, biliyorum.

Karar vermek, adım atmak, olan bitenle başa çıkmak…

(Olmayan ve bir türlü bitmeyenler dahil.)

Yalnız hissediyorsun kendini. Ayrı düşmüş, yabancı kalmış, uzaydan gelmiş gibi…

Mevsim kış. Gökyüzünün mavisi görüş alanından çıkmış, yağmur çiseliyor. Yalnızlık bazen zor geliyor. Bazen mi?

Hemen çözmek zorunda değilsin. Bekleyebilir.

“Yolunda Gitmeyenler Listesi”ne yazarsın adını. Çözülecekler Listesi, Tamamlanacak Meseleler Defteri… Özlenen İnsanlar, Keşke Burada Olsa’lar, Düzelmesini İstediğim Durumlar… Bir Türlü Kelimelere Dökemediklerim, Yıllardır Söylemek İsteyip Söyleyemediklerim… Ne dersen…

Listeye yazar saklarsın biraz. Zihninden mürekkebe akar, oradan kâğıda. Biraz dağılır, dinlenir, kurur, sonra oturur.

Zihnindekine bakan gözle zihinden uçup kâğıda konana bakan ayrıdır belki. Yumuşar bakışların dışa dönükken…

Bekleyebilir, her şey biraz daha bekleyebilir.

Sen gücünü toplayıp listenin başına oturana kadar her şey bekleyebilir.

Bir şey olmaz, hiçbir şey olmaz.

O yüzden acele etme. Her şey bu an, bu koşullarda, bu olanlarla çözülmek zorunda değil.

Bugüne, bu geceye yerleş. Yayıl hatta, tüm varlığınla ana sarıl, zamanla birleş.

Gereklilikten alışkanlığa, oradan özgürlüğe bir yolculuğa çıkalım.

Havanın kokusunu alıyor musun? Mis gibi…

Bu yaşta, bu sen’le, bu sende geçirdiğin ilk ve son an. Bir sonrakine hepsi değişmiş olacak.

Biraz yürüyelim, gel.

Rüzgâr alsın götürsün içimizdeki tozları. Sıkışan yerleri açsın, düğümlenen sözleri, donmuş bakışları… Alsın götürsün bulutları. Saçlarımıza, düşlerimize, geçmişimize ve geçmemişlerimize yağmur yağsın.

Temiz havaya karışsın mis gibi toprak kokusu. Gel, tut elimi. Biraz yürüyelim.

Rüzgâr umuttan bize doğru esene dek, yağmur güneşten mutluluk getirene dek yürüyelim.

Yaşamanın baş döndürücü coşkusu tüm hücrelerimizi sarana dek…

Bugüne iyice yerleş, bu geceye…

Yapılacaklar, çözülecekler, küsülecekler yarına kalsın. Bugüne iyice yerleş. Yüreğini sıkan ne varsa kâğıt üstünde kalsın.

Yolculuğumuzu, yağmurumuzu, coşkumuzu hatırla. Gün doğana dek yürüyeceğiz.

Yalnız değilsin, hiçbirimiz yalnız değiliz.

2. Mektup

Tanrı’nın Çocuklarına

Bazen Tanrı’nın dünyaya çocuklarını saçtığını düşünürüm. En yüksek tepelerden en derin vadilere… En kurak çöllerden en bereketli bahçelere…

Neden yuvada hissedemez kimse? Dünyanın öteki ucuna da gitse evini arar durur? Göçebe çadırını, çocukluğunu sığdırabildiği kalplere mi kurar?

Neden evinde hissedemez? Hisseder de bilemez mi yoksa? Bilir de yanılır mı?

Tanrı, dünyaya saçarken çocuklarını, hepsinin içine biraz özlem, biraz da yuvada hissedememe tohumu mu koyar?

Nereye düşerse yol, özlem baki kalır. Ne kadar yakınsa hedef, cevaplar uzaklaşır.

Belki avuçlarına baksa, o hep aradığı yuvayı görür gözleri. Yanı başında duran, hiç ulaşamam sandığı o çok değerli şeyi: Kendini.

3. Mektup

İçimdeki Yıldız Tohumlarına

“Bizim olan tek şey zamandır.”
Seneca

Küçükken annem ve babama, asıl “annem ve babam” tarafından emanet edildiğimi düşünürdüm. Asıl annem ve babam tarafından değil de belki, içine doğduğum yıldızlar kümesinin emaneti olarak…

Garip gelirlerdi bana, bir başka dünyanın tohumu gibi hissederdim onların yanında kendimi. Zaman zaman aynaya bakıp onların “gerçek annem ve babam olmadıklarını” hatırlatırdım kendime. Yüzüme, gözlerimin içine derin derin bakardım. Yıldızların alnıma, ellerimin içindeki çizgilere, düşlerime yazdıklarını okumaya çalışırdım. Hangi parçamın nereden geldiğini anlamaya… Kendimi yalnız mı hissederdim? Belki… Sen hissetmez miydin?

Sadece su yetmez. O suyu içebilecek, emebilecek köklerin gelişmiş olması gerekir bitkilerin büyümesi için. Güneş yetmez. Gün doğduğunda ışığa yapraklarıyla tutunması gerekir bitkilerin. (En azından büyümek isteyenlerin.)

İhtiyacın olan her şeyin etrafında olması, o ihtiyacın karşılanacağı anlamına gelmez. Alabiliyor olmak gerekir. Donmuş anların arasında ve ötesinde görebiliyor, duyabiliyor, talep edebiliyor olmak. (Belki sonrasında tadını çıkarabiliyor olmak.)

Yoksa nefis bir sofrada aç kalmaktan farklı değildir yaşamak.

Uzun uzun bakardım aynaya. Odanın loş ışığı kirpiklerimde dolaşırdı. Hatırlamaya çalışırdım nereden geldiğimi. Onca varlığın içinde kendimi uzayda seyahat eden hüzünlü ve meraklı bir yolcu gibi hissetmemin sebebi neydi? Hayatta olmalarına rağmen kendimi “kimsenin çocuğu” gibi hissetmemin sebebi… Annem ve babam mıydı? Yoksa ben doğarken (ters gelmeyi ısrarla denediğim, başaramadığım şu dünyaya) nisan yağmurları yağmış, havadaki nem seviyesi ayarlarımı bozmuş, köklerimin gelişmesine engel mi olmuştu?

Nisan… Yüzyıllardır Ekim’i bekler durur. Mavi Dünya Güneş’in etrafındaki dönüşünü her tamamladığında; bu kez kavuşacaklarını umut eder, zaman geçtikçe gelen yeni yılın ötekilerden farklı olmadığı gerçeğine uyanır. Bilmez ki, düalitenin iki sipsivri ucu gibi, birbirlerini bulurlarsa… Varlar yok olacak. İğde kokulu bahar gecelerinde, el örgüsü kazağı ve soğuktan kızarmış burnuyla ona kavuşabileceği bir “gerçeğin” hayalini kurar. Bilmez… Maddeyle zamanın çarpıştığı o sonsuz noktada Ekim onu çoktan bulmuş. Nisan da tüm neşesi ve canlılığıyla, onun bereketli kızıllığının bir parçası olmuş.

Bilirsin, böyle havalarda âşık olunur, tütüne başlanır, eve ekmekle tuz götürmeyi unutur insan. Orhan Veli gibilerine şiir yazdırır. Ve yine bilirsin, bu güzel havalar kimilerini mahveder, kimilerini de (yüksek ihtimalle benim gibilerini) susuz bırakır.

Herkes yemyeşil kabarık yapraklarıyla hayatta salınırken ben sararan yerleri saklamaya çalışmaktan yorulup asıl sorunun köklerimde olduğu gerçeğine körleşmiştim belki. Belki tüm bunlar deli saçmasıydı. Gerçekten de yıldız takımından gelen (ve bu dünyanın suyuyla beslenemeyen) bir hüzünlü tohumdum…

“Dışlanan asla vazgeçmez. Rehberi, kokuyu bulana kadar, izleri bulana kadar, evi bulana kadar gitmeye devam eder.”

“Gerçek insanlar” da böyle hissediyor muydu acaba?

Böyle yalnız, böyle su içemediği bir dünyaya büyüsün diye bırakılmış gibi…

Koca bir okyanusun damla damla dünyaya gelmesi gibiydi insan olmak.

İçimizde ne taşıdığımızı, nereden geldiğimizi, neden yapıldığımızı bilmeden damladığımız yerde kaynağı bulmaya çalışıyorduk.

İçinden silinmeyen o yalnızlık hissi bundandı belki. Yüzeyinin her noktasının başka damlalarla temas etmesine alışmışken bir anda etrafını hava denen yüksüz tanecik yığınının sarması… Tanrı okyanusla kavga mı etmişti, maviliklere mi küsmüştü, ışıklı gecelerden, rayihalı yaz akşamlarından mı kalmaydı, canı mı sıkılmıştı bilinmez. Belki hepsi devasa bir kozmik hataydı. Tanrı da ceza sahasında Metin Kurt gibi yalnızdı….

Eklendi: Yayım tarihi
  • Kategori(ler) Kişisel Gelişim
  • Kitap Adıİçimdeki Ben'e Mektuplar
  • Sayfa Sayısı256
  • YazarSahra Hazal Kaleli
  • ISBN9786256051003
  • Boyutlar, Kapak13,5 × 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDestek Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur