Ne kadar uzak durmaya çalışsanız da aşk sizi baştan çıkartır!
Leydi Nicole Daughtry erkeklere karşı savunmasız kalmamaya yemin etmiştir. Aşkın ızdıraba sebep olduğunu gördüğü için pek çok taliplisi olmasına rağmen ilişki yaşamak istememektedir. Fakat Basingstoke Markisi Lucas Paine’le tanışınca Marki’yi saran tehlikeli ve esrarengiz olaylar ilgisini çeker.
Lucas ise intikam hırsıyla yanıp tutuşan bir adamdır. Güzel bir çehreye kanmak aklının ucundan bile geçmemektedir. Ancak Nicole ile ilişki yaşarsa, düşmanlarını kandırabileceğini bilmektedir. İhanetin kol gezdiği bir dönemde Lucas, Nicole’ü zarar görmekten, kendi kalbini ise Nicole’dcn sakınabilecek midir?
*
“Yarattığı sempatik karakterler ve eğlenceli öykülerle tanınan Michaels, bu hareketli romana tehlike ve heyecan eklemeyi unutmamış.”
Romantic Times
***
Sevgili okuyucu,
At sırtında, beş sırıklı bir engelin üzerinden atlar mıydınız? Macera yaşamak için mi doğdunuz? Her şeyi yapabilecek cesaretiniz var mı? Yıldızlara ulaşmak ve tüm kurallara meydan okumak ister misiniz?
Cevabınız evet ise Nicole Daughtry sizin kardeşiniz sayılır. Ama her halükârda Nicole yüreğimizin en derinlerinde, en azından bir süreliğine olmak istediğimiz kişi.
Nicole, Lucas Paine’le karşılaştığında sofistike Marki hayatında ilk kez söyleyecek tek kelime dahi bulamamıştı.
Nicole’e baktığında evliliği düşündü (tabii bir erkeğin inanılmaz güzellikteki bir kadınla karşılaştığı anda düşünme eğiliminde olduğu diğer şeyleri de).
Kız da utanmazca ona baktı ve aklından şu geçti: Macera!
Bunun üstüne bir maceraya atıldılar. Vicdansız ve hain bir adamın tutkusu ve hırsları onları tehlikeye sürüklerken birbirlerine olan arzuları, onları tüketen açlıkları ve düzene karşı çıkma çabaları, ortak tutkuları sayesinde her şeyin üstünde yer aldı.
Bu kitabı okumaktan hoşlanacağınızı umuyorum. Daughtry ailesinin yeni hikâyeleri de çok yakında raflarda yerini alacak. Nicole’ün ağabeyi Rafe Daughtry’nin hikâyesini anlatan Sımsıcak, raflardaki yerini çoktan almış durumda.
Bu arada Nicole’ün bir ikizi olduğunu söylemeden geçmeyelim… Son derece tedbirli ve dikkatli olan Lydia. Onun hikâyesine de hazırlanın.
İyi okumalar!
Kasey Michaels
Ben rahat rahat parçalanabileyim diye beni bir arada tutan Missy Augustine’e teşekkür ederim!
GİRİŞ
At ve binicisi zincirlerinden boşanmış bir enerjiyle ağaçların arasından fırladıkları anda uzun kulaklı tavşanlar kovuklarına girebilmek için savaşmaya başladılar. Ağaçların üzerindeki kuşlar kaçışarak, alışılmadık bir maviliğe sahip olan gökyüzünü siyah bedenleriyle kararttılar.
Nallar arazideki yumuşak toprakla buluştu. Kısrak hızla yere indikten sonra dörtnala koşusuna kaldığı yerden devam etti.
Binici, başını kısrağın boynuna iyice yapıştırmıştı, dizginleri iki eliyle tutuyordu, dirsekleri açık ve yukarıdaydı, üzengilerin üzerinde neredeyse ayağa kalkmıştı, dizleri atın böğrüne sımsıkı yapışmış, yarışan jokeyler gibi zıplıyordu.
Hem at hem de binici gidecekleri yolu çok iyi biliyordu. Önce çalı çitler, ardından da arazinin diğer ucundaki alçak kapı. Üç metrelik bir meyilin önündeki çok yüksek olmayan geniş taş duvar ve çamura iniş.
Uzun ve özgür bir dörtnala koşudan sonra da beş sırıklı kapı. Beş sırıklı kapı esas denemeydi. Tam bir meydan okumaydı. O arkalarında kaldığı anda muhteşem zafer onların olacaktı.
Kısrak son derece güçlü ve hızlı bir attı ama kontrol binicideydi. Kontrol önemliydi; her şeyi bu belirliyordu. Çevredekileri kontrol etmek. Beynini, yüreğini ve kaderini kontrol etmek.
Ve bu kontrol insana hürriyetini kazandırıyordu.
Önemsiz engeller geçilmişti, beş sırıklı kapı ileride görünmeye başlamıştı. Bu yüreksizlerin ya da ortalama bir yeteneğe sahip olanların yapabileceği bir atlayış değildi. Beceri ve güven gerektirirdi. Belki biraz da şans.
Ama bu binici zaten hep şanslıydı.
Kısrağın başı hafifçe sallandı ve adımlarının arası açılırken ileri doğru uzandı, boyun kasları iyice gerildi, sıcak nefesi sabah serinliğinde beyaz buhar bulutları oluşturuyordu.
Binici kısrakla bütünleşti, hareketleri iç içe geçti, kısrağın havalanmadan önce son kez dizlerini bükerek yaylandığını hissetti.
At ve binicisi sıçrayışı bir bütün olarak gerçekleştirdiler. Yükselerek. Uçarak. Yeryüzünden ve tüm kaygılarından arınarak. Dünya onları aşağıda beklemeye devam ederken mutluluk dolu bir an boyunca tamamen sessizleşmişti.
Ve sonra kısrağın toynakları tekrar yeryüzüne dokundu, bu toynaklar aynı kararlılıkla toprağa güm, güm, güm diye vurmaya devam ederken, üzengilerin üzerinde tamamıyla ayağa kalkmış olan binicinin kalp atışlarıyla eşleşti. Eldivenli bir el yünlü beresine uzanarak onu çıkardı ve bir zafer bayrağı gibi havada sallamaya başladı.
Kömür karası saçlar artık berenin içinde gizlenmiyordu, serbestçe rüzgârda uçuşuyorlardı. Gülümsemek, flört etmek, öpüşmek ve umut dolu rüyalarla sonrasındaki umutsuzlukları yaşamak için yaratılmış olan o dolgun, geniş dudaklar aralandı ve oradan çıkan bir zafer çığlığı tüm arazide yankılandı.
Koyu renkli kirpiklerin altındaki menekşe parıltılarına sahip olan gözler, kalkık burun ve o şehvetli dudaklarla bir tezat oluşturan masumiyet belirtisi çillerle kaplı elmacık kemiklerinin üzerinde dans etti.
O kömür karası saçları okşayan rüzgâr, ten rengi binici pantolonunun içine sokulmuş olan beyaz erkek gömleğini okşayarak seksi göğüsleri de yalıyor hatta onları iyice meydana çıkararak bir çapkının bile ahlaksız bulacağı bir görüntü sergilemelerine sebep oluyordu.
On sekiz yaşındaki Leydi Nicole Daughtry pek çok kişinin kendisini güzel olarak betimleyebileceğinin farkındaydı. Ve farklı. Aslında genç, cesur, yürekli ve hayat doluydu. Son derece özgürdü.
Bugün bu gençliği, neşeyi ve özgürlüğü kutlama günüydü. Yarın ise bir dünyaya veda edip yeni bir dünyaya, ilk Londra balo dönemine merhaba deme ve ona da beş sırıklı engel gibi meydan okuma günü olacaktı.
Mağrurdu, sonuç ise şimdiden belliydi.
1
Mart 1816
Basingstoke Markisi Lucas Paine, koyu sarı gür saçları, açık mavi gözleri, kaslı ve ince bedeniyle klasik tarzda bir yakışıklılığa sahipti. Kusursuz bir giyim tarzı, mükemmel görgüsü ve tavırları vardı; dul annesini el üstünde tutar, köpeklerine iyi davranırdı.
Sokakta gezerken şapkasının ucuna dokunarak herkesi selamlar ve en iyi kulüplere giderdi. Mükemmel bir binici, birinci sınıf bir sürücüydü, boks salonlarına da yabancı değildi ve son derece başarılıydı ama o, ince kılıcıyla yumruklarından daha başarılı olduğunu söylerdi. Enfiye kullanmaz, caka satmazdı, dansa kaldırılmayan tüm kadınlarla dans eder, yaşlı dulları pohpohlar ve gerçek anlamda kumar asla oynamazdı.
Marki’nin müteveffa babasının karıştığı düşünülen birtakım skandallar vardı ama bunların hiçbiri oğluna dokunmamıştı.
Arkadaşı olan Yalding Vikontu Fletcher Sutton bu mart öğleninde, birlikte Bond Sokağı’nda dolaşırlarken bir kaşını karanlık bulutlara doğru kaldırarak Marki’nin havayı da kontrol etmeyi başarırsa kesinlikle Tanrı katına yükselebileceğini söylemişti.
Hem Lucas hem de Fletcher bu tatsız havanın, dinmeyen yağmurların ve soğuğun, kısacası güneş yüzü görmemelerinin sebebini biliyordu. Yaklaşık bir yıl önce dünyanın bambaşka bir yerinde bulunan Tambora’da yaşanmış olan volkanik patlamanın İngiltere ve Avrupa’yı böylesine etkilemesi hiç akla yatkın gibi durmasa da sebep buydu.
“Hiç sesin çıkmıyor,” dedi Fletcher büyük siyah şemsiyelerini açmak için duraksadıklarında. İnce ince yağan yağmur hızlanmıştı, birkaç dakika içinde sağanağa dönüşecekti. “Hâlâ dün White’s’ta Lord Harper’ın söylediklerini mi düşünüyorsun? Cenaze törenlerinde bile daha keyifli konuşmalar duyduğunu söylemesi ve arkadaşlarıyla birlikte sana sırt çevirmesi elbette nezakete sığmıyor ama yine de haklı olduğu taraflar vardı.”
Yalding Vikontu Londra’nın önemli kulüplerinden birinde yaşanan olaya atıfta bulunuyordu. En yumuşak betimlemeyle bile bir soytarıdan başka bir şey olamayan Lord Harper “her sokağa çıktığında yanaşıp parasını almak için dil döken dilenciler ve diğer aşağılık yaratıklar” hakkında bir yorum yapmıştı.
Lucas kendini bile şaşırtan bir tutkuyla bu aç, üşüyen ve korku içinde yaşayan insanları savunmaya başlamış hatta orada bulunanları, bu vatandaşlara yardım eli uzatılmazsa sonuçların çok ciddi boyutlara ulaşabileceği konusunda uyarmıştı.
Aslında bu son derece iyi bir savdı, hatta mükemmel bir ilham kaynağı olduğu bile söylenebilirdi. Fakat kimse kulak asmamıştı.
Lucas arkadaşına baktı, kaşlarından biri kalkmıştı. “O soytarının fikirlerinden içim karardığı gün koşarak eve gidip boğazımı keserim.”
Fletcher başını sallayarak onu onayladı. “Pekâlâ, sorun nedir o zaman? Hava mı? Bundan yakınmanın hiçbir anlamı yok, yakın zamanda bir gelişme olmayacağını söyleyen sensin. Yeni çizmelerin mi vuruyor? Ama onları Hoby’den aldın, değil mi? Öyleyse vurmazlar. Fakat en yakın dostun seni bırakıp gitmiş gibi bir havan var ki bu da olmadı çünkü buradayım. İşin aslında bir dahaki sefere kendini komik duruma düşürmekten sakın çekinme, ben iskemlenin tepesine çıkıp dinleyin, dinleyin, diye bağırarak seni sonuna kadar desteklerim.”
“Öyle mi? Buna nasıl sevindim anlatamam Fletcher, gerçekten. Ama bu zarif hareketinin beni desteklemek için mi yoksa kendimi daha da komik duruma düşürmem için mi yapılacağını tam olarak kestiremedim.”
Yirmi beş yaşında, açık kahverengi gözlerinde kıvılcımlar uçuşan, yanaklarında afacan bir çift gamzesi bulunan, yakışıklı bir genç olan Yalding Vikontu başını arkaya atarak bir kahkaha savurdu. “İşin güzel yanı da bu zaten, hiçbir zaman hangisi olduğunu bilemeyeceksin.”
“Ne oluyor biliyor musun Fletcher? Asla öğrenmiyoruz. Sevgili Naip Prens’in kaçış planları yapmasının üzerinden çok uzun süre geçmedi, sadık hizmetkârları tıpkı Fransızların krallarına karşı ayaklandıkları gibi ayaklanmak üzereydi. Şimdi de bu lanet volkanın patlaması yüzünden fiyatlar artıyor, çiftçiler işlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalıyor, cesur askerlerimiz acı çekiyor ve çocuklarımız yiyecek taze sebze bulamadıkları için hasta düşüyor. Bu duruma ve kaçınılmaz sonuçlarına hazırlıklı değiliz. Halk çok huzursuz.”
“Evet, evet söylediklerini hatırlıyorum ama artık dur. Lord Harper’dan alıntı yapacak olursam çok keyifli bir konuşma olmadığını söylemem gerekiyor. Ve sonuna kadar haklı olduğunu da söyleyemeyeceğim, Lucas. Hükümetimiz birtakım önlemler
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıAlev Alev
- Sayfa Sayısı336
- YazarKasey Michaels
- ÇevirmenSeden Gürel
- ISBN6055289430
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviPegasus / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Bir Tutam Gündüz Bir Tutam Gece ~ Kristin Hannah
Bir Tutam Gündüz Bir Tutam Gece
Kristin Hannah
Büyülü bir ormanın sonsuz karanlığında saklanan mucizevi bir inci… Yağmurlu bir günde, dehşet içindeki bir kız çocuğu kasabadaki bir ağacın dallarına sığınmış halde bulunur....
- Varşova Anagramları ~ Richard Zimler
Varşova Anagramları
Richard Zimler
iyi adamlar savaştığında kötülükler savrulacak… 1941 yılının son günleri… Erik Cohen yeniden Varşova gettosunda, ama bu defa bir “ibbur” olarak. Onu görebilen tek kişi...
- Nickel Çocukları ~ Colson Whitehead
Nickel Çocukları
Colson Whitehead
Çağdaş edebiyatın parlak yıldızı Colson Whitehead’den fırsatlar ülkesinin karanlık yüzüne bakan iddialı bir roman: Nickel Çocukları. Whitehead, yakın zamana değin faal olan bir okuldaki...