Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kayıtdışı Tarih
Kayıtdışı Tarih

Kayıtdışı Tarih

Murat Kutlu, Volkan Dinçer

Sadettin Köpek adı nereden geliyor? Tiryaki Hasan Paşa neyin tiryakisiydi? Kara Murat gerçekten yaşadı mı? Haçova zaferini kim kazandı? Barbaros Barbar mı. kızıl sakal…

Sadettin Köpek adı nereden geliyor?
Tiryaki Hasan Paşa neyin tiryakisiydi?
Kara Murat gerçekten yaşadı mı?
Haçova zaferini kim kazandı?
Barbaros Barbar mı. kızıl sakal mı?
Patrona Halil’in asıl mesleği neydi?
Öküz Mehmet Paşa bu lakabı neden aldı?
Vakay-ı Vakvakiyenin aslı nedir?
Demirbaş Şarl’a bu lakabı kim verdi?
Lat, Menat, Uzza putlarının adları nereden geliyor?

Bir sözlük niteliği de taşıyan bu çalışma, uzun uğraş ve araştırmalar sonucunda bilimsel kaygılar gözetilerek meydana getirilmiştir. Tarihle ilgilenen ve kelimelerle tarihe yolculuk etmek isteyenler, bu kitabı bir başucu çalışması olarak göreceklerdir.

***

ÖNSÖZ

“Bilinmeyen Tarih” adını verdiğimiz bu kitap, bildiğimizi düşündüğümüz birçok tarihsel ayrıntının aslında çok farklı bir içeriğe sahip olduğunu ortaya koymak amacıyla yazılmıştır. Öğrenim hayatımız boyunca bizlere anlatılan tarihî kavramların bir kısmının ya anlatıldığı gibi olmadığını ya da eksik veya çelişkili olduğunu fark etmemiz bizi bu çalışmayı hazırlamaya yönlendirdi.

Örneğin; Patrona, Baltacı, Öküz, Kavanoz, Sokullu, Mezomorta, Yedi Sekiz, Elmas, Damat, Köprülü, Düzmece, Demirbaş ve Börklüce gibi birçok lakabın önemli tarihî şahsiyetlere neden verildiğine dair bilgilerin az olduğunu fark ettik. Bunun yanında, bazı önemli yer ve eser adlarının -Bozdoğan Kemeri, El Hamra, Mescid-i Aksa, Dolmabahçe, Çırağan, Koyunhisar, Akabe, Galata, Mekke, İnebahtı ve İstanbul gibi- kökeninin ya da veriliş nedeninin de çok fazla bilinmediğini gördük. İşte bu nedenle tarihsel süreçte anlatılan olaylar, şahıs ve yer adları, unvanlar, lakaplar ya da tarihi terimlerin etimolojik kökenlerini ve anlamlarını şimdiye kadar hiç bilmediğimiz yönleriyle tamamlayıcı bir şekilde verebilmek amacıyla bu çalışmayı hazırlamaya karar verdik.

Maddeleri seçerken oldukça titiz bir çalışma yaptık. Kitabın amacını aşmaması için, bütün tarihî kavramları seçmek yerine, gerekli ve ilgi uyandırıcı olduğunu düşündüğümüz maddelere yer verdik.

Çalışmalarımız sırasında bazı kavramların karşılıklarının birçok kaynakta farklı hatta yanlış yazıldığını, tarihçilerin bir kısmının da bu terimler hakkında aynı bilgiye sahip olmadığını gördük. Örneğin; Damat Ferit Paşa’nın hangi padişahın damadı olduğu konusunda bile, önemli kabul edilen iki kaynak -Meydan l.aroıısse ve Diyanet İslam Ansiklopedisi- farklı bilgiler içermekteydi. Bunun yanında Barbaros, Köprülü, Çivi Yazısı, Aynalıkavak, Hünkâr İskelesi ve Grejuva gibi birçok maddede de benzer sıkıntıları yaşadık. Zaman zaman internette de bu konular ile ilgili var olan bilgilerin güvenilir olmadığını fark ettik. Bu nedenle çalışmamızdaki tarih kavramlarının karşılıklarını aramak ve anlamlarını doğru olarak saptamak için birçok kaynağa başvurup bazı maddelerde farklı görüşleri beraber verme yoluna gittik. Bu kaynakları da kitabın sonunda bir liste halinde kaynakça olarak koyduk.

Elinizdeki bu kitap yukarıda anlatmaya çalıştığımız ihtiyaçların karşılanmasının yanında;

1- Piyasadaki bu alandaki mevcut boşluğu bir müddet için bile olsa doldurmak ve özellikle tarih öğretmenlerine, öğrencilerine ve tarihe yakından uzaktan ilgi duyan kişilere yardımcı olmak,
2- Her meslekten insana belli başlı tarihî terimleri/kavramları tanıtmak ve öğretmek suretiyle onlarda tarihe karşı bir ilgi uyandırmak,
3- Özellikle yanlış, eksik veya çelişkili olan tarihî kavramları açıklamak ve bu şekilde yanlış yönlendirmelerden alıkoymak,
4- Tarih alanında çalışma yapacaklara kaynak olabilmek, onlara kolaylık sağlamak ve bu alana ilgi duymalarını sağlamak gibi gayeleri de içermektedir.

Ayrıca bütün bunları yaparken özellikle Farsça ve Arapça kelimelerin yazılışında genel olarak Türk Dil Kurumunu esas almaya özen gösterdik. Bu nedenle bazı Arapça ve Farsça şapkalı kelimeleri Türk Dil Kurumu’nun belirlediği şekilde yazmayı tercih ettik.

Bir sözlük niteliği de taşıyan bu çalışma, uzun uğraş ve araştırmalar sonucunda bilimsel kaygılar gözetilerek meydana getirilmiştir. Tarihle ilgilenen ve kelimelerle tarihe yolculuk etmek isteyenlerin, bu kitabı bir başucu çalışması olarak göreceğini temenni ediyoruz.

Murat Kutlu-Volkan Dinçer

*

-A-

Abaza Mehmet Paşa (…-1634)

Abaza Mehmet Paşa, Osmanlı Devleti’nde silahtarlık yapmış; Halep, Maraş ve Erzurum valiliği ile Bosna beylerbeyliği gibi görevlerde bulunmuş bir devlet adamıdır.

Abhazya Türklerinden olan Mehmet Paşa, bu nedenle Abaza lakabını kullanmıştır. (Abhazya, bugün Gürcistan’ın kuzeybatı kesiminde özerk bir cumhuriyettir.)

Abbasi

750-1258 yılları arasında Ortadoğu’da hüküm sürmüş, Emevilerden sonra halifeliği devam ettirmiş hanedanın adıdır.

Hanedan, ismini Hz. Muhammed’in amcası Abbas b. Abdül- muttalib b. Haşim’den almıştır. Bu hanedana ilk zamanlarda “Haşimiler” de denmiştir.

Acem

Arapların, Arap kavminden olmayanlara ve İranlılara verdikleri isim olan Acem, Arapça kökenli bir kelime olup “ucme”den türemiştir. Ucme, “dili bozuk olmak, dil kurallarına uymamak” anlamlarına gelmektedir.

Acemioğlanlar Ocağı

Osmanlı Devleti’nde Yeniçeri Ocağı’nda görev yapmak üzere esirlerden veya devşirme usulü ile Hristiyanlardan toplanan çocuklara “acemioğlanlar” denilmekteydi.

Osmanlılarda yabancı milletlerden esir alınmış ya da devşirilmiş kimseler için Türk-İslam geleneklerine yabancı olmaları nedeniyle “acemi” tabiri kullanılmıştır. Zamanla “acemi” sözcüğünün manası genişlemiş ve sözcük, önceki anlamıyla birlikte “işe alışık olmayan, işe yeni başlayan” manalarıyla da kullanılmaya başlanmıştır. “Erkek çocuk, genç erkek” anlamlarına gelen oğul kelimesinin çoğulu olan “oğlan” kelimesi ile birleştirilen bu sözcük asker ocağına yeni gelmiş genç erkeklerin bulunduğu birimin adıdır.

Ademimerkeziyetçilik

Adem, Arapça bir sözcük olup “yokluk” anlamına gelir. Ademimerkeziyetçilik ise “merkez yokluğu, merkez dışı yönetim” demektir. Bu yönetim anlayışı Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk kez Sultan Abdülaziz zamanında, Mithat Paşa Tuna vilayeti yöneticisi iken başlamıştır.

II. Meşrutiyet’ten sonra özellikle Prens Sabahattin tarafından savunulan ademimerkeziyetçilik fikri, mahalli idarelere geniş yetkiler tanıyan bir sistem önermiştir. Bu sistemde merkeze ait genel hizmetlerden bir kısmı, özerk yönetimlere bırakılmaktadır. Böylece merkezî hükümetin yetkileri azaltılacak, imparatorluktaki çeşitli milletlerin yönetime katılma hakları artırılacaktı. Federasyon yapılanmalarında merkezî yönetim, anayasayı tek taraflı değiştirme hakkına sahip değilken; ademimerkeziyet anlayışı bu konuda merkezî yönetimi serbest bırakır. Bu husus, federasyon ile ademimerkeziyet kavramları arasındaki en önemli farkı yansıtmaktadır.

Afanasyevo

Altay bölgesinde bir yer adı olan Afanasyevo, Orta Asya’daki Tunç Çağı kültür çevrelerinden biridir.

Türkologlar, Altaylarda gelişmiş bu kültürün Orhun Nehri ve çevresini de etkisi altına alarak Orta Asya medeniyetinin temelini oluşturduğu fikrini benimsemişlerdir. Afanasyevo Kültürü de denen bu kültürü yaratan insanlar avcı ve savaşçı bir topluluktan gelip at, deve gibi hayvanları evcilleştirmişlerdir.

Aforoz

Yunanca bir kelime olup (aphorizein) Türkçede “aforoz” şeklinde kullanılmıştır. “Dinî kınama” anlamına gelen kelime, dinî bir topluluğa mensubiyetten mahrum etme ya da çıkarılma anlamında kullanılan dinî bir kınama şeklini ifade eder. İngilizcede de “excommunication” olarak geçer. Kelimenin tam olarak manası “out of communication” yani “iletişimin dışında kalan”dır

Afrika

Afrika adı, Kartaca’ya ilk defa ayak basan Romalılarca “Afri” veya “Africani” denilen Tunus yerlilerinin adından esinlenerek Pön Savaşları sırasında verilmiştir. Kelime “Afrilerin ülkesi” anlamına gelmektedir. O zamana kadar Yunanlı yazarlar bu kıtaya “Libya” yani “Lebular Diyarı” derlerdi. Fakat MS 1. yüzyıl sonlarında Afrika adı bütün kıta için kullanılmaya başlandı.

Ağa

Moğolcada “büyük erkek kardeş” anlamındaki “aka” kelimesinden Türkçeye geçmiştir. Türk devletlerinde askeri ve sivil kuruluşlarda kullanılan bir unvandır. Baba, dede, amca, dayı gibi yaşça büyük akrabalar için de kullanılmıştır. Moğol prenslerine “aka” unvanı verildiği gibi önemli mevkilere yükselmiş devlet adamları için de bu unvan kullanılmıştır. Ağa unvanının kadınlara da verildiği görülmüştür (kadın ağa gibi). Osmanlı askerî ve idari teşkilatında belli mevki ve rütbelerin sahiplerine de ağa unvanı verilmiştir (yeniçeri ağası, harem ağası gibi).

Ağa Çayırı

Adana-Tarsus arasında bulunan bir bölgenin adıdır. Bu bölgede 1488 yılında Osmanlılar ile Memluklar arasında Ağaçayırı Meydan Savaşı yapılmıştır. Savaşın başlarında Osmanlı ordusu Çukurova’da başarılar elde etse de bölgeye ulaşan Memluk Başkumandanı Özbek Bey Ağaçayırı Meydan Savaşı’nda Osmanlı ordusunu mağlup etmiştir. Yedi aylık bir süre zarfında Memluk ordusu, Osmanlı kuvvetlerini Çukurova’dan çıkarmayı başarmıştır. Bu savaşa katılan Osmanlı vezirleri, alınan yenilginin sorumluları oldukları gerekçesiyle görevlerinden azledilmişlerdir.

Ağnam

Arapça ‘ğanem’ kökünden türemiş “ağnam” kelimesi “koyunlar” anlamına gelmektedir.

Osmanlı Devleti’nde “Adet-i ağnam” da denen ve küçükbaş hayvan sahiplerinden alınan verginin adıdır. Önceleri zekât gibi aynî olarak tahsil edilen bu vergi, daha sonraları koyun başına belli nispetlerde akçe cinsinden alınmaya başlanmıştır. Vergi, keçi ve koyun sayısına bağlı olarak tahsil edildiğinden, herkes elinde ne kadar malı varsa doğru olarak yazdırmak zorundadır.

Ağnam Vergisi başlangıçta her koyundan bir akçe almak üzere toplanırken, zamanla farklı uygulamalar nedeniyle her koyundan iki akçeden on akçeye kadar alınır olmuştur. Bu vergi özellikle büyük ölçüde koyun ve keçi besiciliği yapan konargöçer Türkmen ve Yörük cemaatleri için önemliydi.

Ahi

Arapça “kardeşim” anlamına gelen sözcük, Divanü Lugati’t-Türk ve Atabetü’l-Hakâyık gibi kaynaklarda “eli açık, cömert” anlamlarında geçmektedir.

Temelde Kur’an’a ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünnetine dayanan ve İslamî anlayışa doğrudan bağlı olan Ahilik, dinî ve sosyal bir teşkilattır.

Ahilik, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da yaşayan halkın sanat, ticaret, ekonomi gibi çeşitli meslek alanlarında yetişmelerini sağlamış, onları ahlakî yönden yetiştirmiş ve çalışma yaşamını “iyi insan” meziyetlerini esas alarak düzenlemiş bir örgütlenmedir. Kendi kuralları ve kurulları vardır. Günümüzün esnaf odalarına benzer bir işlevi olan Ahilik teşkilatı iyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzendir.

Ahmet Anzavur (1834-1921)

1834’te doğan Ahmet Anzavur, Çerkez asıllıdır. Osmanlı Zaptiye Örgütü’nde binbaşı rütbesine kadar yükselmiş, Kuva-yi Milliye’ye karşı isyan hareketini başlatmıştır. İngiliz gizli servisinin adamı olan Papaz Fru tarafından maddi olarak desteklenmiştir. 1921’de Eskişehir İstiklal Mahkemesi tarafından gıyaben yargılanmış ve idam cezasına çarptırılmıştır. 15 Nisan 1921’de Biga dolaylarında milli mücadeleciler tarafından vurularak öldürülmüştür.

Anzavur kelimesi güçlü, kuvvetli ve sert anlamlarına gelmektedir. Ayrıca bu kelime Kafkasya’da Gürcü prenslere verilen bir lakaptır.

Ahuramazda

Eski Farsçada “bilginin efendisi” anlamına gelir. Zerdüşt dininin en yüce tanrısıdır. Ahuramazda bu dine göre iyiyi ve doğruyu temsil eden varlıktır. İslami kaynaklarda “Hürmüz” olarak geçer. Bu inanışın kapsadığı dine Zerdüştlük veya Mazdaizm de denilmektedir.

Akabe

Arapça kökenli bir sözcük olup “sarp yokuş, tehlikeli geçit, geçilmesi ve aşılması zor olan dağ yolu, tepe” anlamlarına gelmektedir. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de mecazi olarak köle azat etmek, bir yetim veya yoksulu doyurmak, mümin, sabırlı ve haktan yana kimselerden olmak gibi faziletler için de bu kelime kullanılmıştır.

Özel isim olarak Arabistan’da Hicaz bölgesinde bir yerin adıdır. Hz. Muhammed (s.a.v.) burada Medine’den gelenlerle görüşüp onlardan bey’at aldığı için Müslümanlar tarafından da sevilen bir yer olarak bilinir.

Akça/akçe

Osmanlılarda kullanılan gümüş paranın adıdır. Gümüş madeninin renginden dolayı “akça” denmiştir. (Ak, Türkçede ‘beyaz, parlak’ anlamlarına gelmektedir.) İlk kez Orhan Gazi…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur