Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Üç Yusuf Üç Rüya Üç Gömlek
Üç Yusuf Üç Rüya Üç Gömlek

Üç Yusuf Üç Rüya Üç Gömlek

Senai Demirci

Pıhtılaşmış hayat damarlarında sıcacık bir akıştır vahiy. Ruhu çekilmiş yaşayışın göğsünde taze bir kalp vuruşu… Varlık dağının eteğinde duru bir pınar… Dudağımızı dayayıp içtiğimiz……

Pıhtılaşmış hayat damarlarında sıcacık bir akıştır vahiy. Ruhu çekilmiş yaşayışın göğsünde taze bir kalp vuruşu… Varlık dağının eteğinde duru bir pınar… Dudağımızı dayayıp içtiğimiz… Göklü söz ağaçlarının boyumuz hizasına eğilişi… Çorak yüreğimize bin yağmur inişi… Kıpır kıpır akan söz ırmağının göğsümüzden geçişi… İçimizden geçen, içinden geçtiğimiz derin çağıltıların can kulağımıza değişi…

Katı yanlarımızı çözer vahiy. Uyuyanlarımızı uyandırır. Kabuğumuzu çatlatır. Gizli yaralarımızı kanatır. Yüreğimizdeki saklı filizleri ayağa kaldırır. Bulut bulut öper aklın yamaçlarını.

Yağmursa vahiy, Yusuf Suresi aniden bastıran sağanaktır. Daha yakından duyulur sesi. Serinlikler sunar nefesi. Ümit denizlerini yeniden çalkalandırır. Bir Yusuf çağrısı olur, içimizin tortularını dağıtır. Yusuf hüsnünü ayna diye tutar yüzümüze. ‘Yusuf hüznünde tutar kalpleri. Yusuf’un sesinde kendi iç sesimize kulak kesiliriz. Yusuf’u bekleyen, hep bekleyen Yakub’a döneriz.

Kur’an’da hiçbir kıssa Yusuf kıssası kadar uzun ve detaylı anla-tılmamıştır. Yusuf Suresi’nden başka hiçbir sure, tek bir kıssaya ayrılmamıştır. Kıssa Mekke’de anlatılmıştır. Mekke’nin Yusuf’una [asm] bir teselli pınarı olarak akıtılmıştır. Mekke’nin Yusuf’unun [asm] dudağından insanlık kervanına “Müjde, müjde, bir oğlan çocuğu!” diye fısıldanmıştır. Değerli bir meta diye saklanmıştır, ama çoğu kez ucuza satılmıştır.

Kıssalar geçmiş zaman masalları değildir. Asla! Şimdi ve buradaki varoluşumuzla bizi yüzleştiren aynalardır. Bize geçmişin hiç de geçmemiş olduğunu bildirir. Sancısı hiç ölmez geçmişin. Acısı hep canlıdır ölmüş günlerin. Yusuf’un varlığının Yakub’un ağzından “Yâ esefâ…” diye esefle anılması, hasretle dillendirilmesi, gam ve kederlere yoldaş edilmesi, içimizdeki “Yâ esefâ”lara eğilelim diyedir. Şimdi burada adımızı “Yusuf diye bilelim diyedir. Şimdi burada feryadımızı “Yâ esefâ!” diye duyalım diyedir.

Bir sahnedir Yusuf kıssası. Eski sandığımız Yusuf sahnesinde yeni oyuncularız biz. Kur’an’ın kurduğu Yusuf sahnesine her gün yeni oyuncular gelir, yeniden oynarlar. Kur’an’ın kurduğu diyaloglar yeni ağızlarda “yeni sözler” olarak seslendirilir. Allah’ın haber ettiği bir olay için, yer, zaman, kişiler ve nedenler hep yenidir. Eskimez olaylar; hep tazelenir, hep yinelenir. Her daim gündemdir.

Yusuf’un yerinde kendimizi bulmak içindir kıssa. Yusuf’un varlığıyla, içimizde saklı ışığa bir prizma tutar Rabbimiz. Yusuf’un yerinde durunca, renklerimizle tanışırız, tonlarımızın farkına varırız.

Bir uyandırma servisidir Yusuf kıssası. Farkındalık okuludur. Uyku-rüya-uyanıklık arasında gider gelir. Uykuda olan, uyanık olana açılır, ardından uykuda olanı uyandıran uyanığı da uyandıran daha uyanığı çıkar. Birbiri içine sanlıdır uykular-uyanışlar. Uyanık olanların bir başkasına göre uyur sayıldığı sarsıcı uyanmalar… Uyuyanların, başka uyanıkların dürtmesiyle uyandığı sarmaşık rüyalar… Her bilenin üstünde bir başka bilenin konuştuğu unutmalar-hatırlatmalar… Her uyanığın üstünde bir başka uyanığı gösteren uyarılar…

Kıssanın mihver ayeti şöyle der: “Her bilenin üstünde bir Bilen var.” Demek ki her bilen, üstündeki bir bilene göre cahildir. Üstündeki bilen de daha üstündekine göre bir bilmezdir. Sonu yoktur daha iyi bilenlerin. Sonunda Bir Bilen’e bağlanır tüm bilmeler.

Kıssanın akışı, kıssa okuduğunu sanan muhatapları uyandırır. Muhatabını şimdi ve burada kendi akışına katar. Her muhataba yeni bir son yazar.

Bir Yusuf rüyasına yatar insan. Bir Yusuf uykusundan uyandırılır. Kuyuda Yusuf sen olursun, ben olurum. Kâh Yusuf’a kuyu biz oluruz, kâh kuyuya Yusuf’u itenlerin yanında dururuz. An gelir, Yakub oluruz. Gün olur, kapıları sıkı sıkıya kapalı bir sınavda terleriz. Züleyha’yı karşımızda buluruz. Gömleğimizi ele kaptırırız. Yusuf’a zindan arkadaşı oluruz. Gördüğümüze kanıp düşe düşeriz.

Kıssanın birden çok odağı vardır. Üç gömleğin yakasına tutunarak seyredebiliriz kıssayı. Üç rüyanın içinden geçerek de katılabiliriz akışa. Kişilerin durduğu yerden de okuyabiliriz. Her tercih de odak olmanın hakkını verir. Odaklandığımız kişi ya da sahne birden diğer sahnelerin ve serüvenlerin merkezine oturur. Merkeze aldığımız karakter, diğer karakterleri resimleyeceğimiz harika bir çerçeve sunar. Odaklandığımız sahne diğer sahnelerin üzerine ışıldar ve gölgeler düşürür.

Mesela, Yakub’un durduğu yerden bakınca kıssa bambaşka bir renk alır. Yakub, kıssa boyunca çok az konuşuyor. Olayların akışını yönlendiren ve anlamlandıran bir suskun kavşak oluyor. Yakub’un sabrı ve tevekkülü olup bitenlerin, inip çıkanların arkasında sakin bir fon olarak duruyor. Ve Yusuf’un gömlekleri… Yakub, ilk iki gömleğe bigâne; hele de birincisi burnunun dibinde olduğu halde kokusunu alamıyor, ancak üçüncüde kokluyor. Hem hissediyor hem hissetmiyor, hem biliyor hem bilmiyor. Yakub’un hikmetli bekleyişi yüzeyde olup bitenlere bir dip akıntısı oluyor; olaylar Yakub’un ağzından yeniden konuşuyor.

Bir de bu kıssayı ilk anlatıldığı Mekke ortamında ilk muhatabının gözünden okumak var. Peygamber’e [asm] Mekke’nin Yusuf’u olarak ümitler veriyor, teselliler sunuyor. Yusuf’a öğrettiği “olayların altındaki gerçeği yorumlama”yı Mekke’nin Yusuf’una uygulayarak öğretiyor. Diyor ki: “Ey Mekke’nin Yusuf’u senin kardeşlerin de haset kriziyle canına kastedecek, seni baba ocağından uzak edecek. Sonra sen de sana kasteden kardeşlerini senden yardım isterken bulacaksın.” Gerçekten de, daha sonra, Hazreti Peygamber [asm] Hayber’in fethinden elde ettiği ganimetleri, o sırada kıtlık içindeki Mekkelilerin yardımına gönderecektir. Diyor ki Mekke’nin Yusuf’una: “Çok daha sonra sana hıyanet eden kavmin de tıpkı Yusuf’un kardeşleri gibi yaptıklarına pişman olacaklar, yüzleri yerde özür dilemeye gelecekler.” öyle de oldu. Mekke’nin fethi günü Kabe’de namazını serbestçe kılan Peygamber Mekkelilere sorar: “Bugün size nasıl davranmamı istersiniz?” Mekkeliler ise, “Biz seni hep asil bir kardeş bildik…” derler. Bunun üzerine Peygamber [asm] yıllar önce, kardeşlerinin kendisini ve dostlarını aç bıraktıkları, canına kıymayı planladıkları, sevdiklerini yalnızlaştırdıkları sırada aldığı “Yusuf dersi”ni verir: “Ben de Yusuf kardeşimin dediğini derim size: Bugün size kınama yok…”

Kıssa üç rüya ile katmanlaşır, üç gömlekle kıvrımlar kazanır. Her rüya ile yeni bir katta akmaya başlar. Gömleklerin başına bir şey geldiğinde ise, Yusufça yaşayışın yeni kıvrımları başlar.

Yusuf’un başına gelenleri okuyan, kendi başına Yusuf’un başına gelenleri okumanın geldiğini görmeyebilir. Yusuf’un gördüğü rüyaya, yorumladığı rüyalara bakarak, Yusuf’un da artık bir rüya olduğunu görmeyebilir. Okuyucu uyuyabilir. Yazar uyuyabilir. Peki rüya değil mi kıssası anlatılan o Yusuf? Nerede şimdi? Nerede Yakub? Nerede Mısır? Hangi sarayda Züleyha? Saray kaldı mı ki?
Nerede kardeşler? Yusuf’un kuyusu nerede? Yusuf’un oturduğu taht da zindan da artık eşit değil mi? Hepsi gelmiş geçmiş. Hepsi bir görünmüş bir kaybolmuş. Rüya…

Dünyadan da geriye kalacak sadece bir “dün” hasreti, bir “yâ” esefi: “Dün yâ!”

Yusuf’tan binlerce yıl sonra anladığımız bu sırrı, Yusuf, bizim gibi yeryüzünde nefes alırken, hayal kurarken fark etmiş. Yusuf’un yaşarken kendisinin rüyalaşacağını fark ettiğini fark eden okuyucu kendisinin rüyalaşacağını fark etmemişse, çok derin bir uykuda değil midir? “Uyanın, uyanın!” der bize Yusuf, “Siz de Yusuf’sunuz. Siz de sonra gelenlerin okuduğu kıssa olacaksınız. Şimdi ibret alansınız; sonra ibret alınan olacaksınız.”

Yusuf’un başına gelenleri okumak başına geldiyse, başına gelenleri de Yusuf’un başında okumaya geldi sıra.

Yusuf’un gömleği üç kırılma anında sahneye girer. O kırılma anları tüm hayatların kırılmalarının izdüşümüdür. Sahnenin oyuncuları geçmiş gitmiş olsa da, sahne şimdi ve buradadır. Gerçektir. Günceldir. Aktiftir. Kendine yeni oyuncular arar. Ve bulur da. Gömleğin nesne olduğu sahnelerin hepsinde, tarafları tahrik eden hâller şimdi ve buradadır.

İlk olarak kardeşleri, hasetleri nedeniyle Yusuf’un üzerinden gömleği çıkarırlar. Kardeşler gitmiştir ama haset şimdi ve buradadır. Haset kendine yeni kardeşler bulmakta hiç zorlanmayacaktır. En eski ama hep yeni ve yenilenen bir cürüm olarak yakamızdadır. Hasetçi kardeşler Yusuf’un gömleğini üzerinden çıkarırken, aslında kendi üzerlerindeki şefkat ve merhameti soyunurlar. Doğrusu, hasedin var olduğu yerde şefkat ve merhamet kuyuya atılır: şimdi ve daima… Şefkat ve merhameti kuyudan çıkarmak bize düşer şimdi ve daima…

İkinci olarak arkadan yırtılır Yusuf’un gömleği. Züleyha’nın eliyle… Gömleği yırtan ve gömleği yırtılan tarihte kalmış olsa da, gömleği yırttıran şehvet şimdi ve burada. Şehvet de kendine her daim yeni Züleyhalar bulur. Züleyha da Yusuf’un gömleğini çıkarmak isterken, aslında kendi üzerindeki iffet gömleğini soyunur. Kendisini şehvete karşı savunmasız bırakır. Kendisini nefsin kötülük isteyen fırtınasına açık hale getirir. Gömleği yine de yırtmayı başarır; ama arkadan… Şehvetin hedefi olan her kadın ve erkeğin Züleyha’nın el uzatacağı bir gömleği vardır: şimdi ve daima…

Yusuf gömleğinin yırtığı, en iffetli erkeğin ve kadının bile, yırtılmaya müsait bir yanının olduğunun habercisidir. Kimse şehvete karşı korunmuş değildir, kimse “kötülüğü isteyen nefis” karşısında bağışıklanmış değildir. Öyle ki, Kur’an “kadın”ın Yusuf’a meyletmesini anlatırken,”… o da kadına [meyletti]” sahnesine koyar Yusuf’u. Yusuf’un fazileti şehvete meylinin olmaması değil, meyli olduğu halde şehvete karşı durabilmesidir. Şehvetin olmadığı yerde iffetten söz edemeyiz. “Gönlünün akmadığı şeyle sınanmış olmazsın ki…” İnsanın içinde karşı koyması gerekli, direnç göstermesi gerekli bir şehvet olmasaydı, hiç kimse için “iffetli” diyemezdik. Her erdem gibi iffet de sınamayla açığa çıkıyor. Tıpkı cambazın marifetini ip üzerinde göstermesi gibi, biz de ipler üzerinde düşme ihtimaliyle yürüdükçe iffetli sayılırız. Düşmeyi göze alamayan yükselemez. Tam da burada hatırlamalıyız ki, kimse nefsini yok ederek fazilete kavuşacağını düşünmesin. Kimse ne kadar fazilet sahibi olursa olsun günaha uzak kalacağını hesap etmesin.

Herkesin arkasından yırtılabilir bir gömleği vardır; hatta önden de yırtılabilir, en nihayet hepten çıkarılabilir. Şu halde, gömleği üze-rinde ve bütün olan, gömleği arkadan yırtık olanı; gömleği arkadan yırtık olan, önden yırtık olanı; önden yırtık olan, hepten gömleksiz kalanı ayıplamamalı… Her birimizin meyledeceği, kayabileceği, sürüklenebileceği o karşı konulmaz yokuşun aşağı doğru uzanan eğimi göz önünde. Sınanmadığımız günahların masumu sayamayız kendimizi. Sınanıp kaybedenleri görünce de, sırf sınanmayışımız yüzünden masum kalışımızı da başkalarını ayıplama gerekçesi yapamayız. Yoksa kendimizi hatasız kılmak gibi bir yokuşa sararız.

Nefsinin kötülüğü istediğini bilmeyen, nefsinin istediği kötülükleri iyilik sanıp yapmaya başlar. Bu bağlamda, “tezkiye-yi nefis, tezkiye-yi nefis etmemektir” diyen Said Nursi’ye can kulağı vermeli. Yani ki nefsini arındırmak istiyorsan, nefsinin arınamaz olduğunu bilmelisin. Nefsini kötülükten uzak tutmak istiyorsan, onun kötülüğe her daim yakın durduğunu kabullenmen gerekir. Nefsini temize çıkardığında, nefsinden emin olursun, aldanırsın. Aldatmalarına karşı savunmasız kalırsın. Karşı koyman daha da zorlaşır…

İnsan kötülüğü isteyen nefsiyle, her daim “kapıları sıkı sıkıya kapalı” ve “haydi gel!” diyen Züleyhalar inşa eder. Bu anlamda, “suç” biraz da Yusuf olmakta aranmalı, değil mi? Ne işi vardı Züleyha’nın orada? Yusuf’ta muradına değer bir şey olmasaydı, muradını Yusuf’ta aramazdı.

Üçüncü gömleği ise Yusuf kendisi çıkarır. Kardeşlerine merhameti yeniden öğretir. Böylece kardeşlerine, üzerlerinden çıkardığı merhamet gömleğini yeniden giydirir. Kendi nefislerinin kendilerine neler ettirdiğini gösterir. Eylemleri arasında kaybettikleri niyetlerini gün yüzüne çıkarır. Onları yeniden kardeşlerini bilecekleri, kardeşliği de bilecekleri merhamet yurduna çağırır…

Eklendi: Yayım tarihi

“Üç Yusuf Üç Rüya Üç Gömlek” için 2 yanıt

  1. Geri bildirim: Anonim
  2. Üç yıl oldu okuyalı halen baş ucu kitabım kendisi.Okumak ve anlamak isteyen için çok şeyler var içinde.Senai demirciyi bilen bilir uyuz olmak istersen olabilirsin ama yazdıklarina eğilip derinliğini ferketmek istersen hayatında birçok noktada dilinin ucuna gelecek,yön tayininde yardımcı olacak hakikatlerin dizinin dibine götürür seni.Ki bu senai demircinin zatından değil kendisinin de katılacağına inandigim uzere fikir dunyasinin temel taslarindan kaynaklidir.Dön dön oku, içinden aç oku, ama kalbini açarak oku, kendi kalbine oku, yalniz kendine oku. Kalbinle okursan çok şeyler bulursun fikrimce.
    not:’Bir çocuk uçarılığında muhatap olmalıyız hakikate değil mi? Fincanı alabildiğine boş!’

    Alıntı:”Dibine doğru hızla düşmekte olduğu kuyunun duvarlarındaki süslemelerle oyalanan aymazlar gibiyiz sen ve ben”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Dini Hikayeler-Menkıbeler Tasavvuf
  • Kitap AdıÜç Yusuf Üç Rüya Üç Gömlek
  • Sayfa Sayısı208
  • YazarSenai Demirci
  • ISBN6051146683
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviTimaş / 2011

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Öldüğüm Gün ~ Senai DemirciÖldüğüm Gün

    Öldüğüm Gün

    Senai Demirci

    “Adını ‘ölü’ koydular sessizce. Doktorların ağzından çiğnenmiş sakız gibi çıkıveren o hece yüzünde patladı: ‘Ex!’ Eksildi dünyadan. Başkasının üzerine kolayca yapışırdı ‘ölü’ etiketi. Hep...

  2. Su Üstüne Yazı Yazmak ~ Muhyiddin ŞekurSu Üstüne Yazı Yazmak

    Su Üstüne Yazı Yazmak

    Muhyiddin Şekur

    “İnsanların taş üzerine yazdıkları yüzyıllık yazılar, Allah için su üstüne yazılmış yazı gibidir.” Amerika’da doğan, orada İslam’la tanışan ve halen orada yaşayan, çeşitli Amerikan...

  3. Tanrı Sana Küsmedi ~ Senai Demirci/ Yusuf Özkan ÖzburunTanrı Sana Küsmedi

    Tanrı Sana Küsmedi

    Senai Demirci/ Yusuf Özkan Özburun

    İstanbul’un Çamlıca Tepesi’nde bazen asude, bazen dar vakitlerde yazıldı bu kitap. İki yazar, yaklaşık on beş yıldır devam eden, birbirlerini tüketen değil çoğaltıp meyvelendiren...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Mesnevi’den Hikayeler ~ Süheyl SeçkinoğluMesnevi’den Hikayeler

    Mesnevi’den Hikayeler

    Süheyl Seçkinoğlu

    En meşhur eseri Mesnevi’den titizlikle seçilen düşündürücü, yol gösterici, eğitici ve hikmet dolu bu hikayelerde Mevlana, bilge kimliğiyle insan ruhunun derinliklerine inerek tüm yönleriyle...

  2. Abdulkadir Geylani Hayatı ve Menkıbeleri ~ Seyfullah ErdoğmuşAbdulkadir Geylani Hayatı ve Menkıbeleri

    Abdulkadir Geylani Hayatı ve Menkıbeleri

    Seyfullah Erdoğmuş

    Şeyh Abdulkadir el-Geylani’nin doğumundan vefatına; çocukluk dönemi, gençliği, ilim tahsili, hocaları, vaazları, sohbetleri, yetiştirdiği talebeleri ve hayatı anlatılmaktadır. Menkıbeler kısmında ise; cömertl¡ği, güzel ahlakı,...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur