Kenize Mourad, Filistin-İsraîl ateşi arasında kalan kurbanların ölüm ve mülteci kamplarındaki zor hayatlarını, korkularını, ihtiyaçlarını bütün insanlığın adalet duygusuna ve vicdanin sunuyor.
Kenize Mourad, annesi Selma Sultan’ın hayatını yazdığı Saraydan Sürgüne romanı ile bütün dünyada tanınmıştı. Ortadoğu’da 15 yıl boyunca gazeteci olarak çalışan Kenize Mourad, romancı duyarlılığını gazetecilik deneyimiyle birleştirip ortaya çıkardığı Toprağımızın Kokusu’nda, altmış yılı aşkındır yaşanan Filistin-israil çatışmasını bu kez örnek bir kitapla sergiliyor: Akademilerin, devletlerin, resmi söylemlerin uzağında, halkın dilinden. Toprağımızın Kokusu, Filistin-israil dramını, barışı güçleştiren bütün nedenlerle birlikte ortaya koyarken, çatışmanın gerçek kurbanlarının sesleriyle ilk kez bu kadar gerçek ve çıplak olarak su yüzüne çıkarıyor. Siyasi analizleri ve genel önyargıları bir tarafa bırakan bu kitap, sözü her iki tarafın da anne-babalarına, erkek ve kadınlara, çocuklara veriyor.Kenize Mourad bu kitabı hazırlarken, Kudüs’ten Cenin’e, Gazze’ye, sömürge yerleşimlerine kadar bölgede ayak basmadık yer, dinlemedik insan bırakmamış. Bize onların hikâyesini anlatıyor. Kuşaklar boyu süren bu trajediyi bütün boyutları ve gerçekleriyle göstermek için istisnasız, ayrım yapmadan herkesle görüşmüş: Filistinliler, israilli Araplar, Yahudiler…
Ortadoğu, özellikli’de İsrail-Filistin çatışması kunusunda uzman bir gazeteci olmama rağmen, on beş yıldır artık bu konuya pek eğilmiyordum. Çünkü böyle bir konuda, kimilerine göre Yahudi karşıtı, kimilerine göre de Arap düşmanı olarak sınıflandırılmadan kendini ifade ermek çok zordu.
Fakat, bu bölgede son iki yıldır yaşananlar karşısında suskunluğu sürdürmek artık mümkün değildi. Çünkü bütün büyük insan dramları bizi ilgilendirir ve burada söz konusu olan, bir hak ve adalet savaşıydı. İsrailliler huzurlu bir ortamda yaşamak isterken, Filistin halkı da, sadece hayatta kalmayı değil, İsrailli yetkililerin onları ülkeden atmaktan bahsettiği şu günlerde, topraklarında yapma hakkını da istiyordu.
Bencilliğimize gömülüp, olanları görmezlikten gelmek hepimiz için çok kötü sonuçlar doğurabilir. Filistin tıpkı bir barut fıçısı gibi; bununla birlikle, sadece Ortadoğu’nun değil, ikiyüzlülükle suçlanmış bütün Batı dünyasının alevler içinde kılması pahasına durumun kötüleşmesine izin verıliyor.
Hiçbir şev ya da hiç kimsenin önüne geçemeyeceği, eşi benzeri görülmemiş bir terör dalgası geliyor, Bu konuda bize söylenen ne olursa olsun, terörizm polis ve askeri müdahalelerle engellenemez, terörizmi önlemenin tek yolu, onu çılgın ya da fanatik eylemlerle uzaklaştırmak değil, onun nedenlerini ortadan kaldırmak olacaktır.
Birçok İsrailli durumun farkında: Şaron’un askerleri ne kadar çok Filistinli’yi öldürürse, intihar komandolarının sayısı da o kadar artacak. Baskı sadece kısa vadeli bir önlem.
Ben bu bölgeye, siyasi analizlerden ve yüksek mercilerle yapılan görüşmelerden sakınarak, “sıradan insanlara”, İsrailli ve Filistinli, kadın, erkek ve çocuklara söz vermek için geldim. Onların ve kimilerine güre ölüm kamplarından kaçmayı başarmış, kimilerine göreyse Filistin’deki köylerinden kovulmuş ve mülteci kamplarına mahkum edilmiş atalarının hikayelerini anlatarak, onların ihtiyaçlarını, endişelerini ve bugünü nasıl değerlendirdiklerini anlamaya çalıştım.
israil toplumundaki sertleşmeyi anlamaya çalıştım. İki ülkenin barış içinde bir arada yaşamasını öngören Rabin-Arafat anlaşmasını kabul eden İsrail toplumu, bugün, Şaron tarafından yönetilen ve bağımsız bir Filistin devleti düşüncesine tahammül edemeyen aşırıcılara yaklaşmaktadır. Filistinlilerin İsrail’in sonunu istediğine inandıkları için, korku içinde yaşayan bir toplum; dünyanın en güçlü ordularından birine sahip olduğu ve karşısında sadece taşlar, birkaç tüfek ve el yapımı basit bombalar olduğu halde, akıl almaz biçimde Soykırım kabusunu tekrar yaşamaktan korkan bir toplum
Aynı biçimdie, İsrailli yöneticilerin onlara yalan söylediğine, bir ülkeye sahip olmalarına izin vermeyi asla düşünmediğine, hatta tam tersine “Büyük İsrail” havallerini sonunda gerçekleştirmek amacıyla onları saf dışı bırakmak için uygun bir fırsat beklediğine inanmış olan Filistin halkının korku, endişe ve acılarını da anlamaya çalıştım. Yeni yerleşimlerin anması karşısındaki isyanlarını, sistemli bir istimlak, sokağa çıkma yasağı, baskı ve kısıtlama politikasıyla mutsuzluğa itilmiş biı halkın üzüntüsünü, onları akla gelebilecek en kötü, en uç durumlara götüren umutsuzluğu anlamaya çalıştım.
Fakat bu, orada bulunduğum süre boyunca bir an bile peşimi bırakmayan korkunç bir yanlış anlaşılma duygusunu da beraberinde
getirdi. Konuştuğum insanların çoğu, iki tarafın aşırı uçları tarafından etki altına alınmış ve karşılarındaki kişilerin onları ortadan kaldırmak istediğine inanıyordu.
Bir barikatın önünde, çürük sebze kamyonları ve durdurulmuş ambulanslar arasında, kızgın bir güneşin altında saatlerce
beklemek, kimileri alaycı duygusuz, askerlere hasta oğlunun geçmesine izin versinler diye yalvaran annelerin sesini duymak
gerekmişti, bir tavuğu yakalamaya çalışırken vurulan sekiz yaşındaki oğlunun ardından ağlayan şu babayı gözyaşlarını saklamaya çalışırken görmek gerekmişti. Hastane yatağındaki şu küçük felçli çocuğun, okuldan dönerken Üç askerin “eğlenmek için ona ateş etliğini” anlatmasına tanık olmak gerekmişti. Ve yine, kız kardeşi bir intihar saldırısında öldürülmüş olan şu İsrailli genç kız Orit’i, gözyaşlarını tutmaya çalışarak ve isyanla, “Anlamıyorsunuz, onlar barış istemiyor, onların tek amacı bizi tümüyle yok etmek” diye konuşurken görmek gerekmişti.
Diğer yandan, Samira, Leyla ve Etedel de bana tamamen aynı cümleyi söyleyecekti.
Her iki tarafta, banş istemeyen ya da onu karşı tarafın tümüyle yok edilmesi karşılığında isteyen bir azınlıkla da karşılaştım. Bu görüşün İsrailli taraftarları. Batı Şeria’nın, israil topraklanna ait olması gerektiğini, çünkü onun Yehova taralından kendilerine verildiğini iddia ediyorlar. Buna karşılık bazı Filistinliler de, topraklarına, yani çoğunlukla, bugünkü İsrail’i oluşturan topraklara sığınmış olan bütün mültecilerin geri dönmesini istiyor. Bu da, ülkenin demografik dengesini ve Yahudiler için kurulmuş “Siyonist” devlet eğilimini yıkmak anlamına geliyor.
Ama aynı biçimde, her iki tarafta, barışa inanmış ve barış için çabalayan insanlarla da karşılaştım.
Bu görüşün Filistinli yandaşları, güç ilişkisinin tek gerçekçi seçim olduğunun farkındalar. Ancak özellikle bunlar, anlaşabileceklerini düşündükleri bir halkla İsrail hükümetlerini birbirine karıştırmayı reddediyorlar.
israil tarafındaysa sözü, seslerini sıkça duyma olanağı bulamadığımız, bununla birlikte bu bölgenin umudunu temsil eden küçük bir azınlığa bırakmak istedim. Filistinlilerin hakları için her şeye karşı savaşan bu birkaç insan, bunu kuşkusuz bu mağdur halkın hayatta kalması için, ama aynı zamanda ülkelerinin ayakta kalması için yapıyor. Şaron ve benzerlerinin yürüttükleri politikaların sonunda bir intihar olacağını biliyorlar.
Bu insanlar aynı zamanda, ender görülen bir soylulukla, evrensel insan değerlerine saygı gösterilmesi için de savaşıyorlar. Kendi deyişleriyle, asırlar boyu karşılaştıkları cellatlara benzememek için savaşıyorlar.
Bu anlaşmazlığın olası tek çözümü, iki tarafın da karşılıklı olarak bir şeylerden vazgeçmesine bağlı. Şiddet ve savaşlar çözüm değil; çünkü mağlup her zaman öyle kalmıyor. Herkesin gönülden bağlandığı bu topraklarda, her askeri çözüm geçici olmaya mahkûmdur. Yeni kuşaklar kavgaya devam edecektir, üstelik daha da şiddedi bir biçimde, çünkü ölümler ve acılar biriktikçe, kinler de büyüyecektir.
Bu alanda çözümler ileri sürülmüştür,’ fakat bu çözümleri geliştirme isteği, daha da önemlisi onları uygulama cesareti gösterebilmek gerekiyor.
“Not: Filistiııliler’le yaptığım görüşmelerde, bana hikayelerini anlatan insanları korumak amacıyla, kişi ve yer adlarının çoğunu değiştirdim. Bazen bunu yaptığımda, bana buna gerek olmadığını, yaşamlarının zaten ölümden farksız denebilecek kadar çekilmez olduğunu söylediler.”
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı Bölgeler-Ülkeler
- Kitap AdıToprağımızın Kokusu Filistin ve İsrail'in Sesleri
- Sayfa Sayısı362
- YazarKenize Mourad
- ISBN9789752891487
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviEverest Yayınları / 2011
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kilaman/Anadolu’dan Gelen Bir Rum’un Anıları ~ Lazaros K. Aşıkoğlu
Kilaman/Anadolu’dan Gelen Bir Rum’un Anıları
Lazaros K. Aşıkoğlu
1919-1922 Türk-Yunan Savaşı sırasında, Anadolu Rumlarının yaşadıkları pek bilinmez. İşte Lazaros Aşıkoğlu ailesinin öyküsünü anlatırken, aynı zamnda coğrafyamızın acı ile dolu, pek bilinmeyen dönemini...
- Soğuk Kahve ~ Ahmet Batman
Soğuk Kahve
Ahmet Batman
Sıcacık bir kahveden yükselen güzel kokular eşliğinde keyifli bir okuma vaat ediyor Soğuk Kahve. İronik ve mizahi olduğu kadar keskin bir dil. Belki de...
- Borges’in Evinde ~ Alberto Manguel
Borges’in Evinde
Alberto Manguel
“Ölümünden birkaç ay önce, Arjantinli zengin bir toprak sahibi Borges’i estancia’sına davet etti ve bir sürpriz sözü verdi. Yaşlı adamı bahçedeki bir banka oturttu...