Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sefiller
Sefiller

Sefiller

Victor Hugo

Romantik Fransa döneminin en önemlillerinden sayılan Victor Hugo, romancı, oyun yazarı ve şairdir. 1862’de yayınlanan Sefiller olağanüstü bir ilgiyle karşılandı. Hugo Fransa’da büyük bir…

Romantik Fransa döneminin en önemlillerinden sayılan Victor Hugo, romancı, oyun yazarı ve şairdir.

1862’de yayınlanan Sefiller olağanüstü bir ilgiyle karşılandı. Hugo Fransa’da büyük bir üne kavuştu. Yayınlandığı yıllarda kısa sürede dünyanın bütün önemli dillerine çevrilen roman, yazarının ününü de Fransa sınırlarına taşırarak bir dünya yazarı yaptı.
Parisin yeraltı dünyasında geçen bir dedektif öyküsüne dayanan roman, aynı zamada Paris halkının yaşamında bir destanıydı. Gizem ve esrarengiz hava yaratmakta usta olan Hugo’nun Sefiller’i dünya da en çok dile çevrilen ve hala en fazla okunan romanlar arasındadır.

BİPİSKOPOS MYRİEL

1815 yılında, Şarl-Fransuva-Bienveni Myriel, Diny kentinde piskopostu. O tarihte, yetmiş beş yaşlarında olan bahtiyar, dokuz yıldan beri bu görevde bulunuyordu.

Eski parlamenterlerinden birinin oğlu Myriel, babasının ısrarları üzerine çok genç yaşta evlenmişti. Bu evliliğine rağmen “Şarl Myriel’in kendisinden bir hayli söz ettirdiği söylenir.
Kısa boylu, lakin çevik yapılı, yakışıklı, zarif ve neşe dolu bu genç, kadınlar tarafından çok şımartılmıştı. Myriel yaşamının en güzel yıllarını zevk ve eğlence içinde geçirmişti.
Daha sonraları Fransız İhtilâli’nin patlamasıyla bir çok olayların çıkmasından ötürü, soylu aileler, ülkeyi terkettikle-ri sırada, ya da dört bir yana dağıldıklarında, hayat onu çok değiştirecekti.
İhtilâlin ilk günlerinde, Myriel aüesiyle birlikte İtalya’ya göç etti. Eşi uzun süreden beri rahatsız olduğundan zayıf vücudu hastalığı yenemeyerek, orada hayata gözlerini yumdu.

Bu ani ölüm, Myriel’in yaşamında bir değişim yaptı. Eski Fransız sosyetesinin yıkılışı, kendi ailerinin dağılması ülkelerinden kaçmak zorunda kalanların tanık oldukları dehşet sahneleri genç adamın ruhunda bambaşka fikirlerin yeşermesine yol açacaktı. Hiç kimse onun iç dünyasında kopan fırtınaların özünü bilemeyecekti, ancak ne varki İtalya’ya dönüşünde, eski çapkın salon adamı, kendisini artık dine adamıştı.
Myriel, 1804 yılında Brinyol papazlığına atandığında bir hayli yaşlanmıştı, çok sakin bir hayat sürüyordu.
Napoleon’un taç giyme töreni için hazırlıklar yapılırken bir iş için Paris’e uğrayan Myriel, Kardinal Fesh’yi görmeye gittiğinde, dayısını ziyarete gelen imparatora karşılaştı.

Yaşlı bir din adamının kendisine ısrarla bakmasından kuşkulanan Napoleon, birden başını çevirerek, yaverlerinden birine sordu:

– Bana gözlerini diken bu adam kimin nesi oluyor? Myriel hiç istifini bozmadan:
– Majeste, siz alelâlede bir adama bakıyorsunuz, oysa ben büyük bir adama bakıyorum. Bundan ikimiz de yararlanabiliriz.
O günün akşamı, imparator, Kardinal’e papazın adını soruyordu. Bir süre sonra M. Myriel, Diny piskoposluğuna atandığını hayretle öğrendi.

Myriel kente geldiğinde, beraberinde kız kardeşini ve hizmetçisi Madam Madam Magluvar’ı da getiriyordu.
Ağabeyisinden tam on yaş küçük olan Matmazel Baptis-tin, ince yapılı, uzun boylu, soluk tenli bir hanımdı. Hiçbir zaman güzel olamamıştı. Ancak yaşla, iyiliğin güzelliği denilen bir çeşit güzellik kazanıyordu. Hayırlı ve kutsal görevlerle dolu yaşamı, onu âdeta nura boğmuştu. Gençliğinde sıskalık sayılan zayıflığı yaşlılığında saydamlık olmuştu. Bu saydamlık onun temiz ruhunu yansıtıyordu. O kadın değil, âdeta bir melekti.

Madam Magluvar’a gelince, o etli canlı, beyaz yüzlü bir kadıncağızdı. Daima hayırlı bir iş peşinde koştuğundan ve astım rahatsızlığı çektiğinden tıknefesti.

Kente geldiğinde M. Myriel’yi, şan ve şerefine uygun oları Piskoposluk sarayına yerleştirmişlerdi. Vali ve Belediye Başkanı, kendisine ilk ziyareti yapmışlar ve Myriel de ertesi günü, onlara nezaket ziyaretine gitmişti.

Yerleşme işi sona erdikten sonra, kasaba, yeni piskoposun çalışmalarını beklemeye koyuldu.

Piskoposluk Sarayı, kentin hastanesine bitişikti. Aslında bu saray krallara layık muhteşem bir yapı idi.
Salonlar ve yatak odalan, Floransa modasma göre kemerlerle süslü Şeref avlusu, nefis ağaçlarla dolu bahçeleri göz kamaştıracak bir güzellikteydi. Eski yıllarda, Kilisenin en günlü kişileri, burada ağırlanmışlardı. Bahçeye açılan, bir galeri şeklindeki dar ve uzun yemek salonu, ne şölenler görmüştü. Hastaneye gelince, o minik bir bahçesi olan, tek katlı dar bir yapı idi.

Kente geldiğinin üçüncü günü, Piskopos hastaneyi gezdi. Ziyaretini bitirdiğinde, hastane baş hekiminden evine gelmesini rica etti.

Aralarında şöyle bir konuşma sürdü gitti:
– Müdür bey diye sordu, şu sıralarda kaç hastanız bulunuyor?
– Yirmi altı hastam var, Monsenyör.
– Evet ben de o kadar saymıştım.
– Ben de bunu farkettim.
– Koğular dar ve odalan havalandırmak hiç de kolay olmuyor.
– Ben de bunu gördüm.
– Güneşli günlerde bahçe, iyileşmek yolunu tutan hastalara dar geliyor.
– Ben de kendi kendime bunu düşünüyordum.

Salgın hastalıklar başgösterdiği zamanlarda, hastaların sayısı yüze kadar çıkar, lakin ne yapalım Monsenyör, boyun eğemekten başka ne gelir elden?

Yeni Piskoposun şahane yemek salonunda konuşuyorlardı. Birden Myriel başını arkaya atarak, sordu:

– Mösyö, sizce, buraya kaç karyola sığar? Başhekim şaşalamıştı:
– Monsenyör, fakat burası sizin yemek salonunuz, dedi. Ne demek istediğinizi anlayamadım?
Piskopos gözleriyle çevresini taradı, kendi kendisine hesaplar yapıyordu, sonra birden kararını vererek konuştu:
– Buraya rahat yirmi yatak konur. Bana bakın Müdür bey, size bir önerim olacak, bana kalırsan bu işte bir yanılma yapıldı. Siz beş ya da altı odalık ufak bir yapıya yirmi alta kişiyi sığdırmaya çalışıyorsunuz, oysa en azından altmış kişiyi barındıracak bu kocaman sarayda, biz yalnızca üç kişiyiz. Bir yanlışlık var. Siz hastalarınızla buraya ben de sizin bulunduğunuz binaya yerleşeceğim. Haydi en kısa zamanda evimi boşaltan, burası size yakışır.

Ertesi günü yirmi altı yoksul hasta Piskopos Sarayına taşınıyor ve M. Myriel de, hastane binasına yerleşiyordu.

İhtilâl’de, ailesi iflas ettiğinden, M. Myriel’in servetinden hiçbir şey kalmamıştı. Kız kardeşinin ömür boyu beş yüz franklık yıllık bir geliri vardı ki, bu da onun Rahip evindeki masrafına yeterdi.
Myriel, piskopos olarak devletten on beş bin franklık bir maaş alırdı, bu paranın hemen hepsini yoksullara harcardı, ev masrafı için yalnızca bin frank kadar önemsiz bir meblağ ayırmıştı.

Mübarek bi kadın olan kız kardeşi onun bu yöntemine hiç ses etmezdi. Ağabeyisini sevdiği kadar da çok sayan yaşlı kız onun emirlerine baş kaldırmasını asla düşünemezdi. Yalnızca aşçı kadın Madam Magluvar, azıcık homurdanacak olmuştu. Piskopas kendisi için ayırığı bin franga, kız kardeşinin beş yüz frangını katarak, kıt kanaat geçiniyorlardı.

Çevre kasabalardan, bir köy papazı Diny’yi ziyaret ettiğinde, piskopos onu ağırlamaktan geri kalmazdı.Bunu madam Magluver’in tutumluluğuna ve kız kardeşinin akıllıca harcamasına borçlu idi.
– Para sıkıntısı çekmekteyim, diyecek oldu.

Ondan bu çıkışı bekleyen madam Magluvar, hemen atıldı:

– Elbette Monsenyör, Bakanlığın sizin için ayırdığı harcırahı istemelisiniz. Taşra piskoposları için bu çok eski bir gelenektir. Yol ve araba masrafları…
– Oldu, dedi Myriel, haklısınız Madam Magluvar. Hemen ertesi sabah, Bakanlığa bir dilekçe yolladı.
Bir süre sonra kendisine üç bin franklık bir gelir sağlandığını öğreniyordu. Ne varki, onun bu isteği kentte bir hayli dedikodulara sebep olacaktı.
Eski bir senatör, Diyanet İşleri Bakanlığına yazarak, dört bin kişilik bir kasabada araba ve yol masraflarına meblağ ayırmanın yersiz olduğunu bildiriyordu. Oysa Madam Magluvar buna çok sevinmişti.
– Hele şükür şu üç bin frank, bütçemizi bir hayli kalkındı-nr. İyilik eden iyilik bulur derler, Monsenyör hayır işlerine maaşını hacıyor, hiç değilse bu fazladan para bize kaldı.

Ne yazık ki zavallı kadın, derin bir hayal kırıklığına uğrayacaktı, çünkü aynı günün akşamı, Piskopos, yeni bir bütçe düzenliyordu…

Eklendi: Yayım tarihi

“Sefiller” için 3 yanıt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Notre Dame’ın Kamburu ~ Victor HugoNotre Dame’ın Kamburu

    Notre Dame’ın Kamburu

    Victor Hugo

    Bundan tam 348 yıl öncesine kadar, Paris’liler bir sabah vakti çan sesleriyle uyandılar. Çite Adası, Üniversite Kasabası ve şehir olmak üzere iç içe üç...

  2. Nişanlıya Mektuplar 1820-1822 ~ Victor HugoNişanlıya Mektuplar 1820-1822

    Nişanlıya Mektuplar 1820-1822

    Victor Hugo

    Hugo’nun, Adèle Foucher ile acı, sevinç, kıskançlık ve mutluluk dolu yazışmalarının yer aldığı Nişanlıya Mektuplar, yazarın bir genç adam olarak portresini sunarken, tutkulu ve...

  3. Notre Dame´ın Kamburu ~ Victor HugoNotre Dame´ın Kamburu

    Notre Dame´ın Kamburu

    Victor Hugo

    Notre Dame Kilisesi’nin kambur zangocu Quasimodo, güzel çingene kızı Esmeralda’ya âşık olmuştur. Ne var ki velinimeti rahip Claude Frollo da bu kıza karşı ilgisiz...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Tepedeki Ev ~ Cesare PaveseTepedeki Ev

    Tepedeki Ev

    Cesare Pavese

    İtalyan edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Cesare Pavese romanlarında da, şiirlerinde de çağdaş dünya sorunlarına eğilmiş, genç bir yazardı. 1950’de, henüz kırk iki...

  2. Aşık Melekler ~ Tara HylandAşık Melekler

    Aşık Melekler

    Tara Hyland

    1958 yılının bir aralık akşamı. Sisters of Charity Yetimhanesi’ne bir kız bebek bırakılır. Bebeğin nereden geldiğini ve kim olduğunu kimse bilmemektedir. Bu olaydan bir...

  3. Riko, Oskar ve Çalıntı Taş ~ Andreas SteinhöfelRiko, Oskar ve Çalıntı Taş

    Riko, Oskar ve Çalıntı Taş

    Andreas Steinhöfel

    “Bu öyküde çok güzel bir mesaj daha var. Bazen tek umudunuz sizi seven, sizi sevdiği için pes etmeyecek olan o tek kişidir. Böyle tek...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur