Özge’nin maceraları bitti mi sandınız? Şimdi de sürpriz bir tatille karşı karşıyayız. Bakalım Ankara Özge için heyecanlı olacak mı?
GARİP TELEFONLAR
Şubat Tatili! Şubat Tatili!” diye amma büyütüyorlar. Tatil hayalleri kurduğuma değmezmiş vallahi! Şu hızlandırılmış SBS kursları faciası vardı gündemimizde. Ne yapacağımızı bilmiyordum. Aslında ne yapacağını bilemeyen sadece bendim, yoksa annemler için her şey gayet açıktı. Bütün yıl devam ettiğim dershanedeki ŞUBAT AYI EKSTRA HIZLANDIRILMIŞ KURS PROGRAMI’na adım çoktan yazdırılmıştı.
En iyi arkadaşlarım Işın ve Tuğçe de kaderlerine boyun eğmişlerdi. Tek tesellim her zamanki
gibi dershanede onlarla birlikte olacak olmamdı. Oysa ben kendimi bambaşka bir tatile hazırlamıştım. Üstelik ıssız dağlarda kamp yapmak ya da az tanıdığım bir sınıf arkadaşımın, hiç tanımadığım kuzenleriyle tura katılmak gibi çılgınca tehlikeli bir şey de değildi istediğim. Çok masum, hatta çocukça bir tatil bekleyişiydi bu: Ankara’ya babaannemlere gitmek ve halamla iki hafta geçirmek. İşte planım buydu.
“Ne demek planım bu?” dedi annem gergin gergin. “Kızım, SBS’ye kaç hafta kaldı farkında mısın sen? Ben mi gireceğim bu sınavlara? Bu sınavlar senin hayatını değiştirecek! Ne zaman çalışmayı düşünüyorsun?”
Bu paragrafı uzatmak için annemin elinde en az on sekiz cümle daha vardı, ama ben fazladan bir kelimeye bile dayanamayacaktım. Nedense bu konuda çok çabuk sinirleniyordum:
“Çalışmayı ne zaman mı düşünüyorum? Anne ben aylardır bu sınavlara ÇALIŞIYORUM zaten!” İçimde sonuna dek haklı olduğum bir isyan dalgası yükseliyordu. “Daha dün karne aldım ve pazartesiden itibaren hızlandırılmış kursa gitmem gerekiyor. Sonra da ikinci dönem başlayacak zaten. Hiç tatil yapmadım!” dedim tiz bir sesle. Sadece insaflı olmalarını istiyordum. Benden insanüstü bir performans bekliyorlardı. Yemeden, İçmeden, uyumadan hep çalışan bir Özge. Robot değildim yani! Öyle değil mi? Babamsa gerçekçi davrandığından emindi: “Kızım hiçbirimiz tatil yapmadık.” “Öyle mi?” dedim aynı cırlak sesle. “Eh! En azından hafta sonlarınız vardı değil mi? Ya ben? Tek bîr sabah bile yediden sonra kalkmadım. Belki bayramlara denk gelen günler olmuştur. Onun acısını da fazladan deneme sınavı yapıp tam gün bizi dershanede tutarak çıkardılar zaten.”
“Evladım!” dedi annem. Sesi temkinli geliyordu. Şu “Hafta sonu tatilim bile yok” açıklamasından etkilenmişe benziyordu. “Kimsenin sizden bir şeyin acısını çıkarmaya çalıştığı yok. Sadece başarınız için uğraşıyor herkes. Okuyacağın lisenin, üniversiteyi kazanmanda ne kadar önemli olacağını biliyorsun değil mi?”
“Ay! Ne bitmez zincir bu böyle! Liseye hazırlan, lise bitsin üniversiteye hazırlan, yetti artık ama! On yıl sonrasının sorumluluğunu şimdiden taşımaktan yoruldum ben!” dedim beklenmedik bir biçimde.
Yani öyle kaba saba bir kız olduğumu sanmayın. Genelde güler yüzlü, neşeli ve kolay bir insanımdır. Bazen her şey üzerime geliyor işte! Bir bakıyorum sinirlerim tavan yapmış. Alarmlar çalıyor. Sesim yükselivermiş. Ağzımdan çıkanların üzerinde bir tek “DİKKAT PATLAYICI MADDE” yazısı eksik, işin kötüsü, böyle öfke nöbetlerine kapılınca haklıyken haksız duruma düşüyorum. (Hani saldırgan, ilkel tavırlar falan sergiliyorum ya… Sonuç: Kötü puan… Güven kaybı… Anne-babayla bütün yıl özene bezene kurduğun ilişkilerde diyalog bozukluğu… vs. vs.)
Ben öyle bağırınca kimse konuşmadı. Ayıp etmiştim ama özür dileyecek kadar kontrollü ve sakin değildim. Önce şu yaşadığım haksız ve dengesiz hayatımda birkaç düzenleme istiyordum. Sonra alttan alacaktım. Yine de odama giderken bir açıklama daha yaptım:
“Tek İstediğim, ikinci dönem başlayıp da test kitaplarımın içine yuvarlanmadan biraz nefes almak. Sadece değişik bir şehirde olmak bile bana yeter. ‘Çılgın partilere gidip sabaha karşı eve döneceğim,’ dermişim gibi davranıyorsunuz. Farklı bir insan yüzü göreyim istedim. Halam bile olur yani. Tarkan’ın konserine gideceğim diye tepinmiyorum ki ben!” dedim küskün bir sesle. Sonra salonun çıkışına yakın bîr yerlerden ilave ettim: “Hem Tarkan’ın konserine gitsem ne olur ki? Daha sadece on dört yaşındayım!”
Şimdi, itiraf edin, bu iyi bîr savunmaydı. Bir kere dürüsttüm. Masum ve zavallıydım. Haksız bir düzene kurban ediliyordum. Tarkan’ın konserine ben gitmeyecektim de kim gidecekti? Annemler; “Gençlere de bu kadar yüklenilmez ki” ile “Ne yapalım hayat mücadelesi şimdiden başlıyor, bu onun iyiliği için” şeklinde her yerde tekrarlanıp duran İki hüküm arasında gidip geliyorlardı.
O sırada telefon çaldı. Işın mıydı acaba? Şimdi onunla konuşmaya nasıl da ihtiyacım vardı. O beni anlardı kesin. Ne de olsa hepimizin başında aynı dert!
Odamın kapısında durup dinledim. “Özge, telefon” diye bağıran olmadı. Babamı arıyorlardı herhalde. Ben de odama dalıp kendimi yatağın üzerine attım. Sarı tonlardaki genç odası mobilyalarım papatyaları çağrıştırıyordu. İncikli boncuklu eşyalarım, tokalarım, kokulu mumlarım, fıstık yeşili rengindeki tüylü kalemlerim, sevimli biblolarım her yere özenle dizilmişti. Hepsi ışıltılı, bakımlı ve aydınlık yüzlü bir oda oluşturmak için yarışıyor gibiydiler.
Sinir içinde derli toplu ve süslü odama baktım. Sonra da aynı sinirle gözlerimi kapadım. Kalın test kitaplarım ortalıkta başroldeydiler.
Gözlerim kapalı olduğu halde onları görebiliyordum. Çalışma masamın üzerinde nasıl durdukları beynime kazınmıştı artık. Bu bıkkınlık veren görüntüyü, gözlerimi açmadan elimi sallayarak savuşturmaya çalıştım. Şeytan diyor hepsini at yere bir güzel tepin üstünde! Hatta daha iyisi pencereden dışarıya salla gitsin!
Birden, belimin altında bir şey vızıldayarak titredi. Hay aksi! Cep telefonumun üzerine yatmışım. Mesaj gelmişti. Işındı kesin. Acele etmeden tuşlara tıkladım. Benim de Işın’a söyleyeceklerim vardı. Şöyle birkaç uzun mesaj İşimi görür müydü ki? En az iki yüz elli harflik olursa belki…
Acıklı bir iç çekişle ekrana baktım: “Biraz toparla kendini. Sakin ol, akıllı uslu davran. Ben gerekeni yapıyorum. Söz dinlersen daha kolay olacak!” diyen mesajı gördüm. Bilinmeyen numara. Bilinmeyen mi? Hoppala! Bir telefon şakası için hiç de havamda değildim. Şurada bunalım geçirmeye çalışıyordum. Ama garip olan bir şey vardı. Bu bilinmeyen numara kimse, hakkımda her şeyi biliyor gibiydi. Kimdi yahu bu böyle? Hem ne demek söz dinlersen daha kolay olacak?
Telefonun sesi salonda bir kez daha cırıldadı. Işın arayacak olsa önce mesaj atmaz mıydı? Yani biz hep öyle yaparız da. Anne babalarla uzun konuşmalar yapmadan direkt birbirimizin suratına telefonu açabilmek İçin. O yüzden “Işın mı acaba?” türünden beklentilerimi rafa kaldırdım. Ama yine de kulağım salondaydı. Ne diye zır zır bizi arıyorlardı ki? Eğer babamın işiyle ilgiliyse, annem sinirlenmiştir şimdi. Yok eğer annemin yürüyüş grubu ya da altın günü arkadaşlarıysa babam somurtuyordur eminim. Aman! Kimse kim! Benim tatil gümbürtüye gittikten sonra…
Cep telefonumu tekrar elime aldım. Tam Işına mesaj yazmaya başlayacaktım ki, bir mesaj daha geldi: “Tatil işini hallediyor gibiyim ama biraz fedakarlık etmen gerekecek. Yani şu hızlandırılmış kurs dalgasından kurtulmana imkan yok. Ama en azından mekan değişikliği olacak.”
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Gençlik Kitapları
- Kitap Adı14 Yaşında Bir Genç Kızım Ben- 2 Tatil Kitabı
- Sayfa Sayısı264
- YazarDeniz Erbulak
- ISBN9759918842
- Boyutlar, Kapak12x19,5, Karton Kapak
- YayıneviDoğan Egmenot Çocuk Kitapları / 2008
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Festergrimm ~ Thomas Taylor
Festergrimm
Thomas Taylor
MEKANİK BİR DEV UYANIRKEN, KASABA İÇİN ZAMAN DARALIYOR! Büyük Nautilus Oteli’nin Kayıp Eşya Koruyucusu Herbie ve korkusuz arkadaşı Violet, şu ana dek Tuhaf Deniz...
- Fısıltı ~ Becca Fitzpatrick
Fısıltı
Becca Fitzpatrick
DÜNYA GENÇLİĞİNİN YENİ HEYECANI HUSH HUSH SERİSİ TÜRK HAYRANLARIYLA BULUŞUYOR… KUTSAL BİR YEMİN KOVULMUŞ BİR MELEK YASAK BİR AŞK… “Okuyucuyu sarsan tüyler ürpertici bir...
- Şahane Hatalar ~ Heather McElhatton
Şahane Hatalar
Heather McElhatton
KADER DİYE BİR ŞEY VARDIR VE SİZİN SEÇİMLERİNİZLE DEĞİŞİR KENDİ MACERANI KENDİN YARAT! TEK BAŞLANGIÇ YÜZLERCE FARKLI SON! Bu kitabı okumaya normal bir kitap...