Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Mutluluk Sokağı
Mutluluk Sokağı

Mutluluk Sokağı

Ferda İzbudak Akıncı

Yine de umut etmek gerekir, diyorum ben. Yarattığımız, aradığımız, bulduğumuz, koşarak sevinçle gittiğimiz mutlu insanlarla dolu sokaklar çoğalır belki. İnsanlar kendi düşlerini gerçekleştirmek için…

Yine de umut etmek gerekir, diyorum ben. Yarattığımız, aradığımız, bulduğumuz, koşarak sevinçle gittiğimiz mutlu insanlarla dolu sokaklar çoğalır belki.

İnsanlar kendi düşlerini gerçekleştirmek için çalışırken bir yandan, mutlu yaşarlar o sokakta. Sevdikleri işleri yaparak. Sevdikleri işleri yapabilmek için fırsat bulmuş olmanın sevinciyle…

BİRİNCİ BÖLÜM

Yolculuk…

Kompartıman serin ve sessiz. Arka tarafta oturan biri yaşlı, iki kadından ve ön sıradaki Orhan’la ailesinden başka kimse yok. Bir de ben elbette. Söyle olması iyi. Çünkü çantamda inanılmaz bir hazine taşıyorum.

Yola çıkmadan hemen önce annem, yıldızlı, parlak, gümüş rengi bir kâğıda sarılmış, bağı kurdeleli, incecik bir paketi bana uzattığında, içinde hayal bile edemeyeceğim bir şey olduğunu bilemezdim.

“Bunu senin için Bilgi gönderdi,” dedi tatlı bir sesle, “yolda ya da gittiğin kentte açmanı istedi.”

Paketi kapı aralığında hemen açmaya kalkıştım. Benim için gönderilmişti nasılsa.

“Hayır canım,” diyerek elimi tuttu. “Şimdi değil. Sonra, yalnız kaldığında görmeni istiyor ablan.”

“Bir kitap mı acaba?” diye sordum, merakımı yenemeyerek.

“Bunu biz de bilmiyoruz oğlum. Böyle kapalı geldi paket. Açtığın zaman görürsün artık. Şimdi geç kalmamalıyız.” diyerek araya girdi babam.

Böylece eşyalarımı arabanın arkasına koyup istasyona doğru yola çıktık.

Demek bu küçük paketin içindekini yalnızca benim görmemi istiyordu Bilgi ablam. Öyleyse çok özel bir şey olmalıydı. İçinde ne vardı acaba?

Kompartımanda yalnız oturmayı da bu yüzden istedim. Hayal kurmaya istediğim kadar zaman bulabilmek ve ablamın bana gönderdiği paketi açabilmek İçin.

Saçlarımın kumral, gözlerimin ela olduğunu hep söylediler. Ne kadar akıllı, ne kadar uslu olduğumu da. Böylece yakınlarım beni çok iyi tarif ettiklerini düşünmüş olmalılar. Ailemden söz ediyorum. Bir kompartıman içinde evimi, ailemi hızla geride bıraktığım şu dakikalarda geriye dönüp bakıyorum da… Ne kadar yalnız, ne kadar hayalci bir çocuk olduğumu hiçbirinin fark etmediğini düşünüyorum. Yıllarca aynı odayı paylaştığım Özge’nin bile.

Belki de hayalci olmanın sırrı bu. Ne kadar fark edilmezseniz o kadar fırsat ve zaman bulabilirsiniz kafanızda yeni düşler, yeni oyunlar kurmaya.

Sesler… Sesler uzaklaştıkça anılar çalıyor kapımı. Sesler uzaklaşıyor.

Küçük bir çocukken de bayıldığım çuf çuf sesleri arasında, raylar üzerinde kaymaya başladığımızda, istasyonun önünde duran babam bana el sallıyor; koluyla destek olduğu annemse ağlıyordu. İlk dönemeci döndüğümüzde içim burkuldu. Duvarları taş, çatısının saçakları işlemeli istasyon binası, yanında büyüyüp gitmiş çam ağaçları ve yolcuların oturduğu ahşap sıralarıyla gözden kayboluvermisti. Ağlamadıysam da ağlamak isterken buldum kendimi. Kompartımanın penceresinden uzaklaştım.

Hayal kurmak ağlamaktan iyidir. Ben hep öyle yaptım sanırım. Bunu nasıl başardığımı şimdi anlayamıyorum, ama ağlamak istediğimde güzel şeyler düşünmeye başlardım hemen. Yarın sabah ilkbahar olacak, derdim kendi kendime. Gri, buz gibi havalarda, penceremin camına parmağımla güneş çizerdim. Havada uçuşan, suyu çekilmiş, sararmış yaprakları, kelebek kanatlan gibi görmeye başlardım. Yapraklar uçtukça simler dökülürdü yeryüzüne.

Beni her zaman anladılar aslında. Anladılar, ama kendi ölçüleriyle. Hiç aç beklemedim. Yemeğim hep hazır oldu. Hiç uykusuz kalmadım. Yatağım hep yumuşak, çarşafım her zaman mis kokuluydu. Karanlıkta bırakmadılar beni hiç. Evimiz ışıklar içindeydi. Yine de düşleri olanlar, korkuyu da bilir. Ve bir çocuk büyürken, büyüklerin hiç farkına varamayacağı korkulardan geçebilir. Kendine çocukça sevinçler üretmezse, büyüklerin sevinç dediği şeylerin ortasında çok yavan bir hayata doğru yürüyebilir. Yaşamları çok can sıkıcı olabilir. Bence çocuklar düşleriyle birlikte büyümeli, düşler çocukların en güvenli sığınaklarıdır.

Bu gece ilk kez yanımda ailemden ya da öğretmenlerimden kimse olmadan yolculuk yapacağım. Üstelik uzun bir yolculuk olacak bu.

Bütün gece yol alacağız. Gideceğim yerde, kenti çevreleyen mor dağlar var. Buradaki bütün dağları evler sarmış durumda. Tren uzaklaştıkça, evlerle kaplı dağlar da uzaklaşıyor. Evimizden bu kadar uzakta, yaşamımın nasıl olacağını merak ediyorum.

İki ay önce, mor dağlarla çevrili kentteki okula kayıt yaptırmak için gittiğimizde, annem ve babamla birlikteydik. Yanımızda benimle aynı okulu kazanan bir sınıf arkadaşım da vardı. Babalarımız arkadaş olduğundan, kayıt için bizimle gelmişti Orhan. Ülkenin ortalarında bir yerde, büyük bir kentin sesler, uğultular sarmış istasyonunda indik trenden.

Kazandığımız okula gittik hemen. İnternette önceden görmüş olsak da okul bana çok görkemli geldi. Heyecanlandım. Yine de arka bahçesinin sarmaşıklarla kaplı duvarları boyunca kocaman çam ağaçları yükselen eski okuluma derin bir özlem duydum. Dile kolay, sekiz yılım geçmişti orada.

Yeni okulum büyük ve çok eski bir binaydı. Yeşillikler içindeki kocaman bahçesinde bir havuz, bahçedeki yoların dönemeçlerinde mermer heykeller yer alıyordu. Ana binanın alt katlarında geniş sahneleri olan büyük salonlar vardı. Uzun, loş koridorları, geniş merdivenleri ve başları topuzlu tırabzanları gri mermerdi kaplıydı. Yüksek pencerelerinden asırlık çamlar görünüyordu. Merdiven başlarında ünlü ressamların tabloları asılıydı. Bahçesi uçsuz bucaksızdı sanki. Bahçe duvarları kale duvarına benziyordu.

Benim eski okulumun pencereleri arka bahçeye ya da öndeki işlek caddeye açılırdı. Sınıfları küçüktü. Orada kendimizi evimizde gibi hissederdik. Eski bir levanten köşküymüş annemin dediğine göre. Kalorifer döşenmesi sakıncalı olduğundan, kış bastırınca, sınıflara kurulmuş kocaman kömür sobalarından yayılan sıcaklıkla ısınırdık.

Gördüğüm, düşündüğüm her şeyin, beni sarıp sarmaladıktan sonra, çabucak eski okuluma, evime götürdüğünü anlayıp üzüldüm. Yeni okulumu biraz ürkütücü bulmuştum sanırım. Ben mi çok küçüktüm, okul mu çok büyüktü?.. Yakında on beş yaşıma gireceğim düşünülürse, küçük filan olmadığım ortaya çıkıyordu. Her şeyiyle büyük olan, yeni okulumdu.

Annem kaygılı bir sesle, “Ne düşünüyorsun Utkucuğum? Çok sevinmiştin bu okulu kazandığına. Düş kırıklığına mı uğradın yoksa?” diye sorduğunda, toparlandım. Biraz da utandım sanırım. Orhan, çoktan kendini kaptırmış, sınıfların kapılarını açıp kapatıyor, merdivenleri hızla inip çıkıyordu. Sanki bir an Önce kara tahtanın karşısına oturup ders dinlemek ister gibiydi.

Ben biraz çocukça mı davranmıştım?

İyi ama, kendimi annesinden ayrılmak istemeyen küçük bir çocuk gibi hissetmiyor muydum zaten? Her zaman büyümüş gibi davranmak, öyle görünmek İsteyen ben, şimdi birden, böyle…

Sevinmiştim, evet. Önemli bir şeydi benim için bu okulu kazanmak. Çocukluğumdan ayrılmaktı zor olan belki. Evimizden… Oysa örnekler Önümdeydi. İki ablam da tıpkı benim gibi okul kazanarak ayrılmışlardı evden. Bir daha da asla eskisi gibi, evimizin delişmen kızları olmamışlardı. Her gelişlerinde daha da değişmiş buluyordum onları. Bu tanımadığım davranışlar, nasıl desem… giderek yabancılaşıyorlardı sanki evimize, hâlâ evde yaşayan bizlere. Ölçülü, bambaşka kızlardı artık.

Ben bir karar verdim oracıkta. Penceremden görünen mimozaya, duvarlarına sevdiğim rock gruplarının resimlerini astığım odama, kapımızın girişindeki iki güzel karabiber ağacına, masasına günün hemen her saatinde ışık düşen mutfağımıza ve bizi sevgiyle büyüten annemle babama yabancılaşmak istemiyordum.

Büyümek bu muydu yoksa? Yeni bir hayata başlarken eskisine yabancılaşmak?..

Kaydımı yaptırdık ve geri döndük. Artık evdeki günlerim sayılıydı.

Ve ‘sayılı gün çabuk geçermiş’ sözünü anımsatırcasına çabuk geçti zaman.

Şimdi kalmak üzere gidiyorum, pencereleri mor, yüksek dağlara bakan yeni okuluma. Orayı kazanmış olmak inanılmaz geliyor bana.

Bu kez benim ailemden kimse yok trende. Orhan’ın ailesiyle birlikte gidiyoruz. Bizi yerleştirip dönecekler.

Orhanların oturduğu yere bakıyorum. Koyu bir söyleşiye dalmışlar. Artık Bilgi ablamın benim için gönderdiği paketi açabilir miyim? Orhan’a bakıyorum. O da donmuş bana bakıyor. Sonra kalkıp yanıma geliyor.

“Sıkılıyor musun Utku?”

Eklendi: Yayım tarihi

“Mutluluk Sokağı” için 17 yanıt

  1. bir gencin büyük,uzun yolculuğunu anlatan bir kitap mutluluk sokağı,bir trende mutluluğa uzanan bir gencin ama bu mutluluğun bazen geçmişe gitii yolu anlatan uzun hikaye.ÖZET BU BEN OKUDUM KİTABI KOMPİLE:)

  2. Kaç sene önceydi hatırlamıyorum ama daha çocuktum Bursa Kitap Fuarında geziniyordum Tudem Yayınlarının önüne geldim kitapları inceliyorum o zamanlar bilime merak salmıştım Tudemdede tam aradığım kitaplardan vardı onlara bakarken birisi bana seslendi efendim dedim konuşmaya başladık ben yazarım istersen benim kitabımıda alabilirsin falan falan yok almam falan ilgimi çekmiyor ondan sonra öyle böyle imzaladı ve aldım eve getirdim kitaplığıma koydum aradan biraz zaman geçti hadi aldım bunuda bari okuyayım dedim ve aldım okumaya başladım beni çok etkilemişti çok teşekkürler Ferda İzbudak Akıncı.

    Arkadaşlar sizi anlıyorum özet yazsın birileri demişsiniz ama bende aynı yollardan geçtim oturun okuyun kitapları sırf ödev yapabilmek not alabilmek için özetlerle geçiştirmeyin bir insanın psikolojik gelişimine en büyük katkıyı kitaplar sağlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Gençlik Kitapları
  • Kitap AdıMutluluk Sokağı
  • Sayfa Sayısı200
  • Yazar Ferda İzbudak Akıncı
  • ISBN9944693318
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviTudem Yayınevi / 2009

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kapıdaki Kadın ~ Ferda İzbudak AkıncıKapıdaki Kadın

    Kapıdaki Kadın

    Ferda İzbudak Akıncı

    “Acı da, sevinç de, aşk da davetsiz gelir.” Ferda İzbudak Akıncı’nın Kapıdaki Kadın adlı romanı, bir kaza sonucu hayatını kaybetmenin eşiğine gelen bir adamın zihninin dehlizlerinde gezindiren sürükleyici...

  2. Kış Ülkesi Çocukları ~ Ferda İzbudak AkıncıKış Ülkesi Çocukları

    Kış Ülkesi Çocukları

    Ferda İzbudak Akıncı

    İncelikli kalemiyle edebiyatımızda kendine has bir üslup yaratan Ferda İzbudak Akıncı’nın düşlerinden kopan Kış Ülkesi Çocukları, Kuzey Kutbu’na yakın hayali bir ülkede geçen, gerçeküstü bir...

  3. Işıklı Ayakkabılar ~ Ferda İzbudak AkıncıIşıklı Ayakkabılar

    Işıklı Ayakkabılar

    Ferda İzbudak Akıncı

    “Nice zamandır içi gidiyor ışıklı ayakkabılara Semih’in. Annesini köşedeki ayakkabıcıya sürüklediyse de değişen bir şey olmadı. Annesi kesin konuşuyordu. Ayakkabıları, yani şimdi giydikleri eskiyinceye...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Kanatsız Melek 1 – Yeni Başlangıçlar ~ Victoria SchwabKanatsız Melek 1 – Yeni Başlangıçlar

    Kanatsız Melek 1 – Yeni Başlangıçlar

    Victoria Schwab

    Aria kızıl saçları ve renkli bağcıklarıyla ilk bakışta on iki yaşında sıradan bir kız gibi görünebilirdi. Oysa o sadece hayal ederek bir şeyleri var...

  2. İçinizdeki Eşeğe Çüş Deyin! ~ Mehmet Akbulutİçinizdeki Eşeğe Çüş Deyin!

    İçinizdeki Eşeğe Çüş Deyin!

    Mehmet Akbulut

    Eşeklik, günümüzde üzerinde önemle durulması gereken bir meseledir. İnsanlık kavramının kendisine emanet edildiği biz insana, nedendir ki bu “eşeklik” etiketi yapıştırılmaktadır? Bu durum, “insan”ın...

  3. Yeşil Kiraz ~ Gülten DayıoğluYeşil Kiraz

    Yeşil Kiraz

    Gülten Dayıoğlu

    Kiraz, ailesinin sürdürdüğü yaşam biçimini beğenmeyen, gözü yükseklerde bir genç kızdır. Çevresiyle sürekli olarak, sosyal, kültürel ve ruhsal çatışma içindedir. Çocukluğundan beri hep toplum...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur