Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Dalgaların Götürdüğü
Dalgaların Götürdüğü

Dalgaların Götürdüğü

Fatih Dağdelen

“Dünya bedenimi istiyordu. Henüz solup sararmadan, derim bir samankâğıdı gibi buruşmadan, gözlerimin beyazı beyaz, siyahı siyahken çağırıyordu. Bana canlılığı vaat ediyordu. Sıcacık öğleüstü güneşi…

“Dünya bedenimi istiyordu. Henüz solup sararmadan, derim bir samankâğıdı gibi buruşmadan, gözlerimin beyazı beyaz, siyahı siyahken çağırıyordu. Bana canlılığı vaat ediyordu. Sıcacık öğleüstü güneşi tenimi ısıtacak, serin öğle gölgelerinin içinden ılık gece ayazlarına kadar içtiğim şarap yüreğimi yumuşatacaktı. Dünya olacaktım.”

Fatih Dağdelen ilk kitabı Dalgaların Götürdüğü’nde ölüm korkusuyla yaşama korkusu arasında salınıp giden hayatların fotoğrafını çekiyor. Hareketin, kaosun, takıntının, çocukluğun, hatırlamanın ve unutmanın, kadın-erkek ilişkilerinin odağında kurulan öyküler bazen doğrudan bazen de gizemle örülüyor.

Dalgaların Götürdüğü o yerde kalanlardan mı yoksa orayı terk edenlerden misiniz?

İçindekiler
Dalgaların Götürdüğü ……………………………………………………………………………..9
Ben Seni Öldürmem, Oynayalım …………………………………………………….. 13
Enginar Yemeye O Gün Başladım ……………………………………………………. 25
Limon Meselesi ……………………………………………………………………………………….. 34
Rüzgârın Evlatlıkları ……………………………………………………………………………… 42
Tavazna’nın Penceresi …………………………………………………………………………… 55
Kuruyup Düşmeden Önce ………………………………………………………………….. 59
Basıp Geçmemem Gereken Gözyaşları …………………………………………. 64
Uzak Işıkların İnsanları ……………………………………………………………………….. 70
Haydi Doğru Eve …………………………………………………………………………………….. 75
Bak Bir Diş Kanla Çıkıyor …………………………………………………………………… 79
Çemberin Çizgileri ………………………………………………………………………………… 82

DALGALARIN GÖTÜRDÜĞÜ

Babam inançlı bir insandı. Herhangi bir dine inanmaktan bahsetmiyorum. Mesela zodyak botuyla birlikte balıklara inanırlardı. Hangi mevsimde kıyıdan ne kadar açılmaları gerektiğini, gittikleri kıyılarda oltalarını nereye atacaklarını balıklar söylerdi onlara. Zodyak botu ve o, Don Kişot ve atı Rocinante gibiydiler. Sonra dostlarına inanırdı babam. Gece yarısı eve gelirler, “Kadir ağabey” diye seslenirlerdi. O zaman görmeliydiniz babamın gözlerini, ışık saçarlardı. Sabahın üçüne kadar kancalara düğümler atılırdı. Hangi mevsimde, hangi balıkları, hangi iğneyle alırsınız? Bunları babama sorabilirdiniz. Sonra kendine, bedenine inanırdı babam. Eski cimnastikçiydi. Hafta sonları gittiğimiz pikniklerde küçük gösteriler yapardı bize. Ellerinin üzerinde yürür, art arda beş takla atardı. Annem eşiyle, biz babamızla gurur duyardık.

En çok babamın hakkıydı hayata ve hayatın içindeki her şeye dair inancını kaybetmek. Önce zodyak botu yarı yolda bıraktı onu. İhtiyar botun yamaları atmaya başladı. Tuttuğu nefesle babama uzun deniz milleri katettiren zodyakı arka bahçenin tozlu kömürlüğünde sönüp kaldı. Damarları, inançlı kalbinden geçen deli kanını taşıyamamaya başladı. Kara gözlerindeki masmavi denizi söküp aldılar ondan. Yerine kan çanağı iki bilye verip kandırdılar. Yetmedi. Bir de dört duvar arasına hapsettiler. Denizi, martıları, yakamozları, gelgitleri, güneşi seven bir adamı dört duvar arasına nasıl kapatabilirsiniz? Kapattılar ve ameliyat gününü beklemesini söylediler.

Daha önce girdiği ameliyatlardan sapasağlam çıkmıştı. Hatta iki ameliyat arasında ağabeyimi evlendirmişti. Yorulmuştu artık. Yattığı odanın da sanki babama garezi vardı. Oda müthiş bir körfez manzarasına bakıyordu. İnciraltı’ndan Karşıyaka’ya, Konak’a kadar tüm kıyıları görebiliyorduk. Küçük, beyaz bir çizgi halinde görünen tekneler inadına geçiyordu penceresinin önünden. İşin kötüsü bir haftadan fazla vardı ameliyat gününe. Hastalığın ilk evrelerinde denizi, balıkları, martıları, ayı ve güneşi düşünerek direnmişti ama bir gün geldi, vazgeçti her şeyden. Menevişlenen denizlerin ışıltılı parlaklığıyla bakan gözleri soldu. Konuşurken tedirgindi. Odanın kefen beyazı tavanına, iç sıkan titrek floresanına uzun uzun baktı. Sonra birden, irkilerek denize çevirdi başını. Onun umursamaz, bazen gamsız, tasasız tavırlarını hatırlıyor, tedirgin duruşuna bir türlü alışamıyordum. Hemşire kapıdan içeri girdiğinde, “Taburcu oluyorsunuz Kadir Bey, haydi hazırlanın” dedi. Görevliler zodyak botunuzu ve oltalarınızı hazırladıktan sonra çıkabilirsiniz, diyecek umuduyla bakıyordu. Hemşire ağır adımlarla yatağın başına geldi. Asık ve ekşi bir suratla, yanında getirdiği serumu başucundaki demire taktı. O gün ben yanı başındaki yatakta uyuyakalmıştım. Uyandırdılar.

Kolları, elleri her gün açılan damar yollarından, sürekli verilmesi gereken bin türlü serumdan delik deşik olmuştu. Bu yüzden serumun akmaya devam etmesi için iğnenin eğik bir şekilde tutulması gerekiyordu. Hemşire bana dönüp serumun akıp akmadığından emin olmam gerektiğini söyledi. Uyku mahmuruydum. Yatağın yanına bir sandalye çekip oturdum. İğnenin ucunu tutup eğdim. Seruma baktım. Bir süre birbiri arkasına hızla akan damlalara dalıp gittim. Başımı çevirip babamın yüzüne baktığımdaysa tüylerim diken diken oldu, ürperdim, üşüdüm. Giderek zayıflayan yüzünde iki iri boncuktu gözleri. O gözlerden fışkıran ve daha önce hiç tanık olmadığım bir biliş, korkularımı, umutlarımı, tüm düşüncelerimi ve ruhumu paramparça edip geçti içimden. Yüzündeki hiçbir kas hareket etmiyordu. Aklıma getirmekten bile korktuğum şeyin başıma gelmiş olabileceğini düşünürken başını pencereye doğru çevirdi. Geceleri kapkaranlık bir boşluğu andıran, dipsiz bir kuyu gibi insanı içine çeken, lanetli, huzursuz ruhların dalgalar üzerinde uçuşup durduğu denize dikti gözlerini. Nedense bu beni rahatlatmak yerine endişelendirdi. Hayali saatlerin karadeliğe yaklaştıkça durduğu belgesellerin içindeydik. Karşımızdaki duvarda asılı duran saate baktığımda dakika çubuğunun yavaşlayarak durduğunu bile gördüm. Deniz dehşetli karanlığıyla şahlandı birden. Şiddetle esen rüzgâr pencerenin önünde acı çığlıklar atmaya başladı. Koskoca, karanlık bir su kütlesi ağzını sonuna kadar açmış bize doğru geliyordu. Babam hiç korkmuyordu. Öylece dışarı bakıyordu camdan. İnsan dostunun şiddetinden korkar mı? Derken pencereler kırıldı. Deniz, kapkara sularıyla babamın başına dikildi. Tuttuğum serumun ucuna baktım. Seruma kan sızmaya başlamıştı. Kan siyahtı; zifiri gece siyahı. Yavaşça çevirdi başını. Simsiyahtı gözleri. Benim korku dolu bakışlarımı gördü. Gülümsemeye çalıştım. Başaramadım. İnce dudakları yavaşça uzadı. Gülümsedi mi? Yoksa kızdı mı bana? Elimdeki iğneye baktım. Elimden kayıp gittiğini fark etmemişim. Aceleyle eğdim ucunu. Babam elimi tuttu.

“Başaracağını biliyorum” dedi. “Takma kafana. Gerekirse sahile çık, at iki duble. Kafan çalışıyor senin.”

“Estağfurrul…”

“Kafan çalışıyor ama gene de senden bir bok olmayacağını biliyorum” dedi güldü.

“O konuda haklısın.”

“Bana bak, annen size emanet.”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap AdıDalgaların Götürdüğü
  • Sayfa Sayısı88
  • YazarFatih Dağdelen
  • ISBN9789752213111
  • Boyutlar, Kapak 13,3x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviBilgi Yayınevi / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Bay W.H.’nin Portresi ~ Oscar WildeBay W.H.’nin Portresi

    Bay W.H.’nin Portresi

    Oscar Wilde

    Wilde’ın edebî bir gizemin perdelerini araladığı bu eseri, aynı zamanda dönemin eşcinselliğe dayalı katı önyargılarına da cüretkâr bir meydan okuma niteliğindedir. Shakespeare’in Soneler’ini ithaf...

  2. Nefes Rivayetleri ~ Ozancan DemirışıkNefes Rivayetleri

    Nefes Rivayetleri

    Ozancan Demirışık

    Yüzyıllardır aramızda yaşayan, zamanın içerisinde süzülüp giden, imparatorlukların kuruluş ve yıkılışına tanıklık eden bir adam. Göktürk Kağanlığı’nda doğdu, ölümsüzlüğünü keşfeden Kam Ana Kambur adını koydu:...

  3. Esir Sözler Kuyusu ~ Sema KaygusuzEsir Sözler Kuyusu

    Esir Sözler Kuyusu

    Sema Kaygusuz

    “Yumurta büyüklüğünde olduğuna inandığım bir tutku taşıyorum göğsümde. Pelür bir zarla koruyabiliyorum onu. Şükürler olsun, koçbaşlarla saldıran soruların yıkıcı etkisine, onca narinliğine karşın dayanabiliyor....

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur