Erkan Karaaslan ilk öykü kitabı Kaplumbağalar Ölmesin’de sayfalar arasında bizi şaşırtarak ilerliyor. Kimi öykülerde yakın tarihimiz hiç beklenmedik bir anda, bambaşka bir hikâyenin içinde karşımıza çıkarken, ölmeye yatanlar, ölülerini tekrar hayata çağıranlar, dağbaşı suskunluğunda kurtlara yem edilen yaşlı Rinde’ler, vicdanın yüküyle sevgi arasına sıkışanlar satırlardan taşarak okura dokunup tekrar suskunluklarına çekiliyor.
“Yeterince yaşadım sayılır, anladığım kadarıyla yaşam dediğinin bir sırrı yok. Hem zaten ne yaparsak yapalım bu dünyaya yeterince yaklaşamayız.”
İÇİNDEKİLER
Görülmüştür……………………………………………………..11
Bitmeyen Yaz ……………………………………………………17
Bakıcı…………………………………………………………………27
Dağ Başı Suskunluğu…………………………………………35
Kaplumbağa Çobanı………………………………………….43
Eski Kasetler Dönerken……………………………………..53
Yeni Yıl Hediyesi……………………………………………….61
Bitişe Az Kala…………………………………………………….71
Kirpiye Duyulan Minnet …………………………………..79
Koş Hayata ……………………………………………………….85
Kolay Gelsin………………………………………………………93
Lagara Lugara Sigara…………………………………………97
Görülmüştür
Dün gece Reksapin kutusuna sıkı sıkı sarılıp öyle uyudum. Seviyorum onu, dünyada hiçbir şey onun kadar huzur vermiyor. Gerçi o da bana karşı boş değil. Serequel ve Paxil’den kıskanıyor beni. İkimiz başbaşa kalalım diye sehpadan aşağı ittiriyor onları. Gece, göz kapaklarım ağırlaşana kadar sohbet ettik onunla. Üzerime bir şey örtmeden öylece dalmışım. İlkyaz geceleri soğuk olur; üşümüşüm, her yanım tutulmuş. Perde hafif aralık, içeriye sızan güneş odayı belli belirsiz aydınlatıyor. Annemi sinir eden terlikleri ayağıma geçirdim. “Kötü kadın işi, giyme onları! Kırkını geçtin, azcık akıllan,” der durur. Hani zaten adım çıkmışmış ya kasabada, bu tüylü terliklerle eksik etekliğimi kör gözüne sokuyormuşum.
Yüzümü yıkarken aynadaki başka biriymiş gibi baktım kendime. Suratımdaki çizgiler derinleşmiş, şakaklarımdaki aklar çoğalmış. Evde çıt yok, annem yine dışarı çıkmış. Kimbilir nereye gitti! Kahvaltı masada, çay ılımış. İncir reçeline giren sinek kurtulmaya çalışıyor, kanadının biri pır pır ediyor. Tabağı olduğu gibi çöpe boşalttım. Dolaptan yoğurt çıkarıp içine ekmek ufaladım. Büsbütün iştahsızım. Dün geceki rüya geldi aklıma. Koca bir ağacın dalına oturmuşum, simsiyah bir at beliriyor altımda, elimdeki akrebi görünce korkudan kendimi bırakıp atın üzerine düşüyorum. Gelincikleri ezerek dörtnala gidiyoruz. Karşımıza bir dağ çıkınca at uysallaşıyor, öylece kalıyoruz. Ne ki bütün bunların anlamı? Çayımı alıp odaya geçtim, pencereyi açtım. Çocuklar yaka paça dağınık, yırtık ayakkabılarıyla top oynuyorlar. Çayım bitene kadar onları izledim. Bağrışları, gülmeleri, küfürleri, koşmaları öyle güzel ki; ben de pencereden el sallamak, bağırmak, sevinçlerine ortak olmak istedim. Yapamadım. Kemal olsa yapardı.
Üzerimde narçiçeği bir elbise, dudaklarımda kırmızı ruj; Kemal kapıda beni bekliyordu. Alışık değildi böyle giyinmeme. Ne diyeceğini, nasıl davranacağını merak ediyordum. Birdenbire karşısına öyle çıkınca gözleri büyümüştü. Nasıl şeker olmuşsun, hani kapı önünde olmasaydık öperek eritirdim, demişti. Dudakları tenimde usul usul ilerlerken gerçekten de öyle hissederdim; eriyen yerlerim, bir kez daha öpsün diye yeniden katılaşırken yanaklarımdaki pembelik yüzüme yayılırdı. Bazen limon sarısı yüzüme bakıp o pembeliği arıyorum. Sonra Kemal’in eli narçiçeklerini aralayıp belime dolanmıştı. Sahilde yürürken önüne gelen topu kaptığı gibi çocukların arasına koşmuştu koca adam. O an beni öyle bırakmasına kızmadım değil ama yaptığı hareketler çocuklar kadar beni de eğlendirmişti.
Güneş yüzüme vuruyor, alnımdaki teri avucumla siliyorum. İçimde iplik iplik bir sızı, top oynayan çocukları izleyip durduk yere ağlanır mı? Şimdi şu perdeleri bir yıkasam, dip köşe temizlesem evi; sardunyaları denizliğe dizsem, rafların tozunu alsam nasıl mutlu olur bizimki! Her seferinde, hiçbir şey söylemeden onca şey atarım evden ama nasıl birikirler yeniden anlamam. Bazen etraftan toplayıp getirdiğini düşünüyorum. Evlendiği zamandan kalma elbiselerini ertesi gün giyecekmiş gibi defne sabunlu bohçasında saklar hâlâ. Kıyıya köşeye sıkıştırdığı poşetlerin içinde yirmi yıl öncesinin ayakkabılarını, musluk başlıklarını, boş turşu kavanozlarını bulunca şaşırmıyorum artık. Ben anneme hiç benzememişim.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıKaplumbağalar Ölmesin
- Sayfa Sayısı104
- YazarErkan Karaaslan
- ISBN9786257370790
- Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Bilge Kan ~ Flannery O'Connor
Bilge Kan
Flannery O'Connor
"Amerikan Gotiği" olarak adlandırılan edebi türün en önemli yazarlarından Flannery O'Connor'ın, (1925-1964) deyim yerindeyse "kültleşmiş" ilk romanı Bilge Kan, 1930'ların Amerika'sında geçen, barbarlıkla medeniyeti birbirinden ayıran ince çizgiyi irdeleyen bir hikâye anlatıyor.
- Smyrna’nın Yazgısı ~ Gülseren Engin
Smyrna’nın Yazgısı
Gülseren Engin
“Smyrna’nın Yazgısı bir üçlemenin son kitabı…” Ağlama Smyrna Döneceğim adlı birinci kitap Yunan işgali öncesi Smyrna’yı (İzmir’i), ardından gelen Smyrna’nın Gözyaşları ise işgal sonrası Ege’de Kuvay-ı Milliye’nin...
- Kuğu Gecesi ~ Ferda İzbudak Akıncı
Kuğu Gecesi
Ferda İzbudak Akıncı
Ferda İzbudak Akıncı, “Kuğu Gecesi”nde duru ve masalsı anlatımıyla sevgiye, yaşama sevincine, meraka, yalnızlığa, hayalperestliğe dair öyküler anlatıyor. Sevgisizlikten kuruyan bir akasya ağacı, köklerine...