“Kardeş kıskançlığı neden olur?”
“Kardeşler nasıl ‘kardeş kardeş’ geçinir?”
“Biz ebeveynlerin işini kolaylaştıracak yöntemler nelerdir?”
Bu kitap, hem kendi çocukluk öykümüze hem de bugün satır satır yazılan evlatlarımızın kardeşlik ilişkisine doğru bir yolculuğa çıkaracak bizleri… Önce kendi sebeplerimizi, sonra çocuklarımızın sebeplerini anlamayı ve kabul etmeyi anlatacak. Her bir başlık, yöntem ve teknikler kullanarak “kardeş kıskançlığı” meselesini yönetebilmenin ve en aza indirebilmenin kilit noktalarını sunacak.
Yüz binlerce anneye rehber olan “Fıtrat Pedagojisi” ve “Bağırmayan Anneler” kitaplarının yazarı Hatice Kübra Tongar, üç çocuklu bir hayatın serencamını, zorluklarını ve kardeşler arasındaki dengenin sırlarını deneyimler ve pedagojik yöntemlerle birlikte kaleme aldı.
Evini, çocuk “bağırtıları” yerine çocuk “cıvıltıları” sarsın isteyen tüm anneleri bu keyifli yolculuğa bekleriz.
Çünkü kardeş kıskançlığı “yönetilebilir” bir süreçtir.
Yeter ki yönetmeyi bilelim…
İÇİNDEKİLER
BU BENİM ŞÜKÜR LİSTEM… …………………………………………… 13
ÇOK MU ABARTIYORUZ NE? …………………………………………… 15
Birinci Bölüm
KARDEŞ KISKANÇLIĞIYLA BAŞ ETME YOLLARI
21
İLK İNSANDAN BERİ VAR OLAN BİR DUYGU: KISKANÇLIK …… 23
KARDEŞLER ARASINDAKİ KISKANÇLIK NEDEN OLUR?………. 27
KABUL EDİLECEKLER LİSTESİ ………………………………………… 31
1. Kardeş Kıskançlığı Doğal ve Kaçınılmazdır!………………… 31
2. Kardeşler Yakın Birer Dost Olmak Zorunda Değildir! ……. 32
3. Kız çocuklar da erkek çocuklar gibi kavga ederler ve kıskanırlar! 32
4. Yaş farkı olması her zaman kıskançlığın önüne geçmez! . 33
5. Yorganı ne kadar çekersek çekelim açıkta bir şeyler kalır!34
HAYALLERİMİZ HAYATLARIMIZLA UYUMLU MU? ……………….. 37
GELİN “ÇÜNKÜ”LERİMİZİ TESPİT EDELİM …………………………. 41
1. Çünkü çocuklu hayatın gerçeklerinden uzak kalmıştı …… 44
2. Çünkü evi dağıldığında kendiniyetersiz bir ev hanımı
gibi hissediyordu ………………………………………………………. 45
3. Çünkü bir şeyi bir kere söylemenin yeterli olmasını
istiyordu ………………………………………………………………….. 46
4. Çünkü vurmak ona “kestirme yol” gibi gözükmüştü ……… 47
CİNSİYET, YAŞ VE YETENEK MESELELERİ …………………………. 49
FAVORİ ÇOCUĞUMUZ VAR MI?………………………………………… 54
OLUMLU DUYGULARI ARTIRARAK KISKANÇLIĞI
YÖNETMEK ………………………………………………………………….. 62
AYNA AYNA SÖYLE BANA… …………………………………………….. 64
KARDEŞLERİN ARASINA GİRMEK Mİ, GİRMEMEK Mİ? ………… 69
Eğer psikolojik şiddet varsa… ……………………………………… 69
Eğer fiziksel şiddet varsa……………………………………………. 70
KARDEŞLİK KIYAS KABUL ETMEZ……………………………………. 73
YA KARDEŞLER KENDİLERİNİ KIYASLARLARSA? ………………. 77
KISKANÇLIK DÖNEMİNDE YAPMAMAMIZ GEREKENLER……… 81
“Sen büyüdün” demeyelim!…………………………………………. 81
Taraf tutmayalım! ……………………………………………………… 83
Eşit davranmayalım!………………………………………………….. 84
Her şeyden kardeşi sorumlu tutmayalım!………………………. 84
KISKANÇLIK DÖNEMİNDE YAPMAMIZ GEREKENLER………….. 86
Normal ve olağan davranalım……………………………………… 86
Zaman tanıyalım……………………………………………………….. 87
Bireysel vakitler oluşturalım……………………………………….. 88
Sevgimizi koşullara bağlamayalım……………………………….. 88
Psikolog bir annenin dilinden………………………………………. 89
AİLEMİZİN VAZGEÇİLMEZİ: “AİLE TOPLANTILARI” ……………… 91
“AİLECE” PLAN YAPMAK HER ZAMAN İYİ BİR FİKİR DEĞİLDİR . 95
BU OYUNCAK KİMİN?…………………………………………………….. 98
EVDE ÖZEL İLGİYE MUHTAÇ BİR ÇOCUĞUMUZ VARSA… ……. 101
ÇOCUKLARIMIZIN SORDUĞU SORULARA
“DÜRÜST” CEVAPLAR………………………………………………….. 105
ÇOCUKLARIMIZA SÖYLEMEMEMİZ GEREKEN CÜMLELER …. 108
1. Sen istedin diye kardeş yaptık!……………………………….. 108
2. Seni kardeşinden daha çok seviyorum! ……………………. 109
3. Dur, dikkat et! Bebeğe zarar vereceksin!………………….. 110
KARDEŞİNE ZARAR VEREN ÇOCUĞUMUZA
CEZA VERELİM Mİ? ……………………………………………………… 112
1. Yöntem: Empatiyi artırarak dinlemek ………………………. 115
2. Yöntem: Çözümleri listelemek………………………………… 115
3. Yöntem: Özel kodlar oluşturmak …………………………….. 116
4. Yöntem: Konuyu buzluğa kaldırmak ………………………… 117
5. Yöntem: Çözüm odasına/köşesine davet etmek…………. 118
6. Yöntem: Küçük kardeşin dilinden mektup yazmak……… 118
YENİ KARDEŞ HABERİNİ ÇOCUĞUMUZA
NASIL VE NE ZAMAN VERELİM?…………………………………….. 120
Yavrum, bir kardeşin olacak………………………………………. 121
Hep birlikte çok mutlu olacağız………………………………….. 122
İkinci Bölüm
KARDEŞ KISKANÇLIĞINI ÖNLEYEN PEDAGOJİK OYUNLAR
125
KARDEŞ GELMEDEN ÖNCE OYNAYABİLECEĞİMİZ OYUNLAR… 127
Sevgi Mumu……………………………………………………………. 127
Göbek Resimleri ……………………………………………………… 128
Evcilik……………………………………………………………………. 129
Suyla Bebeği Kaydırma Oyunu…………………………………… 129
El Ailesi………………………………………………………………….. 130
KARDEŞ GELDİKTEN SONRA OYNAYABİLECEĞİMİZ OYUNLAR .132
Bebekçilik………………………………………………………………. 132
Albüm Bakma …………………………………………………………. 133
Bebeği Giydirme Oyunu ……………………………………………. 133
Anne-Çocuk Günü …………………………………………………… 134
KISKANÇLIK DAVRANIŞLARI GÖRDÜĞÜMÜZDE
OYNAYABİLECEĞİMİZ OYUNLAR ……………………………………. 136
Yastık Savaşı…………………………………………………………… 136
Öfke / Kıskançlık Resimleri ……………………………………….. 137
Hikâye Yazma Oyunu………………………………………………… 137
Balon Şişirme Oyunu ……………………………………………….. 138
Ailemize Övgüler Oyunu……………………………………………. 139
Komik Listeler Çıkarmak…………………………………………… 140
KİTAP BİTER, DUA BAŞLAR… ………………………………………… 141
BU KİTAPTA GEÇEN
BAZI KELİMELERİN ANLAMLARINI
MERAK EDİYORSAN…
144
KAYNAKLARI
MERAK EDİYORSAN…
149
ÇOK MU ABARTIYORUZ NE?
Kardeş kıskançlığı meselesinin biraz fazla abartıldığını düşünüyorum. Hep söylerim, aslında hepimiz çocuk olduk ama çocuk olmanın nasıl bir şey olduğunu unuttuğumuzdan olacak, çocuğumuzun “çocukluğuyla” inatlaşmaya başladık. Ben, kendimden yedi yaş büyük ağabeyimle aynı odayı paylaştığım küçük bir evde büyüdüm. Oda dediysem öyle şimdiki gibi bir çocuk odası değildi tabii… Karşılıklı iki çekyatın olduğu, çekyatların uyku vakitlerinde yatağa dönüştürüldüğü bir oturma odasını paylaşıyorduk. Odamızın ortasında duran bir tek sehpa vardı. Dolayısıyla ödevlerimizi yaparken o sehpayı da paylaşmak zorundaydık. Kıyafetlerimizin durduğu küçük dolap da ortaktı. Küçük bir evin içinde bu denli ortak kullanılan alan olunca, tahmin edersiniz ki pek çok tartışma çıkardı. Annemin amiyane tabirle “Kedi köpek gibiydiniz” diye tasvir ettiği çocukluk yıllarımızda, büyüklü küçüklü pek çok kavga ettik. Kâh ben ağabeyim okuldayken sırf inat olsun diye gizlice onun defterlerini boyadım, kâh o ben korkayım diye bahçeden topladığı solucanları usulca yatağıma bıraktı. Evet atıştık, tartıştık, zaman zaman kavgalaştık… Ama çocukluğumuzun en unutulmaz anılarını yine o “kedi köpek gibi” atışıp duran biz iki kardeş beraberce paylaştık. Anne babamız ikimizden birine kızacak olsa, diğerimizin hemen ortaya atılıp “Ama anne, onun suçu yok ki” diye başlayan savunmalarımız çok oldu.
Birimiz bir şeye üzülüp ağladığında, onu ilk teskin edenimiz yine diğerimizdi. Kardeş olmanın tüm atışmalarını doyasıya yaşadığımız gibi kardeş olmanın birbirine iyi gelen duygusal bütünlüğünü de ağabey-kardeş birlikte yaşamış olduk. Büyüdükçe akıllandık, olgunlaştık, kavgalarımızın yerine iki arkadaş gibi hayatı paylaştığımız “sırdaşlığı” bıraktık… Bir gün bankada sıra beklerken, benim gibi sırada olan iki annenin konuşmasına kulak misafiri oldum. Annelerden biri çocuklarının kıskançlığından dert yanıyordu. “Hiç anlaşamıyorlar. Evde sürekli kavga, sürekli gürültü, sürekli huzursuzluk…” diye söylendi. Diğeri de “Aman dikkat et, şimdiden disiplini sıkı tut ki ileride kavgaları iyice büyümesin” gibi bir öneride bulundu. İki anne bir süre dertleştikten sonra beni fark ettiler. Kitaplarımı okumuşlar, tanıdılar, sarıldık, sohbet ettik. Az önce kardeş kıskançlığından dert yanan anne durumu bana da anlatıp, yol göstermemi rica etti. Ben de çözüm yolunu işaret ettim; “Çocuklarınıza değil, çocukluğunuza bakın…” “Nasıl yani?” dedi. “Kaç kardeşsiniz?” diye sordum. “Üç kardeşiz” dedi. “Ayy,” dedim, “Muhtemelen gürültü ve patırtının hiç olmadığı, tüm kardeşlerin en küçüklüklerinden en büyüklüklerine hep iyi anlaştığı, hep aynı fikirde olduğu, hiç tartışmadığı, hiç atışmadığı bir ev ortamınız olmuştur.” “Olur mu hiç!” dedi gülerek. “Birbirimizi yerdik resmen. Hâlâ da zaman zaman küçük çocuklar gibi atışırız.” “Peki,” dedim, “Arada böyle kavga ettiğinize göre kardeşlerinizi sevmiyorsunuz galiba? Öyle mi?” “Hayır!” diye cevap verdi. “Hiç olur mu? Tabii ki çok seviyorum.”
O an anneyle gülümseyerek göz göze geldik. Anne “anladım” der gibi başını salladı, selamlaştık ve ayrıldık. Aslında pek çoğumuzun çocukluğunda deneyimlediği bu ve bunun gibi onlarca hadise, çocuklarımızın bugün neler yaşadığını, kardeşleri konusunda neler hissettiğini anlatıyor bize… Üç aşağı beş yukarı her evde, her yaş dönemindeki her kardeş zaman zaman tepişiyor, zaman zaman en yakın arkadaş oluyor. Kimi gün aralarından su sızmıyor beriki zaman aralarından akan çağlayanlar, evin tadını tuzunu kaçırıyor. İşin doğal seyri bu… Peki, kendi çocukluğumuzda yaşadığımız bu deneyimi, bugüne –yani çocuklarımızın çocukluk yıllarına– neden taşıyamıyoruz? Neden basitçe, “Çocuktur, bugün kavga eder yarın barışır” diye düşünemiyoruz? Biz anneleri, gözlerimizi belerterek çocuklarımızın üstüne yürütüp “Bırak bakayım kardeşini!” diye bağırttıran temel sebepler neler? Zihnimizde duyguları ayırdığımız, kategorize ettiğimiz kutucuklar var. Pek çoğumuz sevgi, şefkat, merhamet gibi duyguları “iyi duygular” kutusuna atarken; kıskançlık, öfke, hırs gibi duyguları “kötü duygular” kutucuğuna atıyoruz. Oysa iyi duygu veya kötü duygu diye bir şey yoktur. İyiye kullanılan veya kötüye kullanılan duygular vardır. Kıskançlık iyiye kullanıldığında “gıpta”, “örnek alma” gibi bizi hedeflerimize taşıyan bir yakıt olabilecek ve kendi hayat sınırlarımızı korumamıza yardım edecekken; kötüye kullanıldığında haset, fesat, hırs gibi olumsuz tutumların kapı aralayıcısı olabilir. Çocuklarda kıskançlık özellikle iki-altı yaş arası devam eden “egosantrik” –yani ben merkezci– dönemin en belirgin özelliklerinden bir tanesidir. Nitekim kendini dünyanın merkezinde gören yavrumuz “paylaşma” yönelimine henüz açık değildir. Ne eşyasını ne odasını ne de anne babasını paylaşmak ister. Bu yüzden de yeni bir kardeşin gelişi kendi dünyasının tehdidi anlamına geleceğinden kaygı ve endişe duyar. Kaygılanan çocuk şiddet göstermeye, hırçınlık yapmaya, tepkili davranmaya meyilli olur. Bu durum gelişimsel olarak gayet normaldir. Olmaması abes ve sıra dışıdır. Burada önemli olan biz anne babaların, çocuklarımızın duygu durumlarını fark ederek yönetebilmeleri ve bu duyguları biriktirmeden sağaltabilmeleri için küçük nefes alanları oluşturmamızdır. Kendi adıma şunu söyleyebilirim ki bir durumun normal olduğunu bilmek bile başlı başına bizleri rahatlatmaya yetiyor; çünkü pek çoğumuz durumun kendisi nedeniyle değil, o durumun sadece bizim evde olan anormal bir hâl olduğu endişesiyle geriliyoruz. Bu yüzden de sürekli müdahale etme ihtiyacı hissediyoruz. Oysa bir duygu normalse o duyguyu deneyimlemek de gayet normaldir. İşi anormalden normale çekebilmek bizi rahatlatır. Gerginliğimizi azaltır. Böylece aklıselim düşünüp, “Eyvah ne olacak şimdi!” geriliminden sıyrıldığımız bir ruh hâliyle çocuklarımıza yol gösterici olabiliriz. İşte bu kitap hem kendi çocukluk öykümüze hem de bugün satır satır yazılan evlatlarımızın kardeşlik ilişkisine doğru bir yolculuğa çıkaracak bizleri… Önce kendi sebeplerimizi sonra çocuklarımızın sebeplerini anlamayı ve kabul etmeyi anlatacak. Sonrasında ise yöntem ve teknikler kullanarak “kardeş kıskançlığı” meselesini yönetebilmenin ve en aza indirebilmenin kilit noktalarını sunacak. Ben kitabı yazarken hem kendi çocukluğuma dönüp, bir çocuk olarak ebeveynlerim ne yaptığında içim acırdı ve ağabeyime karşı olumsuz duygular yaşardım sorusunun cevabına yolculuk yaptım hem de üç çocuklu bir anne olarak kendi tökezlemelerimi, heyecanlarımı, deneyimlerimi ve çocuklarım arasındaki denge ayarında kullandığım yöntemleri sizlerle paylaştım. Her zaman söylerim, bir problemin sadece farkında olmak ve adını koyabilmek bile şifa bulmak adına oldukça önemli bir adımdır. Umuyorum ki her birimiz ebeveynliğini “farkındalık” yolculuğuna basamak yapabilen ve yıllar sonra evlatları tarafından “Çok iyi birer anne babamız vardı” diye yâd edilen ebeveynlerden oluruz. Sevgi ve muhabbetlerimle…
Enes, Eymen ve Meva’nın annesi…
Nisan 2018
BİRİNCİ BÖLÜM
KARDEŞ
KISKANÇLIĞIYLA
BAŞ ETME YOLLARI
İLK İNSANDAN BERİ VAR OLAN
BİR DUYGU: KISKANÇLIK
Kıskançlık duygusu, ilk insanın yaratılışından itibaren var olan insani bir duygudur. Hepimizin bildiği iki Kur’ani kökeni vardır: Habil ile Kabil ve Yusuf ile kardeşleri… İnsanlık tarihinin iki kardeşin kıskançlık öyküsüyle başlaması, üzerine düşünmeye değerdir. Nitekim Kabil’i kardeşini öldürmeye iten sebepler, bugün hâlihazırda bizlerin evinde “kardeş kıskançlığı” olarak tanımlanan duygu örüntülerinin birebir aynısıdır. Kur’an bu hadiseyi şöyle tarif eder: Kıssaya göre, insanlığın devamı için Hz. Âdem’in çocukları birbirleriyle evlenecek ve insanlık bu şekilde çoğalacaktır. Lakin burada önemli bir sınır vardır: Her çocuk kendi batınından olanla değil bir sonraki batından olan kardeşiyle evlenecektir. Oysa Kabil bu fikre karşıdır. Zira aynı batından olan kardeşi Aklima ile evlenmek istemektedir. Oysa Aklima, Habil’in evlenmesinin uygun olduğu eş adayıdır. Bunun üzerine Hz. Âdem ve Hz. Havva, Kabil’i ikna için türlü yollar denerler ama oğullarını Aklima’dan bir türlü vazgeçiremezler. Bunun üzerine Hz. Âdem kararı Mevla’ya bırakmayı teklif eder. Nitekim Rabbin buyruğu üzerine söz olmayacak, O (c.c.) neyi emrettiyse kullara düşen boyun eğmek olacaktır. Bunun için de kesin bir yol vardır:
Habil ile Kabil Rablerine birer kurban adayacak, kurbanlarını dağa bırakacak, hangisinin kurbanı gökten inen bir ateşle alınırsa o kişi Aklima ile evlenmeye hak kazanacaktır. Babalarının önerisini kabul eden kardeşler kurbanlarını belirlemek için ayrılırlar. Habil, çobanlık yapmaktadır. Bu nedenle kurbanını sürüsünden seçmeye karar verir. Sürüsünün en besili, en güzel koyununu alarak dağa gider. Kabil ise çiftçidir. O da kardeşi Habil gibi kurbanını kendinden vermeyi uygun bulur. Lakin Habil’den farklı olarak ekininin en güzelini değil bilakis, işine yaramayan kısımlarını hazırlamıştır. Her iki kardeş kurbanlarını belirlenen dağa bırakıp yurtlarına dönerler. Ertesi sabah babalarıyla birlikte dağa gidecek, Rabbin buyruğunu hep birlikte göreceklerdir. Gün, yeni bir seheri muştularken Habil ile Kabil, babaları Hz. Âdem ile birlikte dağa doğru yol alırlar. Habil derin bir tevekkülle Allah’ın kararını beklerken, Kabil’in kendisinin seçileceğine olan inancı tam ve kesindir. Lakin geldiklerinde karşılaştıkları manzara Kabil’i katil kılan sürecin fitilini ateşlemiş olacaktır. Çünkü Habil’in koyunu Rabbinin katına alınmışken, Kabil’in buğdayları bıraktığı yerde durmaktadır. Bu manzara üzerine Hz. Âdem, Habil’e Aklima ile evleneceğini söyler. Ama Kabil’in içindeki öfke ve intikam ateşi onu kardeşine karşı bilemeye başlamıştır bile… Kabil, kararını verir: “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim…” 1 Bu tehdit karşısında tevekkülünü bozmayan Habil cevap verir: “Andolsun, sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. İşte bu zalimlerin cezasıdır.”
Kardeşinin bu cümleleri bile kalbine dokunamayan Kabil, kurduğu planı uygular ve Habil’i uyuduğu sırada bir taşla şehit eder. Kabil’in kıskançlık ateşini tetikleyen şey, Rabbi ve ailesi tarafından kardeşinin ona tercih edilmesidir. Çünkü her insan dünyaya biricik ve özel olduğunu hissetmek ihtiyacıyla gelir. Bu, önemli ve giderilmesi gereken bir ihtiyaçtır. Nitekim insanın en kuvvetli motivasyonu “hayatta kalma” refleksidir. Elbette burada bahsettiğimiz şey Kabil’in davranışını onaylamak değil Kabil’in davranışının altında yatan psikolojik nedenleri analiz etmektir. Hayatta kalmak yalnızca yemek, içmek, barınmak gibi ihtiyaçlarımızı ifade etmez. Kabul görmek, sevilmek, takdir edilmek gibi pek çok psikolojik ihtiyacımız da vardır ve tüm bu ihtiyaçlar yerinde ve yeterince karşılandığında sağlıklı bir gelişimden söz etmek mümkün olacaktır. Yine Kur’an’da tek bir kıssaya ayrılan yegâne sure Yusuf Suresi’dir ki, bu sure de başlı başına kardeş kıskançlığı motifini bizlere anlatır. Yusuf kıssası, Hz. Yusuf’un gördüğü rüyayı babasına anlatmasıyla başlar. Yusuf Aleyhisselam henüz küçük bir çocukken babası Yakup’un (a.s.) yanına gelerek; “Babacığım, ben rüyamda on bir yıldızı, güneşi ve ayı gördüm. Bana secde ediyorlardı” der.3 Bu kutlu haber, Yakup Peygamberi mutlu eder etmesine ama bir taraftan da baba yüreğini tedirgin eder. Nitekim rüya, canı gibi sevdiği oğlu Yusuf’un nübüvvetine işaret etmekte, bu nedenle de kem gözleri onun üzerine yöneltmektedir. İşte bu yüzden Hz. Yakup tedirgindir. Oğluna, “Yavrum, rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar çünkü şeytan, insana belli bir düşmandır” der.
Kıssanın sonrası pek çok ibrete gebe bir öyküye açılır. 5 Kardeşler Yusuf’u bir kuyuya bırakırlar ve babalarına O’nu bir kurdun yediğini söylerler.6 Yusuf’un kardeşlerini böylesi bir iş yapmaya iten sebep, Kabil’in içsel hesaplaşmalarından çok da farklı değildir aslında… Babaları tarafından daha çok sevildiğini, kendilerine tercih edildiğini, daha güzel, belki daha kabiliyetli bulunduğunu düşündükleri kardeşlerini kıskanırlar ve bu duyguya yenik düşerek gerekli gördüklerini yaparlar. Kur’ani bu kıssalar bizlere kardeş kıskançlığının anormal veya insanlık dışı bir şey olmadığını gösterir. Nasıl ki insan-ı kâmil dediğimiz Peygamber hayatlarında bile kıskançlık duygusu yer bulabildi ise bizlerin hayatında da az ya da çok var olması kaçınılmazdır. Zaten önemli olan bu duyguyu yok saymak, kaçmak ya da kabullenmemek değil, olumluya çevirebilmek ve çocuklarımızın hayatında “yönetebildikleri” bir noktaya gelmesi için yol gösterici olabilmektir.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anne-Baba Çocuk Eğitimi Eğitim Kişisel Gelişim Rehber Kitaplar
- Kitap AdıKardeş Kardeş Geçinen Çocuklar Yetiştirmek
- Sayfa Sayısı152
- YazarHatice Kübra Tongar
- ISBN9786256146570
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviAile Yayınları / 2024