“Hayallerinizi ekin, mucizeler yetişsin.”
Ralph Waldo Emerson, döneminin ve günümüzün birçok önemli felsefecisini ve edebiyatçısını etkilemiş büyük düşünürlerden biridir. Transandantalizm akımının öncüsü olarak bilinen Emerson’ın 1841 yılında yazdığı Denemeler: Birinci Cilt ve özellikle de bu kitapta yer alan “Özgüven” başlıklı denemesi bu akımın belkemiği kabul edilir.
Bireyi yücelten, bağımsız düşünceyi vurgulayan Emerson sadece Thoreau, Fuller, Whitman, Dickinson ve Frost’u etkilemekle kalmamış, aynı zamanda Nietzsche, William James, Baudelaire, Marcel Proust, Virginia Woolf ve Jorge Luis Borges’e de ilham vermiştir. Edebiyat eleştirmeni Harold Bloom’a göre o, “Amerikan kültürünün merkezindeki isim”dir. Emerson’ın çağdaşlığı sürekli ve çarpıcıdır; edebiyat ve bilimin ayrı kültürler olmadığı konusundaki ısrarı, bireysel deneyimin önceliğine olan inancı, bireysel bütünlüğe dayalı ancak doğayla da uyumlu bir yaşamı teşvik eden anlayışıyla modern siyasete ve sosyal aktivizme ivme kazandırmış en önemli isimlerden biridir.
**
TARİH
Büyük ve küçük yoktur
Her şeyin yaratıcısı Ruh’un gözünde
Onun geldiği yerdedir her şey
Ve o her şeydedir
Ben kürenin sahibiyim
Yedi yıldızın güneş yılının da
Caesar’ın elinin ve Platon’un beyninin de
Rab İsa Mesih’in kalbinin, Shakspeare’in eserinin de
Her bireyin içinde işleyen tek bir bilinç vardır. Her birey kendisiyle aynı olana ve aynı olanların tümüne bir kapıdır. Bir kez akıl hakkına sahip oldu mu tüm mirasın sahibi özgür bir adam olur. Platon’un düşündüğünü düşünebilir, bir aziz ne hissederse onu hissedebilir ne zaman bir adamın başına bir iş gelse onu anlayabilir. Bu evrensel bilince erişen, var olan veya yapılabilecek olan her şeye bir taraftır çünkü o tek ve egemen olan vekildir.
İşte bu aklın eserlerinin kaydıdır tarih. Günlerin dizilişi onun dehasının resmidir. İnsan, ancak kendi tarihiyle açıklanabilir. Acele etmeden, dinlenmeden insan ruhu başlangıçtan beri kendisinin olan her yetiyi, fikri ve duyguyu gereken durumlarda ortaya çıkarır. Ama fikir gerçekleri önceler; tarihin bütün gerçekleri yasa olarak bilinçte önceden mevcuttur. Her yasa sırayla baskın durumlarca oluşturulur, doğa da sınırları dahilinde her seferinde birine güç verir. İnsan, hakikatlerin ansiklopedisidir. Binlerce ormanın yaratılışı tek bir meşe palamudunda gizlidir. Mısır, Yunanistan, Roma, Galya, Britanya, Amerika ilk insanın içinde zaten saklıydı. Ordugâh, kraliyet, imparatorluk, cumhuriyet ve demokrasi, çağlar boyunca sadece çok katmanlı insan ruhunun çok katmanlı dünyaya birer yansımasıydı.
Tarihi insan aklı yazmıştır; aklın kendisi onu okumalıdır. Sfenks, kendi bilmecesini1 kendisi çözmelidir. Eğer tüm tarih bir kişinin içinde yaşanıyorsa, o vakit tüm tarih bireysel deneyimle açıklanmalıdır. Yaşamımızın saatleri, zamanın çağlarıyla ilişkilidir. Soluduğum hava nasıl ki doğanın ulu kaynaklarından geliyorsa, kitabıma akseden ışık nasıl yüz milyonlarca kilometre uzaktaki bir yıldızdan çıktıysa, bedenimin duruşu nasıl merkezkaç ve merkezcil kuvvetlerin dengesine bağlıysa çağlar da aynı şekilde saatleri yönlendirmeli, saatler de çağların açıklaması olmalıdır. İnsanoğlunun her bireyi, evrensel bilincin bir başka biçimidir. Evrensel bilincin tüm özelikleri insanda bulunur. Kendine has tüm deneyimleri geniş insan kalabalıklarının yaptıklarını aydınlatır, yaşadığı bunalımlar ise ulusal bunalımlara tekabül eder. Her devrim, öncelikle bir insanın zihnindeki düşüncedir; aynı fikir bir başkasının aklında da peyda olursa o devrin anahtarı olur. Her yenilik öncelikle sadece kişisel bir görüştür, tekrardan kişisel bir görüş haline gelebilirse o vakit çağın sorunlarına çözüm olacaktır. Anlatılan bir olgunun inandırıcı veya anlaşılabilir olması için benim içimde olan bir şeye hitap etmesi gerekir. Bizler, okudukça Yunan, Romalı, Türk, rahip ve kral, şehit, cellat olmalı, bu imgeleri kendi gizli tecrübelerimizdeki bir gerçekliğe dahil etmeliyiz; yoksa doğrusu hiçbir şeyi gerektiği gibi öğrenemeyiz. Hasdrubal1 ya da Cesare Borgia’nın2 başına gelenler, bizim başımıza gelenler kadar, aklın gücünün ve çürümenin bir resmidir. Her yeni yasanın ve siyasi hareketin sizin için bir manası vardır. Her bir kitabesinin önünde durup şöyle deyin: “Kendini bu maskenin ardına gizledi Proteus3 doğam.” Bu, kendimize olan aşırı bağlı olma kusurumuzu giderir. Eylemlerimize bir anlam kazandırır; Yengeç, Oğlak, Akrep, Terazi ve Kova Zodyak’a asılı burçlar olarak kaldıklarında nasıl ki cimriliklerinden arınırlarsa ben de Süleyman’ın, Alkibiadis’in4 ve Catilina’nın5 uzaklarda kalan kişilikleriyle kendi günahlarımı ateş olmadan görebiliyorum.
Evrenin doğası, belirli insanlara ve nesnelere bir değer verir. İnsan yaşamı bu değeri içerdiğinden ötürü gizemli olup çiğnenemez; bu yüzden onu cezalarla, kanunlarla çevreleriz. Aslında tüm kanunlar nihai akıldan çıkar; aşağı yukarı hepsi de apaçık biçimde bu ulvi ve sınırı çizilemeyecek olan özün emirlerini beyan eder. Varlık ruhu içerir, yüce ruhani hakikatleri örter; bizler içgüdüsel olarak, önce kılıçla, yasayla, geniş ve karışık düzenlerle tutunmaya çabalarız. Bu hakikate dair kavranamaz bilinç yaşantımızın ışığı, bir hak ediş, eğitim, adalet, merhamet ve dayanışma talebidir; arkadaşlığın, sevgi ile kahramanlığın ve özgüvene dayalı davranışların büyüklüğünün temelidir. İstemimize karşı daima üstün varlıklar olarak kabul görmemiz olağanüstüdür. Evrensel tarih, şairler, palavracılar, o harikulade tasvirlerinde –rahiplikte, imparatorların saraylarında, zekânın ya da iradenin başarılarında– hiçbir yerde onlara kulak kesilmemize engel olmaz, asla onları rahatsız ettiğimizi veya bunların daha üstün insanlara göre olduğunu hissettirmezler; daha ziyade en büyük eserlerinde kendimizi evimizde hissettiğimiz doğrudur. Shakspeare’in krala dair söylediği her şey de, şuradaki zayıf oğlanın söyledikleri de kendileri için doğru gibidir. Tarihteki büyük anlarla, insanlığın büyük keşifleriyle ve zaferleriyle duygudaşlık kurarız çünkü yasa yerine getirilmiştir, denizler araştırılmış, kıtalar bulunmuştur veya bir darbe indirilmiştir; biz olsak bizim de yapacağımız ya da alkışlayacağımız gibi.
Şartlara ve kişiliklere aynı ilgiyle yaklaşırız. Zenginlere saygı gösteririz çünkü onlar dışarıdan bakınca insanların, bizlerin layık olduğu özgürlüğe, güce ve inceliğe sahiplerdir. Stoacıların,1 Doğu bilgelerinin ya da çağdaş denemecilerin bilge insana dair söyledikleri tüm o şeyler, okurlarının her birine fikirlerini aktarır, ulaşamadığı ancak ulaşabileceği benliğini betimler. Bütün edebiyat, bilge insanın kişiliğine dairdir. Kitaplar, anıtlar, tablolar, sohbetler, insanın biçim verdiği özellikleri bulduğu portrelerdir. Sessiz olanlar, dilbazlar ona övgüler dizer, ona yanaşırlar; her nereye giderse gitsin kişisel dokundurmalarla sürekli harekete geçirilir. Bu yüzden gerçekten istekli birinin söylemlerde övgü dolu anıştırmalar araması gerekmez. Mutlaka övgü çalınır kulağına; ama kendisiyle ilgili övgüler değil, en güzel övgüyü, edinmek istediği kişiliğe dair olanı işitir; kişilikle ilgili olan her sözcükte, dahası her durumda ve koşulda –akan nehirde, hışırdayan mısır fidelerinde– övgüyü hisseder. Ona methiyeler düzülür, saygıda kusur edilmez, sevgi nehir olup akar dilsiz doğadan, dağlardan ve semada akseden ışıklardan.
Uyku esnasında ya da geceden dökülmüş bu sözleri güpegündüz kullanalım. Öğrenci, tarihi edilgen değil, etkin bir biçimde okumalı; kendi yaşamını asıl metin, kitapları da onun açıklaması olarak görmelidir. Böylece mecbur edilen tarih perisi ilham bahşedecektir; kendilerine saygısı olmayanlara vermediği ilhamı. Uzak bir çağda, isimleri çok geçmişte çınlayan adamların yaptıklarının, kişinin bugün yaptığından daha anlamlı olduğunu düşünen birinin tarihi doğru anlamasına dair bir beklentim yok.
Dünya her insanın eğitilmesi için mevcuttur. Tarihte insanın yaşantısına öyle ya da böyle tekabül etmeyen herhangi bir devir, toplum veya eylem şekli yoktur. Her şey, muazzam bir şekilde kendisini yalınlaştırıp erdemlerini insana teslim etmeye meyillidir. İnsan, bütün tarihi kendi kişiliğinde deneyimleyebileceğinin farkında olmalıdır. Kralların, imparatorların zorbalığına katlanması gerekmeden evinde oturmalı, bütün coğrafyadan, dünyadaki tüm devletlerden daha yüce olduğunun bilincinde olmalıdır. Tarihin sıradan bir şekilde okunduğu bakış açısını değiştirmeli, Roma’nın, Atina’nın bakış açısını kendisine aktarmalı, mahkemenin kendisi olduğuna dair hükmünü inkâr etmemelidir; İngiltere’nin veya Mısır’ın ona söyleyecek bir şeyi varsa, o vakit davaya o bakacaktır, yoksa sonsuza kadar sessiz kalmalarını sağlayacaktır. Hakikatlerin gizli manalarını teslim ettikleri yüce bakış açısını elde etmeli ve onu sürdürmelidir, şiirde de vakayinamelerde de bu böyledir. Zihin içgüdüsel olarak, doğa da amaçları doğrultusunda, tarihin belli anlatılarını kullanışımızda kendi sırlarını ele verirler. Zaman, hakikatlerin katı köşelerini semayı aydınlatmak üzere dağıtır. Hiçbir çapa, tel, çit bir hakikatin hakikat olarak kalmasına müsaade etmez. Babil, Troya, Sur, Filistin ve hatta eski Roma çoktan kurmacaya dönüşmüştür. Cennet bahçesi, Givon’un sabit kalan güneşi1 her ulus için artık sadece şiirden ibarettir. Gerçeğin aslında ne olduğu kimin umurunda, biz onu bir takımyıldız yapıp ebedî bir simge olarak gökyüzüne asmışken? Londra, Paris ve New York’un da sonu aynı olmalıdır. “Tarih,” demiş Napoléon, “hakkında mutabık olduğumuz bir masaldan başka nedir ki?” Hayatımız, Mısır, Yunanistan, Galya, İngiltere, savaş, sömürgecilik, kilise, mahkeme ve ticaret arasında sıkışıp kalmış; sayısız kasvetli ve canlı çiçekle, acayip süslerle olduğu gibi. Bunların üstünde daha fazla durmayacağım. Ebediyete inanıyorum. Yunanistan’ı, Asya’yı, İspanya’yı ve adaları kendi zihnimde bulabilirim; her bir çağın ve tüm çağların düşünce yapısını ve yaratıcılık ilkesini de.
Şahsi tecrübelerimizde hep tarihin çarpıcı gerçeklerine denk gelip onları deneyimlerimizle doğrularız. Bütün tarih öznel oluverir; başka bir deyişle, aslında tarih değil biyografi vardır yalnızca. Her bilinç kendi için tüm dersi öğrenmeli, her yeri didik didik incelemelidir. İnsan görmediği, yaşamadığı şeyi tanımaz. Eski çağın kolaylık olsun diye formüle ettiği ya da kural haline getirdiği şey, o duvarın yarattığı engeller nedeniyle kendini doğrulayamaz ve bu yüzden de sağlayabileceği bütün faydaları kaybeder. Bir zaman, bir vakit sonra, o işi kendisi yerine getirerek o kaybın telafi edilmesini talep edecek ve kayıp telafi edilecektir. Ferguson1 , astronomi alanında artık uzun süredir bilenen pek çok şeyi keşfetmiştir. Onun için ne güzel.
Tarih ya bu olacaktır ya da hiçbir şey. Devletin çıkardığı her kanun insan doğasındaki bir hakikate işaret eder, hepsi bu. Her hakikati oluşturan gerekçeleri içimizde görebilmeliyiz, nasıl olabildiğini ve olması gerektiğini de. O yüzden, her özel, her kamusal işin önünde durunuz; Burke’ün2 bir hitabının, Napoléon’a ait bir zaferin ve Sir Thomas More’un,3 Sidney’in,4 Marmaduke Robinson’ın5 şehadetlerinin, Fransız Terör Dönemi’nin, Salem’deki cadı idamlarının, Paris veya Providence’taki fanatik uyanışının ve hayvan manyetizmasının6 önünde de durunuz. Benzer bir tesir altında benzer şekilde etki
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıDenemeler - Birinci Cilt
- Sayfa Sayısı272
- YazarRalph Waldo Emerson
- ISBN9789750765070
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2025
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Söz ~ Kahraman Tazeoğlu
Söz
Kahraman Tazeoğlu
Altını çize çize okuduğunuz kitaplar vardır. Çok sayfalı kalın kitaplardır bazen bunlar. Günler, haftalar, hatta aylar sürer okuyup bitirmek. Bitirdiğinizde belki size hiçbir şey...
- Kalem Kalesi ~ Nuri Pakdil
Kalem Kalesi
Nuri Pakdil
Daha kitabın başında içindekiler bölümünü ifade eden iki kelimeyi görünce alışılmışın dışında bir kitabı elime aldığımı fark ettim: “Gözetleme Noktaları”. Hayatın bir içağacı olması...
- Kendine Ait Bir Oda ~ Virginia Woolf
Kendine Ait Bir Oda
Virginia Woolf
Kendine Ait Bir Oda, çağdaş yazının en etkili feminist metinlerinden ve kadın hareketinin klasikleşmiş manifestolarından biri. 1929’da yayımlanan Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf’un...