Böyle bir kitap yazma düşüncesi, daha ben Ankara’da yaşarken seksenlerde ortaya çıkmıştı. 1995 yılında 40. yaşım için hazırladığım Murathan ‘95 kitabımda yer alan “Ufuk Ayarı” bölümündeki “Ölmeden Önce” başlıklı yazımda okurlarımı bu tasarımdan şöyle haberdar etmiştim: “‘Hamamname’ diye bir kitap yıllardır dönüp duruyor kafamın içinde. Bir gizli tarih romanı. Birkaç, yüzyıl önce bir İstanbul hamamına yerleştikten sonra, çeşitli hamamları gezerek günümüze kadar gelmiş, bir hamam cininin ağzından, İstanbul’un son birkaç, yüzyılını, yalnızca hamamdan görünen yanlarıyla dinlemeyi ve dinletmeyi amaçlıyorum. İstanbul’un hamamlar tarihiyle, gündelik hayat ve bireysel hayatlar arasındaki büyük dolambaçlar, yeraltı tarihleri, külhanlar, su sarnıçları… Osmanlı sanatları ile çağdaş, anlatı teknikleri arasında yeni bir dil arayışı amaçlıyorum.”
Oysa Hamamname’yle ilgili ilk notlar bu bilgilendirmeden çok sonra 26 Haziran 2009 yılından başlayarak kâğıda dökülmeye başlamıştı. Sonrası gene yıllar.
Hamamname, ilk şiir kitabım Osmanlıya dair Hikâyat’tan sonra, Osmanlı malzemesine bu çapta bir yoğunlukla ilk geri dönüşüm sayılabilir.
Bu kitabın harcında başta Reşad Ekrem Koçu olmak üzere, Ebüzziya Tevfik, Ahmet Refik, Enderunlu Vâsıf, Ahmet Rasim, Sermet Muhtar Alus, Semavi Eyice, Hamamcılar kethüdası Derviş Ismail, Enderunlu Fâzıl Bey gibi nice yazarın bıraktığı mirasın hakkı vardır. O mirasın nefesiyle yazılmıştır.
Murathan Mungan
İÇİNDEKİLER
Girizgâh
Zerreden peştamala
Sarılık tası
Suyun hafızası
Kehanet asası
Çeşmelerin dinlediği, suların söylediği
Yahudi Batağı
Çifte hamamlar
Kadınlar hamamı
Perili hikâye
Biz uyurken
Akarı
Garip bir benî âdem
Su falı
Suda yıkanmış masal
Sarnıç
Sudan geldik, suyla gideceğiz
Küçük kurnanın uzun hikâyesi
Taştaki geçit
Çarşamba
Fener aydınlığı
Hamam taksimleri, su geçişleri
Gözyaşı
Su dolaşması
Cehennem Suyu
Etin çağrısı
Cellat Çeşmesi
Peştamal kuşanma
Aldığın suyu unutma
Enfiye kutuları
İsimsiz
Kayıklar
Hamlacı ile…
Sakalar
Renk harf ebru ejderha
Yüzünde Ülker, adında Yadigâr
Suyun peçesi
Nokta
Layhar kefeni
Noktanın derinliği
Tasvir nihayet
**
Girizgâh, s. 9-10
Git git bitmez bir uzun fasıldır ki, bir ucundan tutup anlatmaya başladın mı, deve sırtında üst üste yedi düvel seferi yapılır da muradın menziline varamadan gene yollarda kalınır.
Lafın neresinden tutup kaldıracağını bilemez insan, ta Nuh tufanından kalma suyun güne geldiği yere varıp da dolduğu tasa el uzatır, onunla ağız çalkalar, zaman tazeler, kelime ıslatır. İnsan aklının erdiği yerde derin bir nefes alıp başlamak bile fanilerin ömür hesabıyla hayli zaman alır.
Biz de öyle yapalım.
Hangi hamamı, hangi hikâyeye mekân tutmalı şimdi, diye düşünürken akıl karıncalanmaz mı sanırsınız? Tophane’deki Yamalı Hamam, Küçük Ayasofya Camii yakınındaki Çardaklı Hamam, yoksa Vefa’daki Koğacılar Hamamı mı, diye yer beğenirken baş kaşınmaz mı? Daha doğrusu her birinin yerinde artık yeller eserken zamanın kapısını nasıl bulup da aralamalı? Misal, “Şehr-i İstanbul’da iki yüz adet hamam-ı dilkûşa, sahn-ı muhabbet vardır,” diye kaydı tutulan tarihin satırlarının neresine kanca atmalı? Kancanın takıldığı yerden tutup neyi nasıl kaldırıp nereye koymalı? Elindeki fenerin cılız aydınlığı onca sayfaya ışık tutmaya yeter mi, bir kerede bilemez ki insan, bir zamandan diğerine birkaç kez daha gidip gelmeye bakmalı. Sonra hangi birinin hikâyesine orta yerinden dalıp, nice hurda teferruat arasında bulduğumuz manayı hayatın neresine koymalı? Elin eksilttiğini dil artırır mı? Denize dökülen sular değil ki dile dökülenler, insan dediğinin nefesi kelimelerin nefesine yeter mi, diye hayıflansak da muradı menzil bilip gene anlatmanın yollarına bakmalı. Anlatmazsan dünya silinmez elbet, ama dünyaya varoluşun bilinmez borçlarını ödemeye gelmiş insan silinir varoluşun hafızasından. Eski minyatürlerde, dört nala koşan bir at sırtında geriye dönüp ok atarken tasvir edilen binicinin, okunun yönüyle atının yönü arasında bölünmesi gibi asılı kalmış bir zaman yaratalım kendimize bu kitabın içine dağıttığımız sayfalardan. Kelimelerin elinden tutup binlerce yıldır buz denizlerinden kum kızgını çöllere her lisanda kendini önce kendine, sonra bir insanı diğerine anlatanların ucu gelmez kervanına katılalım. Tam kapıyı çekip laf bitirirken yeniden başlayalım:
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı
- Kitap AdıHamamname
- Sayfa Sayısı192
- YazarMurathan Mungan
- ISBN9786053162001
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- YayıneviMetis Yayınları / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kehribar Gözlü Tavşan – Saklı Miras ~ Edmund de Waal
Kehribar Gözlü Tavşan – Saklı Miras
Edmund de Waal
“Elinizde tuttuğunuz kitap bir başyapıt.” Frances Wilson, Sunday Times En fazla kibrit kutusu büyüklüğünde 264 adet ahşap ya da fil dişi oyma Japon heykeli:...
- İyilik Yolunda Anadolu ~ Hacı İbrahim MUTLU
İyilik Yolunda Anadolu
Hacı İbrahim MUTLU
Gözleri çakmak çakmak bakan, 14 yaşında genç bir kız, dört erkek kardeşi ve annesinin yaşadığı bir ev bu. Bir ahır-ev… Şimdiye kadar duyduklarımızdan ve...
- Düğün ve Bir Alman Dosta Mektuplar ~ Albert Camus
Düğün ve Bir Alman Dosta Mektuplar
Albert Camus
Can Yayınları bu kitapta Albert Camus’nün iki yapıtını bir arada sunuyor. Bunlardan birincisi, Düğün, tıpkı Tersi ve Yüzü gibi bir gençlik yapıtı, ama gene...