Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Yedi Kapılı Kırk Oda
Yedi Kapılı Kırk Oda

Yedi Kapılı Kırk Oda

Murathan Mungan

Murathan Mungan’ın Kırk Oda kitabı ilk kez 1987’de yayımlanmıştı. Yazar daha o sıralar, zaman içinde kırk öyküden oluşacak bir büyük toplama çalıştığını söylüyordu. 1999’da…

Murathan Mungan’ın Kırk Oda kitabı ilk kez 1987’de yayımlanmıştı. Yazar daha o sıralar, zaman içinde kırk öyküden oluşacak bir büyük toplama çalıştığını söylüyordu. 1999’da Üç Aynalı Kırk Oda, ilk kitaptan tam yirmi yıl sonra şimdi de Yedi Kapılı Kırk Oda geldi.

Kitapta yedi öykü yer alıyor: “Dumrul ile Azrail”, “Kan Kalesi”, “Robenson ile Cruose”, “Mavisakal”, “Hamlet ile Hitler”, “Wagner Körfezi”, “Güvercin Gömleği”.
Varoluşun, kendini var etmenin yedi kapısına işaret etmeyi, giz düşürmeyi amaçlayan bu öyküler, Murathan Mungan’ın sadık okurlarını sevindirecek izlerle dolu.

*

Kan Kalesi, Birinci Levha, s. 55-59.

Bir kale, bir ırmak, bir bıçak.

Başlangıçta elimizde bunlar vardı. Başka başka kişiler tarafından çizilip birbiriyle ilişkisiz biçimde bir araya getirilmiş bir resmin içinde birbirine uzak, hatta küs duran bir kale, bir ırmak, bir bıçak.

Oysa kale oradaydı, ırmak onun eteklerinde, bıçak da içinde.

Bir gece önce öldürülmüş olan kale beyinin göğsünde ilk saplandığındaki gibi dimdik… Biz bunu söyleyene kadar günler geçti; haftalar, aylar.

Ertesi gün kale beyinin hekimi gündüz gözüyle beyin ölüsünü inceler, sonra kaldırılıp defnedilir, bilinmeyen katili bulunana kadar toprağın altına, bulunduktan sonra da Allahın yanına emanet edilir sanılıyordu. Öyle olmadı. Ölü kaldırılamadı.

Babasının kanı sabaha kadar akacak sanıldı. Kan dinecek sanıldı. Kan dinmediği için ölü kaldırılamıyordu. Bir ölüden bu kadar çok kanın akmasını kimsenin aklı almıyordu.

Katili bulunmadan dinmeyecek kan, denildi. Bıçak ilk darbenin ışıltısıyla parlayıp duruyordu saplandığı göğsün üstünde.

Kale burcuna dikilmiş kararlı bir bayrak gibi.

Kan kalesi kalenin adıydı. Ya da kalenin adı, Kan kalesi kaldı.

Yüksek doruklu geçitvermez bir dağın tepesindeydi; zaptedilmezliğinden ötürü mü bir efsane olmuştu, yoksa efsanesi mi zaptedilmezliğine inandırmıştı insanları; kelimelerden sonra bunu anlamak güçtür. Kelimeler dünyayı değiştirir. Kelimelere emanet edilen dünya değişir.

Dört direkli taht.

Direklerin her biri altın ve gümüşle oyulmuş, türlü bitkiler, çiçekler ve motiflerle süslenmiş, kakılmıştı.

Dört köşesindeki ahşap oymalı yüksek direklerini çevreleyen yok inceliğinde, nefesi usul ipek tüller, renkleri kendinden kayarak dökülen atlas, canfes perdeler, üzeri serpme yaldız ipekli kadife örtü, saten çarşaf, dokusu kendinden simli irili ufaklı yastıklar, yüksek arkalıklı, en az tahtı kadar haşmetli yatağını tarif eder.

Gecesi de gündüzü kadar olsun isterdi.

O yatağın içinde ölmüş gibi değil, uyuyakalmış gibi, yüzünde ne bıçaklanırken yaşadığı acının, ne bir şaşkınlığın çizgisi kalmış. Gözleri açık ama cam parlaklığında, ani bir darbeyle uykusundan çıktığında gözlerine bir bakış gelecek kadar zamanı olmamış belli ki… Sağlam, kararlı, ne yaptığını bilen bir bileğin ani ve tek darbesiyle abanoz sapına kadar kalbine gömülmüş bıçak. Gene de bazı aylı gecelerde pencereden vuran gümüş aydınlığında bıçağın kalbe gömülü duran madeni kısmı ışık almış gibi parlar. Geceyi ve muammasını ışıtır.

Bir tek eli uzanabilmiş perdeye, onca gürz kaldırmış, onca kalkan kuşanmış, onca kılıç taşımış eli, akıldan çok içgüdünün karar verdiği son bir hamleyle perdeyi asıldığı demir halkalardan kurtararak yere almış. Bu yüzden üç yanını perdeler saklarken, pencereye bakan yanı kendini seyre açıyor. Bize açıyor. Bu yüzden aysız gecelerde bile ay vuruyor ölüsüne.

Sabah namazına uyandırmaya gelen oda hizmetlisi buluyor ölüsünü. Bulduğunda bıçağın saplandığı yer kanıyormuş hâlâ. Ardından beyin yakınındakilerle cümle saray erkânı doluşuyor odasına; geldiklerinde hayretle kanın hâlâ akmakta olduğunu görüyorlar. Sabahı bekliyorlar uyumadan. Sabah olduğunda da kan akmayı sürdürüyor. Doktor, Bey’in ölüsünü inceliyor; kan kesildikten sonra kaldırıp yıkanıp defnedilir, diyor ama kan dinmiyor, aynı ısrarla akmayı sürdürüyor. Karanlık indiğinde, ilkin akşam, ardından gece olduğunda da akıyor hâlâ. Ertesi sabah da susmuyor kan. Günlerce, haftalarca, aylarca akıyor.

Kan, kaleye ilkin rengini, sonra adını veriyor. Kan kesilmeden yerinden kaldıramayız, diyorlar; belki de bunun için kan kesilmiyor. Kimse bıçağı gömüldüğü yerden çekip alamıyor. Sarayın dilaverleri, alemdarları, bileğine güçlü cengâverleri sırayla

“Bismillahirrahmanirrahim”

diyerek ciğerlerini temiz hava ve imanla doldurduktan sonra çekip çıkarmaya vargüçleriyle asılıyorlarsa da bıçağı alamıyorlar saplandığı yerden, kalpten. Kan tutuyor, Yara, bıçağı sevmiş, diyorlar. Bırakmıyor. Ölü kokmuyor çürümüyor, yalnızca kanıyor.

Akan kan sarayın içinde ilerlemeye başlıyor. Öldüğünün ertesi günün gecesi kan, Bey’in oğlunun odasının kapısına varıp duruyor. Bütün saray oğul kapısının önüne gidip kanın gelip gelip durduğu yere bakıyor, ardından herkes birbirinin yüzüne cevap arar gibi kuşku ve merakla bakarak akıllarından geçen ismi içlerinden tekrar ediyor. Kanın işareti kabul ettikleri bu yolla kan katili söylüyor, diye tabir ediyorlar gördükleri kanın rüyasını. Oğul odasında yok. Çünkü herkes biliyor ki, kendi maiyetiyle birlikte kalenin eteklerindeki ormanda ava çıkmış oğul. Babasının öldüğünü bile bilmiyor, diye akıllarından geçiriyorlar. Öte yandan belki bu da bir düzendi, ava çıkıyormuş gibi yapıp saklandığı yerden çıkıp babasını giderdi, sonra gerçek avından sahte avına geri döndü, diye zihinlerden geçenler sarayın boş odalarında, yüksek tavanlı salonlarında, iki yanı kemerli ayvanlarında, ışığı kıt dar geçitlerinde birileri yüksek sesle söylüyormuş gibi yankıyor.

Bütün ağızlar mühürlüyken sesler kanı söylüyor.

Öldürüldüğünün saatine kadar kan yürüdü yürüdü, ertesi gün tam saatinde orada durarak kapıyı işaret etti, diye tefsir ediyorlar. O kapının eşiğinde bekleyen kan, ertesi sabah sahibinin ölüsünün bulunduğu saate gelindiğinde bu kez yeniden yürümeye başlayarak herkesi şaşırtıyor.

Ondan sonra da hep öyle oluyor. Sahibinin öldürüldüğü saatte durup, ölüsünün bulunduğu saatte yürüyerek dünyanın bildiğimiz diline, dünyanın bilmediğimiz gaibinden bir işaret veriyor.

Oğulun odasından sarayın balkonuna, bahçesine, avlusuna yürüyor, burçları tırmanıp kalenin eteklerine iniyor, oradan dağın sarpından kendini aşağı vurarak ormana karışıyor, oğulun ava çıktığı ormanın derinliklerinde katilini arar gibi dolanıyor, sonra pınarı ormanın bağrından kopan gürlek bir suya karışıyor, su çoğala çoğala akıyor, ovalara, düzlüklere varıp genişliyor; ilkin rengini, sonra adını veriyor suya; renginden ötürü “Kan suyu” dedikleri ırmak oluyor, ilkin ormanı tüketiyor, ardından kaleyi eteklerinden başlayarak kuşatıyor, kalenin etrafını üç kere dolanıp ta Hind elinden görülecek kadar kaleyi kırmızıya işaret ettikten sonra kopup efsanesini taşıyacağı ötelere, uzaklara gidiyor. Kan ölüsünü biliyor. Kanın hafızası dünyanın yaşına kadar geri gidiyor. Kan suyu çoğalıp akmak için toprağı kemiriyor, topraktan yiyor. Bu yüzden ırmak derinleşip uzarken toprak eksiliyor, buna sebep Kan Kalesi yükseliyor, iyice sarp, iyice ulaşılmaz, yolları kopmuş bir kale olarak gökyüzüne yakın bir yerde yalnız kalıyor. Yapayalnız kalıyor. Yeniden söyleyecek olursak: Zaptedilmezliğinden ötürü mü bir efsane olmuştu, yoksa efsanesi mi zaptedilmezliğine inandırmıştı insanları, kelimelerden sonra bunu anlamak güçtür. Bunları yazarken de güçtü.

Bıçak ve ölü. Her ikisi de yataklarında uyurken, ne oğul ne onun maiyetindekiler hiçbir yerde bulunamıyor.

Av, orman, bıçak, oda, ırmak, kale, ölü, uzak hepsi birbirinin içinde uyuyor, kelimeler içinde uyuyor. Kan içinde. Uyuyor.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap AdıYedi Kapılı Kırk Oda
  • Sayfa Sayısı336
  • YazarMurathan Mungan
  • ISBN9789753426275
  • Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
  • YayıneviMetis Yayınları / 2016

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Dağınık Yatak ~ Murathan MunganDağınık Yatak

    Dağınık Yatak

    Murathan Mungan

    Söz konusu bu üç kitap, Dört Kişilik Bahçe, Dağınık Yatak ve Başkasının Hayatı´dır. Bir zamanlar yazmış olduklarınızı, günün birinde nasıl bir araya getirirsiniz? Nasıl...

  2. Osmanlıya dair Hikâyat ~ Murathan MunganOsmanlıya dair Hikâyat

    Osmanlıya dair Hikâyat

    Murathan Mungan

    Murathan Mungan 1981’de yayınlanan ilk şiir kitabı “Osmanlıya Dair Hikayat”tan günümüze, Aralık 1994’te yayınlanan “Metal”le birlikte, bizlere birbirinden güzel on şiir kitabı armağan etmiş...

  3. Kadından Kentler ~ Murathan MunganKadından Kentler

    Kadından Kentler

    Murathan Mungan

    Kadından Kentler, Murathan Mungan´ın 16 kentte geçen 16 hikâyeden oluşan yeni kitabı. İçindekiler Kordonboyu’nda Ömer Çavuş Kahvesi 9 Adana Sıcağında Erguvanlar 17 Trabzon Burması...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Gülen Sakız Ağacı ~ Koray Avcı ÇakmanGülen Sakız Ağacı

    Gülen Sakız Ağacı

    Koray Avcı Çakman

    Sizce çocukluk nedir? Gönlünce oyun oynamak, uzun yaz tatillerinin tadını çıkarmak, saatlerce çizgi film izlemek, uçurtma uçurmak, sorumluluktan uzak rahat bir yaşam sürmek… Bu...

  2. Atıştırmalık Öyküler ~ Elif Yonat ToğayAtıştırmalık Öyküler

    Atıştırmalık Öyküler

    Elif Yonat Toğay

    İlk çocuk kitabı Bir Şeyler Yapmam Gerek’le büyük bir çıkış yakalayan Elif Yonat Toğay, yeni kitabı Atıştırmalık Öyküler’de, yetişkinlere göre sıradan olmayanı, çocukların gözünden sıradan ve...

  3. Kaptan Kanca’nın Bir Macerası ve Öbür Yeni Öyküler ~ Faruk DumanKaptan Kanca’nın Bir Macerası ve Öbür Yeni Öyküler

    Kaptan Kanca’nın Bir Macerası ve Öbür Yeni Öyküler

    Faruk Duman

    Faruk Duman, son dönemde yazdığı öyküleri iki bölümde topluyor: “Kaptan Kanca’nın Bir Macerası” bölümünde dört, “Evimizin Çevresinde Çakallar Dolaşıyor” bölümünde on dört öykü var....

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur