Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Lağımlaranası Ya da Beyoğlu
Lağımlaranası Ya da Beyoğlu

Lağımlaranası Ya da Beyoğlu

Bilge Karasu

Bilge Karasu . Bütün Yapıtları 1014 Temmuz 1995’te yitirdiğimiz Bilge Karasu, ölümünden sonra yayımlanabileceğini düşündüğü metinler Füsun Akatlı’ya teslim etti. Okunacak, taranacak, ayıklanacak, bazen…

Bilge Karasu . Bütün Yapıtları 1014 Temmuz 1995’te yitirdiğimiz Bilge Karasu, ölümünden sonra yayımlanabileceğini düşündüğü metinler Füsun Akatlı’ya teslim etti. Okunacak, taranacak, ayıklanacak, bazen yeniden inşa edilecek bir bavul ve irici bir seyahat çantası dolusu “yazılı kâğıt”… Akatlı’nın iki buçuk yıllık titiz çalışmasının sonucunda iki kitap çıktı ortaya: Lağımlaranası ya da Beyoğlu’nda “anlatı” ya da “kurmaca” genel kategorisi içerisinde yer alması uygun olacak metinler toplandı; Karasu’nun yazdığı bir radyo oyunu ile iki opera librettosu da bu yapıta eklendi. Diğeri, Öteki Metinler’se denemeler, metinler, notlar, günlüklerden oluşuyor ve ortak paydaları “öteki” kavramı üzerine temellenmeleri.

Füsun Akatlı şunları söylüyor: Tek kaygım; o titizlikte, o kılı kırk yarıcılıkta, o rafinelikte bir yazarı (ve bir insanı), kendisinin içine sinecek bir kılıkta okur karşısına çıkarabilmek oldu… Gerek karşılıklı konuşmalaramızda, gerek mektuplaşmalarımızda metinlerle ilgili olarak belirttiği kaygıları dikkate aldım. Bilge Karasu’nun yazar kimliğine ve ‘yazı’sına olan aşinalığımın ve bağlılığımın yanı sıra; onun tamamlayıp son biçimini verecek vakti kalmadığını gayet iyi bilerek, bütün yazı, not, müsvedde hatta karalamalarını bana emanet etmesinden güç aldım. “Bu iki kitapla birlikte, dilimizin bu seçkin ustası ve tümyaşamını yazıya, yazına, dile, düşüne adımış bu çok özel insan, 65 yıllık ömrünün bitiverdiği yede bırakabildiği on bir kitap ile okuruyla karşı karşıya kalacak. Zaten onun istediği de bundan başka bir şey olmazdı. Notları alınmış, tamamlanmadan kalmış, çok düşünülmüş, tasarlanmış, azı yazılmış bütün yazıları için: ‘Gün battı,yazık, arkalarında!’ diyen benim. O, bunu bile demezdi.”

İÇİNDEKİLER
“Gün Battı, Yazık, Arkalarında”, Füsun Akatlı

I. Lağımlaranası ya da Beyoğlu
Beyoğlu Üzerine Metin
Bir Söylencedir Beyoğlu
Lağımlaranası
Hiç Yoktan Bir Ölüm Daha

II. Anlatılar
Mesih
Kumsalda Bir Köpek
Ölümün Avlusu
Yataklar
İsabey’den (Fragman)

III. Sese Yazılanlar
Gidememek
Aşk
Sevilmek

***

Füsun Akatlı, “Gün Battı, Yazık, Arkalarında”, s. 7-11

14 Temmuz 1995’te öldüğünde otuz yıldır “tanışıyor”duk. Yirmi bir yıldır ise, birbirimizin entelektüel ve yazınsal her etkinliğinden –satırına, satır aralarına varasıya–, öğrencilerimizle alışverişlerimize; “sefa”larımızdan “cefa”larımızdan, uyuşan ve çatışan beğenilerimize; gündelik sıkıntılarımızdan, varoluşsal kaygılarımıza kadar her şeyi paylaşarak yaşıyorduk. İlk on yılı aynı şehirde, komşu evlerde, aynı işyerinde; sonrasını mektuplaşmalar ve iki ayda bir kâh onun, kâh benim evimde buluşmalarla, ayrı şehirlerde.

Bilge, ölümünü “ütülü bir mendil gibi” hep cebinde taşıyan bir insandı. Başladığı her yazıyı, her kitabı, bitiremeden ölmesi olasılığına karşı; sanki benim ondan çok yaşayacağımın garantisi varmış gibi, bana emanet ede ede yaşadı. Büyütemeden terk etmek zorunda kalacağı evladını, kurda kuşa yem olmasın diye, dostuna emanet eden sorumlu bir baba tedbirliliğiyle. Zaten hep, her konuda, kırk olasılığı bir arada hesaba katan bir tedbir kumkumasıydı o. Buna, ortalıkta ölmesi için hiçbir sebep yokken, yıllar önce başlamıştı. Şakaya vurmaktan, ama bir yandan da teminat vermekten başka çare yoktu. Vasiyetler, vasiyetler… Ben de karşılık olarak şu sözü aldım ondan: Cenazeme mutlaka gelecekti (cenazelere katılmazdı çünkü genellikle) ve gönderilecek çelenklerin sahici çiçeklerden olmasını sağlayacaktı. Zeynep’e sahip çıkmasını vasiyet etmeme gerek yoktu, o iş zaten öyle olacaktı. Bu “maccabre” şakalarımızın gün gelip bir biçimde gerçeğe dönüşeceğini o mutlaka hesap ediyordu. Ben aklıma bile getirmezdim.

Sonra, 1994’teki Amerika-Avrupa gezisinden dönmesini izleyen günlerde konan teşhisle, iş birden –”ciddi” kelimesinin bile hafif kalacağı bir vahametle– ciddiye bindi. Tam bir yıl bekledik, beklenen ölümünü beraber. Geride bırakacağı; bitirebileceği ve bitiremeyeceği, başlanmış ve başlanmamış her yazıyı –her defteri, her dosyayı, her bir kâğıt parçasını– ne yapacağımı konuştuk. Konuşmak denemez ya buna; o anlattı, yol gösterdi, zaman zaman bana danıştı… ben de inandırıcılıktan uzak bir sahtekârlıkla hep, “Aman Bilge! Sırası mı şimdi bunların?” deyip durarak, ama cankulağıyla onu dinleyerek, tarifsiz acılar içinde, bugün elinizde tuttuğunuz kitabı, o günlerden başlayarak tasarlama yoluna girdim.

14 Temmuz 1995’ten, 1999 yazına tam dört yıl geçti. Ben Bilge’nin yazınsal kalıtı üzerinde fiilen son iki buçuk yıldır çalışabildim. İşin öznel, duygusal ağırlığı yanında yazınsal sorumluluğunun yükü bile taşınır kalıyordu. Bir bavul ve bir irice seyahat çantası dolusu “yazılı kâğıt”ın okunması, taranması, ayıklanması, seçilmesi ve kimi durumda yeniden “inşa”sı kolay değildi elbet; ama o “emek”ten hiç yüksünmedim. Sağlığım, enerjim yerindeydi; zamanıma gelince, Bilge Karasu’nun günyüzüne, okur karşısına çıkmasını istediği ürünlerle haşırneşir olarak geçirilecek saatleri, ayları, yılları daha değerli, daha anlamlı, daha verimli hangi “iş”imden çalıyor olabilirdim ki! Tek kaygım; o titizlikte, o kılı kırk yarıcılıkta, o rafinelikte bir yazarı (ve bir insanı), kendisinin içine sinecek bir kılıkta okur karşısına çıkarabilmek oldu bütün o uzun geceler boyu o binlerce kâğıtla boğuşurken.

Lağımlaranası ve Öteki Metinler iki kitap oldu sonunda. İlkinde “anlatı” ya da “kurmaca” genel kategorisi içerisinde yer alması uygun olacak metinleri topladım. Sonuna da bir radyo oyunu ile iki opera librettosunu ekledim.

Denemeler, metinler, notlar, günlükler… Bunlar kurmaca değil, kurmacaya az ya da çok ilişkin; dünya, dil, yazın, yaşam hakkında diyebileceğimiz yazılarıydı Karasu’nun. Bir ortak paydaları varsa, “öteki” kavramı üzerine temelleniyorlardı. Onların da ikinci bir kitapta, bağımsız bir biraradalığa kavuşturulmaları iyi olacak diye düşündüm.

İlk kitap Lağımlaranası ya da Beyoğlu. Kitaptaki ana metnin adını kullandık. Bu, Bilge Karasu’nun, içinden bir yola çıktığı ve araya başka öyküler, başka metinler, romanlar girdiğinde ara verip sonra aynı yola yeniden taş döşemeye başladığı bir çeşit “büyük proje”. İzleri başka kitaplarında da yer yer bulunabilecek bu “proje”den, aramızda şaka ile “opus magnum” diye söz ederdik. Oradan başka metinlerine, başka metinlerinden oraya su taşıdı durdu. Ben Karasu’nun Lağımlaranası ya da Beyoğlu Üzerine Metin başlığı altında yazdığı onlarca versiyonu, birbirine farklı bölümlerden eklemlenen değişik tasarılarını, araya beşer-onar yıllık süreler girdikten sonra yeniden biçimlendirdiği “Ek”leri, vazgeçtiği yahut da yeniden onayladığı bütün “Bölümcük”leri baştan sona elden geçirdim. Gerek karşılıklı konuşmalarımızda, gerek mektuplaşmalarımızda bu metinle ilgili olarak belirttiği kaygıları dikkate aldım. Bilge Karasu’nun yazar kimliğine ve “yazı”sına olan aşinalığımın ve bağlılığımın yanı sıra; onun tamamlayıp son biçimini verecek vakti kalmadığını gayet iyi bilerek, bütün yazı, not, müsvedde hatta karalamalarını bana emanet etmesinden güç aldım. Böylece, belleğin insana oynayabileceği oyunlara karşı mümkün mertebe uyanık olmaya azami özen göstererek, onun içine sineceğine inandığım bir “post mortem” versiyon hazırladım. “Hiç Yoktan Bir Ölüm Daha” adlı anlatı, Lağımlaranası’na organik olarak da bağlanıyor. Onun için onu da Birinci Bölüm’e kattım.

İkinci Bölüm’deki “Ölümün Avlusu” ve “İsabey’den Fragman” da, deyim yerindeyse, “sıralarını bekleyen” parçalardır. Onların içine gömülecekleri “gövde metin” hiç (az kalsın “henüz” diyecektim) yazılmadı. Onlara ekleyebileceğimiz kimi parçalara Bilge onay vermedi. Hele “İsabey”, başlıbaşına büyük bir kanalı olacaktı “opus magnum”un. Çok “muhataralı” bir metindi. Yazılmış bütün parçaları göz göre göre yırttırdı bana. Bir bu fragman “insan içine çıkabilir, eh, peki” idi. “Kumsalda Bir Köpek” ve “Yataklar” (ikincisi çok eski) kendi içlerinde bağımsızdılar. Oldukları gibi aldım kitaba. “Mesih” ise, neredeyse unutmuş olduğum bir metindi. Lacivert bavulda bulunca önce şaşırdım, sonra çok heyecanlandım. Çok yıllar önce, belki 1975-76 yıllarında okumuş, konuşmuştuk. Hızlı hızlı gidiyordu, bir noktada kesintiye uğradı, arkası hiç gelmedi. Son konuşmalarımızda ondan söz etmemiştik hiç. İki versiyonu kalmıştı elimde, onlar üzerinde bir çalışma yaptım, tek metinde bütünledim; olduğu gibi aldım kitaba.

Bu kitabın ilk bölümü ve ikinci bölümdeki “Ölümün Avlusu” ile “İsabey’den Fragman”; Karasu’nun yaşarken bizzat Metis’e teslim etmiş olduğu ve ilki ona yetişen, ikincisi isteği üzerine ölümünden sonraya kalan son iki kitabı: Narla İncire Gazel ve Altı Ay Bir Güz ile akrabadır. Çok kanallı bir yapı içinde bütünleştirilmeleri, tek bir kitabın bileşenleri olmaları gerekiyordu. Ancak, Karasu’nun bunun gerçekleştirilmesi için tasarladığı ara ve bağlayıcı bölümler yazılamadığı için, kendi iç bütünlükleri olan parçaları bağımsız kitaplar olarak yayımlamak tek çare idi. Lağımlaranası bütünlendiğinde bütün izlekçeleri kucaklayacak bir ana “yatak” olacaktı. Tabii son nokta konmadan kesinlikle karara varılamazdı –ve hele Bilge hiç varmazdı böyle bir karara– ama; muhtemelen “opus magnum”un adı da Lağımlaranası olacaktı. Şimdi bu kitapla, hiç olmazsa o ad ve Bilge Karasu’nun yıllarca göz ve gönül nuru döktüğü o metnin önemlice bir parçası edebiyatımız içinde yaşarlık kazanacak.

Üçüncü Bölüm’ü, Bilge Karasu’nun radyoda temsil edilmiş ve Türk Dili dergisinde yayımlanmış, ama kitaplarında yer almamış “Sevilmek” adlı radyo oyunuyla, “Aşk” ve “Gidememek” adlı opera librettoları oluşturuyor. Onun kaleminden çıkmış her şeye, bu “post mortem” iki ciltte mümkün mertebe yer verelim istedik. Bilge Karasu’yu tanımak ve incelemek isteyecek kişiler için anlamlı olabilecek, onlara ışık tutabilecek her belgeyi gün yüzüne çıkartmayı önce Bilge Karasu’ya, sonra da, edebiyatımızın bu çok özgün ve seçkin yazarının dikkatli ve meraklı okurlarına karşı bir borç bildim. Metis Yayınevi’nin kadirbilir tutumu ve özverili işbirliği ile ortaya çıkartabildiğim bu iki kitabı, bana yazarlık yaşamımın en büyük onurunu bağışlayan bir çalışma sürecinin ürünleri olarak Türk okuruna sunmaktan kıvançlıyım.

Belki söylemek bile gereksiz ama, yine de değinmeden geçmek istemediğim bir nokta şu: Karasu’nun kaleminden çıkmamış tek bir sözcük eklemedim metinlere; cümle yapılarına hiç dokunmadım. Yalnızca birleştirme, bölümleme, montaj işlemleri bana aittir. Yazarın imlasına tamamiyle sadık kaldım. Noktalama işaretleri, parantez, italik… hepsini korudum. “Sen ne yaptın öyleyse bu kitapta?” diyecek olursanız; çok sayıda değişik versiyonları karşılaştırma, versiyonlar arasındaki farklılıkları ve ortaklıkları saptama, seçme, ayıklama, montaj ve son biçime karar verme. İşte bütün yaptıklarım bundan ibaret. Gözden kaçmış olabilecek hataları düzeltmeme, aykırı gelen yerlerde müdahalelerde bulunmama ve gerekli görebileceğim tasarruflar için kendime tam serbestlik tanımama izin vermişti. İnanılması güç ama, bu kitabı hazırlarken, yüzde doksanı el yazısı/müsvedde halinde olan metinlerle çalıştığım halde, hiçbir “hata” ve “aykırılık” ile karşılaşmadım. Okurlar herhangi bir “hata” ile karşılaşırlarsa, bilsinler ki ya benim bir “yanlış okuma”m ya da bir dizgi yanlışı söz konusudur.

Öteki Metinler de yayımlandığı zaman, dilimizin bu seçkin ustası ve tüm yaşamını yazıya, yazına, dile, düşüne adamış bu çok özel insan, 65 yıllık ömrünün bitiverdiği yerde bırakabildiği 11 kitap ile okuruyla karşı karşıya kalacak. Zaten onun istediği de bundan başka bir şey olmazdı. Notları alınmış, tamamlanmadan kalmış, çok düşünülmüş, tasarlanmış, azı yazılmış bütün yazıları için: “Gün battı, yazık, arkalarında!” diyen benim. O, bunu bile demezdi.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yerli)
  • Kitap AdıLağımlaranası Ya da Beyoğlu
  • Sayfa Sayısı240
  • YazarBilge Karasu
  • ISBN9789753422505
  • Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
  • YayıneviMetis Yayınları / 2017

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Enis Batur’a Mektuplar – Ankara Yazıları ~ Bilge KarasuEnis Batur’a Mektuplar – Ankara Yazıları

    Enis Batur’a Mektuplar – Ankara Yazıları

    Bilge Karasu

    Enis Batur ile Bilge Karasu 1971 yılında tanışıyorlar. Batur’un 1973’te Paris’e gidişine kadar gelişen dostluklarının ardından, aynı şehirde olmadıkları yıllarda sürekli yazışıyorlar. Bu kitapta...

  2. Troya’da Ölüm Vardı ~ Bilge KarasuTroya’da Ölüm Vardı

    Troya’da Ölüm Vardı

    Bilge Karasu

    “…Konuştuklarımız başlangıçta her zamanki gibiydi, birbirimizi kavrıyorduk, ele geçiriyorduk, sonra sonra işin can damarına geldik. Durdum. Benden söz açmıştı, beni bulmaktan… Durdum. Sen zaten...

  3. Haluk’a Mektuplar ~ Bilge KarasuHaluk’a Mektuplar

    Haluk’a Mektuplar

    Bilge Karasu

    Halûk’a Mektuplar, Bilge Karasu’nun dostu, şair ve eleştirmen Halûk Aker’e otuz yıl boyunca yazdığı mektuplarla, 1980’den itibaren Halûk Aker’in ona yazdığı mektupları bir araya...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Döngü ~ Çağatay DüzDöngü

    Döngü

    Çağatay Düz

    Güneşin insanın içini mutlulukla dolduran sadece hatıralarımızda kalan sıcak yaz günleri, yerini kavurucu ve çekilemeyecek bir işkenceye dönüştürdüğünde insanların artık tek sevdiği mevsimdi kış....

  2. Denizatı Vadisi ~ Selim ErdoğanDenizatı Vadisi

    Denizatı Vadisi

    Selim Erdoğan

    Bir edebiyat türü olarak sınırlarının çizilmesi, tanımının yapılması en zorlarından birisidir Bilim-Kurgu. Nedir Bilim-Kurgu, hangi ögeleri içerir? Fantezi ya da diğer türlerden farkı nedir?...

  3. Gökçen 1: Unutulan Çiçekler ~ Loresima Gökçen 1: Unutulan Çiçekler

    Gökçen 1: Unutulan Çiçekler

    Loresima

    Babaları asker olduğu için aynı lojmanda büyümüş Murathan ve Gökçen’in kendilerine kurdukları dünyada başka kimseye yer yoktu. Burada sadece Pamuk ve Kepçük vardı.

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur