Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Peygamberimin Ev Hali
Peygamberimin Ev Hali

Peygamberimin Ev Hali

Mehmed Paksu

Evliliğinizi yeniden canlandırmak istiyorsanız, bu kitap tam size göre! Eşinizle her geçen gün daha fazla uzaklaştığınızı mı hissediyorsunuz? Birbirinizi anlamakta güçlük mü çekiyorsunuz? Evliliğinizde…

Evliliğinizi yeniden canlandırmak istiyorsanız, bu kitap tam size göre!

Eşinizle her geçen gün daha fazla uzaklaştığınızı mı hissediyorsunuz? Birbirinizi anlamakta güçlük mü çekiyorsunuz? Evliliğinizde eski heyecanı bulamıyor musunuz? Mahrem hayatınız istediğiniz gibi gitmiyor mu?

Günümüz çiftlerinin karşılaştığı bu zorlu sorunlar, çiftleri birbirinden uzaklaştırıyor. Ancak Peygamber Efendimizin (s.a.v.) eşsiz aile hayatı, bize bu sorunları aşmak için yol gösteriyor.

Peygamberimizin (s.a.v.) örnekliğinde evliliğinizi yeniden inşa edebilirsiniz.

Evliliğin cazibesini O’nun (s.a.v.) rehberliğinde keşfedin!

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ
11
Birinci Bölüm
PEYGAMBERİMİZİN EV HÂLİ
13
PEYGAMBERİMİZ NASIL BİR EŞTİ? ……………………………15
PEYGAMBER EVİNDE ŞİDDETE SIFIR TOLERANS!………..21
EVLİLİKTE ORTAK BÜTÇE OLUŞTURMAK……………………23
AİLE HUZURU İÇİN SIK SIK MİSAFİR AĞIRLAMAK…………24
BÜTÜN ÇOCUKLARA ANNE-BABALIK YAPMAK……………26
İkinci Bölüm
PEYGAMBERİMİZİN MAHREM HAYATI
29
PEYGAMBERİMİZİN AİLE İÇİNDEKİ ÖZEL ANLARI…………31
HANE-İ SAADETTE MAHREMİYET……………………………..32
CİNSELLİKTE HELAL DAİRE KEYFE KÂFİDİR ……………….36
CİNSEL İLİŞKİDE MUTLU OLMAK VE MUTLU ETMEK…….38
CİNSELLİK, SADECE CİNSEL BİRLEŞME DEĞİLDİR!………40
SAĞLIKLI CİNSEL İLİŞKİ NASIL OLMALIDIR?……………….44
CİNSEL HAYATIN OLMAZSA OLMAZI: HİJYEN ……………..49
CİNSEL İSTEKLERİ KONUŞMAK ………………………………..52
Üçüncü Bölüm
PEYGAMBERİMİZİN AİLE HAYATI
59
EVLİLİK BİR NİMETTİR…………………………………………….61
KÂİNATIN GÖZ BEBEĞİNİN GÖZ BEBEĞİ… ………………….67
AİLE İÇİ İSTİŞARE SİSTEMİ KURMAK………………………….73
AİLE SİSTEMİNDE ÜÇÜNCÜ KİŞİLER ………………………….77
AİLEDE DUYGU PAYLAŞIMI……………………………………….79
AİLE AİDİYETİ OLUŞTURMAK ……………………………………84
PEYGAMBERİMİZİN EŞİNE HİTAP TARZI……………………..85
EŞİMİZİ HAYATIMIZDA İLK SIRAYA KOYMAK ………………..87
İKİ DÜNYALIK SEVDALANMAK ………………………………….89
EVLİLİKTE ROMANTİZM…………………………………………..92
EŞLER ARASI TARTIŞMANIN SAĞLIKLI YOLU………………94
SEVDİĞİNİN SEVMEDİĞİNİ SEVMEMEK!……………………..96
AİLE BAĞINI BİRLİKTELİĞE TAŞIMAK …………………………98
EVLİLİKTE MUHABBET İÇİN “MUHABBET” ETMEK! ……..99
AİLE HAYATINDA NÜKTEDAN OLMAK ………………………102
SADE BİR YUVA OLUŞTURMAK………………………………..106
EN GÜZEL DİYET: SÜNNET……………………………………..113
SON SÖZ
117
KİTAPTA GEÇEN BAZI KELİMELERİN
ANLAMLARINI MERAK EDİYORSAN…
119
DİPNOTLARI MERAK EDİYORSAN…
127
KAYNAKLARI MERAK EDİYORSAN…
131

GİRİŞ

Günümüzde evlilikteki beklentiler hızla değişmekte, dışarıdan mükemmel gibi görünen çiftler, perde arkasında derin sorunlarla yüzleşebilmektedir. Bu yüzden de evliliklerde sorunlar azalacağına, daha karmaşık hâle gelmektedir. Çiftler, evlilikten bekledikleri mutluluğu bulmakta zorlanırken, karşılaştıkları problemlerle baş etmek noktasında da güçlük çekmektedirler. Bu zorlukların başında yoğun çalışma temposu, beklentilerin yükselmesi, sosyal medyanın etkisiyle ortaya çıkan gerçek dışı standartlar, evlilik kurumuna olan güvenin sarsılması, iletişim eksiklikleri, duygusal ihtiyaçların karşılanamaması ve cinsel hayatta yaşanan sorunlar yer almaktadır. Evlilik, iki ruhun birleşerek tek bir beden ve aynı yazgıda buluşmasıdır. Ancak modern hayatın getirdiği zorluklar, çiftlerin birbirine ayırdığı zamanı azaltmakta, iletişimi zayıflatmakta ve bu kutsal bağı tehdit etmektedir. Bu bağlamda, Allah Resulü aleyhissalatü vesselamın aile hayatı ve evliliğe yaklaşımı, bugünün çiftlerine kıymetli bir örnektir. O’nun evlilik anlayışı ve kadına verdiği değer, yaşadığı toplumun geleneksel kalıplarının ötesine geçmiştir. Döneminin baskıcı normlarını aşarak kadına değer vermiş, Nebevî bakış açısıyla evliliği onurlu bir konuma yükseltmiştir.

Peygamberimiz bir peygamber olmasıyla birlikte, aynı zamanda ideal bir eş ve aile reisidir. O’nun adaleti ve hoşgörüsü, ailesine gösterdiği ilgi, sevgi ve saygı da kendini açıkça belli etmektedir. Hz. Hatice’ye duyduğu vefa bugün hâlâ hayranlıkla anılmaktadır. Peygamberimizin aile efradına gösterdiği anlayış, ilgi, sabır ve muhabbet aile içindeki sorunların çözümünde rehber niteliğindedir. O, Kur’an’ın ışığında ailesinin haklarını gözetmiş, onların toplumsal hayatta aktif roller üstlenmelerini desteklemiş ve onlara şefkatle yaklaşmıştır. Eşleriyle istişare edip fikrine değer vermiştir. Evlilik, yalnızca iki insanın bir araya gelmesi değil uzun bir yolculuğun başlangıcıdır. Bu yolculukta karşılaşılan zorlukları aşmak ve ilişkiyi güçlendirmek için anlayış ve karşılıklı destek gereklidir. Peygamberimizin evlilik hayatı, yüzeysel duygular yerine derin ve kalıcı bir bağlılık üzerine kuruludur. Bu kutsal bağın nasıl korunacağı ve yıllarca nasıl sağlam kalacağı, O’nun hayatından alınacak derslerle anlaşılabilir. İnsanların sığ ve kısa ilişkiler yaşadığı günümüzde, altını çizerek söylemek gerekir ki evlilik insan hayatının en anlamlı ve derin ilişkilerinden biridir. Peygamber Efendimizin hayatında örneklerini gördüğümüz sadakat, fedakârlık, güven gibi erdemler, evliliğin sağlıklı bir şekilde devam etmesi için gereken temel değerlerdir. İlerleyen sayfalarda okuyacağınız satırlar, Peygamberimizin aile yaşantısından en özel ev hâllerine kadar uzanan bir yolculuğa çıkmanızı sağlayacaktır. O’nun hayatından paylaşacağımız canlı örnekler, günümüz dünyasında evlilikte karşılaşılan zorluklara ışık tutarken, her bir okura kendine dair bir pay çıkarma imkânı sunacaktır.

BİRİNCİ BÖLÜM
PEYGAMBERİMİZİN
EV HÂLİ

PEYGAMBERİMİZ NASIL BİR EŞTİ? Allah Resulü aleyhissalatü vesselam, bir eş olarak evde nasıldı? Evde neler yapar, nelerle meşgul olurdu? Evdeki zamanını nasıl değerlendirirdi? Ailesiyle paylaştığı vakitlerde nelere öncelik verirdi? O da bizim gibi bir beşerdi; bizim gibi yiyip içer, bizim gibi yatıp kalkar, ailesiyle vakit geçirirdi. Fakat o maddi bakımdan bizlerin alışageldiği hayat standartlarını yaşamaz, son derece sade bir hayat sürer, azla yetinir, sofradan yarı tok yarı aç kalkardı. Sevgili Peygamberimizin evde ailesine karşı çok farklı bir konumu ve durumu vardı. O, aile fertlerine en ufak sıkıntı vermediği gibi zaman zaman ev işlerinde de yardım ederdi. Sahâbe-i Kirâm, Peygamberimizin ev hâlini, evdeki hayatını hemen her vesileyle Hz. Âişe’ye sorup öğrenirlerdi. Bu şekilde soru soranlardan birisi de Esved b. Yezîd’di. Bir gün Hz. Âişe’ye sormuştu: “Allah Resulü aleyhissalatü vesselam evde ne yapardı?” Hz. Âişe ise çok açık olarak Resulullah aleyhissalatü vesselamın ev hâlini anlatmıştı: “Resulullah aleyhissalatü vesselam ailesinin işlerine yardım ederdi. Namaz vakti geldiğinde veya ezan okunduğunda işi bırakır, namaza giderdi.”

Toplumumuzda hâlâ geleneksel roller yaygın şekilde devam etmekte, kadınların ev işlerini ve çocuk bakımını üstlenmiş olması, bu işlerin sadece onlara aitmiş gibi algılanmasına neden olmaktadır. Bu sorumluluklarının yanında bir taraftan da kariyerini sürdüren kadınlar için hiç bitmeyen bir koşuşturma hâli söz konusudur. İş bölümünde erkeklerin yeterince sorumluluk almaması, kadının bu yoğunlukta kendisini yetersiz görmesine sebep olabilmektedir. Bir de işten eve gelen erkek, “Yemek hazır değil mi?”, “Ev toplanmamış daha”, “Bütün gün ne yaptın?” gibi ifadeler kullanırsa, bu durum kadının üstlendiği yükün daha da ağırlaşmasına neden olacaktır. Kadının çabasının takdir edilmediği ve sürekli böyle eleştirilere maruz kaldığı süreçler ise; var olan fiziksel yorgunluğa bir de psikolojik yıpranma eklemektedir. Ev, tüm aile fertlerinin birlikte yaşadığı alandır. Bu birliktelik içinde her bireyin üstleneceği sorumluluklar olmalıdır. İş bölümüyle ev içindeki adalet tesis edilirse, takdir ile teşekkür ifadeleri artarsa, kadının da motivasyonu yükselmiş olur. Peygamberimiz, evinin kapısını açtığında içeriye yalnızca bedeniyle girmez, ruhunu da davet ederdi. O, yalnızca bir lider değildi; eşti, babaydı, arkadaştı, en güzel yardımcıydı. Ev işlerinde eşinin yükünü hafifletmek için destek olurdu. “Bugün dışarıda çok sorunla uğraştım” deyip bir kenara geçmeyi tercih etmezdi. Günümüzün çalışan kadınlarının fazla olduğu aile sistemlerine baktığımızda, kadınların hem içeride hem dışarıda çalışarak çok yük yüklendiğini, dolayısıyla işin nihayetinde tükendiğini görmekteyiz. İnsanın boyunu aşan her iş onu tüketir. Tükenen insan hırçınlaşır, öfkeli ve gergin olur. Bu bağlamda tüm beyefendiler şu düsturları şiar edinmeli ve gelecek nesillerin inşasında bu öğretiyi çocuklarına modellemelidir:

Bir erkeğin yediği yemeğin tabağını kaldırması, yatağının üzerini örtüvermesi, içtiği çay bardağını çalkalaması eşine yardım değil, o ailede yaşıyor olmanın sorumluluğu ve gereğidir.

Bir erkeğin çocuğuyla oynaması, bakımını yapması, onu parka çıkarması, derslerine destek olması eşine yardım değil, baba olmasının sorumluluğu ve gereğidir. Bir erkeğin karısının gönlünü yapacak davranışlarda bulunması, cinsel isteklerine karşı duyarlı olması, duygusal ihtiyaçlarını gidermeye çalışması eşine iyilik değil, koca olmasının sorumluluğu ve gereğidir. Böylesi bir bakış açısına gelen erkek, aynı Güzel Peygamberimiz gibi hanesini, saadet çiçekleriyle renklendirmiş olacaktır. Peygamberimizin evde dikkat ettiği şeylerden biri de temizlikti. O, her zaman, her yerde ve her vesileyle temizliğe dikkat ederdi. Sürekli çevresinde ve yakınında olan insanlara temizliğe önem vermelerini tembihlediği gibi yaşadığı mekânın, evinin de temiz ve düzenli olmasını ister, bu düzeni tesis etmek için gayret ederdi. Hz. Âişe, Peygamberimizin evdeki temizlik alışkanlığını anlatırken şöyle derdi: “Resulullah aleyhissalatü vesselam evin temiz olmasını isterdi. Bana, ‘Oturduğunuz yeri temiz tut! Melekler yeryüzüne inecekleri zaman temiz olmayan yere asla inmezler’ buyururdu.”2 Temiz ve düzenli bir ev ortamının gerek fiziksel gerekse ruhsal sağlığımız üzerindeki katkıları bilinmektedir. Düzenli bir ortam, insana sükûnet ve ferahlık verir. Temiz bir mekânda yaşamak, odaklanmayı arttırır ve aynı zamanda insana manevi bir huzur hissettirir. Böyle bir ev ortamında yaşayan çiftler huzurlu ve sakin bir ruh hâli kazanır; çocuklar ise daha rahat ve dingin olur. Bundandır ki bazı evlerden içeri girdiğimizde, o huzuru iliklerimize kadar hissederiz. Temizliğin önemli bir şubesi ise bedensel hijyendir. Özellikle karı-koca arasındaki ilişkide hijyen kaidelerine dikkat etmek ve beden bakımını ihmal etmemek, Peygamberimizin de altını çizerek ifade ettiği önemli bir husus olmuştur.

Câbir b. Abdullah şöyle buyuruyor: “Bir savaş sonrası Medine’ye dönünce, evlerimize gitmek için ayrılacaktık ki Resulullah aleyhissalatü vesselam şöyle dedi: ‘Akşama kadar bekleyin ki saçları dağınık kadın taransın, (genital bölge ve koltuk altı) tıraşını olsun.”3 Âişe annemiz de Allah Resulü aleyhissalatü vesselamın güzel koku sürdüğünü ve O’nun ailesini bu şekilde ziyaret ettiğini anlatır.4 Erkeklerin de cinsel ilişki öncesi kendi bakımlarına dikkat etmesi noktasında Peygamberimizin şu tavsiyesi dikkat çekicidir: “Elbisenizi yıkayınız. Saçlarınızı düzeltiniz. Dişlerinizi misvaklayınız (fırçalayınız). Tertemiz olmaya ve güzelleşmeye çalışınız. Zira eski dönemlerde İsrailoğullarının bazıları böyle yapmadığı için kadınlarından bir kısmı zinaya düştüler.”5 Kişisel olarak hijyene dikkat etmek, düzenli banyo yapmak, cilt bakımını ihmal etmemek, ağız sağlığı konusunda özen göstermek eşe karşı cazibeyi önemli oranda arttıran faktörlerdir. Kendine yakışan kıyafetleri seçmek, spor yapmak, sağlıklı beslenmek hatta güzel bir tebessüm bile eşler arasındaki çekimi arttıran detaylar arasındadır. Öz bakımına özen gösteren kişi, ilişkiye özenen, duyarlı bir eştir. Bu özen de eşinin gözünde cazibeyi arttırmaya sebep olur. Lakin tüm bu fiziksel bakım ve hijyen kaideleri, eğer nezaket zeminine oturtulmuşsa kıymetlidir. Bu bağlamda da Peygamberimizin kendi evinde bulunduğu sıralarda ailesiyle olan yakın ilişkisi, nasıl bir kişilik sergilediği noktasında asırlardır tüm insanlığa örnektir. Bir insan eşiyle her zaman senli benlidir. Arada bir resmiyet ve mesafe olmaması gerekir ki sevgi ve mutluluk, fedakârlık ve şefkat devam edebilsin… Hz. Âişe validemiz, Sevgili Peygamberimizin evde eşiyle olan ilişkisini dile getirirken şu bilgileri vermişti:

“Resulullah aleyhissalatü vesselam hanımıyla yalnız kaldığında, insanların en yumuşağı, en tatlısı, en nazik olanı, en güler yüzlüsü ve en çok tebessüm edeni idi.”6 Sevgili Peygamberimiz dışarıda, insanlarla birlikte nasılsa, onlarla olan ilişkilerini nasıl yürütüyor ve nasıl götürüyorsa, evine ve aile hayatına da aynısını yansıtıyordu. Bazı insanların yaptığı gibi dışarıda sessiz, sakin, nazik ve yumuşak huylu; evinde otoriter, kuralcı ve sert bir insan değildi. Özellikle Peygamberimizi görmemiş olan sahabenin talebeleri tabiîn nesli, Efendimizin ev hayatını çok merak ediyor, öğrenmek istiyor ve gelecek kuşaklara aktarmak için zaman zaman gelip Hz. Âişe’den soruyorlardı. Örneğin Ebû Abdullah el-Cedelî şöyle demişti: “Hz. Âişe’ye, Resulullah aleyhissalatü vesselamın aile bireylerine karşı tutum ve davranışının nasıl olduğunu sordum. Hz. Âişe şöyle anlattı: ‘O, insanların içerisinde ahlakı en güzel olanıydı. Çirkin ve kaba söz söylemezdi. Çarşı ve pazarlarda tartışmaya girmez, bağırıp çağırmaz, kötülüğe kötülükle karşılık vermez, hataları affederek hoşgörülü davranmayı tercih ederdi.’”7 Bazı evlerde tartışmanın eksik olmadığı ve dış dünyada yaşanan sorunların eve taşındığı bir tablo vardır. Oysa bir evliliğin uzun ömürlü olabilmesi için eşlerin her durum ve koşulda birbirlerine karşı hoşgörülü, nazik, sabırlı ve şefkat dolu davranmaları gerekir. Ancak böyle olduğu takdirde o evde huzur olur ve o eve güler yüz nüfuz eder. Aksi hâlde o ev, dünya hayatındaki bir cehennem mesabesinde olur. Hikâye o ki, evlilikleri uzun yıllara yayılmış bir çifte ilişkilerindeki mutluluğun sırrını sorarlar. Erkek, “Biz kırk yıldır evliyiz. Kırk yıldır her gün işten eve döndüğümde evimin girişinde hayali bir portmanto olduğunu farz eder ve üzerimde o güne ait gerginlik, stres, kötü enerjiye dair ne varsa hayalen çıkarıp o portmantoya asarım” der. Kadın ise gülümseyerek ekler: “Ben de gün içinde üzerimde biriken tüm sinir ve gerginliği, eşim eve gelmeden önce hayali bir kuyuya fısıldar rahatlarım.” İşte hoşgörülü ve şefkat dolu bir yuvanın sırrı tam da budur: Gerginliklerimizi birbirimizin üzerine boca etmeden, anlayış üzerine inşa ettiğimiz kaliteli bir birliktelik… Tabii bu noktada evliliğin, iniş ve çıkışlarının olduğu bilinciyle hareket etmek gerekir. Nitekim evlilik yolculuğunda geniş ve rahat yollar olduğu gibi, dar ve virajlı sokaklar da vardır. Peygamberimiz; ailesiyle evde, mescitte, seferde ve seyahatte birlikte olduğu gibi savaş gibi en zor şartlarda ve en tehlikeli zamanlarda da aile efradını yanından ayırmazdı. Onlar da ellerinden gelen bütün imkânları seferber ederek Efendimize destek olurlar ve İslam askerlerine yardım ederlerdi. Enes b. Mâlik konuyla ilgili şöyle bir hatırasını anlatmıştı: “Uhud Savaşı’nda insanlar Resulullah’ın etrafından kopup dağılınca Âişe’yi gördüm. Sırtlarında su kırbalarını taşıyıp askerlerin ağzına döküyorlar, sonra dönüp tekrar su kaplarını dolduruyor, sonra gelip askerlerin ağzına döküyorlardı.”8 Nitekim eş olmak aynı zamanda birbirine güveniyor olmak, zorlukların üstesinden birlikte gelmeye çalışmaktır. Özellikle modern hayatın getirdiği zorluklar, çiftlerin birbirine destek olmasını zorunlu kılmaktadır. Evlilik dediğimiz kurumun temeli, sevgi üzerine bina olur. Güzel Peygamberimiz ise her vesileyle eşine sevgisini gösterir, onu koruyup kollar, sahiplenir ve çok tatlı yakınlıklar kurardı. Efendimiz, Hayber’i fethettikten sonra Safiyye annemizle evlendi. Annemizin binmesi için Peygamberimizin devesini getirdiler. Deve çöktü ama Safiyye annemiz binemedi.

Peygamberimiz eşine yardımcı olmak için büyük bir incelik göstererek dizini büktü, Hz. Safiyye de ayağıyla Peygamberimizin dizine basarak deveye bindi. Daha sona Peygamberimiz hırkasını, Hz. Safiyye’nin üzerine örttü ve onu devenin terkisine aldı. Böylece yola çıktılar.9 “Ben Peygamberim”, “Koskoca İslam ordusunun komutanıyım”, “Şimdi görenler ne der?” gibi düşüncelerden zihnini uzak tutarak, eşine karşı nezaketli duruş sergileyen bir Peygamberin ümmeti olduğumuzu unutmamak gerekir. Bu sünneti günümüze taşımak ve sünnet-i Nebi’yi “bugünde” yaşatmak hassasiyeti hepimiz için gereklidir. Bugün ne ile yolculuk yapıyoruz? Arabayla. O hâlde eşimizin arabaya binmesi için ona yardımcı olup kapısını açarak, bu güzel sünnet davranışını “bugünde” yaşatamaz mıyız? Nezaket, bir kişinin diğerine gösterdiği saygı sonucu ortaya çıkan bir davranıştır. Kadınlar, yaratılışlarındaki duygusal derinlik ve hassasiyetleri gereğince kendilerine, nezaketle davranılmasını isterler. Değerli olduklarının hissettirilmesini beklerler. Peygamberimiz de İslam ahlakının bir göstergesi ve merhametinin, şefkatinin, sevgisinin tezahürü olarak ailesine nezaketle yaklaşır, ihtiyaçlarına duyarlı davranırdı. Peki, kaçımız eşimizin ihtiyaçlarına karşı bu duyarlılığı gösterebiliyoruz? Söylemeden, sadece bir hâlinden ya da bakışından anlayarak ihtiyacını fark edebiliyoruz? O ihtiyacı gidermek için, kaçımız hemen yardımına koşabiliyoruz?

PEYGAMBER EVİNDE ŞİDDETE SIFIR TOLERANS

Şiddet, hepimizin köşe bucak kaçması gereken hastalıklı bir virüstür. Öyle ki şiddet gören kişi şiddet göstermeye, canı acıyan kişi can acıtmaya meyyal olur. Bu nedenle şiddet, sadece uygulandığı ilk kişide kalmaz, bir hastalık gibi yayılır ve yaygınlaşır. Nihayetinde tüm toplumu saran kanserli bir yapıya dönüşür. Günümüzde özellikle kadına şiddet haberleri, sayfa sayfa paylaşılıyor. Konuya duyarlı herkes bu olgunun karşısında aslanlar gibi dimdik duruyor. Lakin bu, çözüm için yeterli olmuyor. Bunun nedeni, şiddet problemini çözebilmek için sadece kadına şiddete değil her canlıya karşı yönelen şiddete sıfır tolerans göstermemiz gerekirken çoğunlukla bu tek başlıkta, sesimizi çıkarmaya meyilli oluşumuzdur. Nitekim bir kadın “Kadına şiddete karşıyız” derken evine gidip çocuğunu dövüyor ya da hemcinslerinin gıybetini yapıp şiddet gösteriyorsa o şiddet virüsü sistemden hiç çıkmayacaktır. Şiddetten kurtulmanın tek yolu, her türlü şiddet davranışına karşı sıfır tolerans ilkesini yaşamaktan geçer. Allah Resulü’nün (s.a.v.) hayatında şiddet hiçbir şekilde yoktu. Öyle ki O, herkese sevgiyle yaklaşırdı. Hiç kimsenin kalbini ve hatırını kırmamış, en ufak bir fiske dahi vurmamış, zerre kadar şiddet uygulamamıştı. Hz. Âişe bu konuda şöyle diyordu: “Resulullah aleyhissalatü vesselam eliyle hiçbir kimseye vurmadı. Ne bir kadına ne de bir hizmetçiye! Ancak Allah yolunda kendisiyle mücahede edilirse o başka! Kendisine haksızlık yapan hiçbir kimseden intikam almamıştır. Ancak Allah’ın haramlarından bir şeyi çiğnemiş olursa, Allah için intikam alırdı.”10 İlaveten, bazı kaynaklara göre, Peygamberimizin mübarek eşi Hz. Hatice, Efendimizden önce yaptığı ikinci evliliğini sırf bu nedenle bitirmişti. Şiddet gösteren, kaba eşine boyun eğmemiş, çözümü helallerden biri olan boşanmakta bulmuştu. Günümüzde kadınlara söylenen “Sabret kardeşim. Demek ki imtihanım böyleymiş!” mantığının nasıl da yanlış olduğunu, Hatice annemizin tutumundan görmekteyiz.

Yine günlerden bir gün bir kadın kolu kırılmış hâlde Allah Resul’ünün huzuruna geldi. “Ya Resulallah, eşim kolumu kırdı” diye şikâyette bulundu. Peygamberimiz, bu durum karşısında hemen kadının kocasını çağırtarak, kadının şikâyetinin doğru olup olmadığını sordu. Adam, kavga ederken öfkelenip karısının kolunu kırdığını beyan edince Güzel Peygamberimiz, şiddete sıfır tolerans gösterdiği o sağlam duruşuyla asırlara örnek olacak bir hüküm verdi: “Eşinin mehrini öde ve onu babasının evine gönder!”11 Nitekim şiddet, Peygamberimizin “sabret” diyeceği ya da tolere edeceği bir davranış değildi. O, öylesine şiddetten uzak bir hayat yaşıyordu ki yanında on yıl süreyle kalan Hazreti Enes’e “Bize Peygamber’i anlat, nasıl bir insandı?” diye sorulduğunda, “O, öyle şefkatli bir insandı ki bir gün bile bana ‘Öf!’ demedi, şiddet göstermedi. Yapamadığım işler dolayısıyla beni kınamadı, azarlamadı. On yıl boyunca tek bir kere dahi bana kaşlarını çatmadı”12 demişti.

EVLİLİKTE ORTAK BÜTÇE OLUŞTURMAK

Evliliklerin önemli bir gündemi de ekonomik dengelerin nasıl tertip edileceğidir. Bu sorunun cevabı, her aile sistemi için farklı olsa da eşlerin birbirine güven ve aidiyet geliştirmesi açısından en sağlıklı yol, ortak havuz oluşturmaktır. Aile bütçesi adına kazanılan her gelir, ortak havuzda “kadının” ya da “erkeğin” değil; “ailenin” parası olarak toplanır. Ailenin ihtiyaçları bu havuzdan karşılandığı gibi yapılacak hayır ve yardımlar da bu havuzdan ayrılarak yerine ulaştırılmış olur. Lakin genel temayül; erkeğin bütçeyi yönetmesinin ötesinde, bütçe hakkında tahakküm uygulayıcı bir rolde olmasını normal görür. Erkek neyi gerekli görüyorsa o alınır, neyi gerekli görmüyorsa ailenin o isteği veto yer. İlaveten, evin erkeği eşine danışmadan, aile bütçesinden istediği şekilde harcama yapmayı hakkı görür. Oysa Güzel Peygamberimiz, bambaşka bir yöntemi bizlere miras bırakmıştır. Enes b. Mâlik anlatıyor:

“Resulullah aleyhissalatü vesselama bir dilenci geldi. Resulullah bu dilenciye bir tane hurma verilmesini emretti. Fakat dilenci hurmayı almadı, fırlatıp attı. Daha sonra bir dilenci daha geldi. Ona da bir hurma verilmesini emretti. Dilenci sevindi, memnun oldu: ‘Sübhanallah! Resulullah’ın verdiği hurma ne kadar hoş!’ dedi. Bunun üzerine Resulullah yanındaki sahabiye şöyle buyurdu: ‘Eşim Ümmü Seleme’ye git ve yanındaki kırk dirhemi bu adama vermesini söyle!’”13 Peygamberimizin aile içinde işaret ettiği bu güven ve sadakat ortamı, sağlıklı ve mutlu bir aile yaşantısının olmazsa olmazlarındandır.

AİLE HUZURU İÇİN SIK SIK MİSAFİR AĞIRLAMAK

Misafir ağırlamak, ailede aidiyeti oluşturan psikolojik bir eylemdir. Nitekim bir evin yuva olabilmesi için karı-kocanın beraberce sosyalleşmeye ihtiyacı vardır. Bu süreç, kadın için de erkek için de ortak arkadaş çevresi inşa edecek, birlikteliklerinde süregelen ilişki ağını zenginleştirecektir. İleriki yıllarda çocukları dünyaya geldiğinde, yine kendileri gibi çocuklu çiftlerle görüşerek yaşadıkları benzer süreçleri istişare edecek bir sosyal ortam inşa edebileceklerdir. Misafirin ağırlanması, ikram, temizlik vb. konularda karı-koca iş birliğinin yapılması, misafirle sohbet konularının açılıp hoşsohbet bir ortam oluşturulması, çiftlerin ortak iş yapma kaslarını güçlendiren ve ilişkilerini perçinleyen önemli tutumlardır. İlaveten, misafirlik eylemi ailedeki çocuklar için de bulunmaz önemde bir pedagojik eğitim fırsatıdır. Çocuk, misafir ortamında büyükleriyle ve küçükleriyle nasıl konuşması ve davranışlarının hangi minvalde olması gerektiğini öğrenir. Büyüğünün yanında oturup kalkma adabı, ikram etme adabı, karşılama ve uğurlama adabı gibi pek çok yaşam becerisi, misafirin bol olduğu ailelerde çocuklar tarafından doğal bir biçimde kazanılmış olur. Misafir, sosyalliktir. Reel, gerçek bir ilişkidir. Günümüz sanal hayatın arttığı ilişki yumaklarını düşündüğümüzde hem karı-kocalar hem de çocuklar için böyle reel iletişim fırsatları oluşturmanın ehemmiyetini sanırım daha iyi kavrarız. Tüm bu hassasiyetler, Peygamberimizin hayatında da açıkça görülmekteydi. Efendimizin evinden misafir eksik olmaz, sahabilerini evine götürür, onları özel ikramlarıyla ağırlar, sevindirirdi. Bir gün İkrâşe b. Züeyb şöyle aktarmıştı: “Mürreoğulları, zekâtlarını benimle Resulullah aleyhissalatü vesselama gönderdiler. Medine’ye vardığımda Muhacir ve Ensar’dan sahabilerle beraber oturuyordu. Görüşmemiz bitince Resulullah aleyhissalatü vesselam elimden tutarak beni Ümmü Seleme’nin evine götürdü. Eve girince eşine, ‘Evde yiyecek var mı?’ diye sordu. Eşi, ‘Var’ diyerek bize sofra kurdu. İki kap getirdi. Birinde çokça serid (tirit), diğerinde ise bir parça et vardı. Yemeğe başladık. Resulullah aleyhissalatü vesselam ön tarafından yiyordu. Ben onun tarafından yemek isteyince; sağ eliyle, yemek yemediğim sol elimi tuttu: ‘Ey İkrâşe! Hepsi aynı yemek, bir taraftan ye’ buyurdu. Daha sonra Hz. Ümmü Seleme bir tabak içerisinde taze ve kuru hurma getirdi. Resulullah aleyhissalatü vesselamın ikazına uyarak kendi tarafımdan yemeye başladım. Resulullah aleyhissalatü vesselamın eli tabakta iken bana dönerek, ‘Bunların tadı birbirinden farklı, bunları dilediğin taraftan yiyebilirsin’ buyurdu. Yemekten sonra getirilen suyla abdest aldı…”14 Misafirin eksik olmadığı, evde ne varsa misafire onun ikram edildiği ve samimi sofraların kurulduğu hane-i saadete baktığımızda sormadan edemiyoruz:

İlk kim “Evinize insanları almayın” dedi de bizler evlerimizi misafire kapatıp kafelerde buluşur olduk? İlk kim “En az üç çeşit ikram olmalı” kuralını getirdi de pek çoğumuz masalarımızı israf rengine boyamaya teşne durduk? İlk ne zaman biri yediği yemeğin fotoğrafını sosyal medyada paylaştı da bizler de boy boy fotoğraflar çekmeden yemek yiyemez olduk? İlk kim misafiri zahmet olarak yorumladı da bizler hanemizi, misafirin rahmetinden uzak tuttuk? Tez zamanda özümüze dönmek duası ile… Çok geç olmadan…

BÜTÜN ÇOCUKLARA ANNE-BABALIK YAPMAK

Peygamber hanesinden çocuk hiç eksik olmazdı. Bu bazen akrabalarının çocukları, bazen komşular, bazense ailesinin önceki evliliğinden olan üvey çocuklarıydı. Çocukların gelecek nesil olduğunu bilen Güzel Peygamberimiz, onlara ayrı bir şefkatle yaklaşıyor ve her birine kendi çocuğu gibi önem gösteriyordu. Eşi vefat ettikten sonra, Efendimizle evlenen Ümmü Seleme annemizin oğlu Ömer, Peygamberimizden gördüğü yakınlığı anlatırken şöyle diyordu: “Küçük bir çocuktum. Annem ve Resulullah ile bulunduğum bir zamanda Resulullah’a yemek getirildi. Bana, ‘Oğlum’ diye seslendi. Ben, ‘Buyurun ya Resulallah’ dedim. ‘Sofraya otur, Bismillah diyerek yemeye başla, sağ elinle ve tabağın ön tarafından ye!’ buyurdu. Bir başka gün Resulullah ile birlikteydim. Resulullah’a yemek getirildi. Elimi, rastgele tabağa daldırmaya başladım. Yemeğin bir şu tarafından, bir bu tarafından yiyordum. Tabağın karşı tarafından eti aldım.

Resulullah benim yemeğe saldırır gibi yediğimi görünce elimi tuttu ve ‘Yavaş ol oğlum! Sağ elinle ve yemeğin ön tarafından ye!’ buyurdu. Ondan sonra hep Resulullah’ın söylediği şekilde yedim.”15 Ömer, Peygamberimizle birlikte olmaktan çok mutluydu, çok memnundu. Peygamberimiz zaman zaman hatalarını düzeltse de ona hiç kızmıyor, tatlılıkla hatırlatıyordu. Günümüzde pek çok ebeveyn kendi çocuklarının eğitimi için dertli. “Çocuğumu nasıl sağlıklı eğitirim?” sorusu anne-babalar için büyük önem taşıyor. Lakin yine ebeveynlerin çoğu şunu unutuyor ki bir çocuğun eğitimi sadece onun eğitilmesiyle ilgili bir süreç değildir. Çocuğumuzu eğitirken onun çevresinde nüfuz edeceği insanları da eğitmek, onlara da çocuğumuza verdiğimiz önemi vermek, kısacası diğer çocukları da kendi çocuğumuz gibi görmek, her ebeveynin ehemmiyet vermesi gereken başlıca konulardandır. Nitekim çocuğumuzu, pırlanta gibi yetiştirmiş olsak lakin arkadaş çevresi olumsuz örnek oluşturuyor olsa; bu noktada az ya da çok çocuğumuz da bu olumsuzluklardan etkilenecektir. Poşetteki tüm meyveleri çürüten çürük meyve misali, çocuğumuzun sağlıklı gelişimi için sosyal çevresinin sağlıklı olması oldukça önemlidir. Bunun farkında olan ebeveynler, aynı Peygamberimiz gibi, dokunabildikleri tüm çocukları kendi çocuğu bilip terbiye ve gelişimleriyle ilgilenirler. Eskiden komşuların “komşu anne”, annemizin ahretliğinin “ahiret anne”, mahallemizdeki hacıların “hacı anne” olması gibi; bir çocuğa anne-babalık eden bir sürü yetişkin olması durumuna gönüllü iştirak ederler. Bu da bizlere biz Afrika atasözünü hatırlatır: “Bir çocuğu yetiştirmek için koca bir köy gerekir.”

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. İnsanı Uçurumdan Kurtaran Sözler ~ Mehmed Paksuİnsanı Uçurumdan Kurtaran Sözler

    İnsanı Uçurumdan Kurtaran Sözler

    Mehmed Paksu

    Amel ve fiil deyince çoğu insanın aklına eliyle yaptıkları gelir. İki dudağın arasından çıkıveren sözler, pek amel sınıfından görülmez. Halbuki, kişiyi mü’min kılan da,...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur