Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Türk Edebiyatı Tarihi
Türk Edebiyatı Tarihi

Türk Edebiyatı Tarihi

Hüseyin Nihal Atsız

“Tanrının devlet güneşini Türk burçlarından doğdurmuş olduğunu ve onların ülkeleri üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş bulunduğunu gördüm. Tanrı onlara Türk adını verip yeryüzüne hâkim…

“Tanrının devlet güneşini Türk burçlarından doğdurmuş olduğunu ve onların ülkeleri üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş bulunduğunu gördüm. Tanrı onlara Türk adını verip yeryüzüne hâkim kıldı. Zamanımızın hakanlarını onlardan çıkardı. Dünya milletlerinin idare yularını onların eline verdi. Onları herkese üstün eyledi. Kendilerini hak üzre kuvvetlendirdi.

Onlarla birlikte çalışanı, onlardan yana olanları aziz kıldı ve Türkler yüzünden onları her dileklerine eriştirdi. Bu kimseleri kötülerin şerrinden korudu. Okları dokunmasından korunabilmek için aklı olana düşen şey, bu adamların tuttuğu yolu tutmak oldu. Derdini dinletebilmek, Türklerin gönlünü almak için onların dilleriyle konuşmaktan başka yol yoktur. Bir kimse kendi takımından ayrılıp da onlara sığınacak olursa o takımın korkusundan kurtulur. Bu adamla birlikte başkaları da sığınabilir.” (Kaşgarlı Mahmud, Dîvânü Lugati’t-Türk’ten; yazılışı:1072)

İÇİNDEKİLER
Önsöz/ Yağmur Atsız ………………………………………………………………….. 7
Şanslıyım / Buğra Atsız ……………………………………………………………….. 9
I- Edebiyat ve Edebiyat Tarihi………………………………………………………… 11
II- İslâmiyetten Önce Türk Tarihi …………………………………………………….. 15
III- İslâmiyetten Önce Türk Medeniyeti ……………………………………………… 25
IV- İslâmiyetten Önce Türk Destanı………………………………………………….. 30
1- Yaratılış Destanı…………………………………………………………………. 31
2- Saka Destanı………………………………………………………………………. 34
3- Kun-Oğuz destanı ………………………………………………………………. 46
4- Siyenpi Destanı…………………………………………………………………… 66
5- Gök Türk Destanı……………………………………………………………….. 67
6- Dokuz Oğuz – Uygur destanı………………………………………………… 71
V – İslâmiyetten Önce Türk Edebiyatı………………………………………………… 78
1 – Kunlar Çağında Türk Edebiyatı……………………………………………. 79
2- Gök Türkler Çağında Türk Edebiyatı …………………………………….. 85
3- Uygurlar Çağında Türk Edebiyatı………………………………………… 117
VI-Karahanlılar Çağında Türk Edebiyatı………………………………………….. 123
1- Destanî Edebiyat ………………………………………………………………. 132
2- Halk Edebiyatı ………………………………………………………………….. 133
3- Klâsik Edebiyat…………………………………………………………………. 143
4- Dinî Edebiyat……………………………………………………………………. 150
VII-Selçüklüler Çağında Türk Edebiyatı …………………………………………… 152
1- Selçüklüler Çağında Tasavvuf Şairleri ve Tasavvufî Eserler …….. 158
2- Selçüklüler Çağında Dil Eserleri …………………………………………. 163
VIII- Edebiyat Tarihiyle İlgili Diğer Makaleler…………………………………… 167
1- Dede Korkut Kitabı Hakkında……………………………………………….. 167
2- Kitap Tahlili: Dede Korkut ……………………………………………………. 170
3- 16. Asır Şairlerinden Edirneli Nazmî’nin Eseri ve Bu Eserin Türk
Dili ve Kültürü Bakımından Ehemmiyeti………………………………. 178
4- Koca Râgıp Paşa, Haşmet ve Fıtnat Hanım Arasında Şakalar …….. 193
5- İki Mühim Eser……………………………………………………………………. 199
6- Sessiz Hizmetler………………………………………………………………….. 203
7- Türk Dili…………………………………………………………………………….. 208
8- Türk Dilinde Ekler ve Kökler ………………………………………………… 211

ÖNSÖZ

Yaşasaydı

Nihâl Atsız yaşasaydı bugün 87 yaşında olacaktı. Yaşasaydı… Son zamanlarda sık sık düşünüyorum, acaba yaşasaydı bu olanlara ne; derdi? Bütün ömrü boyunca uzak diyarlardaki tutsak Türklerin birgün özgürlüklerine kavuşacaklarını hayâl, etmişti. Bu hayâlin mutlaka gerçekleşeceğine inanıyor, ancak epeyi ileri bir târihte olacağını tahmin ediyordu. Ayrıca bunun çok kanlı biçimde olacağını ve sonunda, bütün Türklerin tek bir bayrak altında toplanacağını öngörüyordu. Yâni Turancıydı. Sovyet-Rus İmparatorluğu için “çok iri, çok güçlü. yumruğu olan, ama kalp hastası bir boksör” benzetmesini yapardı. Bu “boksör’ün günün birinde kalp sektesinden olduğu yere yığılıp kalmadan önce çevresinde büyük tahribat meydana getireceğini söylerdi. Bugün, gazetecilik ve televizyonculuk gereği Azerbaycan’da, Türkmenistan’da dolaşırken hep aklıma Atsız geliyor ve, ‘Yaşasaydı, diye düşünüyorum, o da şimdi buraları dolaşacak ve ömrü boyunca-tâbir câzse- ‘ezbere’ tasvir ettiği soydaşlarını bizzat tanıma fırsatı bulacaktı.

Artık bundan haz mı duyardı, yoksa hayâl kırıklığına mı uğrardı, orasını bir yana bırakıyorum. Fakat herhalde, bütün ömrü boyunca uğrunda kişisel ve meslekî her türlü fedâkârlığa katlandığı bir fikrin, böyle, adetâ kendiliğinden gerçekleştiğini görmek, onu şâdederdi. Atsız’ın, kendimi bildim bileli asla kabul edemediğim, yaradılışıma kökünden ters gelen inancı ırkçılığıydı. Acaba bu dünyâ görüşü, çok iyi hâkim olduğu târih metodolojisi bakımından bilimsel tahlillerini kısmen zayıflatmış mıdır, bilemiyorum. Belki bu yüzden, vardığı sonuçların bir bölümü yeterince sıhhatli olamamıştır. Bunun değerlendirmesini günümüzün ve geleceğin tarihçilerine bırakmak yerinde olur. Herşeye rağmen hâlâ değerinden birşey kaybetmemiş başvuru eserleri hazırlamış olduğuna inanıyorum. Romantik bir milliyetçiliğin renklerini ve havasını taşıyan romanları ise ayrı bir bahistir. Bunlardan bâzılarının neredeyse 20. basıma merdiven dayamış bulunmaları, kelimenin tam anlamıyla nesilden nesile ilgi görmelerinin kanıtıdır. Bunlara, pek kötü sayılmayacak bir şâir olduğunu da eklemeliyiz. Neticede Atsız, hatâları, sevapları, kinleri, sevgileri, polemikleri, bilimsel araştırmaları ve edebî çalışmalarıyla bir devre -tek başına değilse bile- kendi çapında damgasını basmış olan birkaç imzadan biridir.

Yağmur Atsız

Köln, 6 Şubat 1992

‘Şanslıyım…’

Hayatını Türkçülüğe vakfetmiş bir kişi olarak bugün hayatta olsaydı belki değil, muhakkak Sovyet Rusya’nın yıkılmasına, komünizmin ölüşüne sevinecek ve Türklüğün yavaş yavaş hürriyetine kavuşmasından olağanüstü bir memnuniyet duyacaktı. Bundan eminim. Ölümünden iki yıl kadar önce Türkiye’yi ziyaretim esnasında, kendisiyle son olarak karşılıklı görüştüğüm zamanı hatırlıyorum. Bezgindi. Türkiye Cumhuriyeti’nin iç siyâsetindeki olaylara canı sıkılıyor ve politikacılarımızın basiretsizliğinden şikâyet ediyordu. Hayatta olsaydı sanırım siyâsî hayatımızda fazla bir değişiklik olmadığı için bu şikâyetleri devam edecek, buna karşılık Asya Türkleri’nin durumunun iyiye gittiğini görerek belki bununla avunacaktı. Kim bilir? Kendisini en iyi tanıyan biz aile efradı bile ruhunda ne gibi fırtınaların estiğini her zaman kestiremiyor, sadece sezebiliyorduk. Fazla konuştuğunu hatırlamıyorum. Yalnız konuşmaya başladığı zaman da, sohbetlerine doyum olmadığını hatırlıyorum. Türklük ve Türklerle ilgili bütün meselelerde, çocuk yaşımdan beri onun ekolünden geçtiğim için kendimi çok şanslı sayıyorum. Okul hayatım sırasında da Türk târihi, dili ve edebiyatı konularında bana çok iyi öğretmenlik yaptığı gibi, vakit buldukça arkadaşlarıma bile yardıma koşardı. Başı darda olan bir kız arkadaşıma yardım için, bir gün kısa bir kompozisyon yazmıştı. Birçok gün sonra kendisine kompozisyondan “altı” aldığını söylediğim zaman attığı kahkaha, hâlâ kulaklarımdadır.

Onu anlatmak kolay bir iş değil. Onu en iyi tanıyan insanlardan biri olmama rağmen, hakkında yazmak da kolay değil. Onunla birlikte olmak gerekti. Ben oldum. Eminim ki şu anda, Tanrı Dağları’nın zirvesinde bizleri gözlüyordur.

Buğra Atsız

Münih, 16 Mart 1992

I- Edebiyat ve Edebiyat Tarihi

Güzel Sanatlar

İnsanlarda alelade duygulardan ve düşüncelerden başka bir de bediî duygular ve yüksek düşünceler vardır. Güzel sanatlar dediğimiz bilgi şubeleri bu bediî duygulardan ve yüksek düşüncelerden doğar. Bediî duygu demek güzellikler ve iyilikler karşısında duyulan yahut güzellik ve iyilik yaratmak kabiliyetinde olan duygudur. Yüksek düşünce ve de günlük düşüncelerin üstünde iyiyi, doğruyu, güzeli yaratacak olan düşüncedir. Yani bediî duygu ve yüksek düşünce demek insan duygusunun ve düşüncesinin yaratıcı tarafı demektir. İşte bu bediî duygularla yüksek düşüncelerin söz ve yazı ile ifadesine heykeltıraşlık ve mimarlık deriz. Güzel sanatlar bu saydığımız beş bilgi şubesinden yani edebiyat, musiki, resim, heykeltıraşlık ve mimarlıktan ibarettir. Bununla beraber diğer sanatlardan bazılarının da güzel sanata kaçan tarafları vardır. Meselâ marangozluk alelade bir sanat olduğu halde marangozluğun ince ve ileri bir şekli olan oymacılık güzel sanatlardan sayılabilir.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Edebiyat
  • Kitap AdıTürk Edebiyatı Tarihi
  • Sayfa Sayısı213
  • YazarHüseyin Nihal Atsız
  • ISBN9789754378320
  • Boyutlar, Kapak13,5 X 21,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviÖtüken Neşriyat / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler ~ Hüseyin Nihal AtsızEvliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler

    Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler

    Hüseyin Nihal Atsız

    Evliya Çelebi, Osmanlı tarihinde istisnaî bir şahsiyettir. O’nun istisnaîliği, hem uğraştığı sahanın Osmanlı tarihi bakımından orijinalliği hem de usta bir nesir yazarı olmasından gelir....

  2. Türk Ülküsü ~ Hüseyin Nihal AtsızTürk Ülküsü

    Türk Ülküsü

    Hüseyin Nihal Atsız

    Bir ülkünün çevresinde toplanmak ve onun için ölümü göze alarak savaşmak ne güzel şeydir! İnsanlar ancak ülkü ile hayvanlardan ayrılabiliyorlar. Millî bir ülkü olmadıktan...

  3. Tarih, Kültür ve Kahramanlar ~ Hüseyin Nihal AtsızTarih, Kültür ve Kahramanlar

    Tarih, Kültür ve Kahramanlar

    Hüseyin Nihal Atsız

    Tarih şuuru, milletlerin hareket hatlarını tayine yarayan bir millî savunma silâhıdır. Hangi milletten düşmanlık gelmiştir? Hangi rejim faydalı veya tehlikelidir? Ne türlü şahıslar iyilik...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur